1.
karl marx'ın kapitalizmin sistematik bir sonucu olduğunu iddia ettiği mefhumdur. örneğin otomasyon ve bant sisteminin olduğu bir fabrikada görevli işçi tüm gün boyunca banttan önüne akan malzemelerin montajını yapar. günün sonunda yaptığı iş onun için tatmin edici değildir çünkü son çıkan ürünün sadece çok küçük bir parçasına dahil olabilmiştir. dolayısıyla kişi işine yabancılaşır, kendini değersiz hisseder ve git gide bu yabancılaşma tüm dünyasını ele geçirebilir.
devamını gör...
2.
devamını gör...
3.
fyodor mihayloviç dostoyevski'nin yeraltından notlar kitabı kendine yabancılaşma konusunu örneklemektedir.
devamını gör...
4.
"barış" hiçbir çağda böyle kan emicilerin pis ağızlarında kirlenmemişti. "çocuk" hiçbir çağda bozguncuların pis ideolojilerine böylesine alet edilmemişti. "gökyüzü" hiçbir çağda gözü dönmüşlerin nefesiyle böyle kirlenmemişti. "yalnızlık" hiçbir çağda böylesine ucube bir kılıfa bürünmemişti. ve "huzur" hiçbir çağda insan ruhuna bu kadar yabancılaşmamıştı.
devamını gör...
5.
georg wilhelm friedrich hegel'in felsefesinde bilincin nesnel bir biçim olması sırasında, kendi içinde kaybolduğu bir süreci tanımlamak için de kullanılan bir terim'dir.
devamını gör...
6.
özellikle sanayi devriminden sonra bu kavram ister yerli ister yabancı öykü ve romanlarda boy göstermeye başlamıştır. insanın kalabalıklar içinde yalnızlaşması, kendiyle yüzleşmesi vs.
yabancı olarak en çok bunu işleyen albert camus'dür. (bkz: yabancı)
kendi yazınımızda ise (bkz: yusuf atılgan), eserler açısından aylak adam ve anayurt oteli verilebilir.
yabancı olarak en çok bunu işleyen albert camus'dür. (bkz: yabancı)
kendi yazınımızda ise (bkz: yusuf atılgan), eserler açısından aylak adam ve anayurt oteli verilebilir.
devamını gör...
7.
marks'ın, kapitalist sistemin getirdiği kitlesel üretimde artan iş bölümü nedeniyle, kişinin,zaman içerisinde işine ve yarattığı ürüne olan uzaklaşma durumunu ifade eden kavramı
devamını gör...
8.
georg wilhelm friedrich hegel ve karl marx tarafından geliştirilerek, kapitalist toplumlarda işçilerin içinde bulundukları koşulları tanımlamada ve eleştirmede kullanılmıştır.
devamını gör...
9.
insanın emeğine yabancılaşması. kendi yetenekleri dışında işlerde çalışarak emeklerinin karşılığını alamamaları durumu. insanın kendini gerçekleştirememesi.
devamını gör...
10.
koskoca sovyetler birliğini yıkan olgunun bile sorumlusu bu yabancılaşmak psikozudur. bir işçi devleti olmak hayaliyle kurulan sovyetler birliğinde işçiler sistem eliyle emeğe yabancılaşmışlardır. reel sosyalizmi yenen güç, kapitalizm değil esas itibarıyla buna benzer olgulardır.
günümüzde insanımız kapitalist modernite eliyle her şeye yabancılaştırılmış durumda. günümüzdeki sistem, insana ve topluma karşı açtığı savaşta, bireyin elinden özgün bütün tanımlarını almıştır. insanımızın kendini tanıma çabasında bile sistem onu en korkunç yöntemlerle manipüle etmektedir. insanımızın gönlünden sevgi alınmış, eline kirli tüketim maddeleri sıkıştırılmıştır.
son dönemde acil servislerde anksiyete bozuklukları nedeniyle acılar çeken sayısız genç görmekteyim. kanaatimce gençlerimizin sağlığındaki bu hızlı bozulmanın bile müsebbipi bu yabancılaşma psikozudur.
günümüzde insanımız kapitalist modernite eliyle her şeye yabancılaştırılmış durumda. günümüzdeki sistem, insana ve topluma karşı açtığı savaşta, bireyin elinden özgün bütün tanımlarını almıştır. insanımızın kendini tanıma çabasında bile sistem onu en korkunç yöntemlerle manipüle etmektedir. insanımızın gönlünden sevgi alınmış, eline kirli tüketim maddeleri sıkıştırılmıştır.
son dönemde acil servislerde anksiyete bozuklukları nedeniyle acılar çeken sayısız genç görmekteyim. kanaatimce gençlerimizin sağlığındaki bu hızlı bozulmanın bile müsebbipi bu yabancılaşma psikozudur.
devamını gör...
11.
bıkkınlık,yalnız bırakılmışlık ve güçsüzlük duygusu;bireyin kendi yaşamı üzerindeki kontrolunu kaybettiği duygusudur.
devamını gör...
12.
gerçek anlamda karşımızdakini değil ya da yanımızda duran için değildir bu.asıl yabançılaşma kendimizde olur yani içimizde..ansızın fark etmeyiz bunu,yavaş ve süründürücü bir vaziyettir.bunun sebebi ise etrafımızdakilerdir..fakat yabancılaşma sonucunda kendimizi bulmamız da bunun ayrı bir güzelliğidir..
devamını gör...
13.
insanın kalıtımsal özelliklerine karşı yabancılaşması da mümkündür. eskiden evlenmek daha kolaydı. herkes üniversiteye gidince ne oldu 4 yıl ileri attı.
sevisemeyen insan kendine yabancılaşır.toplumun geneli için yazdım. sevişen sevişir zaten.
sevisemeyen insan kendine yabancılaşır.toplumun geneli için yazdım. sevişen sevişir zaten.
devamını gör...
14.
(bkz: derealizasyon)
devamını gör...
15.
kişinin kendi bedenine yabancılaşması olayı ise psikolojide ismi depersonalizasyon'dur
kişinin çevresine yabancılaşması durumu ise psikolojide adı; derealizasyondur..
eğer bu sorunu yoğun bir şekilde yaşıyorsanız bir psikoloğa ya da terapiste görünmenizde fayda var.
kişinin çevresine yabancılaşması durumu ise psikolojide adı; derealizasyondur..
eğer bu sorunu yoğun bir şekilde yaşıyorsanız bir psikoloğa ya da terapiste görünmenizde fayda var.
devamını gör...
16.
kendisini hiç tanımamış ve maalesef ömür boyu hiç tanıyamayacak olan bireylerin, / ki herkes öyle, ben dahil, ana bacı da ayırmam / ben böyleyim savunmasının ana dosyası.
devamını gör...
17.
bazen aynaya bakınca, karşımdaki insan dünyadaki en yabancı kişi gibi geliyor bana, o ben değilmişim gibi. sahi kim o?
devamını gör...
18.
bir şeye karşı uzaklaşma...
devamını gör...
19.
marx dedeyi bir kenara bırakırsak, toplumbilimlik açıdan yabancılaşma iki şekilde oluyor gibi. biri tamamen kendine yaklaşıp toplumdan uzaklaşma, diğeri de toplumdan da kendinden de uzaklaşma. özünde, bir nevi kopuş. hepimiz bir yerlere bağlı doğuyoruz az çok, sonra o görünmez ipler kopmaya başlıyor. birileri bu kopuş anadan fırladığımız anda başlıyor diyor, birileri kendini aramaya başladığın anda diyor. kendini aramak da sıkıntı hocam, kendini bulup da toplumla uyuşan görmedim ben. gören varsa berü gele. uyuşur bir şekilde fakat kendisi de bilir ki tırışkadan bir uyuşmadır bu, en ufak bir arızada tekrar kopar; sonra tekrar inşa tekrar kopuş, tekrar inşa tekrar kopuş. tam sınırlarımı geçtim derken bir de bakarsın ki az ötede demoklesin kılıcı sırıtıyor.
iki durumun farkı nedir?* ilki içe kapanıklığı getirir, ruhen pek bir arıza yoktur, hayati belirtilerin sürer, toplumdan sıtkı sıyrılmaktır yalnızca. ikincisi tam bir yıkımdır. bir nevi boşluk içinde kalmaktır, boşluğun altındaki boşluğu düşünmektir. öz: yokluğa varmaktır.
peki yabancılaşma tercihen mi olur yoksa toplumun sizi itmesinden kaynaklanır, hangisidir sebep? benim bakış açıma göre bireyi topluma bağlayan şeylerin bireye yararı yoktur, dolayısıyla yararı olan bir şey de toplumdan kaynaklanamaz. yabancılaşmayı da bireye yararlı bir olgu olarak gördüğüm için bunun sebebi toplum olamaz. yani demek istediğim, kimse sizi "yabancılaş ulan" diye dürtmez, siz zaten bilinçli yahut bilinçsiz yabancılaşmaya başlarsınız. eğer yaşadığınız -laşma süreci bilinçsizceyse, doğal olarak onu topluma bağlayabilirsiniz. zihin "neden" arıyor haldır huldur sonuçta, illa bir yere bağlayacak p*şt. sizin elinizde olmayabilir.
yabancılaşma boş vermişliği getirir mi ya da yabancılaştık diye gamsız mı olmalıyız? bence yabancılaşma ve gamsızlık iç içedir. öbür türlüsü -hem yabancıyım hem toplumum- riyakarlıktır. yabancılaşan birey artık toplumla ilişiğini kesmedilir. toplumla aranızdak ilişki her ne kadar metazori devam etse de tutarlılık açısından biraz önce dediğim gibi olmalıdır, diye düşünüyorum.
sürpriz son: tam anlamıyla bir yabancılaşma çok çok zordur, diyorum. tamdan kastım gidip dağ evine kapanmak, kendini doğaya atmak, evsiz olmak, bohemlik, berduşluk, dandylik, ne derseniz deyin, yine de bir şekilde topluma mecbur kalacaksınız gibi.
ee, diyelim ki hani oldu ya, topluma muhtaç değilsiniz artık yabancılaştınız bir şekilde, sonuç? en fazla dünyanız küçülür. ee, yukarıda yararlı bir olgu demiştik, ona ne oldu hocam, dünyanın küçülmesinin bireye ne yararı var ki? dostum, yabancılaşmak yoluna gönül veren kişi tam olarak bundan kaçıyor işte.
bu kavramdan bahsetmişken camus'süz olmaz:
"bugün annem öldü, belki de dün, bilmiyorum."* işte iki paragraf önce demek istediğimi adam tek cümlede anlatmış.
bir de dostoyevski'den çay edebiyatı:
"önümde, ya dünya yok olacak ya da sen çaysız kalacaksın diye iki seçenek olsa, ben çay içmeyi tercih ederim."* bravo kral.
bir de makale: yabancılaşma: kavramsal ve kuramsal bir değerlendirme tavsiye edilir.
bir de kitap: rus düşüncesi bağlamında f. m. dostoyevski’de yabancılaşma olgusu - nazan coşkun karataş
bir de alakasız bir şarkı: kino - zakroy za mnoy dver
iki durumun farkı nedir?* ilki içe kapanıklığı getirir, ruhen pek bir arıza yoktur, hayati belirtilerin sürer, toplumdan sıtkı sıyrılmaktır yalnızca. ikincisi tam bir yıkımdır. bir nevi boşluk içinde kalmaktır, boşluğun altındaki boşluğu düşünmektir. öz: yokluğa varmaktır.
peki yabancılaşma tercihen mi olur yoksa toplumun sizi itmesinden kaynaklanır, hangisidir sebep? benim bakış açıma göre bireyi topluma bağlayan şeylerin bireye yararı yoktur, dolayısıyla yararı olan bir şey de toplumdan kaynaklanamaz. yabancılaşmayı da bireye yararlı bir olgu olarak gördüğüm için bunun sebebi toplum olamaz. yani demek istediğim, kimse sizi "yabancılaş ulan" diye dürtmez, siz zaten bilinçli yahut bilinçsiz yabancılaşmaya başlarsınız. eğer yaşadığınız -laşma süreci bilinçsizceyse, doğal olarak onu topluma bağlayabilirsiniz. zihin "neden" arıyor haldır huldur sonuçta, illa bir yere bağlayacak p*şt. sizin elinizde olmayabilir.
yabancılaşma boş vermişliği getirir mi ya da yabancılaştık diye gamsız mı olmalıyız? bence yabancılaşma ve gamsızlık iç içedir. öbür türlüsü -hem yabancıyım hem toplumum- riyakarlıktır. yabancılaşan birey artık toplumla ilişiğini kesmedilir. toplumla aranızdak ilişki her ne kadar metazori devam etse de tutarlılık açısından biraz önce dediğim gibi olmalıdır, diye düşünüyorum.
sürpriz son: tam anlamıyla bir yabancılaşma çok çok zordur, diyorum. tamdan kastım gidip dağ evine kapanmak, kendini doğaya atmak, evsiz olmak, bohemlik, berduşluk, dandylik, ne derseniz deyin, yine de bir şekilde topluma mecbur kalacaksınız gibi.
ee, diyelim ki hani oldu ya, topluma muhtaç değilsiniz artık yabancılaştınız bir şekilde, sonuç? en fazla dünyanız küçülür. ee, yukarıda yararlı bir olgu demiştik, ona ne oldu hocam, dünyanın küçülmesinin bireye ne yararı var ki? dostum, yabancılaşmak yoluna gönül veren kişi tam olarak bundan kaçıyor işte.
bu kavramdan bahsetmişken camus'süz olmaz:
"bugün annem öldü, belki de dün, bilmiyorum."* işte iki paragraf önce demek istediğimi adam tek cümlede anlatmış.
bir de dostoyevski'den çay edebiyatı:
"önümde, ya dünya yok olacak ya da sen çaysız kalacaksın diye iki seçenek olsa, ben çay içmeyi tercih ederim."* bravo kral.
bir de makale: yabancılaşma: kavramsal ve kuramsal bir değerlendirme tavsiye edilir.
bir de kitap: rus düşüncesi bağlamında f. m. dostoyevski’de yabancılaşma olgusu - nazan coşkun karataş
bir de alakasız bir şarkı: kino - zakroy za mnoy dver
devamını gör...
20.
zaman geçiyor,insan değişiyor,değişince yabancılaşıyor…ne zaman mı oluyor ya da fark ediliyor bu durum uzun zaman önce okuduğun bir kitap yıllar sonra satırlarını ezbere bilsen bile değişik gelebiliyor bir gün ..o gün kitabın değişme ihtimalinin olmaması sizin değiştiğinizin göstergesi..bu bir şarkı için de geçerli ya da bir film…genç ve enerjikseniz eğer kitapta size ilham verecek şeyler olur mutlaka;zaman geçipte yıllar çok şey katmışsa size ceplerinizde hangi duygu daha çok yer kaplıyorsa o duyguyla yorumlarsınız cümleleri.acı çeken biri satırlardakiacıyı,kederi cımbızla çeker..tıpkı terk edilmişlerin ayrılıkları cımbızladığı gibi.o yüzden yılların size ne kattığını öğrenmek istiyorsanız uzun zaman önce okuduğunuz bir kitabı bir daha okumanızı öneririm.ne kadar yabancılaştığınıza kendiniz bile şaşırabilirsiniz.
devamını gör...