peregrine yazar profili

peregrine kapak fotoğrafı
peregrine profil fotoğrafı
rozet
kafa izninde
karma: 245 tanım: 18 başlık: 1 takipçi: 1

son tanımları


fotoğrafın hikayesi

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
görselin kaynağını hatırlayamıyorum şuan.
fotoğrafta, bob marley'in son zamanlarını görüyoruz. biliyoruz ki marley sıradışı bir adamdı. marley'in ayak tırnaklarından birisinde bir tür cilt kanseri olan melanom gelişir ve doktorlar eğer kesilmez ise öleceğini söyler. rastafari inancı gereği toprağa tek parça halinde girilmesi gerekir ve marley doktorun bu fikrini red eder. hastalığı ilerler, yıllardır kafasında taşıdığı rastalar marley'e artık ağır gelmektedir.
mayıs 1981'de, dr. joseph ıssels, daha fazla bir şey yapılamayacağını açıkladığında, zaten hastalıktan hırpalanmış olan bob marley, son günlerini ailesi ve arkadaşlarıyla geçirmek için jamaika'daki evine dönmeye karar verdi. miami'de bir hastaneye yatırılmak zorunda kaldığı için geziyi tamamlayamadı. almanya'dan ayrıldıktan 40 saatten kısa bir süre sonra, 11 mayıs 1981'de öğleden hemen önce öldü.
yanında duran siyahi hanımefendi ise marley'in zevcesi rita marley.
rita hanım, marley in hemen arkasından vefat etti lakin sebebini bilemiyorum.
devamını gör...

geceye bir fotoğraf bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
doğdu önce, bir pembeyaz hikayenin içine. yavrum dediler, kızım dediler, canım dediler, karım dediler. okula gitti, öğrendi, öğretti, anladı..
yaşın olmuş 20 dediler, evlen artık dedi büyükleri. öğretmendi o kız çocuğu, kendisi gibi bir öğretmen buldu sonra hayatını birleştirdi onunla. üç kuruş kazandı aslında, çok da memnundu halinde. o az kazanan adam gül gibi bakıyordu ona. bebeği oldu, anne oldu. baktı, büyüttü..
yaşlandı sonra, evlendirdi bebeğini. dedik ya üç kuruş, anca kıt kanaat geçindiler. yaş ilerledi, ev büyüdü. pencere pervazında, kapı önünde bebeklerini belki nasılsınız der diye beklediler. gelmedi hiç..
artık yaş kemale erdiğinde, yosun kokan toprak aldı kırk senelik sevdasını. bir kırk sene daha severdi ama hak bu ya, bir başına kaldı hayatta. seneler geçti aradan tabi, kapıyı çalan bile olmadı. bir akşam, azıcık yaptığı yemeğinin bulaşıklarını yıkadı, israf olmasın diye leğene koydu bulaşık suyunu. süngeri sıktı, tezgahı sildi, bezini katladı, köşesine çekildi. bir daha hiç o köşeden kalkamadı kız, hep o köşede kaldı..

not: cc
devamını gör...

okunabilecek en mantıklı bölüm

otopsi yardımcılığı, dileyen üzerinde gidip adli tıp memuru olur, dileyen bırakır hemşireliğe dikey geçiş yapar, polislik okuluna girer cinayet masasında çalışır, gider mezar kazıcı olur, 2 senelik okur otopsi yardımcısı olur, sınava girer akademisyen olur, dikey geçiş yapar sağlık alanının diğer kolunda çalışır..
çok iyi bir bölüm..
devamını gör...

kin tutamamak

lanetimdir. unuturum, şaka maka değil yapılan kötüyü direk unutur hatırlatılınca da dumura uğrar, "haydi be" derim.
yalnızca iyi anılar kalır o kişi ya da olaydan geriye. felsefi bir temeli de yok değil tabii, ne olursa olsun, her şeyin bir öğreti verdiğine inanıyorum.
devamını gör...

turgut uyar

göğe bakma durağı
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım

falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım

senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat.
turgut uyar
(link: siir.me/goge-bakma-duragi#:...)
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

bilhassa hala teknolojiyi kullanma imkanı bulma konusunda sorun yaşayan ben deniz peregrine, bu konuda gayet kapsamlı bir arşive sahibim. nasıldır bu arşiv peki? ;
şu kısa ömrüm boyu, çantamda muhakkak 2 kitap 2 defter 2 kalem 2 de silgi vardır. çift sayı takıntısı diyelim. bir de üstüne dikkat dağınıklığım olduğundan, iki kitabı aynı hafta okuyabiliyorum. biri macera diğeri şiir kitabı ve muhakkak altı çizili sözcüklerle bezelidir.
karakalem yapmayı ve gördüğü şeyleri resm etmeye meyilli olan yazarınız olarak, daima iki karalama defterim dahildir efendim. bir diğer ise gözlemlerim ile alaklıdır. beni ansınız, alsancağım bir ucunda insanları izlerken, deniz kenarında tek başına çekirdek çitleyip insanları gözlemlerken bulabilirsiniz.
saymadım lakin, muhtemelen 25 30 civarı yazılar için karalama defterim vardır.
bir gün hepsini toparlamalıyım..
karalamamı ekliyorum;

biz deyip genelleştirmek olmaz romana,
ben, uğruna şiirler yazılan o nadide kadınlardan değilim. her heceme bir goncagül armağan etmezler benim, nursen’in de dediği gibi ‘ ağarması için yaratılmış saçlarım var benim.’’ duman kokan bir nefesim ve ıslanmak için için yaratılmış kirpiklerim.
ben uğruna şiirler yazılan o güzel kadınlardan değilim romana,
çok konuşkan ve susturulgan biriyim. hakikati söylemekten kesilir hevesim ve kursağıma dizilir biricik hayallerim.
ben o güzel kadınlardan değilim romana,
bitmez tükenmez kıvranışlarım var benim. sürekli kan içinde tırnak etlerim , suratıma sığmayan kadarından sahte gülüşlerim.
ben uğruna şiirler yazılan o güzel kadınlardan olma ihtimalimi, bir gece yarısı yalan sevgi yüzünden kaybettim romana.
ben o ihtimali romana, bir nisan gecesi bir şişe şarap ile bitirdim.
ben o ihtimali, bir haziran gecesi kül ettim. şimdi bana kim bilir ne beddualar yazılır romana.
cc
devamını gör...

yazarların zor zamanlarında sığındığı kişiler

bir demeç geldi aklıma;
'insandan dertdaş olur mu? insandan arkadaş olur, ana baba olur, sevgili olur, öğretmen olur.'
risale-i nur'da geçen bir tasviri'de örneklerime dahil etmek isterim ki ;
insan insanla sınanır iken, ona derdini anlatmak niyedir?
bu kelamlar şöyle dursun, insanın en büyük düşmanı yine insandır. çık ağaca anlat, akan suya anlat..
nereye kadar anlayacak seni insan dediğin egoist organizma?
'ben de şunu yaşadım-lar, bana da şundan olmuştu-lar,'
diyor ya cem yılmaz;
"- aa bel fıtığı mı? kaynımda var, çekme yapıyor dimii. eveeet"
anlayacağınız canlarım, derdinizi insana anlatmayın, anlatın da çok şey yapmayın. :)
devamını gör...

aşkın metafiziği

schopenhauer'e olan aşkımdan sanırım, bir büyük boy metin yazmıştım. aşk değil ama ölümün metafiziği benim açımdan, nasıl olsa aşk ile ölüm aynı..
hikaye tadında, arzu edenler buyurup, okuyabilirler;
not: cc
ben bu gün öldüm, ölüler hissedemez derler. tenime dokunan demirin yakıcı soğukluğunu, gözlerimdeki kataraktı, tırnaklarımın etimden ayrılışını, sırtıma dolan kanın yarattığı morluğun tarifsiz acısını, gözlerimin kaydığını ve boyumun biraz daha uzadığını hissediyorum. üzerine yatırdıkları demir sedyeden parmaklarım taşıyor. az sonra ve bundan sonra başıma gelecekleri kestirmem ise güç....
hayatınızın en yorgun döneminde, ciğerinizden gelen adrenalini hissettiniz mi hiç? çocukluğunuzu tekrar edecek gücün hala içinizde olduğunu düşündüğünüz o anlar?..
ben adelin, bu gün 52. yaşıma basarken arizona 'nın çöllerinden birinde, seher vakti ayaz'a karşı babamın bana küçükken hediye ettiği venüsü izliyorum, bilirsiniz bazı çocukların pahalı oyuncakları, onlara büyük hediyeler veren ebeveynleri vardır. benim ailem bana daima hediye olarak hayal gücümü armağan etti..
hayat 45 den sonra başlar lafının sonsuz destekçisiyim. hayat olduğunuz andan başlar, ondan öncesi ise bir avuç sanrıyı kapsar..
bu gün 63. doğum günüm, bu gün yeniden doğdum, kars'ın şirin bir köyünde ata yadigarı, sarıkamış eteklerinde 5 çocuğa davul çalarken buldum kendimi. hayatımın her günü gibi bu gün de güzeldi..
65. doğum günüm bu gün. biricik kız kardeşimin mezarının mermerini temizlerken, cildimde çıkan kahve rengi lekelere gözlerim takıldı. 65. yaşımda en büyük servetim askeri emekli ikramiyesi ile aldığım karavan. ne arkamdan bir dua okuyacak olan dostum var, ne de beni uzun uzun yâd edecek tanıdıklarım. kendi başıma yaşamayı daima sevdim, tek başıma ölmeyi de seveceğimden bir hayli eminim. aziz nesin gibi olmalı cenaze işlerim, çocuklar mezarımın üzerinde oyun oynamalı, kimse yaşarken olduğu gibi bilmemeli ben neredeyim. yıkanmamalı cesedim ve günahlarım ile gömülmeliyim. en büyük servetim, gezip gördüklerim, yaptıklarım ve bana zararı hiç dokunmamış olan şiirlerim ve 2 okuma kitabım mezarımda arkadaşım olmaya devam etmeli benim..
epeyce gördüğüm insanların ve hastalıkların çirkin yüzleri, sevgi 'nin en karası, uçurumun son çiçeği, tekila bardağının içerisindeki limon çekirdekleri, tuzun harmanlanmış lezzeti, en sevilenlerin göçüp gitmesi, onlarca hastalık, onlarca bağ ile 65 yılın 65 saniyesini dahi boşa geçirmedim. sadece, her zaman bir kitabın olmasını isterdim, şu dünyada bir gün ne kleopatra hatırlanacak, ne aristo ne yücelttiğimiz diğerleri. einstein gibi, tesla, atatürk gibi gerçek eserler bırakmış sanatkar ve sanatçılar ise öğrettikleri için daima akıllarda kalacak ve tekrar tekrar doğacaklar elbet ki. egomu affedin, ben de onlardan biri olmak isterdim. başaramadım maalesef ki, her yazan, yazar değildir çünkü..
en azından kendim için ufak izler bırakabildim, yıllar sonra ellerindeki oyuncaklara bakınca ismimi anacak çocuklar, geçtiğim yollarda kaybolunca izleri takip edecek insanlar, anlattığım hikayeleri hatırlayınca resmimin hafızalarında canlanacağını bildiğim 5 6 kişi tahmin edebilirim. bir insanın ölümsüz olabilmesi için bunlar yeterli sebepler. bir çok şeyi kavrayabiliyorum tabii, peki ya ölümden sonrası?..
herkes bu konu için başka bir açıklama getiriyor, herkesin bir teorisi var ve bu çoğunlukla kişiden kişiye değişiyor. peki ya benim teorim?..
yaşarken ölümden sonrasının tıpkı doğmadan önceki yaşamımız gibi olduğuna dair bir inancım vardı. yetiştiğim müslüman aile yapısında ölümden sonrasına iman etmek dinimizin temel prensiplerindendir. fakat ben ters çıkıp yarı agnostik yarı ateist bir görüşü benimsemiştim. flu bir boşluk olduğunu ve bunu doğumdan öncesini hatırlayamadığımız, ya da daha doğru bir tabirle bilemediğimiz gibi bilemeyeceğimizi savunuyordum. tabii yaşarken her şey insana koca bir boşluktan ibaretmiş gibi geliyor..
66. yaşıma henüz yeni girdim, burada, kızımın yanında sidney'de kuzey ışıklarını izliyorum, havada bir gök gürültüsü hakim....
ölümünün bu kadar ihtimali bir sebepten olacağı hiç aklıma gelmezdi, şimdi morgun soğuk demirleri arasında vucudumdaki kırmızı damar çatlağı ve varise benzeyen morarmış izlere bakıyorum. tırın altında kalmak, denizde boğulmak ya da yılların alkol sigara birikimi sonucu oluşan kalp damar hastalıklarının sonumu getireceğini düşünürdüm. üzerime yıldırım düştüğü için öleceğim aklıma gelmezdi. çok acıdığını söyleyemem, tıpkı diğer yanık vakalarında olduğu gibi 3 saniyelik tarifsiz acı sonrası sinir hücreleri ve köklerinin yanması sonucu derin bir hissizlik, bundan sonrası koca bir karanlık. gözlerimi açtığım düşünmem fakat duygusal olarak yaptığımın farkında varıp, bu durumu kabullenmem 6 saatimi aldı. hala durumumu benimseyebilmiş değilim, yaşadığım ülkeden uzaklarda tabiri caizse gurbette ölmek kelimenin tam anlamıyla bir vehamet,ağır bir yük. yılmaz güney, ahmet kaya, nazım hikmet ve daha nicelerin din dil ırk ayırmaksın bu durumu yaşamış olması çok acı verici...
24 saatin sonunda biricik kızımın yaşlı gözlerle beni teşhis etmeye gelmesi, bir babanın yaşayabileceği en kötü anlardan. bu günleri yaşayacağımı tahmin edemezdim. kızımın ağzımdan çıkan 2 söz beni çok etkiledi; 'bir zamanlar ismimin yazılı olduğu dövmesi şimdi koca bir lekeyi andırıyor, sırtındaki bu izleri ise daha önce hiç görmemiştim,babam işkence gördüğünden hiç söz etmemişti.'
film şeridi tabirini bilir misiniz? ben çok merak ederdim. ölen bir çok kişinin yaşadığı gibi bu durumu ben de yaşadım, lakin ortada bir sorun var. film şeridi yani hayatımızın bazı anları gözümüzün önünden geçiyor, bunlar genelde en acı verici olanlar. gençliğimde gördüğüm işkenceler, ailemi kaybettiğim gün dostlarımın ve aile büyüklerimin destek verişi, kaza yaptığımda direksiyonu sağa sola kırışım, kızımın doğumunda hastaneye yetiştirmediğim eşimin kan kaybını kesmeye çalışmam, kızımın ikizini mezara bıraktığım anlar ve daha niceleri..
bu ölüm büyük kıyamet, herkesin 2 kıyameti var, biri yaşadığı acı dolu anlar, diğeri ise kendi ölümü. anılarım bana yol göstermeye çalışıyorlardı, o anlarda ne yaptığımı zihnim bir oyun ile gözümün önüne getirip beni ölümden korumaya çalışıyordu, tabii nafile. işkence gördüğümü biricik kızımın bilmesini istemezdim...
her şeyi duyuyor, görüyor, hissediyor ve anlıyorum. her anı yaşıyorum, fakat bedenime yapılanların bana acı veriyor olması daimi acı olduğundan ve bunun ne kadar süreceğini bilmediğimden dolayı korkutucu. diğer ruhlar ile konuşabiliyor, bedenimden çok uzaklaşamıyorum.
bir yan kapsülde olan dostum çok acı çekiyor. sebebi, denizde boğulması ve tuzlu deniz suyunu ciğerlerinden atamayışı imiş. henüz genç, çok genç. ailesi ile gittikleri bir tatil köyünde bilinçsizce denizde yüzerken girdaba kapılmış, kuzenleri bunu oyun sanıp karışmamış, öldüğünü anlayınca ise boynuna bir ip geçirip sahile çekmişler. tabii çabalar sonuç vermemiş. ebeveynlerinin sahilde onu kontrol etmeyişi ve ve alkol kullanıyor olmaları bu duruma zemin hazırlamış, ufak bir kız kardeşi varmış, en çok onu özleyeceğini söylüyor. ve böyle daha nice cesetler tanıdım, yaşarken sosyalleşemediğim kadar...

keşke biraz daha ömrüm olsaydı, bir şeyler yapabilseydim bu dünya için, vatanım için, bayrağım için.biraz daha geçmişte yaşayabilseydim. dünyayı bu kadar çok gezip insanların ve kültürlerin birbirlerine nasıl sahip çıkıp, asimile olmamak için direnişlerine biraz daha gözüm kapalı bakabilseydim. yıllarca gezdim, mükemmeliği vaad edip sokaklarda açbil aç yatan insanların olduğu şehirlerde. teksas'da varlığını ikiye katlamak isterken tüm parasını kaybeden, somali 'de ekmek verdiği çocuk ile resim çekilip, sonrasında arkasına bakmadan giden, suriye' de savaşı resimleyip korumaları ile vip araca binen midesi beyninden büyük, karnı zihninden tok dev cüsseli insancıklar gördüm..

yıllarca gezdim, bir yerlerde bir şeyler öğrenip kendi ülkemde bunları yansıtmak istemenin hayali ile. insanların pisliklerini gördüm, yapılan adaletsizlikler, kahraman dedikleri insanlara bir süre sonra terörist yaftası yapıştıran zihni zeytinyağından hallice uğursuz yürekliler gördüm. suriye vatandaşına sorulduğunda olası bir harp durumunda sizi ağırlardık diyip, ufacık bir geçmiş olayda bizleri sınırlarından dahi geçirmiyor oluşlarına şahit oldum. belki izin verilmezdi yaşadıklarımı, gördüklerimi, düşündüklerimi bile yazmama hatta mizahını yapmama. bir toplumun en yüksek güçlerinden biri mizahı ve mizaçı'dır oysa. ben bu aralar öldüm yalnız, yaşarken ölünecek pek çok vakâ gördüm. bu gün beni bir metre toprağın altına koyacak olmaları değil korktuğum,fikirleri ve duruşunu yazacak başkalarının korkup susacağıdır asıl olay. elbet bir gün bir yerlerde zihni gökte parlayan güneş'den açık, gece tavanda asılı olan ay' dan yansıtıcı genç bireyler olacaktır. umarım, hala onları izlediğimizi ve döktükleri kanlar ile aldıkları bu kutsal misak-ı milli'ler içinde onlarla gurur duymaya devam ettiğimizi biliyorlardır. ben ki vatanımdan uzakta bir cesedim, ama umarım bir gün, hissettiğimiz ve onurunu taşıdığımız her alanın vatan parçası olduğunu anlayacaklardır...

kızım bu gün cesedimi bir cenaze arabası ile almaya geliyor. vasiyetimi yerine getirmesini temenni ediyorum, çocuklar üzerimde oyun oynamalılar, fakat bu durumu hoş karşılayacağını çok hissetmiyorum....
bir şairin eseri geldi aklıma ;

'günüm gelmiş, saatim çalmıştı nihayet.

ölmüştüm, kabrinde unutulmuştu ceset;

zulmette böcekler eczasını yiyordu.'..


en korktuğum şey bedenimdeki böcekleri hissetmekti, fakat toprak kılıfının ruhu koruyor oluşu manidar, sadece ruhum zaman zaman hissediyor bedenine olanları.kızım beni bir mezara gömdü. fakat hala üzerimden onlarca insanlar geçiyor. yere bir taş sabitlenmiş, o taş benim ismimi taşıyor..
henüz okuyacak çok kitabım ve gezecek çok yerim var, kızım bazen geliyor, kemiklerim dahi eriyor lakin bu coğrafyada havâların seyrine doyum olmuyor.
belki bir gün, tecrübeli bir ruh olduğumda özlem duyduğum vatanımda semalara yelken açarım...

şimdi 67. yılımda mezarımın üzerine oturmuş gelen geçeni izliyorum, kabrinde bir ceset, zamanda bir yolcu, şiirde bir kıta, alemde bir rûya, hayalde bir baba olarak..

anladım ki fiziki olarak var olmamız bir anlama gelmiyor, insan asıl yaşamaya, öldükten sonra başlıyor..
hakları saklıdır.
devamını gör...

yazarların yazdığı hikayeler

5 yıllık profesyonel yazarlık hayatımda, yazdığım onlarca hikayeyi dijitale dökememiş bir yazar olarak üzgünüm, malum biz ölünce değer görüyoruz. yaşarken bilgisayar alacak paramız bile olmuyor. hala bilfiil kalem çalıştıran, mürekkep yalayan -tükenmez kalemler tükeniyor malum- yazarcığınız olarak , ufak bir giriş bırakıyorum bu demogojinin altına;

bir kış ayazıydı, aylardan pembe. hayır hayır deli değilim ben. iyi hatırlıyorum.
hani şu yaprakların yeşerdiği aylar var ya, onlardan biriydi. hangi sene diye sormayın sakın. o sene yapraklar bir başka eda ile dökülüyorlardı. karanlığın içinde gördüm onu. elinde bir defter tutuyordu. yaklaştı bana, bu kadar yaklaşmasına müsade etmezdim kimselerin. bir rüyaydı sanıyorum. sanrılar; bir tek onlar böyle güzel şeyler sunarlar insanlara zannediyordum. gözlerimi açtığımda, yine üstümde polarımla kendimi masanın başında bulmuştum. üstadlardan birine sormuşlar. her yazarın bir masası olduğunu zannederdim. kendine özel bir üslup ile cevap vermiş soruya; bazı yazarların mutfak masası dahil yoktur..
benim değildi, ne o polar, ne o gölge, ne o masa. onlar eve aitlerdi. bana ait olan tek şey kafamdaki düşüncelerden ibaretti. rüyalar, yaşadığım gizli mahzen. onlarla büyürüm hala. o gece gördüğüm gölge öyle güzeldi ki..
bir sabah, yine pembe yapraklı çiçekler, yine dans eden.. karşımda o gölge.. doğduğumuzda bize isimler verirler. doğmak, dünyaya gelmek ise eğer; ben kendime o andan itibaren bir isim belirledim. benim adım karpembe. hiç pembe kar olur mu? ben karı yalnızca resimlerden hatırlıyorum. bir varlık, resimlerden ibaret olmamalı. o gölge benimle tekrar doğdu ise eğer adını rüyam koyuyorum..
devamını gör...

bari rüyamda göreyim denilen şeyler

şimdilerde terhisine 61 gün kalmış olan, yürek sızısı. dünya gözüyle zor görülür..
devamını gör...

normal sözlük'ten sevgili bulmak

'kafa' kadar metin yazarım. malum, yazarım.
mesafeler yalnızca sarılmaya engeldir, doğru insanın nerede nasıl karşına çıkacağını bilemezsin. zaman, mekan, olay, durum bahane yani senin anlayacağın.
devamını gör...

kaliteli yaşam için ucuz öneriler

- içine sığdırabildiğin kadar kıyafet, gardrobuna sığdırdıkların mutlu etmiyor.
- az ama öz dostluklar.
- sınırlı sosyal medya kullanımı. ( bunun sebebi çok fazla.)
- kaliteli mekanlarda ve güzel zamanlamayla içilen bir miktar alkol.
- keyif aldığın kitaplar serisi.
- hoş bir parfümün sürekliliği.
- kaliteli birliktelik.
- hayata sürekli bağımlı olmamak.
- ölümü kabullenmek hatta sevmek.
- tek başına mutlu olabilmek.
devamını gör...

intihar notuna yazılacak ilk cümle

cümle değil ama paragraf; son kahkahamı atıp, dudağımın değdiği son bardaktan usulca bir yudum çay alacağım. hırkamı astığım sandalyeyi iki adım itip, ağır adımlarla pencereye yürüyüp kendimi sonsuzluğa teslim edeceğim: ' tüm bunlar olurken güldüğümden, hiç biriniz anlamadınız beni.'
devamını gör...

bir insanın cahil olduğunu gösteren şeyler

parasıyla, yazanıyla, yürüyeniyle ve fiziğiyle övünmesi. cehalet kusmukları, parandan banane..
devamını gör...

antoine de saint-exupery

"bence" eserleri her yaşa hitap eden, hangi yaşta okursanız, sizi o yaşın gereğiyle donatan pilot bey. şahsen 20'lik yaşımda geçenlerde 4 kitabını almış bulunmakta olup, bazen geceleri sessiz sessiz küçük prensin gerçek olması için dua ediyorum..
devamını gör...

karizmatik hastalık isimleri

transversmiyelit, akut hipoglisemi, kardiyak taşikardi ve hey yavrum daha neler..
devamını gör...

psikiyatrik problemlerin insanlara karizmatik gelmesi

şizofrenim diyorum, inanmıyor musun?
devamını gör...

an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı sorusu

arkadaştayım,azimle makale yazıyom..
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim