düşündüğü yolculuğu daha fazla ertelemeyecekti, sabahın ilk ışıkları ile erkenden gitmeliyim diye geçirdi içinden. zaten vedaları hiç bir zaman sevemedim, bir de veda mı etmem gerekiyor?
geçirdiği yoğun günün ardından stresini yorgunluğunu daha kolay atabilmek için bonyoya girdi, suyun ısısını ayarlamaya çalırken, kendi, kendine, söylendi,
siktiğimin musluğunu bir de kolay ayarlasak, kıyafetlerini çıkarırken gözüne takılan üzerindeki lekeler oldu, terettüd le bedenine göz gezdirdi, ne zaman nerede olduğunu anımsamaya çalıştı, sanki hafızası ona oyun oynuyordu, içinden çığlık atmak geldi, eline geçirdiği havlu ile ağzını sıkı sıkı kapattı, sesini kimse duymamalıydı, kimse böyle görmemeliydi onu, gözlerinden dökülen gözyaşlarına hakim olamıyordu bir türlü, çaresizce duşun altında yere çöktü, daha ne kadar sürecek bu?..
sanki zaman donmuş, yaşanmışlıkları ondan intikam alırcasına gözünün önünden acımasızca ağır aksak geçiyordu, orada öylece kalakaldı ne kadar süre geçtiğinin farkında bile değildi..
kapının arkasından ona seslenen kişinin sesi ile irkildi, korkuyla gözlerini kapıya dikti, kapıyı kilitleyip kilitlemediğini düşündü, karmakarışık olan düşünceleri daha da bulanıklaştı, iyiyim, iyiyim, birazdan çıkarım, diye seslendi ve doğruldu pantalonuna uzandı, cebine sakladığı neşteri çıkarttı, bu iş sabaha kalmamalı!
gülümsedi, gözlerinde savaş kazanmış komutan edası ile incecik bileğini suyun altına tuttu, masmavi damarı keyifle seyretti, neşteri nasıl vurursa başarılı olacağını öğrenmişti nasılsa...
devamını gör...