dahlvier yazar profili

dahlvier kapak fotoğrafı
dahlvier profil fotoğrafı
rozet
dahlvier (editör)
karma: 84120 tanım: 11426 başlık: 2058 apolet: 11 takipçi: 123
Lich-Count Mage

son tanımları | başucu eserleri


komplo teorisi temalı şarkılar

benim aklıma ilk testament - brotherhood of the snake geldi.

alta koyduğum şarkı sözü videosunu izlerseniz zaten komplo teorisi boyutunu görebilirsiniz. ingilizceniz yoksa, dolayısıyla sözlerini anlamasanız bile belli anahtar kelimelerden köfteyi çakabilirsiniz ve "gözler yalan söylemez" derler. *

aşırı gaz bir parça bu arada. cidden süper bence. yaşasın metal müzik! \m/

devamını gör...

bir üstteki yazar hakkında düşünülenler başlığı sendromu

demin sıfır sıfır sıfır için "bana sürekli büyücü diyen cadı *" yazmıştım. bir sekme açtım yana. tam sayfayı tazeledim ki bez bebek nana yazmış bile. valla ben o başlık artık sol frame'de değilse veya biraz altlara düşmüşse yazmaya karar verdim. yani cidden yüzden fazla yazdığım şey boşa gitmiştir şimdiye kadar, ki son zamanlarda daha da fazla başıma gelmeye başladı. bu sendromu bir daha yaşamamak için dediğim gibi yapacağım artık.
devamını gör...

fazla uyumak

burada olumsuz bir şeyden bahsedilmektedir.

yoksa herkesin "fazla"sı farklı saatlere tekabül edebilir.

benim açımdan 12 saatten çok uyumak "fazla" oluyor mesela.

yani 13 saat veya üzerinde uyuduğumda böyle sanki hiç dinlenememiş, daha da yorulmuş gibi kalkabiliyorum. böyle yorgunluk sanki resetleniyor gibi. yani yorgun yatmışsınız, 12 saat uyuyup tam dinlenmişsiniz ama sonra uyumaya devam edince tekrar yorgun gibi olmuşsunuz gibi.

herkeste böyle midir bilmem ama cidden "fazla" uyuduğumda dinlenememiş gibi olabiliyorum ben uyandığımda.

tabii burada yorgunluk seviyesi de önemli. ekstra yorgunsam veya uykusuzsam 14 saatlik bir uyku çok iyi de gelebiliyor. duruma göre değişir yani.

az uyumak da var. benim açımdan normalde 9 saatten az uyumak, yetersiz uyumak oluyor. ama duruma göre 8 saat de yetebiliyor. ortalamam kesin 9 saat falandır. 10 saat de uyuduğum çok olur ama.

fazla uyumayın, biraz uyanık olun diye bir kamu spotu ekleyerek de bu tanımımı sonlandırıyorum.

uyuma türküyem!
devamını gör...

normal sözlük yazarlarından ingilizce mizah paylaşımları

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

dörtlü zirve

bir g8 değildir.
devamını gör...

lord of drinks

alttaki görsellerle belgelenmiştir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

laga luga liga

(bkz: laga luga), (bkz: la liga), (bkz: la bebe)

boş boş konuşulan futbol temalı bir youtube kanalına verilebilecek isim. boş konuşan çok o piyasada. yani kanalın isminin hakkını doğal halleriyle verir birçoğu derim. *

neden böyle bir başlık açtım bilmiyorum ama laga luga yapmayı severim, ondan olsa gerek.

(bkz: laga luga yapmak)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tumbleweed

acayip klişe bir şey hakikaten. kaç amerikan filminde, çizgi filminde falan gördüğümü saymaya başlasam yarın olabilir. *

favori filmim aklıma geliyor ilk olarak tabii ki.

(bkz: the big lebowski), (bkz: the dude)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yanlış yazılan veya yazımı karıştırılan kelimeler

ben çok uzun süre aşçı mı ahçı mı diye karıştırmıştım. lajsdksadjlkdjs. artık öğrendim tabii ama hala kafamda bir tartıp öyle yazıyorum. yani eski alışkanlıkların böyle etkileri devam edebiliyor bazen ya, o hesap.

ingilizcede de beauty/beautiful yazmayı ortaokulda doğru öğrensem de ne olduysa lisede beuty/beutiful diye yazmaya başladım ve üniversitede bir yerde yanlış yazdığımı kendim fark ettim. bir tane hocam da uyarmamıştı ki kim bilir kaç kere sınav kağıtlarımda, ödevlerimde falan yanlış yazmışımdır kesin.

disleksim falan yok ama işte olabiliyor böyle şeyler demek ki.

zaten editör olduktan sonra tdk ile "düzeysiz" derecede yakın bir ilişkimiz olduğundan artık normalde karıştırabileceğim kelimeleri de doğru yazabiliyorum.

ingilizcede bir de mischievous kelimesi başıma bela olmuştu. "yaramaz" bir kelime zaten. pun intended, haha. geçmişte mischevious diye yazıyordum galiba. ama onu da hallettim.

bir de yine ingilizcede standard yerine bir süre standart yazmıştım. biri uyarınca fark ettim yabancı bir forumda ve o iş de çözüldü.

türkçede de absürt yerine absürd yazmıştım bir süre. absurd yazsam da bu sefer türkçe kullanırken ingilizcesini yazacakmışım demek. *

hala veya geçmişte karıştırdığım başka bir şeyler daha vardır mutlaka da aklıma ilk bunlar geldi.
devamını gör...

sözlük yazarlarının fotoğrafları

deniz, kum & polar *

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

siyah mantolu adam

siyah mantolu adam'ı özleyeceğiz, en azından bir dahaki kışa kadar. *

tool'a hoş geldin diyoruz. bence bu, yaz-kış kullanılabilecek bir araç. hehe. alet değil de atlet olsa idi işler farklı seyredebilirdi. *
devamını gör...

doksanlarda öğrenci olmak

değerli dostum insan olun biraz'la benzer şeyler yaşamışız. zaten sadece 1 yaş büyüğüm kendisinden; ben de 1999'da liseden mezun oldum ve aynı şekilde anadolu lisesinde okumuştum.

"eğitim sistemiyle pek oynanmıyordu" tespitine tam katılmıyorum ki şurada yaşadıklarımı anlatmıştım: (bkz: sözlük yazarlarının lanetleri)

insan olun biraz tabii benden 1 yaş küçük olduğu için ilgili 1981'li lanetinden yırtmış. haha.

ama genel olarak dediklerine katılıyorum, dediğim gibi. ingilizce ve almanca ders kitaplarını orijinal alırdık ki cidden inanılmaz pahalıydı. bugünün parasıyla binlerce lira veriyorduk bir ders kitabına, anne-babamızın maaşları büyük yara alırdı bu kitapları almamız gerektiğinden. ahaha. insan'lar üst sınıflardan alabiliyormuş da biz hep sıfır almıştık diye hatırlıyorum ben. bir de headway advanced okumuştuk biz lise 2'de. ben dil bölümünde okudum bu arada. kitabın pahalılığı ayrı da, çok zor bir kitaptı ki advanced zaten. ayrıca gördüğüm en sıkıcı kitaptı. cidden sıkıcıydı. şimdiki seviyemle bile okusam baygınlıklar geçirirdim kesin. *

ayrıca matematik, fen gibi derslerin ingilizce yapılmasında da insan'ın dediklerine aynen destek çıkıyorum. "infaynayt sets" derdi matematik öğretmenimiz mesela "infinite sets"e (sonsuz kümeler). daha da ne rezillikler. :d öğretmenlere de yazıktı aslında. adamlar/kadınlar hayatları boyunca türkçe ders anlatmış ve zaten ingilizce bilmiyorlar. sen git onlara ingilizce ders anlattır. valla çok absürttü.

ama işte, o zamanlar anadolu liseleri cidden çok prestijli ve kaliteliydi.

güzeldi ya 90'larda ortaokul-lise okumak.

güzeldi derken... yani eğitim sistemimiz iyi değildi tabii o zamanlarda da, lakin 90'lar güzel zamanlardı. onla alakalı biraz da.
devamını gör...

hacı vs hagi

biri kabe'ye, diğeri kaleye emin adımlarla gider.

biri şeytan'a taş atar, diğeri rakibe gol atar.
devamını gör...

aymaz kel kendini sırma saçlı sanırmış

bir atasözü.

değil aslında, şimdi uydurdum.

günün birinde "ata" olarak görülürsem bakarsın atasözü de olur bu.

hayırlısı diyelim...
devamını gör...

fitil olmak

tdk:

1. çok kızmak.

2. argo sarhoş olmak.

2020'de alkolü bıraktığımdan artık argo anlamda fitil olmuyorum.

bir yaştan sonra öfkelenmem de nadiren olmaya başladı.

zaten fitil olmak istemezdim ya. fitil ne yahu? fit olmak iyi ama. 10 kilo falan versem fit olurdum bence. bir ara 110 kilo olmuştum. o zaman fil olmuştum denebilir. bir süredir 80'li kilolardayım. hatta epey senedir. gene fit olmaya fitim. işte bir 10 kilo versem olurum bence. bakarsın olur(um).
devamını gör...

bıçak gibi kesilmek

tdk:

söz, konuşma, sohbet birden bitmek, duruvermek:
"bu tatlı sohbetin arasında kapı çalındı, lakırtıları bıçak gibi kesildi." - halide edip adıvar

bıçak bile kesilebiliyor arkadaşlar. g.tü kollayın derim. bıçak bile kesilebiliyorsa size ne olmaz?!
devamını gör...

normal sözlük yazarlarından ingilizce mizah paylaşımları

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

wishmaster (film)

1997 çıkışlı fantastik korku filmidir. ben lisedeydim o zamanlar ve bizde kanal 6'da gösterilmişti diye aklımda kalmış ve kanal 6, wishmaster, tılsım falan yazıp arattım, doğru hatırlamışım. şurada (bakınız aşağıdaki link) arşivlenmiş, 29 kasım 1998'de o kanalda gösterilmiş harbiden. yani bu ilk gösterilişi midir bilemem de işte ben 1997'de de 1998'de de lisedeydim ve bunu ilk lisede izlediğimi hatırlıyorum.

egazete.cumhuriyet.com.tr/k...

yani ergenken müthiş hoşuma gitmişti bu film. sonra üniversitedeyken de vcd'sini alıp defalarca izlemiştim ve her seferinde müthiş eğlendim. bugün bu başlığı açmak aklıma geldi, demin bir kere daha izledim ve yine eğlendim... buradan da çıkartabilirsiniz ki bu benim açımdan eğlenceli bir film. yine sözlükte tanıttığım the djinn filmi var mesela, yakın senelerde çıkan. ikisi de cinli filmler olsa da apayrı işler diyebilirim. bu başlığın konusu olan film baştan sona absürtlüklerle doluyken diğeri ise aşırı bilimsel ve mantıklı... yok ya, haha. sonuçta onda da tabiatüstü, majik bazlı bir şeyler var ama tam da kinaye yapmadım aslında zira o filmin drama boyutu da çok kuvvetliydi.

wishmaster'a (türkçe karşılığı olmasa da ismi "tılsım") geldiğimizde ise işte dediğim gibi saçmalıklarla dolu şeyler seyrediyoruz ama hakikaten çok eğlenceli bir yapıt bence bu. burada ilgili korku filmlerindeki tiplemeleriyle ikonlaşmış iki tane aktör var: robert englund, freddy krueger tiplemesiyle çoğu kişi tarafından bilinir zaten; tony todd'u ise benim kuşaktaki korkuseverler şeker adamın laneti serisindeki [candyman] şeker adam olarak tanır. yani freddy kadar tanınmasa da gene de bu karakter de ikoniktir aslında ve o dönemleri yaşayan korkuseverler kendisini de iyi bilir. nasıl bilirdiniz? kötü tabii ama trajik de bir hikaye... neyse konuyu daha fazla dağıtmayayım.

zaten üstteki paragrafta da ters köşe yaptım aslında zira bu iki aktör de başrol değiller bu başlığın konusu olan filmde. englund gene başrole yakın sayılsa da todd'un rolü çok sınırlı ama bence gayet güzel bir sahnede de sahne ışıkları onun üzerinde toplanıyor diyebilirim ki filmin türkçe anlamı olan "dileklerin efendisi" karakterden dilediğiyle baş kötü cinin bunu çarpıklaştırarak yerine getirmesi bence filmdeki az sayıdaki zekice şeyden biriydi.

şimdi yukarıda ciddi bir spoiler verdim. bundan sonra çok ağır spoiler'lar vereceğim, şimdiden uyarayım. üsttekinde gene filmin temel konusunun heyecanını baltalayacak bir şey söylememiş olsam da bundan sonrasında yardıracağım. filmi izlememiş olup belki izlerim diyenler yazının bundan sonrasını okumayabilirler veya işte izledikten sonra okuyabilirler, dilerlerse. ama şey diyim, o korku ikonlarının ikisi de, yani krueger ve todd... yok ya, gene ağır spoiler olur şimdi söylesem. bu arada todd, yarım sene kadar önce hayatını kaybetmişti. r.i.p. işte bundan sonra ağır spoiler'lar geliyor... yok ya, önce gene spoiler'sız bir şeyler yazayım. teknik analiz falan fistan... bakınız alt paragraf.

filmin bütçesi 5 milyon dolar falan diye okuduğumu hatırlıyorum. burada ne kadarı oyunculara, ne kadarı prodüksiyona, dekorlara, özel ve pratik efektlere falan gitmiştir diye tahmin yürütürsem, çoğunun böyle teknik alanlar kapsamında harcandığı yönünde bir tahminde bulunurdum. yoksa bir dilekte de mi bulunsam? mesela 90'lara yeniden gidip baştan yaşamak gibi... o değil de 90'lar sinemasına gönülden bir düşkünlüğüm var benim ya, ve bu film de işte şahane bir 90'lar yapıtı bence. neyse, bence oyunculara çok da para saçmamışlardır wishmaster'da. başrol oyuncular zaten yıldızı bırak, güneşi tut... pardon, yıldızı bırak ünlü bile sayılmayabilirler ve krueger falan da öyle çok pahalıya patlayan bir oyuncu değildir kanımca. yani elm sokağında kabus... bunlardan iyi para kazanmıştır muhakkak ama yani gene de öyle çok da değildir bence. burada ise 100.000 dolar almışsa bile şaşırırım açıkçası. zaten bu bir b filmi... macera peşinde gibi bir filmde bile oynayan biri englund. biraz da projeleri beğeniyorsa ona göre teklifleri kabul ediyor ya da etmiyor da olabilir tabii. yani her şey para değil ve zaten böyle bir aktör de gayet iyi yaşayabilecek kadar para kazanabiliyordur her halükarda.

işte bundan sonra ciddi spoiler'lar gelecek. bakınız burası çokomelli. şeker adam gibi, tatlı yani. yok yok, değil. ama cidden yazının bundan sonrasında ağır spoiler'lar olacak. bu kez şaka yapmıyorum.

neyse, englund konusunu kapatayım ama şöyle diyim, burada kendisi bir kurban aslında... evet, önemli spoiler'lar vereceğimi söylemiştim. gene de dayanamadın ve filmi izlemeden okudun burasını değil mi? yapma bak işte, en azından burada bırak. bak, daha ciddi spoiler'lar da vereceğim. filmin sonunu bile söyleyebilirim. bu son uyarım...

todd da krueger da burada cinin kurbanı oluyorlar. peki bu cin kim(ne? (b: the djinn)... bildiğimiz antik araplardan gelen cinlerden biri işte, filmdeki baş kötü. zaten film de o kadar kadim olmasa da eski zamanlardan müthiş bir sahneyle başlıyor. m.s. 1127 tarihine, persiya'ya (şimdiki iran) gidiyoruz ve film öyle start alıyor. yani aslında insan diye bir şey yokkenin bir anlatısı var başta. sahne bazlı değil de hikaye odaklı gidersek... tanrı, evrene hayat üflüyor: ışık melekleri, ateş cinleri, toprak ise insanları meydana getiriyor. melekler malum, iyi. insanlar çok da malum değil bence; biz iyi miyiz çok emin değilim şahsen... cinler ise direkt kötü. bunlar, kendilerini uyandıran kişinin 3 dileğini yerine getirdikten sonra kendi boyutları ile dünya (materyal boyut) arasında bir portal gibi bir şey açıp bizlere ve dolayısıyla dünyaya hükmetme amacındalar. islamiyet öncesi arap mitolojisinden gelseler de bu varlıklar, filmde bahsettiğim 1127'de bunu denediklerini görüyoruz biz, ilk olarak. ondan önce de mutlaka denemişlerdir ama başaramamışlar demek ki...

bak, buraya kadar okudun, bundan sonra spoiler'lar gülle gibi ağır olacak. istersen burada bırak da filmi izle artık, sonra okursun yani...

pers kralı herhalde bir cini uyandırmış işte. böyle bana mucizeler göster diye bir dilekte bulunuyor uyandırdığı cinden. halkı yaratıklara falan dönüşüyor ki burada cidden çok iyi plastik makyajlar ve pratik efektler falan var bence ki animasyon, cgi falan kullanımının da güzelliğini görebiliyoruz daha filmin hemen başlarındaki bu sahnede. ama bir büyücü var ve bu da büyükçe bir yakut gibi bir taş craft ediyor simyacılık gibi bir yöntemle ve saraya geliyor. baş kötü cin ve dünyayı kurtarmaya çalışan büyücü... yani cin kazansa ve diğer cin kardeşlerini de dünyaya çağırabilse film burada biterdi elbette ama tahmin edebileceğiniz gibi büyücü kazanıyor ve cin, pers kralı kendisinden 3. dileğini dileyemeden büyücü tarafından o yakut gibi olan kristale hapsediliyor. antik zamanlar kurtuldu... artık modern çağ insanları düşünsün!

şimdi saçmalıklara falan girersem çıkamam ama hafiften bir kafamı uzatıp "hello" diyeyim. bir kere sarayda pers kralı o cin ile yalnız. sarayın diğer yerlerindeki halktan kişilerin başlarına öyle şeylerin geldiğini nasıl gördü? yani bize gösterilene göre cin öyle ona gösterecek bir şeyler de yapmıyor. ya da o büyücü, o şekilde nasıl öyle mükemmel kesimli bir yakutsu taş craft edebildi?.. yani büyüyle yapmış gibi de görünmüyordu ki zaten o sahne filmin hemen başlarında tüm detaylarıyla gösteriliyordu. neyse diyelim...

robert englund'ın oynadığı raymond beaumont karakteri işte herhalde iran'dan falan (kargo kasasındaki yazılar arapça veya farsça ki ayırt edemem) bir ahura mazda heykeli getirtiyor ve böyle nadide antik tanrıların heykellerinden oluşan koleksiyonuna ekleyecek. ama nereden bilsin ki o kargoyu gemiden aşağı indirmekle görevli olan vinç operatörü çalışırken bir yandan da içki içiyor olsun... işte bir şeyler oluyor ve bu heykel bilmem kaç metreden yere çakılıp mahvoluyor. ve... işte bu heykelin içine gizlemişler o bahsettiğim yakutsu değerli taşı da. onun içine de "cin girmiş" olduğundan işte epey tekinsiz bir item kendisi. bunu oradaki bir işçi kimse görmeden fark ediyor ve cebe atıyor. sonradan öğreniyoruz ki bu heykeli koleksiyonuna katacak karakter de aslında heykelin içinde böyle bir şey olduğundan haberdar değilmiş.

bir an tüm filmi anlatacağım sanmıştınız, di mi? yok... aslında başta ben de öyle sanmıştım da yazı zaten çok uzun oldu. hatta burada küt diye kesiyorum filmin konusundan bahsetmeyi.

wishmaster'ın 3 tane de devam filmi gelmişti diye hatırlıyorum. bir tanesini çok kötü bulmakla beraber o da dahil hepsinden belirli düzeyde keyif almıştım diye aklımda kalmış. yine de çoğu şeyde olduğu gibi bunda da ilk/orijinal yapım diğerlerini döver bittabi. dikkat ederseniz "her şeyde" demedim. mesela başlığını açalı çok olmayan hellbound: hellraiser ii bence ilk hellraiser filminden iyiydi.

neyse işte, wishmaster bence gayet eğlenceli bir film ve "oyunculuklar kötü", "efektler berbat" gibi eleştiriler alsa da ben böyle bir perspektiften bakmıyorum bu tür yapımlara. yani drama isteyen de drama izlesin de çerezlik korku filmlerinde oyunculuk parçalanmasını beklemek de abes bir tutum bence. buralarda insanlar parçalanıyor falan, siz de her şeyi kendi kategorisinde değerlendirin veya bunu yapamıyorsanız da yapısal olarak parçalanın bence. filmin dikişlerine yapısökümcü yaklaşmak... yani bir dikiş tutturamamak falan... hey, neler zırvalıyorum ben?..

valla güzel film hacı. bugün ilk kez izleseydim 10 üzerinden 7 falan verirdim herhalde, ama 10 da verebilirdim. biraz da moduma bağlı. mesela keşfedeli çok olmayan shadow builder filmine 10/10 vermiştim ki bu ikisi arasında ciddi paralellikler kurabilirim.

buna 9 verirdim ama herhalde ya. vereyim hatta. bakınız: 9/10.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

11 mayıs 2025 barcelona real madrid maçı

real'in herhalde şampiyonluğu barca'ya bırakacağı maç olacak, öyle görünüyor. çok da umurumda değil zira yani sadece geçmişten kalan ufak bir sempatim kaldı kendilerine.

inter'in bu sene lig şampiyonluğunu kaptırma ihtimali de yüksek. buna biraz üzülürüm ama şl kupasını alırlarsa bunu misli misli telafi ederler. o maçı inter kaybederse cidden üzüleceğim. 2 sene önce m. city'ye kaptırmıştık kupayı finalde ki çok daha üstün oynamıştık. bu sefer psg'yi yenip kupayı alabiliriz diye umuyorum. zaten yaşlı bir kadromuz var ve böyle bir fırsatı senelerce yakalayamayabiliriz bir daha; yeni jenerasyon bekleneni veremeyebilir yani. o yüzden bunu kaçırmamamız lazım.
devamını gör...

11 mayıs 2025 barcelona real madrid maçı

başlamasına 15 dakika kalan maç; 17:15'te başlayacak.

suker ve mijatovic'li dönemlerinde real madrid fanıydım. artık sadece belli bir sempatim var diyebilirim. barca'ya ise hiç sempatim olmadı ama büyük bir fenomen ronaldo hayranıydım.

real'i tutuyorum bu maçta ki bunda belirleyici olan şeyler hem eskiden gelen sempatim hem de arda güler.

yani hem "el klasiko" hem de puan tablosuna baktım da çok önemli maç. hala başlığının açılmaması beni biraz şaşırttı. hadi ben serie a dışında yabancı lig takip etmiyorum da başkaları çoktan açardı bu müsabakanın başlığını derdim.

arda ilk 11 başlayabilir diye bir şey duymuştum geçenlerde. umarım öyle olur.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim