pas de sens yazar profili

pas de sens kapak fotoğrafı
pas de sens profil fotoğrafı
rozet
karma: 414 tanım: 16 başlık: 0 takipçi: 16

son tanımları


anonim olmayı yanlış anlamak

çoğu kişinin sahip olduğu yaklaşımdır. pek çok sözlükte yazdım, hepsinde de yazma amacım fikirlerimin gelişimini görmek, yıllar sonra dönüp okuyabileceğim bir şeyler bırakmak ve yazarken henüz oturmamış fikirlerimi tespit edip, üzerine düşünebilmekti. kuralların olmadığı, insanların birbirine ana bacı sövdüğü ortamlarda da bulundum, genelde bana gelen eleştiriler, çok kasıntı olduğum ve anonimliğimin tadını çıkarmadığım yönündeydi. anonim olmak, ortalığı yakıp yıkmak, insanlara durup dururken küfür etmek ya da herhangi bir tartışmada, sırf haklı çıkabilmek için, tartışılan şeye odaklanmak yerine, karşıdaki kişiyi aşağılayarak üste çıkmaya çalışmak demek değildir. ben anonimken bile, normalde yaptığımda utandığım şeyleri yapmak istemem, çünkü benim yapmama motivasyonum, kendime olan saygımdan geliyor. anonim olduğunda istediği her şeyi, istediği gibi yapabilen birisi, öncesinde bunları yapmamasındaki tek sebebin, başka insanlar tarafından dışlanacağı korkusudur. oysa benim gibi insanlarda durum, hiç kimse bilmiyor olsa bile ben biliyorum etkisidir. buna öz saygı denir. gece kafamı yastığa koyduğumda, haksız olduğum halde bir konuda haklı çıkabilmek için çamura yattığımı kendim bileceğim, bundan büyük bir sorun olabilir mi?
devamını gör...

sevgilinin geçmişini sorgulamak

normal olan eylemdir. sorgulamak kadar doğal bir şey yok, sorgulamaktan kastım elbette bakir/bakire mi değil mi gibi sığ bir bakışa hizmet etmek için değil. günümüzde zihinsel problemleri olan insanlar çok daha fazlalaştı, inanın kimse takıntılı bir manyakla birlikte olmak istemez, bunu anlamanın yolu da, geçmişte yaşadıklarını anlattırmak, üzerine konuşmaktan geçiyor. hayatından kim geçtiyse hepsini kötüleyen, küfürlerle anan birisinin iyi bir insan olma ihtimali yoktur mesela. ne olursa olsun hayatına almayı seçtiği kişiler elbette kötü çıkmış ve küfürü hakediyor olabilir ancak hepsine de sövüyorsa, sorun artık sövende aranmalı.

aşırı kıskanç birisi, başta seviliyorum hissi oluşturabilir ancak ilerleyen zamanlarda başınızı öyle bir ağrıtır ki, keşke hayatım boyunca yalnız kalsaydım da bunları çekmeseydim dedirtir. bu tarz şeyleri ben geçmişi sorgulamadan da anlayabilirim diyorsanız elbette saygı duyarım ama benim geçmişimde saklayacağım bir şey olmadığı ve karşıya tamamen dürüst olabileceğim için, karşıdan da aynı şeyi bekliyorum.
devamını gör...

felsefe ne değildir sorusu

felsefe kesinlikle boş laf kalabalığı, özlü sözler, kısaca açıklanabilecek bir şeyi uzatarak söylemek, gizemli ve sıradışılık değildir. felsefe, matematik gibi anında anlaşılabilecek bir sonuç vermediği düşünülerek, herkesin at koşturabileceği bir alan da değildir, bilir kişiler tarafından anında anlaşılır birinin boş yaptığı, her ne kadar kalabalıklar anlamasa bile.

varoluş sancısı çekmekten ibaret bir alan da değildir. özellikle kimsenin tekelinde hiç değildir, felsefenin ne olup olmadığı sorgusunun kendisi bile, yine felsefenin içinde yapılır. dışlayıcı felsefe akımlarından birine kapılıp, geri kalanları dışlamak için de değildir.
devamını gör...

sevgilinizin yanında yere 50 tl düşse alır mısınız sorunsalı

bir lirayı dahi alırım, hiçbir şey olmadı, üzerinde atatürk kabartması/görseli var, bu bizim ülkemizin parası, onun haysiyeti, şerefi var. evet böyle de bir kanun var, paranın şerefine halel getirmek de bir suç.
devamını gör...

140 journos panel videosu

korkunç olan iki nokta var, birincisi, gazeteci arkadaş olayı bildirdiğinde, devlet büyüğünün, "şimdi ne yapacağız" diye o kişiye sorması.

ikincisi ise 6 aylık front end öğrenme serüvenimden sonra, javascript kodunun çalışıp çalışmadığını anlayabilmek için (geliştirme sürecinde) istenilen bilgilerin console.log'a yazdırma, oradan takip etme durumu olabilir, ancak iş bitince console.log'a yazdıran kod bloğu silinir. bu videoda iddia edilene göre, sms doğrulama kısmını console.log'tan silmemişler.

iş aslında o kadar ele ayağa düşmüş, saçma bir boyutta ki, ortada hack denilen bir şey var mı tartışılır, yolda küçük bir çocuğu dövüp, şifresini almak bile, sosyal mühendislik ve illegalite karışımı bir planı gerektiriyor, bu adamların yaptığı şeyde o kadar bile komplekslik yok ahahahaaaaa. varın siz düşünün, profesyonel olarak, uğraşanların neleri bulabildiğini ve elbette profesyonel oldukları için, hiçbirimizin haberinin dahi olmadığı neler meydana geldiğini.

ne kadar aklı başında, işi bilen siber güvenlik uzmanı da dahil, çoğu insan yurtdışına gittiği için, elde kalanlardan da, liyakat usulü seçilmediği için, olabilir bir şey gibi gelse de, o durumda dahi, aşırı saçma, hala olabilirliği sağlam bir zeminde değil. 15 dakika bir video izleseler youtube'dan, önemli api kodlarının, sms doğrulamaların, bazı içerde çalışması ve ayyuka çıkmaması gereken kodların nasıl gizleneceğini, en azından 15 yaşında çocuğun çalamayacağı seviyeye indirgenebileceğini öğrenebilirlerdi. memur olmanın böyle bir sorunu var galiba, ama bu artık nasıl olsa denetleyen yok diye işi savsaklamanın da ötesinde, vatanını hiç sevmemek falan oluyor, yazık gerçekten.

(bu entry, bu videoda geçenlerin gerçek olduğu varsayılarak girilmiştir, elbette işler bu şekilde de olmamış olabilir)
devamını gör...

yaşamaya değer mi sorunsalı

bu sorunun hali hazırda yaşayan biri tarafından sorulmasının saçma olduğunu çünkü zaten yaşayarak olumladığı bir durumun sorgulanamayacağını savunan bir kitle var. bu tamamen hatalı bir yaklaşım bana göre. sorgulama tam da yaşayan kişiler tarafından yapılması gereken bir yerde olan sorundur. varlığa gelmeden varlığın neliği, onun iyilik ya da kötülük perspektifinden değerlendirilmesi mümkün değildir. camus'un da bahsettiği gibi, intihar felsefenin en önemli sorularından biridir, zaten intiharın altında yatan o kadim soru da, hayatın yaşamaya değer olup olmadığının sorgulamasıdır. bu sorgulamanın sonucunun ne olması gerektiğini, ya da daha spesifik olarak kendi fikrimi belirtmekten ziyade, yanlışa düşülmeden nasıl sağlıklı bir sorgulama yapılabileceğini anlatmaya çalışacağım.

birinci olarak yaşadığınız aşırı duygusal ve bundan 5 yıl sonra asla hatırlayamayacağınız şeylere gömülerek, koca bir hayatı sonuçlama gibi bir yanlışa düşülmemelidir. çok net hatırlıyorum 5. sınıftayken karnemde teknoloji tasarım dersi 1 gelmişti, boktan projeleri olan, tahta ev yapıp, zımparalamadığım için. babam da aşırı tutucudur, ağzıma sıçacak diye, o yaşta elimde karneyle eve giderken, tek kurtuluşumun kendimi *ld*rmek olacağını düşünmüştüm. bilerek bu örneği verdim ki, aşırı saçma görüntü daha da ön plana çıksın. 30'lu yaşlarında, eşi tarafından aldatılmışlık, ya da çocuklarına istedikleri meyveleri alamayan babanın yaşadığı acılar da dahil, bunların çoğu üzerinden zaman geçince, farklı şekillerde düşünebileceğiniz olaylardır, büyüterek, tüm hayata yayıp, ardından hüküm vermek, daha sanığı dinlemeden, yargıya varan mahkeme kadar abes kaçar.

