medya görünürlüğü yüksek ama niteliksiz kimseleri tanımlar.
ikibinli yılların ülkemizde ürettiği ünlülerin hemen hepsi bu gruba girer.
hepsini görmezden gelebiliyordum ama bir kaç ''öten torbacı'' yüzünden habire haberlere konu olmaya başladılar.
bir gün şarkıcılar uyuşturucu kontrolüne sokulur, başka gün dizi oyuncuları, magazin dedikodu yazarları.
bunları görmek midemi bulandırıyor. her yerlerinden değersizlik, rüküşlük, ahlaksızlık akıyor: aleyna kim? irem kim? şeyma kim? bu kadar önemli değiller ya hu...
siyasi yelpazemizde kent milliyetçiliğini ümit özdağ liderliğindeki zafer partisi temsil ederken, taşra milliyetçiliğini yavuz ağıralioğlu liderliğindeki anahtar parti temsil etmektedir. partilerin söylemleri de bu bağlamda değerlendirilmelidir. bu versusta ben hiçbiri diyorum. ama;
kentliler daha seküler, taşralılar daha dindar söylemler kullanacaktır. böyle de olmakta.
bu iki obje resimde yerini buluyor da versusa girmeyen mecliste grup sahibi iki milliyetçilik iddiasındaki partinin* siyasi yelpazenin neresine yerleştirileceğine kafa yormak gerekiyor gibi.
''tembellik etme'' dedi kendi kendine. ''tembellik etme!''
''kalkacağım, giyineceğim ve kibirim kırılsada ondan özür dilemeye gideceğim''.
zugra'nın ofisine girerken içeriden gelen gülüşmeler dikkatini çekti. içeride bir erkek vardı ve zugra kahkahalarla gülüyordu. kıskançlık içini kemirmeye başladı. öfkelendiğini hissediyordu. 'bu bir tuzak'' dedi. ''kaderin beni düşürdüğü bir tuzak''.
beni buraya getiren açgözlülüğümdü. şimdi daha iyi anlıyorum. zugra bir tuzaktı. sadece bir ses değil radyonun ta kendisiydi.
deneyimli bir dinleyici tavrıyla başımı hafifçe öne doğru eğdim ve kaş altından bakıyorum:'' dün söylemişti belki yarın gelirim diye''. emmim doğru demiş; ''kadının belkisi kesin dir'' diye... gülücüklü gamzem var benim.
sevdiği kabadayı hasan heybetli aldığı hapis cezası nedeniyle akşehir cezaevine konulunca, cezaevinin kapıkarşısı olan apartmandan ev tutarak yerleşen sanat müziğimizin divalarından muazzez abacı geçen ay öldü.
kendi ifadesi; ''hasan avludan bir ıslık çalardı ben hemen balkona koşardım''. bu ne sevgi ahh, bune ızdırap...
yetmişli yıllarda, zamanın ünlü kabadayısı hasan heybetli ile geçen ay kaybettiğimiz büyük sanatçı muazzez abacı'nın ilişkisine yakıştırılarak halk arasında kullanılır olmuş; kara sevda, derin aşk, ölümüne tutku anlamındaki deyiş.
babadan miras kalan kabadayılığı bir sanat olarak taşıyan siirt kökenli bir adam ve şarkı söylemeyi ciğerinden bir şeyler katarak yayaşayan huysuzluğu* ve zor beğenirliği* ile ünlü muazzez abacı aşkının halka geçen bölümü bu deyişte özetlenmiş gibi.
bu iki ikonik karakteri 2025'te yani giden yıl kaybettik. biri cezaevinde diğeri amerika'da kızının evinde öldüler. fırtınalı ilişkileri 1974'te heybetlinin kırk gece üst üste abacı'nın şarkı söylediği maksim gazinosunda, en öndeki masada onu izlemesiyle başlar. sonra abacı'nın çıkış yoluna ve evinin baktığı caddeye kamyonla gül döktürmesiyle sürer. abacının evinin salonuna deste destek paralar mı yığdırmaz, her gittiği yere koruma ordusu ve ikram ekibi yollaması mı yapılmaz. dört yıl boyunca türlü komplimana rağmen bizim diva, hasan heybetli'nin birliktelik tekliflerini reddeder. ta ki 'evet' dendikten sonra 1978'de paris'te bir nişan töreni ile çift* olurlar. 1980'de cezaevi müdürünün odasında evlenirler.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.