prenses_aurora yazar profili

prenses_aurora kapak fotoğrafı
prenses_aurora profil fotoğrafı
rozet
kafa izninde
karma: 11675 tanım: 303 başlık: 3 takipçi: 191
Belki bir gün ulaşır umutlarım, gökyüzündeki aydınlığa...

son tanımları | başucu eserleri


ben bu yazıyı sana yazdım

çok öncesinde yine bir şeyler karalamıştım bu başlığa fakat paylaşamamıştım. bu sefer paylaşmak istiyorum.

efulim, benim güzel gözlü sevdiğim, sen görmeyeceksin ama ben bu yazıyı sana yazıyorum:
bugün senin doğum günündüü. bir haftadır bugünü planladım. her şeyimi önceden ayarladım. hele hediyelerimi aylar öncesinden hazırlamaya başlamıştım. "yapamam ya çok zor" dediğim şeyi bile başardım.

bu sabah sana söyleyemediğim, içimde kalanları şimdi söylemek istiyorum. her şeyden önce seni seviyorum. yaşanılanlar bunu değiştirmedi. şu anki durum da bunu değiştirmiyor. uzun bir aradan sonra seni tekrardan görebilmek çok güzeldi. bu yüzden hiç bitmesin istedim o anlar. azdı vaktimiz ama her şey çok güzeldi. hala tebessümüm yüzümden eksilmiyor. çok eğlendik ama değil mi?

şuan bile ne desem bilemiyorum. sana yazdığım şiirimde de dediğim gibi iyi ki doğmuşsun iyi ki varsın ve iyi ki hayatımdasın. yanımdaki varlığını hissetmek bile çok özel. gerçekten ne kadar yazsam ne kadar anlatmaya çalışsam da bir türlü beceremiyorum. affet beni. ileride bir gün her şey çok çok daha güzel olur. buna eminim. verdiğim sözlerin de arkasındayım. durmak yok sevdiğim yola ve yarışa devam*.

tekrardan söylüyorum: sen belki de hiç bilmeyeceksin ama ben bu yazıyı sana yazdım efulim...
devamını gör...

çocukken hayal edilen tanrı şekli

ben küçükken tanrıyı böyle beyaz büyük bir ışık gibi hayal ediyordum. işin garibi tanrı bizi izliyor dendiği için aklımda sanki tanrının büsbüyük bir odası varmış ve hep böyle yan yana kameralardan bizi izliyormuş gibi canlanırdı. bir tane koltuğu olurdu böyle tekerlekli, milyonlarca kameradan bizi izlerdi benim hayalimde. şu an her aklıma geldikçe aynı görüntü canlanıyor gözümde ve her seferinde komik geliyor.
devamını gör...

seninle şöyle olabilirdik

yan yana olabilirdik...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

mortaks: yazının dört mevsimi

bir evrenin iki yarısı: güneş ve ay

güneş ve ay hakkında geçmişten beri birçok düşünce ortaya atılmıştır. kimileri onları sürekli birbirlerini kovalayan, ezeli iki düşman kimileri de birbirlerine tutkun iki aşık olarak tasvir etmiştir. benim zihnimdeki hikayede de onlar iki aşık. asla kavuşamayan, hep bir arada olabilmek için çırpınan ama birbirlerinden de bir o kadar uzakta olan iki aşık... iki farklı hayata sahip olan. işte onların hikayesi de böyle başladı:

aşıklardan birisi olan güneş, günü açardı. tüm parlaklığıyla herkesin gözünü kamaştırırdı. gören herkes birkaç saniyeden daha fazla bakamazdı bu aşığa. güneşin tüm parlaklığı aşkında gelirdi. o'nun içindi hepsi. gün güzelse o'nun içindi. hava güzelse o'nun eseriydi. aşkından mest olmuş bir şekilde, yaptığı her şey aşkı içindi. kimi zaman özlemin buruk acısıyla kavururdu çölleri. kimi zaman da kışın dışarıda üşüyen yürekleri ısıtırdı kendi yüreğinin sıcaklığıyla. ona göre sevgisinin göstergesiydi ışığı. çünkü aşkı olmasaydı o ışığın bir anlamı da olmazdı. o hiç var olmamış olsaydı o zaman kendi varlığının ne önemi kalırdı ki? kendi mevcudiyeti aşkının varlığına bağlıydı...

diğer aşık ay ise gece gelirdi. karanlığı severdi. gecenin ortasında mağrur ve gururlu duruşuyla herkesi kendine hayran bırakırdı. aşkı ne kadar enerji doluysa o, o kadar sakin bir yapıya sahipti. içindeki fırtınaları sevdiğinden başka kimseye göstermezdi. nitekim ondan başka kimse de görmezdi yüreğindeki yangınları. belki de ona bu kadar bağlı olmasının sebebi buydu. onu bir tek sevdiği anlardı. bir tek onun sözleri değerliydi. çünkü her zaman söylenecek doğru kelimeleri hiç zorluk çekmeden bulurdu. kalbinde kendine bile söylemediği kelimeleri ne güzel de bir araya getirirdi. adeta 'iç sesinin dış sesi'ydi. bu evrende onun karanlığını aydınlatabilecek bir tek o vardı.

bu iki aşık çok farklı olmalarına rağmen birbirlerine o farklılıklar kadar bağlıydılar. hani "gün ve gece kadar ayrı olmak" tabiri vardır ya, bizim aşıklar bu tabire hiç anlam veremezlerdi. farklı olduklarını inkar ettikleri yoktu ama aşkın ve sevginin, ne kadar ayrı olurlarsa olsunlar birleştiremeyeceği kimse olmadığının en güzel kanıtıydılar. buna rağmen insanlar sevdikleri kişide kendilerinden farklı bir taraf görünce hemen karalar bağlarlardı. bunu gören güneş ve ay insanların sevinmesi gereken yerde neden üzüldüklerini de anlamazlardı. çünkü onlar birbirleri sayesinde hayata başka bir pencereden bakabilmeyi öğrenmişlerdi. mesela güneş aslında karanlıktan korkardı. ta ki zifiri karanlık bir gecede ay onun elinden tutana kadar. o karanlığın içinde ikisi yürürken güneş ilk defa kendini böyle bir anda çok güvende hissettiğini fark etti. karanlığın barındırdığı o belirsizlik onu korkutmuyordu artık. aksine canından çok sevdiği ay ile beraber o karanlığa adım atmak, orayı keşfe çıkmak ve aşklarıyla aydınlatmak istiyordu.

ay ise her zaman o karanlıkta yaşamıştı. ruhu geceye aitti. aydınlık yerlerde duramaz hemen gölgeye kaçardı. fakat güneşin elini tutunca ışığın o kadar da kötü olmadığını düşünmeye başladı. hatta alışabilirdi de aydınlığa. sevebilirdi bile... yanında sevdiği olduktan sonra geceyi aydınlatmak bir başka güzeldi neticede.

tabii bizim aşıkların yan yana gelebildikleri zamanlar çok azdı. özlem ve hasret onların hep yanındaydı. en iyi dostlarıydı hatta. az görüşebilmelerinden dolayı ikisinin de tek isteği birlikte olabilmekti. fakat yılda yalnızca birkaç kez bir araya gelebiliyorlardı.

insanlar buna güneş tutulması diyordu ve çok az kavuşabilen bu iki aşığın beraberlikleri herkesin gözlerini kamaştırıyordu.

onlar içinse bu anlar kalp tutulmasıydı. çünkü birbirlerine yavaş yavaş yaklaşırlarken kalplerinin son derece olan hızı bir anda, karşı karşıya olduklarında, dururdu. o an insanlar o karşılaşmayla mest olmuşken, onlar bu özel anın tadını çıkarırlardı.

güneş uzun uzun bakardı sevdiğine. ay da ona karşılık verirdi. gözlerini ayıramazlardı. o kısa anların bir saniyesini bile ziyan etmek istemezlerdi. zira ikisi içinde sevdiğine bakamadığı her saniye ziyan olmuş zamandı. o an konuşmayı unuturlardı. sadece birbirlerine bakarlar ve o anın tadını çıkarırlardı. ışıl ışıl olan bakışları sevinçlerini anlatmaya yetmezdi.

o kısa anlarda konuşacak pek vakit bulamadıklarından daha sonra okumak üzere birbirlerine yazdıkları mektupları verirlerdi. hatta bu yüzdendi göğün bazen renk değiştirmesi. ikisi de mektupları okurlarken kâh güler kâh ağlarlardı. göğün rengi değişirdi onların ruh haline göre. bazen bulutlanırdı hava, güneş yüzünü göstermek istemezdi. bazen ay hiç gelmezdi, hatta bütün ışığını yitirirdi. bazen de hava o kadar güzel olurdu ki güneş doğaya ve canlılara hayat verirdi. ay ise en güzel gülümsemesini o gecelere saklardı.

hep özlerlerdi birbirlerini hep uzaklardı... ve bu uzaklık onları asıl yakınlaştıran şeydi. hallerinde memnundular. özlem, aşkın en güzel haliydi çünkü. aşkın en güzel ve en saf olan hali... çektikleri tüm acılara ve üzüntülere değerdi onların sevgisi. her ayrıldıklarında da bilirlerdi, her ayrılık bir son değil, aksine her ayrılık yeni bir başlangıçtı onların yüreğinde. kısacası onlar bu evrenin en imkansız aşkına sahiptiler ama aynı zamanda da en imkanlı aşkına...

edit: uzun zamandır yoktum herkese merhabaaa. bu benim 300. gönderim ve özel bir yazı olsun istedim. bu yüzden de sanırım yazdığım hikayeler arasında en sevdiğim hikaye olmaya aday olan hikayeyi yani ay ve güneşin hikayesini benim bakışımdan olabildiğince anlatmaya çalıştım. onlara böyle güzel bir hikaye yazmak çok farklı ve özeldi. umarım sizlerde beğenmişsinizdir. güneş ve ayın birlikteliği benim ilişkime de benzediği için onların hikayesinin bende yeri ayrıdır. tüm benzerlik ve farklılıklarına rağmen sevmekten ve sevilmekten vazgeçmeyen herkese de umut olması dileğiyle...

bir sonraki hikayede görüşmek üzere. o zamana kadar da kendinize çok iyi bakın, aşkla bakın*.
devamını gör...

günümüzü güzelleştiren incelikler

annemlerle beraber bir düğüne gittim. aslında gitmem gerekti diyelim. orada gördüğüm çok tatlı bir detay, incelik vardı: damadın erkek kardeşinin sevgilisi de gelmişti düğüne. ikisi de tıp okuyor bu yıl bitirdiler. çok tatlı insanlardı. abla da ayrı bir güzeldi şimdi maşallah diyelim*. abla zümrüt yeşili bir elbise giymişti. abi ise siyah bir takım elbise giymişti ama kravatı sevgilisinin elbisinin rengiyle aynıydı. zümrüt yeşiliydi. o kadar yakışıyorlardı ki hep onları izledim. çok da güzel dans ediyorlardı. günümü güzelleştirdi resmen. darısı onların başına diyorum*.
devamını gör...

yazarların yalnız olma nedeni

başlıksız acı

bazılarımız şiirlere tutunuyor,
bazılarımız şarkılara,
bazılarımız filmlere tutunuyor,
bazılarımız kitaplara.
sanırım artık insan,
tutunamıyor insana
*

insanlar artık güvenemiyor, inanamıyor, sevemiyor bile gönlünce. çünkü çok fazla darbe almış ya da almak istemiyor. şiirlere, kitaplara ve başka aktivitelere tutunmak daha kolay geliyor. sonuçta sizi üzmezler. güveninizi kırmazlar. onlardan beklediğiniz şeyi size verirler.

yani bu kadar yalnızız çünkü artık insanlara tutunamıyoruz. kendi dünyamızda yaşamak ve konforlu alanımızdan çıkmamak daha kolay ve güzel geliyor. ama işte bunun bizi ne kadar mutlu ettiği tartışılır. sonuçta insan bazen konuşacak, dertleşecek, gülüp eğlenecek, o şiirleri, kitapları, filmleri ve diğer eğlenceli şeyleri yapacak birisini/birilerini istiyor. ama işte kendi dünyasındaki mutlu yaşamından uzaklaşmak da bir o kadar zor görünüyor.

seçim size kalmış. ya yalnız, risksiz ve bir yere kadar mutlu olabilir ya da birisiyle, riskli ve değişen duyguları barındarın ama en azından gerçek olan bir şeyler yaşayabilirsiniz.
devamını gör...

yazarların şu an olmak istedikleri yerler

böyle güneşli güzel bir gün ama hava çok sıcak da değil. rüzgar esiyor bir yandan. efulim ile buluşmuşuz. sonunda kavuşmuşuz. sarılmışız birbirimize, kokusunu içime çekiyorum. o ağacın altında, elimde bana hediye olarak çizdiği resmimiz. çok da güzel olmuş. hayallerimdekinden bile güzel. kolları sarmış beni, kollarım sarmış onu... dünya durmuş o an...

benim olmak istediğim yer: o'nun yanıdır kısacası. betimlemek için kelimeler yetmez ama olduğunca anlattım işte*.
devamını gör...

hüzün

yazmak istediğim başlıklara şöyle bir bakınca, tam da şuan bu başlığa yazmak istedim. evet, biraz da hüzünden bahsedelim.

hüzün biraz boşluktur diye düşünüyorum. yani bazen hüznü elinizden bir şey gelmeyince yaşarsınız. bazen çok inanırsınız da karşınızdakine, onun sizi salak yerine koyması ama sizin her şeyi biliyor olmanız çok acı verir. hüzün budur işte. elinizden bir şey gelmez. keşke gerçekten inanabilseydim ona, gerçeği bilmeseydim dersiniz ya da keşke doğruyu söylese...

hüzün, mutsuzluk gibi değildir. sanki hüzün, böyle bir yandan bile bile lades gibidir. yani bazı şeylerin sonuçlarını değiştiremezsiniz ya, o an hüzün gelir işte. böyle etrafınıza bir bakarsınız. içinizde bir boşluk... o, elinizden bir şey gelmeme boşluğu. o, sizin oturup sadece beklediğiniz boşluk.

hüzün bir yandan da buruktur. kalbiniz kırıktır mesela. ama böyle küçük bir çocuğun, minicik kalbidir o an sizin kalbiniz. o kadar buruk olur ki, her neden hüzünlüyse, ona... o kadar buruk olur ki. söyleyemez de. içinde kalır. öyle bir şey olsa da geçse diye bekler. dedim ya elinden bir şey gelmez çünkü...

hüzün o ilk gözyaşıdır. soldan akan. hani acıdan akan o ilk gözyaşı... insanın ağlamamak için o kendini tutuşu, yutkunuşu, gözlerini kapatışı boşunadır. çoktan hüzün gelmiştir. yerleşmiştir.

hüzün o şiirlerin en etkileyici yeridir. bazen bizim yazdıklarımızda hayat bulur, bazen de okuduklarımızda. bazen bir duvarda yazar, gördüğünüzde kalbiniz bir anlığına durur gibi olur ya. işte hüzün oradadır.

gözlerinizin duvara kilitlendiğini noktadadır sonra. bir türlü ayrılmaz gözleriniz o duvardan. saatlerce izlersiniz de bir an bile içinizdeki o hüzün hafiflemez.

ahh o hüzün, evde de bulur sizi, sokakta da. hatta kendi dünyanıza kaçsanız bile, koşar arkanızdan yakalar sizi, bırakmaz izi... bu gecemiz de hüzün dolu olsun. bu gece hüzün ile bir başka güzel...
devamını gör...

güne bir fotoğraf bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu aralar çok yorgunum*. şöyle bir yatsam bir hafta uyurum sanki. sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da yoruldum. fazla koşuşturmaca insanı yoruyor. işte o yüzden bu patates benim*.
devamını gör...

hiç gelmeyecek birini özlemek

"birikmiş bir özlemi sakladınız mı. gelmeyecek bir gideni, olmayacak bir nedeni beklediniz mi."*

ilk aklıma bu sözler geldi ve birkaç cümle yazmak istedim. özlemek gerçekten zordur. ama hiç gelmeyecek birini özlemek ondan çok daha fazla zor ve acıdır. çünkü gelmeyeceğini bile bile özlemek, belki de kişinin kendine yapabileceği en büyük kötülüklerden biridir. aklımız bilir o kişinin gelmeyeceğini, kalbe: "zaten gelmez boşuna bekleme" der. ama kalbimiz hep bekler. o küçük umudunu hiç kaybetmez. bazen azalır o umut bazen çoğalır ama asla bitmez.

bazen de vefat eden ve gerçekten gelemeyecek birini özleriz. sahiden onlar da bizi özlüyor mudur? biz onların seslerini kulaklarımızda duyabilmek, gülüşlerini hatırlayabilmek için kendimizi paralarız çünkü.

her şekilde özleriz de özleriz... bile bile, içimiz yana yana, kalbimiz kan ağlaya ağlaya... ama vazgeçmeyiz. ne kadar çabalasak da didinsek de yüreğimiz bırakamaz özlemeyi. unutamaz sevdiğini. işte seven insan, sevdiğini sadece gelecek diye özlemez. evet, o kavuşma anının hayali çok güzeldir fakat bazen özlemek bile ayrı güzel değil midir?

"baharda kışı, kıșında baharı özler insan. ne uzaksa onu özler... kavuşmak șart mı? boșver! bazı şeyler yokken güzel."*

evet aynı şairden başka bir söz daha. ama gerçekten de haklı. bazen kavuşmak şart değildir. bazen kavuşmak yokken güzeldir...
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının hissettikleri

şuan aslında çok huzurluyum sanırım. evet evet, doğru kelime huzur...

insanın doğum gününde sınav sonuçları açıklanır mı*. zaten mezun diyordum nitekim öyle de oldu fakat bilmeme rağmen üzüldüm.

yine de yanımda 'üzülme seneye bir daha denersin ve yaparsın, pandemiden okula mı gidebildiniz' gibi teselliler veren bir ailem olması çok güzel. hele ne olursa olsun moralim yüksek olsun diye bana iyi şeyler söyleyen, beni sürekli güldüren bir ablam olması çok güzel...

doğum günümde dayımın beni bolca güldürmesi ve 'ne istersen al hepsi benden' diye bir kıyak geçmesi de çok güzel...

burada tanıdığım ve konuşmamı ilerlettiğim canım abimin ve canım yazar arkadaşımın iyi dilekleri ve kutlamaları da benim için çok özel...

gece olunca ateş başında arkadaşlarla oturmak ve dc oynayıp, kahve içip, sohbet muhabbet etmek sanırım köyde yapılabilecek en güzel aktivite ve bu günü daha da güzel kılan, sabahki üzüntümü hemencecik unutmamı sağlayan dostlar çok özel...

ve ne olursa olsun yanımda olan, her zaman benim iyi olmam için, mutlu olmam için çabalayan, en mutsuz anımda bile beni güldürebilecek tek kişi olan efulim ile konuşmak, gecemin onunla güzelleşmesi hem çok güzel hem çok özel...

insan, yanında sevdikleri olduktan sonra, tartışmalar da çıksa, anlaşmazlıklar da yaşansa, kötü zamanlar kapıda da olsa, kalbinde o huzuru duyabiliyor. o yüzden iyi ki diyorum... iyi ki onlar hayatımdalar. onlar benim için çok güzel ve özel insanlar. sahi ya sevdiğimiz insanlar olmasaydı, bu dünyada gerçekten yaşanır mıydı?
devamını gör...

günün ünlüsü seçilen tanımların çoğunun kalitesiz olması

katıldığım bir başlık. yazarın ne demek istediğini anladım. demek istediği şey 'sadece bilgi içerikli tanımlar sosyal medyada olmalıdır diğerleri olmamalıdır' değil aslında. şöyle ki ben de genelde hep bakarım günün ünlülerine ve nedense eksik bulurum. gün içerisinde vaktim olduğunca gezerim başlıkları herkes gibi ama bakıyorum o gün çok daha hak eden tanımlar yerine gerçekten 'şahsıma göre' biraz yetersiz tanımlar var. bu o tanımları giren yazarlar yetersizdir demek değildir. o yazarların zannımca çok daha beğendiğim entryleri mevcut ama genelde daha komik ya da daha bilgili ya da artık size göre kriter neyse, ki bence her türden olması güzel bir şey, ona göre daha uygun entryler yerine daha hafif kalmışlar yer ediyormuş gibi geliyor. kötü olduğunu söylemiyorum ama yazar arkadaşın da dediği gibi sosyal medya kullanımı sözlük için önemli aslında bir yandan. çünkü temsil ediyor. ha belki haddime değil, seçen neye göre seçiyor bilmiyorum ki moderatörler işlerini en iyi şekilde yapıyorlar da sadece burayı sevdiğim için daha iyisi olabilir diye düşünüyorum. bu başlığı da kötü yorum ya da aşağılamak olarak görmek yerine yapıcı bir eleştiri olarak görmek gerekiyor.
devamını gör...

geceye bir şarkı sözü bırak

"...hoşçakal demek kolay
güle güle giden için.

başımda bir bela
bu aralar ne dinlesem
ne çalınsa aklıma
hepsinde mevzu sen
dillerinden hiç, düşmedin bu şarkılar
seni tanır gibiler, seni tanır gibiler"
*
devamını gör...

mortaks: yazının dört mevsimi

yalnızlık evi

saatine baktı. evet, vakit gelmişti. veda etmeye hazırlandı. çiçeklerini bir güzel sulamıştı, o yokken bir süre idare eder ve solmazlardı. en sevdiği çiçeği, yani orkidesini, aldı karşısına. konuştu onunla son kez. okşadı yapraklarını, sevdi mor çiçeklerini...

kalktı sonra mutfağa yöneldi. bütün bulaşıkları yıkamış ve hepsini yerleştirmişti. her gün olduğu gibi... buzdolabında bozulacak bir yiyecek bırakmamıştı. yalnız bir yemek dışında. asla gelmeyeceğini bilse de belki bu akşam 'o' gelirse aç kalmasın diye o'nun en sevdiği yemeği yapmıştı. patates kızartması bir insanın en sevdiği yemek olabilirdi pekâlâ.

salona geçti. televizyonda en sevdiği dizi yeni başlamıştı. oturdu, bir süre sakince izledi. sonra televizyonda onun adını duydu ansızın, gözleri doldu. 'hayır' dedi kendi kendine 'hayır, ağlamak yok artık.' cansız gözlerle izlemeye devam etti. artık o dizi bile onu güldüremiyordu. her gece olduğu gibi dün gece de yine doğru düzgün uyuyamamıştı. gözleri yavaş yavaş kapanırken aklında güzel bir düş vardı. yarım saat kadar sonra sıçrayarak uyandı. bir an nerede olduğunu hatırlayamadı. sonra anılar bir bir geri geldi ve sıyrıldı o düş bataklığından.

dışarıda çocukların seslerini duydu ve cama gitti. izledi onları. kendi çocukluğu aklına geldi. acı bir tebessüm etti. elini yanağına dayadı ve bir süre de onları seyretti. yakalamaca oynuyorlardı. sonra biri düştü ve ağlamaya başladı. bir diğeri hemen yanına koştu ve teselli etti. dizi yaralanmıştı. hep beraber alıp götürdüler onu. sokak eski sessizliğine bürünmüştü şimdi.

gözleri yeri buldu. bir karınca gördü. vakti boldu nasıl olsa. bu sefer de onu izlemeye başladı. 'yaşam mücadelesi budur' diye düşündü kendi kendine. çalışkan ve bir o kadar da güçlü karıncalar... küçükler belki ama yolları fazla uzun olsa da onlar hiç yılmadan giderlerdi yuvalarına. ama sanki bu karınca yolunu kaybetmişti yoksa niye onun evinde olacaktı ki. burada bir karınca yuvası yoktu bildiği kadarıyla. nitekim karınca da dört dönüp duruyordu. galiba gerçekten de yolunu kaybetmişti. öldürmek istemedi ama evinde de olamazdı. bir kağıdın üstüne aldı karıncayı ve dışarıya bıraktı. artık o karınca koskoca dünyada yalnızdı. tıpkı kendisi gibi. yolunu kaybetmiş, evini kaybetmişti. o karıncanın hislerini çok iyi anladı. ama karınca ondan daha mücadeleciydi. belki de evini bulurdu. ona iyi temennilerde bulundu.

sonra odasına gitti. yatağını bir güzel düzeltmiş, eşyalarını düzenlemişti. evde tek bir şey dışında her şey kusursuzdu: banyodaki musluk sürekli akıtıyordu. bir türlü yaptıramamıştı. ama artık bir önemi de kalmamıştı. kendisini sürekli rahatsız eden bu şıp sesleri bu sefer ona bir ninni gibi geldi. banyonun önüne çöktü, gözlerini kapattı ve dinledi. her bir damla ile ruhu temizlendi. zihni boşaldı. huzurlu hissetti. o su gibi akıp gittiğini hayal etti. sahi, bir su damlası olsaydı, kardeşleriyle beraber yüzseydi o zaman da yalnız hisseder miydi? yalnızlık tek başına olmak değildi de kalabalıklar içinde tek olmak mıydı? tek başına olmayı yalnızlık olarak görmüyordu. ona göre yalnızlık etrafında birçok insan olmasına rağmen yine de kendini oraya ait hissedememekti. kimsenin onu anlamamasıydı. arkadaşlarla gülüp eğlenmek kolaydı. zor olan onlara kendini anlatmaktı. o da çareyi dışarıda aramayı mantıksız buluyordu zaten. insan kendi kendini iyileştirmeliydi. çünkü kendisini en iyi o bilirdi. o zaman çözümü de içeride bulabilirdi. lakin çabaları hep boşa çıkmıştı. kendi içinde hallettiğini düşündüğü sorunlar sadece bir süreliğine yok olmuş gibi görünüp tam iyi olacakken yine ortaya çıkmışlardı. yavaş yavaş yukarı doğru çıktığını düşünse de her seferinde biraz daha dibe batıyordu. tutunacak o el kendi eli de değilse o zaman kimin eliydi? işte bu soru kafasında belki de binlerce kez yankılanmış ama cevapsız kalmış bir soruydu. tıpkı diğer birçok soru gibi. belki de sorular çözülmek için değil de düşünmek içindi...

tekrardan saatine baktı. vakit artık çok geçti. vedasını edemedi. aylardır her gün edemediği gibi. onu buraya bağlayan neydi? neden bir türlü gidemiyordu. neye veda etmeyi unutuyordu. oysaki o güzel sözlerle dolu mektubu bile hazırdı. masanın üstünde 3 sayfalık bir iç döküş duruyordu işte ama olmuyordu. ayağa kalktı başı önünde ve bakışları yerde...

arkasını dönmüştü ki bir ses duydu. adım sesleri... olduğu yerde mıhlanıp kaldı. zilin sesini duydu. başını yavaşça kaldırdı. bu sesler çok tanıdıktı. gerçek olabilir miydi bu? gelmiş olabilir miydi? yalnızlık evini yıkmaya mı gelmişti, yoksa onunla beraber yaşamaya mı? zil tekrar çaldı. bu sefer daha ısrarcı bir şekilde... birisi adını seslendi. bağırdı: "oradasın biliyorum, nolur aç kapıyı."
kapıya doğru dönmüştü şimdi. kalp atışları hızlanmıştı. hızla soluk alıp vermeye başladı. evet, gerçekten de oydu. fakat niye bu kadar geç kalmıştı? niye daha önce gelmemişti? ya bu sefer gerçekten yapsaydı, her gün yapamadığı şeyi. ya bu sefer gerçekten yapsaydı...

zil artık durmadan çalınıyor, bir yandan da kapı, kırılacak gibi delice yumruklanıyordu. bir an soluğu kesilmiş gibi hissetti. belki de aylardan beri ilk defa gerçekten nefes alıyordu. bilemedi. koştu ve kapıyı açtı. ikisi de kısa bir süre şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar. o saniyelerde öyle şeyler düşündü ki. bütün o umutsuz anları. bütün o yalnızlıkları. bu dünyadaki tek oluşları... artık bitmişti. 'o' biraz daha gecikse çok geç olabilirdi belki. o kısa anda yalnızlığın bedenini terk ettiğini, en azından artık yalnızlığını paylaştığını, yalnızlık evinde çift kişi olduklarını hissetti. tek değildi. hayır, hayır hiçbir zaman tek değildi. bu yüzden veda edememişti bir türlü. çünkü aslında bunu istememişti. hep onu beklemişti. her gün aynı vedayı etmiş ama bir türlü gidememişti. şimdi anlıyordu. o, dünyaya veda etse de o'na veda edemezdi.

saniyeler sonra atıldılar ikisi de. sarıldılar birbirlerine. gözlerinden yaşlar akıyordu ikisinin de. zor olmuştu onlar için. uzun uzun sarıldılar. öpüştüler, koklaştılar. özleşmişlerdi. bundan sonra ne olur artık bir önemi yoktu. beraberlerdi. işte asıl önemli olan buydu. yaptığı yemek bu sefer boşa gitmemişti. bu sefer birisi de onunla birlikte yiyecekti ve o yemek bitecekti. baktı gözlerine, içinde kendini buldu. kaybettiği benliğini... "hoş geldin" dedi. "aç mısın? en sevdiğin yemeği yaptım. gel oturalım da hasret giderelim. konuşacak çok konu var." bunları söylerken gülümsüyordu. ama gözleri daha çok gülüyordu. 'o' da gülümsedi, elini tuttu ve mutfağa doğru yürümeye başladılar...

edit: herkese merhaba bayramınız güzel geçiyordur umarımm. bu aralar yazdığım kısa hikayeyi paylaşmak istedim. içinde benim hislerimi barındaran ve eminim sizin de kendinizden bir parça bulacağınız bu kısa hikayemi umarım beğenmişsinizdir. şimdilik yeni bir hikayede görüşene kadar kendinize çook iyi bakın efendim*.
devamını gör...

kapitalizmi anlatan en iyi söz

"kapitalizm, doğanın en büyük düşmanıdır. kapitalizmde insan sevgisi, hayvan sevgisi yoktur. insanı mekanik bir böcek gibi görür. kapitalizm vatan sevgisi, barış istemez. ahlak, erdem istemez. yozlaşmış, çıkarcı, cahil, beynine tecavüz edilmiş uysal köleler ister."

-karl marx.
devamını gör...

yalnızlığın en çok dokunduğu an

gece 12 de, karanlıkta, mutfakta o buzdolabının yanında iki büklüm olup oturmuş camdan dışarıdaki ağaçları seyrettiğim o an... gerçekten o kadar yalnız hissettim ki kendimi, o an bana çok dokundu işte.
devamını gör...

güne bir şiir bırak

kara sevda

bir kere sevdaya tutulmaya gör;
ateşlere yandığının resmidir.
aşık dediğin, mecnun misali kör;
ne bilsin alemde ne mevsimidir.

dünya bir yana, o hayal bir yana;
bir meşaledir pervaneyim ona.
altında bir ömür dönedolana
ağladığım yer penceresi midir?

bir köşeye mahzun çekilen için,
yemekten içmekten kesilen için,
sensiz uykuyu haram bilen için,
ayrılık ölümün diğer ismidir


-cahit sıtkı tarancı.
devamını gör...

normal sözlük yazarlık rütbeleri

an itibariyle heyecanla bekliyorum. ay acaba bana nasıl bir rütbe verilecek*. açıkçası en çok merak ettiğim olaylardan biri bu. rütbe biraz daha lakap gibi olduğundan ve ben de lakapları genelde sevdiğimden acaba benimki ne olur diye şuan oturmuş düşünmekteyim*
"daha yeni geçtin 10.000 karma puanı bir dur be zalım" dediğinizi duyar gibiyim. ama ne yapayım, burayı seviyorum ve ben fazla meraklı bir insanım*.
devamını gör...

az bilinen efsane duyarlar

koşup geldim valla. ablamla her gün efsane duyarlara bakmadan edemeyiz. şuraya iki tanecik bırakıyorum:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

aşık olmak

hayattaki en tarifsiz duygudur. ben aşka yenilmem diyen, kendini bu konuda çok güçlü görenleri bile tek bakışıyla yıkıp geçen bir duygudur.

aşık olmak kalbin en güzel uğraşıdır. asla vazgeçemediği... belki yüzlerce defa kırılır da o kalp yine de bırakmaz sevdiğini.

aşık olmak böyledir: tek bedende iki ruh taşımak. her yere iki kişi gitmek. artık dünyayı iki kişilik görmek...

kimilerini yakar, kimilerini boğar, kimilerini yaşatır da kimilerini öldürür...

ama ne olursa olsun, sonu iyi ya da kötü, ucunda ölüm dahi olsa, aşık olan yine vazgeçmez sevdasından.

aşık olunca dünya bir farklıdır artık. yüreğine aşkın bir tutamı düşmüş olan kişi eski benliğinden çıkar ve adeta yeni birisi olur. ben buna insanın kendini bulması diyorum. bir defa kendini bulmuş olan kişi de daha mutlu ve huzurludur...
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim