çarpıcı, çarpık, enteresan ilişkiler ağının içinde ailenin ilk aşamasından başlayarak, mülkiyet kavramı oluşumu, devletin kuruluşu ve bunca ilerlemenin bize kaybettirdiklerini ya da kazandırdıklarını anlatan muhteşem eserdir kendileri.
anaerkilden ataerkilliğe geçiş süreci ve evliliğin doğal sürecinden çıkıp iktisadi bir hal aldığını bize delilleriyle sunuyor engels. böylelikle kadınların toplumdan adım adım nasıl silindiğini ve üretim sürecinden el ayak çektirildiğini kolaylıkla anlarsınız. engels bize bugünkü servet eşitsizliğinin sebebinin ilk olarak ailede başladığını anlatır. ona göre, kadın proleter erkek ise burjuva olarak belirir toplum içinde ve sonunda mülkiyet ortaya çıktığında kölelik olarak devam eder. sonunda ise bir kısım servetine servet katarken diğer kesim resmen köle olarak resmileşir. devletin de kurulmasıyla bu taçlanır ve kurumsal soygun başlamış olur.
insanoğlunun açgözlülüğü ve servet düşkünlüğünün taş devrinde bile aynı olduğunu görüyoruz. yoksa nasıl olur da bunca özgürlüğü elinin tersiyle itiversin.
tarih meraklılarının mutlaka okuması gereken kitaplardan biridir.
uykuların haram olduğu bir gece ne yapsam acaba diye düşünürken, seçimimi radyo tiyatrosundan yana kullandım. nedendir bilmiyorum fakat radyo tiyatrosu dinlemek her zaman iyi gelmiştir bana ayrıca uykumu da getirir bu yüzden bir tane seçip dinleyeyim de uyurum diye düşündüm.
listelere bakarken rüştü asyalı ismini görünce tuhaf bir yol öyküsü tiyatrosunu açtım fakat uyumanın imkanı yok. o kadar merakta kaldım ki, dinlerken uyumak için girdiğim bu yolculuğa kahvemle devam ettim.
konusunu kısaca şöyle anlatabilirim. seçkin adında bir uzun yol şoförü vardır yine bir gün yola çıkar. aklında soru işaretleriyle yolculuğuna devam ederken yol kenarında bir adam görür. ıssız yol kenarında adamı bırakmak istemez ve aslında asla yoldan birini arabaya almamasına rağmen bu adamı arabasına almaya karar verir. yolculuk esnasında adamda bir tuhaflık hisseder ve ayrıca mola verdikleri yerlerde yaşadıkları esrarengiz olaylar sonucunda yolculukları enteresan bir hal alır.
sonunu tahmin etmek zor olmasa bile bence enteresan ve güzel bir hikayeydi. radyo tiyatrosu sevenlere tavsiyemdir.
ülkenin gençlerinin bir araya geldiğinde tiyatrodan, sinemadan konuşmak yerine dört gözle beklediği faiz kararı.
zengin olanın daha da zengin olduğu, fakir olanın ise daha da fakirleştiği, bazı temel ürünlerin ileri zamanlarda bulunamayacak olması ile ilgili haberler gördüğümüz mahzun ülkemize acil şifalar diliyorum.
"kınama beni güneş adamı
ak kundaklardan çıkıp
gökyüzü beşiklerinde sallanan
yeraltı maden damarlarından
daha ağırsam
kınama beni ayağa
daha kalkamadıysam."
ikinci yeni akımındaki şairimiz. mekanı cennet olsun.
görüntüsünü izlerken o kadar zorlandım ki bir pislik tarafından acımasızca katledildi bu insan. resmen şansa yaşıyoruz şansa... hiç tanımadığın biri arkadan saldırıp seni vahşice kesebiliyor bu ülkede. gerçekten akıl sağlığımı kaybedeceğim diye düşünüyorum.
bir de bu iğrenç varlığa hapis cezası verilecek ve orada yan gelip yatacak. gerçekten lanet olsun ya.
yirmili yaşlara veda yaşıdır. o yaşlarda olan cesaret artık kalmaz. tekdüzelikten nefret ederken bir anda güvenli alanınızdan ayrılmamaya çalışırsınız.
ha bir de çok çabuk geçiyor otuzdan sonrası. bir bakmışsınız otuz beş yolun yarısı.
ne yazık ki bu matem her geçen gün daha da derinleşiyor ve keskinleşiyor. ne olursa olsun içimizde hala bir umut var çünkü bunu sen öğrettin bize atam. seni, fikirlerini ve bize kazandırdığın bağımsızlığı asla unutmayacağız. unutturamayacaklar...
"tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. ya bir insan yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir."
kayıp otoban filmi içerisindeymiş gibi uzayan, farın aydınlattığı yollar, yeşil ve sarı tarlalar ya da tek tük evler insanı hayatın gerçekliğinden bir an olsun ayırabiliyor bazen. fakat şartlar zor, şartlar çetin... belki biz de muhteşem bir hikaye başlatırız bir gün kimbilir.
yalnız bu filmin şu an diğerlerinden bir farkı var. bağlılık hasan filmi 94. akademi ödülleri adayı olarak türkiye'yi temsil etmesi kararlaştırıldı.
film henüz gösterimde değil. ödül töreninden sonra gösterime çıkarılması bekleniyor. yönetmenliğini ve senaristliğini semih kaplanoğlu'nun üstlendiği, ilk filmi bağlılık aslı olan bir üçlemenin ikinci filmidir. üçüncü film ile ilgili bazı söylentiler mevcut bekleyip göreceğiz.
filmin kısaca konusu, babasından miras kalan topraklarda çiftçilikle uğraşan hasan'ın yolculuğu ile ilgili.
aklıma hep rüştü asyalı'yı getiren şifalı çorba çeşidi.
keloğlan filmlerinde bolca kullanılan, kendisinin kepçe kepçe içmesi yetmiyormuş gibi bir de kralın kızına içiren yüce gönüllü kel oğlan keleş oğlanımız sayesinde her derde derman olduğunu öğreniriz bu çorbanın.
bence en güzel çeşidi de kastamonu'da yapılan yaş tarhanadır.
hala içimizde bir ilkokul öğrencisi şiir okuyor bu bayramda. bunca yıllık coşku, heyecan ve gurur asla silinmiyor. cumhuriyetimiz var olsun, bayramımız kutlu olsun. mustafa kemal atatürk'e, silah arkadaşlarına ve ismini bilemediğimiz tüm askerlere, sonsuz minnet ve saygıyla....
ileri aşamasının emperyalizm yani yayılmacı, sömürü düzeni olmasından ötürüdür. yüksek derecede gelir eşitsizliği yaratır. sadece ülkeler arasında da değil ayrıca, aynı ülke içerisinde modern kesim ve geleneksel kesim olarak ikiye bölünen ikili yapılar oluşturur. özellikle gelişmekte olan ülkelerin gösteriş toplumu haline gelmesine sebebiyet vermesi ve bunu gün geçtikçe daha çok beslemesi üzerine, döngüsünden asla kurtulamayacak ülkeler gelişmişlik seviyesine ulaşamaz.
zaten amaç da az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeleri asla yerinden oynatmayarak sömürmek, elindeki işgücünü kullanıp kendilerine uygun pazar yaratmaktır.
köprüden geçerken her defasında söylediğim cümle. gündüzü başka güzel gecesi başka... tabii bir de acı acı söylemek var. her şey çok kötü ama "ne güzel istanbul be"
bir gece uykunun kaçması sebebiyle bünyeye işkence etmek amaçlı izlenecek filmler arasında başı çeken 65 yapım siyah beyaz bir metin erksan filmidir.
bir fotoğrafa aşık müşfik kenter'i ince bir sızı eşliğinde izleriz. fotoğrafın sahibi karşısına çıktığında istemez onu çünkü o fotoğrafa aşıktır, dünyasında mutludur. neden mutsuz olmak istesin ki? tabii işler değişir, kız da ona aşık olur. sevgisini paylaşmak istemez halil karakterimiz. peki ya aslında kız yoksa?
filmi iki şekilde de izleyebiliriz aslında ama bana en uygun olanı gerçekte kızın asla olmadığı. halil bir dünya buldu kendine, ayrılıkların mutsuzlukların olmadığı bir dünya... bunun gerçek olmasını istedi, bu aşk için yaşadı ve bu ilahi aşk için öldürdü kendini. kavuşabileceği en üst mutluluğa kavuşmuştu artık, hayal edebileceği hiçbir şeyi kalmamıştı.
bu film bugün çekilmiş olsaydı yine siyah beyaz olurdu. bu film hayatın renklerini asla kaldıramazdı. renkli olamayacak kadar hüzünlü, yalnız ve bambaşka. gri ve yağmurlu olmalıydı halil'in aşkı. mutlaka gri ve yağmurlu havada izleyiniz, tekrar ve tekrar...
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.