ikinci olarak viktor frankl'in de belirttiği gibi, hayat uzun bir yolculuktur, nasıl ki satranç oyununda en iyi hamle nedir sorusu saçmalıktan ibaretse, hayatın anlamı nedir sorusu da bir nebze buna çıkar. çünkü hayatın tek ve yegane bir anlamı yoktur, o anlamlar bütünüdür ve her biri, birbiriyle bağlantılı, kendi kendini besleyen, uzun bir zincirdir, bunun teke indirgenmesi saçmalıktır. satrançta en iyi hamle olarak, mat anını göstermek isteseniz dahi, esas mesele, o ana gelirken yaşananlardır, mat anı bile, bakıldığında heyecan verici ve en manidar an denilemez.

evet çok ironik ve güzel bir noktaya geliyoruz, insan ölmedikçe, hayat ve olasılıklar hiç bitmez, tam da bu yüzden bizler ölene kadar hayatın yaşamaya değer olup olmadığı sonucuna varmamız oldukça zordur, erkenden varılan sonuç, hayata yapılan büyük bir haksızlıktır. sartre tam da bu yüzden, int*har'ı ,saçmayı saçmaya gömmek olarak adlandırır. saçma olan yani absürt olan hayatı, yaşamadan başka bir absürtlükle engellemek demektir ki, gerek yoktur.

tavsiye olarak da, illa hayatı beş para etmez ve yaşamaya değmez olarak görecekseniz bile, kendinizi hali hazırda in*tihar etmiş gibi hayal edin. peaky blinders'da , savaştayken söz veren ve kendilerini o gün öldüren, bundan sonraki yaşamımız bizim uzatmalarımızdır diyen ekibin mentalinde yaşayabilirsin. *lümü dahi göze almış birisi, hayatta bir şeyleri hedef alarak gayet de yaşamaya devam edebilir. ya da after life dizinde olduğu gibi, daha korkusuz, daha deneyim odaklı bir yaşama adım atılabilir. ne yaparsanız yapın, ancak şunu bilin ki, *lüm zaten bizi bir yerlerde bekliyor olacak, acele etmenin hiçbir anlamı yok, keyfini çıkarın ve hayatı sorgulayarak, uzun bir yaşam edinin.
devamını gör...

kaliteli başlıkların ilgi görmemesi

gayet normaldir, en ufak bir tarih okuması yapan birisi de bilir ki, hayatın hiçbir döneminde, entelektüel uğraşlar, toplumun büyük bir kesimi tarafından ilgi görmemiştir. cemil meriç'in dediği gibi "bir yüzyılda en fazla iki ya da üç kişi düşünür, diğerleri onların düşündüklerini düşünür" evet insanlık tarihi boyunca milyarlarca insan gelip geçmesine rağmen, şu anki rahatımızı sağlayan o büyük buluşların mucitlerini toplasak, bir şehir nüfusu etmez, belki bir köy anca. o nedenle, bu tarz kaliteli olarak görülen işlerle uğraşan insanlar, bunu bilmeli ve nicelikten öte, niteliğe önem vermelidir. o başlıkla ilgilenen kişi, entelektüel bir insansa, kendini başarmış sayabilir, çünkü başka bir kaliteli insanın dikkatini çekmiştir.
devamını gör...

her şeye rağmen umudunu kaybetmeyen insan

umudunun temelini sağlam atmış olan insandır. umudu, kumar olarak görüp, oturduğu yerden bir şeyler olacağına iman etmemiş, elinden geleni yapıp, olmayanı oldurmaya çalışıp, hiç pes etmeden devam edecek gücü kendinde bulabilmiş insandır. bu insanın umudu kolay kolay bitmez, umut ettiği şeyler asla ulaşılmayacak saçma sapan şeyler olmaz, realisttir, elinden ne gelebileceğini bilir, kendindeki potansiyelin farkındadır, tam da bu nedenle ona dışardan bakanlar, aptal bir pollyanna görseler de, o umudunu kaybetmeden yürüyen bir savaşçıdan başka bir şey değildir.
devamını gör...

yaş aldıkça anlamsızlaşan şeyler

aktüel olan şeyler, gündem, geçici ilişkiler, insanların size büyüterek anlattığı ama geçeceğine adım gibi emin olduğunuz anlık sorunları. güneşin altında yeni bir şey yok, çok az şeye eski heyecanla sarılabiliyoruz.
devamını gör...

mantıklı insan

mantıklı insan, aslında zorlama insandır. insan hayatın her alanında mantıklı bir şekilde davranamaz. mantıklı olmak, şeyleri ele alırken olabildiğine parçalamak, üzerine düşünmek ve tekrar tekrar yapıp yıkarak, kendince doğru olduğunu düşündüğü şeyi seçme işlemidir ki bu oldukça yorucu bir süreçtir. işinde mantıklı insan, ilişkilerinde olamaz, onda da mantıklı olmaya zorlarsa, bu sefer ekonomik seçimlerinde olamaz. her şeyiyle mantık çerçevesi içinde hareket etmek, insanın doğasına terstir. düşünmek acı verici bir eylemdir. düşünmekten kastım, bugün ne giyeceğine karar vermek gibi alelade şeyler değil, fikirlerin, davranışların, o an ele alınan şey ne ise onun temelinde ne olduğu, nasıl olabileceği gibi çok geniş kapsamlı yaklaşımlardır.
o nedenle hangi alanlarda bu kısıtlı mantıklı olma durumunu harcadığınıza dikkat edin.
devamını gör...

jean paul sartre

hayat içerisinde başımıza gelen her türlü olaydan bizlerin sorumlu olduğunu söyleyen filozof. hiçbir çıkar yol olmadığı düşünülen, en ekstrem durumlarda dahi, insan söz konusuysa, mutlaka bir seçenek vardır der. bu bakış açısı, kadere teslim olup, eylemsizliğe varacak şekilde durağanlaşmanın önüne geçmesi bakımından oldukça değerlidir. içine doğulan toplum, alınan eğitim, empoze edilen fikirler, ne olursa olsun, insan kendini yaratmakla, özünü oluşturmakla yükümlüdür. "insan özgür olmaya mahkumdur" der. mahkum olma durumu, heidegger'in dediği gibi, yeryüzüne atılmış insanın, elinde olmadan yaşamak zorunda kalması, iradesi sayesinde de, kararlar vermekle yükümlü olması durumudur. başkalarının sözlerini dinleyerek, hiçbir sorumluluk almayan insanlar da esasında o yolu seçenler ve kendilerini o şekilde oluşturmayı uygun görenlerdir. her şey seçimden ibarettir, gerçek özgürlük için, seçilenlerin sorumluluğunu alacak bir yapıda olmamız gerekir. tam da bu nedenle, bir anda kendini hayata gözünü açmış olarak bulan insan, karar vermek ve bunun sorumluluklarını almak zorundadır. özgür olmaya mahkumdur.

kendisi, bir aydının en büyük görevinin, etrafında olan biten saçmalıklara göğüs germesi, yanlış olduğuna inandığı şeyleri haykırmaktan çekinmemesi olarak görmüştür ve hayatı da zaten bu görüşünü kanıtlar niteliktedir. bir genç, savaş zamanı kendisinde akıl almak için yanına gider. efendim ülkem savaşta, evde bakmam gereken hasta annem var, şimdi ülkemin savaşına gitmezsem ben nasıl bir sadık vatandaş olurum?, hasta annemi bırakırsam eğer, nasıl iyi bir evlat olurum? bana yardım edin, akıl verin lütfen diye konuşur. sartre "işte seni oluşturacak önemli kararlardan birisi, kararını dikkatli seç" der. çoğumuz gibi akıl verip, yönlendirmeye çalışmaz, fikir enjektesiyle uğraşmaz, bu yolda herkesin kendini gerçekleştirerek ilerlemesi gerektiğine inanır. varoluşçu düstur zaten bunu amaçlar, kişi düşünüp taşınarak, kendi kararlarını vererek ve bu verdiği kararların sorumluluğunu sonuna kadar alarak ancak kendinisi tamamlar. daha yazılacak çok şey olsa da, şimdilik yeterli.
devamını gör...

bir yerde duyduğunu hemen gidip başka yerde anlatan insan

gayet normal bir tutumda davranan insandır. bir yerden duyduğu şeyi aynı yerde anlatmaya kalksa, manyak mısın kardeşim biz ne dedik demin diye tepki alır. en doğrusunu yapıyordur.
devamını gör...

hayal ettiğiz şeylerin hayal ettiğimiz gibi olmaması

kafada kurduğumuzla, gerçekte olanın uyuşmazlığı durumudur. insan ilgisi sürekli bir şeyleri arzulamak, ardından ona ulaştıktan sonra da, ilginin başka bir yere yönelmesiyle bu sefer onu kovalamak üzerine kuruludur. hayal edilen pek çok şey, esasında sanıldığı kadar mutluluk getirmez, bunun cidden böyle olduğunu, geçmişte çok istediğiniz ve şu an sahip olduğunuz ancak gözünüzde pek değeri olmayan şeylere bakarak anlayabilirsiniz. platonik aşk da esasında, bu kurmacanın bir ürünüdür. hali hazırda aşık olmayı isteyen bünye, biraz hoşlanabileceği ve açıkça kendini belli etmeyen gizemli birini gördüğünde, hemen ona hayal gücü eşliğinde tüm güzel sıfatları koyarak, mükemmellik alanına taşır. platon'un idealarından gelir zaten bu kavram. öylesine yüceltilir ki, görülebilen alemden çıkartılır, adeta bir ideaya döndürür o kişiyi. tam da bu yüzden, platonik aşklar, olur da karşılık bulursa, zamanla aslında o kadar da kafada kurulduğu gibi olmadığı ortaya çıkar ve bu da hayal kırıklığına sebep olur.

hatta bu hayal kırıklığının öcünü, o kişiden almaya çalışanlar bile oluyor. sanki o kişi, böyle olduğunu vaadetmiş de sonradan kandırmış gibi hissedilebiliyor. hayır sen kafanda kurdun, hiçbir zaman öyle biri olmadı o, onu değiştirmeye çabalaman da manasız, hayal dünya'na geri dön ya da gerçeklerle mutlu olmayı öğren.
devamını gör...

şeytanın en büyük hilesi nedir sorusu

günah keçiliği yapmak, böylece sorumluluk hissetmeden kötülük yapabilmenin yolu açılır.
devamını gör...

sevildiğine inanmak

sevilmek, öyle durağan ve sonsuza kadar sürebilen bir duygu durum olmadığı için, buna inanç beslense dahi, bunun sürekli değişebilen bir yapıda olduğu unutulmamalıdır. inanmak sanıldığı gibi kötü bir şey değildir, aslında en rasyonal takılanımızın bile bir çok inancı vardır, bu gayet normal bir şeydir. örneğin dışarı çıkarken bile, o gün evlerin arasından geçerken kafamıza bir saksı düşmeyeceğine duyulan inanç, biriyle konuşurken, onun bizi, anlatmak istediğimiz her şeyiyle beraber anladığına dair duyduğumuz inanç bunlardan biridir. sevilmek konusunda da, kör bir inanç yerine bir takım emareler gözetilebilir ama yüzde yüz bilmek imkansız olduğu için, emareler + inancımızla bu işi kotarırız. kör inanç, bazen kendini kandırmak olur, bunu yapmamak gerekiyor.
devamını gör...

bir gören olmadığında da utanabilen insan

imkansız olandır. utanma durumu, başka zihinlerin varlığıyla ortaya çıkabilen bir durumdur. çok inançlı birisi tanrı'ya inanıyor diyelim, ancak böyle bir durumda, onu sürekli gözleyen bir zihin varlığına dayanarak, tek başınayken dahi utanıyor denilebilir. utanmak genelde ahlakla ilişkilendirildiği için, bu söylediklerim yanlış anlaşılıp, tanrı'ya inanmayanların ahlaksız olduğu gibi bir sonuca ulaşılabilir, kesinlikle bunu demek istemiyorum.

kendi öz saygınızdan dolayı, tek başınızayken bile, örneğin sürahiden su içmiyor, önce bardağa döküp öyle içiyor olabilirsiniz. bu davranışın sebebi, utanmaktan ziyede, bunu yapmak için kendinizce gerekli sebeplerinizin olmasıdır. başka bir örnekle, evde tek başınıza yaşayan siz kendinize bir içecek doldurup bilgisayar başına otururken, içeceği döktüğünüzü varsayalım. böyle bir durumda, hızlıca olayın zararına bakar, nasıl temizleyeceğinize dair kafanızda düşüncelere girersiniz. hiçbir türlü utanma namına bir şey hissetmezsiniz. kalabalık bir ortamda, arkadaşlarınızla kahve içmeye gittiğiniz diyelim orada kahve bardağınız dökmeniz, verilen hasardan ziyade, başka zihinlerdeki kendi konumunuzun durumunu düşünür, kendinizi sıcak kahveyle yakmış olsanız dahi, o acıdan daha da kendini belirgin halde gösteren utanma duygusuyla yok olmak istersiniz.

bu içsel bir motivasyon gereği böyledir, utanmayla yakından uzaktan alakası yoktur.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim