başlık daha önce açılmamış sanırım. neyse, siftah benden bereket allah'tan.


ölüm gelecek ve bana senin gözlerinle bakacak
eski bir vicdan azabı
yahut saçma bir günah gibi
sabahtan akşama dek
uykusuz, donuk, bizi izleyen ölüm.
gözlerin dilsiz bir çığlık,
boş bir söz olacak, beyhude bir sessizlik.
bu yüzdendir her sabah
kendi gözlerini görmen yalnız
aynaya bakındığında ve o gün, ah,
değerli umut, biz de öğreneceğiz
hayat ve hiç olduğunu senin.
ölümün bir bakışı vardır hepimiz için.ölüm gelecek ve bana senin gözlerinle bakacak.
bu, bitirmeye benzeyecek bir günahı,
aynada yeniden beliren bir ölü yüzü
görmeye benzeyecek,
dinlemeye benzeyecek suskun bir dudağı,
dilsiz düşeceğiz ortasına burgacın.


- cesare pavese
devamını gör...

beyoğlu'nda gezerim
gözlerimi süzmeden
şarapları içerim
hiç doktora sormadan

beyoğlu'nda şarabi
hoşgeldin feran'ağbi
yüreğim pek harabi
boş ver be feran'ağbi
şarap verin hanıma
orda hanım yok ağbi
hassiktir be sezai

beyoğlu'nda gezerim
burada geçmiş hayatım
şarapları içerim
hiç elimde olmadan

beyoğlu sakinleşti
sıyrıldı maskesinden
tramvay bomboş geçti
istiklal caddesi'nden
boş masada hayalin
kimseye görünmeden
şarap verin hanıma
orda hanım yok ağbi
hassiktir be sezai

balo sokağa sızarım
hiç kimseyi üzmeden
bir intihar biçimi
hiç de faça vermeden

beyoğlu'nda gezerim
burada geçmiş hayatım
şişe aç be sezai
burada bitsin hayatım


ferhan abinin şiiridir tuncel kurtiz seslendirmiştir bir videoda orada tutuldum bu şiire bir daha bırakmadı yakamı öyle güzeldir öyle tatlıdır. şişe aç be sezai.
devamını gör...

bir gün
geleceğim ve bir haber getireceğim

damarlara ışık saçacağım
ve sesleneceğim içerden:
ey sepetleri uykuyla dolu olanlar!
elma getirdim, elma
…kızıl güneş.

geleceğim.
dilenciye bir yasemin vereceğim,
cüzzamlı güzel kadına da
yeni bir küpe…
köre diyeceğim ki: bak, nasıl da güzel bahçe!

çerçi olup dolaşacağım sokakları
ve sesleneceğim:
çiyci geldi, çiyci geldi, çiyci!
yoldan geçen diyecek:
sahiden de karanlıktır gece.
ve samanyolunu vereceğim ona.
köprüdeki kötürüm kızın
büyük ayıyı asacağım boynuna.
bütün küfürleri süpüreceğim dudaklardan.
bütün duvarları yıkacağım yere.
haramilere diyeceğim ki:
gülümseyiş yüklü bir kervan geldi!
bulutu parçalayacağım.
gözleri güneşe bağlayacağım
gönülleri aşka
gölgeleri suya
dalları rüzgara
sonra bütün bunları birbirine
ve çocuğun uykusunu da
cırcırböceklerinin mırıltılarına bağlayacağım.
uçurtmaları uçuracağım gökyüzünde,
saksılara su vereceğim.

geleceğim.
atların, sığırların önüne
okşayışın yeşil otunu serpeceğim.
susuz kısrağa çiy kovasını sunacağım.
yoldaki yaşlı eşeğin sineklerini kovacağım.

geleceğim.
ve her duvarın başına bir karanfil dikeceğim.
her pencerenin altında bir şiir okuyacağım.
her kargaya bir çam vereceğim.
yılana diyeceğim ki: kurbağa nasıl da fiyakalı ama!
barıştıracağım.
tanıştıracağım.
yol alacağım.
ışık içeceğim.
seveceğim.

-sohrab sepehri
devamını gör...
madem sevdiceğim gitmiş, günün şiiri budur.

devamını gör...

ve güz geldi ömür hanım.
dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul.
insanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde.
yağmur ha yağdı ha yağacak. incecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
hüznün bütün koşulları hazır. nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı...
ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı,
yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir
engebeler atlası. yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür hanım?



her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan,
umuttan, sevinçten ne anlar? göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu?
bir güz düşünün ki ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış,
böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı
aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?



yağmur yağıyor ömür hanım...gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...
ve ben sonsuz
bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum.
seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?



dönelim...
dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır
çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...
olsun dönelim biz yine de. bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.
evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim.
ölçüsüz yaşamak bize göre değil ömür hanım.
büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. küçücük
avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın
binlerce engeli yığıldı önümüze. hangi birini yenebilirdik
bunca olanaksızlık içinde.
umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.



yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı ömür hanım.
bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
sahi nedir yaşamın anlamı? geriye dönüyorum sık sık
yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki?
yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama...
değil mi yoksa?



öyle büyük umutlarım olmadı benim,
büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı.


koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni.
bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda;

televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...

oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim.
öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...
bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir
ömür hanım?


susmak yalnızlığın ana dilidir, ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur.
sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...
yalnızım
ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...
sularım toprağa sızıyor bak.
yüzümü geceler örtüyor.
binlerce taş saklanıyor içimde.
kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?



kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki...
bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? yerini bulur mu gerçekten?
sözü yasaklamalı ömür hanım yasaklamalı...


kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine,
her şey daha yalansız, daha içten
olurdu. aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. yanılıyor muyum?
olsun. yanıldığımı biliyorum ya...



yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. sessizlik sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana.
dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de.
anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür...
alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.



kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında.
istemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz...



biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de.
en büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...
kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde...
o kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pencereye...


nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye?
ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize.
çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek,
bu ezbere yaşamla.



dünya bir testidir, de, ömür hanım, ömür bir su...
sızar iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. ve bir gün ölümün balkonundan...dökülür toprağa el içi kadar bir su. yerde birkaç damla
nem, bir avuç ıslaklık...
ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün
acıların anasıdır, de...



sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. değişik şeyler
söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle.
yıldım ömrümün kalıplarından. beni duy ve anla.



yağmur dindi ömür hanım.
gökyüzü masmavi gülümsedi yine.
doğa aynı oyununu oynuyor bizimle.
umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından.
ne aldanış!
bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?



gökyüzünü öpmek isterdim ömür hanım,
gözlerimle değil dudaklarımla.
yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan.
delilik mi dedin?
kim bilir...
belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi?
kim ne diyebilir ki?



kimseler görmedi ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
içimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
ben geçtim...
yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar,

savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile...
yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.

ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. ürperiyorum.
bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını.
içimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş,
yanılmış bir çocukluk olmasın ömür hanım?


ömür hanımla güz konuşmaları/ şükrü erbaş
devamını gör...

koyup zarfın içine, üstünü acıyla pulladım
sana bir sevinçlik menevişli kuş yolladım

son kuşlarımdı bunlar, dedim telef olmasın
geçti artık göğsümde kuş barınmaz anladım

esti rüzgâr bozuk bozuk, örselendi yüreğim
eksik gedik nem varsa ezberden tamamladım

bende sönen şavkıması sürsün diye yaşamın
bu kuşları senin için gözlerimde sakladım

kim sürmüş altıok metin dünyanın sefasını
kirletilmiş bir zamanı yürürken adım adım
devamını gör...

bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.
kabul.
bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
sesini duysam, susacağım.
yel esiyor ama
değirmen dönmüyor.
kuraklık bu.
adın ekmeğe dönüşmüyor..”


doğukan özdemir

bir sese hasret kalmanın hüznü, böyle güzel mi anlatılır... mesele, aslında o sesi duymamak değildir yalnızca. aramak isteyip arayamamak. varlığına, yaşamasına dair meraktan hezeyan içinde olmaktır. hezeyan dedim çünkü ara ara vurur insanı, çıldırmak üzeresinizdir. ve sessizlik sağır edici gelmektedir. acıtır...
bu dağ, bu karları taşımıyordur artık. o ses.. o sesi duymak zorundasınızdır.
devamını gör...

bu rüzgar her vakit böyle esmeyecek.
gökte bulut, suda yelken, dalda çiçek.
bir gün, bir gün var ki, günden güne gerçek,
çatır çatır servi, çıtır çıtır böcek.
çek ciğerlerine, bir nefes daha çek,
bu rüzgar her vakit böyle esmeyecek.

(bkz: ziya osman saba)
devamını gör...

kocalmaya alışıyorum dünyanın en zor zanaatına,
kapıları çalmaya son kere,
durup durmadan ayrılığa.
saatler, akarsınız, akarsınız, akarsınız...
anlamaya çalışıyorum inanmayı yitirmenin pahasına.
bir söz söyleyecektim sana söyleyemedim.
dünyamda sabahleyin aç karına içilen cıgaramın tadı.
ölüm kendinden önce bana yalnızlığını yolladı.
kıskanıyorum öylelerini kocaldıklarının farkında bile değiller,
öylesine başlarından aşkın işleri
devamını gör...

ağlasam sesimi duyar mısınız,
mısralarımda;
dokunabilir misiniz,
gözyaşlarıma, ellerinizle?

bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
bu derde düşmeden önce.

bir yer var; biliyorum;
her şeyi söylemek mümkün;
epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
anlatamıyorum.


orhan veli kanık-anlatamıyorum
devamını gör...

anısı biz olalım bu sokakların,
öpüşmediğimiz tek saçak altı,
hiç bir otobüs durağı kalmasın.
biz yürüyelim kent güzelleşsin.
gürültüsüz sözcükler bulalım,
yeni sevinçlere benzeyen...

biz gelince bir yağmur başlar,
yüzün çizilir buğulanan camlara,
bir uzun karartma biter.
akasyalar köpürür birdenbire.
ve her avluda adınla anılan,
çiçekler sulanır akşamüstleri.

bir arkadaş evine uğrarız yolüstü,
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi.
başını sessizce omzuma koyarsın,
gülüreyhan olur soluğun.
biz kalırız kuşlar dönüp gelir,
her balkonda bir menekşe sesi...

belki yeniden güzelleştiririz,
adları değiştirilen parkları,
perdeleri hiç açılmayan evlerde,
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur,
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden,
kendi sesini kemiren alanlar.

anısı biz olalım bu sokakların,
ve hiç durmadan yağmur yağsın.
biz gürültüsüz sözcükler bulalım,
sarmaşıklar fısıldaşsın yine,
gidersek birlikte gideriz.
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen...
-ahmet telli
devamını gör...

geceye hey dedim bir bulut beyaz aydınlık
geçiyor ve ben görüyorum belki yalnızlık

kâğıt gibi bir kadın sana bakıp gülüyor
demek sen daha güzelsin gökyüzünden artık

sokakları bembeyaz evleri geçiyorum
bir koşu bir rüzgârı alıyorum karanlık

bir kenttesin ve var ta ne zamanlardan beri
o zamandan trenler evler geçiyor kapanık

aşkın ki hiç durup dinlenmek nedir bilmiyor
aşkın ki anlatılamaz ihtiyar ve yıkık

nice nice yaşamalara açılmışsındır
nice yaşamalar ki kalmıştır yarım buruk

işte adakale sokağındayım ve birden
benim işte dünya kadar güzel ağzın artık

durup bir yıkık aşk dedim ilhan berk bir yıkık
aşk şimdi o şiirlerde senden kalan ancak
devamını gör...
cephede


aslında ben daha güzel ölürdüm
arka bahçede askercilik oynarken
tahta tüfeğimle toprağa uzanır
annemin sesiyle doğrulurdum hemen
-çabuk kalk üstün kirlenecek hınzır!
yerdeyim yine bak anneciğim
n'olur kızma adımı çağır


sunay akın
devamını gör...

yaşamak, ciddi ve zahmetli
ben yorgunum
saçlarım uzasa da boyuna,
ben kısalıyorum.
bir mıh çakıyorlar
şakağımdan kafatasıma.
hissediyorum
ılık, yavan bir kan ağzıma değen
kahroluyorum.
her şey başka olabilirken
ve
saçlarım uzuyorken boyuna
ben ölüyorum.
devamını gör...

ben alışılmamış bir insanım biliyorum
bir karanlıktır ben de pırıl pırıl zamanlar
mağrur kalbim her yerde asi ve yalnız
neyleyim umduğum gibi çıkmadı insanlar.
herkes bir şey aldı götürdü benden
dağıttım kaç yıl sevgilerimi cömertcesine
gözlerim bir vefa arar, arar da bulamaz
nicedir hasret kulaklarım bir dost sesine
bilirim, çoğu gün hüzünlüdür bakışlarım
içimde biri ağlar güldüğüm zaman bile
gömerken kalbime bütün arzularımı
yanarım yaşanmamış anıların özlemiyle
sevdiğim mahzun şarkılardır, hüzünlü resimler
garip akşamlarda yaşadığımı anlarım
çevremde kim varsa konuşur durmadan
ben hep bir heykel asaletiyle susarım.
gecenin bir yerinde teselliler biter de
dağıtır saçlarımı onun güzel elleri
kokusu rengi kalır ellerinin gecelerde
doğan gün uzaklardan getiremez benliğimi
devamını gör...
günün şiirini paylaştığımız başlıktır.


uludağda karı düşünüyorum karı
donları çözülmüş karı
masamda buz gibi biram
hani ya rakım
herkesin elinde ski kayıyor
benimki kırık
benim adım orhan veli kanık
yüreği yanık...



orhan veli kanık.
devamını gör...
gidişinde bıraktığın meşale sönmedi hala
aydınlık yarınlar kolluyoruz ışığında
çiçeklerin, çiçeklerin hala sen kokuyor
fikirlerin çağlar ötesine kök salıyor.
cumhuriyet'in öyle güzel ki ata'm
cumhuriyet'in, altın saçlarına benziyor.
en büyük sevdandı bu vatanın gökleri
gözlerinin mavisinde uçurtmalar uçuyor.
rahat uyu büyük ata'm
senin durduğun yerden
binlerce mustafa kemal geliyor..!

<fıstıklıbörek>
devamını gör...
ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
sevmek için güzele mi bakmalı?
çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
solması için gülü dalından mı koparmalı?
pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

victor hugo
devamını gör...
günaydınlar,

bu başlığın müptelası olacağımı şimdiden iftiharla duyuruyorum.

ortalama insanda
herhangi bir günde herhangi bir orduya
yetecek kadar ihanet,
nefret, şiddet
ve saçmalık vardır.
ve cinayet konusunda en becerikliler
cinayet karşıtı vaaz verenlerdir
ve nefreti en iyi becerenler
sevmeyi vaaz edenlerdir
ve-son olarak-
savaşı en iyi becerenler
barış vaazı
verenlerdir

tanrıyı vaaz edenlerin
tanrıya ihtiyacı var
barış vaaz edenlerin
huzuru yok
sevgiyi vaaz edenler
sevgisizdir
vaaz verenlerden sakının
bilmişlerden sakıının.

durmadan
kitap
okuyanlardan
sakının
yoksulluktan nefret edenlerden
ya da gurur duyanlardan sakının
övgü göstermekte hızlı davrananlardan sakının
karşılığında övgü beklerler

sansürlemekte hızlı davrananlardan sakının
bilmedikleri şeylerden
korkarlar

sürekli kalabalıkları arayanlardan sakının;
tek başlarına
bir hiçtirler

ortalama erkekten
ortalama kadından
sakının
sevgilerinden sakının

sevgileri vasattır, vasatı
aranır dururlar
ama nefretleri dahiyanedir
nefretleri seni beni
herkesi öldürebilecek kadar
dahiyanedir.

yalnızlığı istemezler
yalnızlığı anlamazlar
kendilerinden farklı
herşeyi
yoketmeye
çalışırlar

sanat
yaratamadıklarından
sanatıı
anlayamazlar
yaratma başarısızlıklarını
dünyanın beceriksizliğine
yorarlar

kendileri tam sevemedikleri için
senin sevginin
eksik olduğuna inanır
ve senden
nefret ederler

ve nefretleri
parlak bir elmas
bir bıçak
bir dağ
bir kaplan
bir baldıranotu gibi
mükemmeldir

en usta oldukları
sanattır
nefret!

charles bukowski- kitlelerin dehası
devamını gör...
menim anam

savadsızdır
adını da yaza bilmir
menim anam...
ancak mene
say öğredib
ay öğredib
il öğredib
en vacibi dil öğredib
menim anam.
bu dil ile tanımışam
hem sevinci
hem de gamı
bu dil yaratmışam
her şiirimi
her nağmemi,
yoh men heçem
men yalanam
kitap kitap sözlerimin
müellifi menim anam.

bahtiyar vahapzade
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"günün şiiri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim