gerçek mesleği sosyolog olup nazi almanyası’nın propaganda bakanlığı görevini yürütmüş bakanıdır. adolf hitler’in “führer” olma yolunda karizmatik bir lider seviyesine getirmesinde en büyük rolü sağlayan hasta ruhlu bir kişiliğe sahip deha kişilik. adolf hitlere bağlılığını canı pahasına ilan etmiş ve hitlerin en güvendiği adamıdır. hitlerin ölümünden sonra ona karşı bağlılığını canı pahasına savunarak 6 çocuğunu zehirledikten sonra eşiyle birlikte intihar etmiştir.
esmer, çelimsiz, kısa boylu ve çirkin bir görünüşü sebebiyle bahsettikleri uzun boylu, sarışın, kaslı vs vs. gibi “üstün ırk” kavramıyla kendi görünüşünün örtüşmemesi sebebiyle kendisinin alman olmadığı iddiaları vardır.
zeplin yayınları bünyesinde “büyük yalanlar” adlı kitabı mevcuttur.
adh ya da vazopressin olarak bilinen hipofiz bezinin arka lobunda yer alan bir hormondur. normalde hipotalamus tarafından salgılanan bu hormon hipofiz bezinin arka lobunda depo edilir ve ihtiyaç durumunda buradan kan yoluyla salgılanır.
ana görevi böbreklerden suyun geri emilimini sağlamaktır, bu sayede vücudun ozmotik basınç dengesini ayarlar.
alkol alan bir insanda adh hormununun salgısı engellenir bu sebeple böbrekteki su geri emilemez ve idrar durumu oluşur(klasik olarak bira içildiğinde sık sık tuvaletin gelmesi adh hormonuna bağlıdır.)
adh hormonu eksikliğinde böbrekteki su geri emilemediği için vücudun ozmotik basıncı artar(suya olan istek.) , idrar miktarında artış görülür ve sık sık tuvalete çıkılmasına yol açar. eksikliğinde oluşan hastalık ise "şekersiz şeker hastalığıdır." şekersiz şeker hastalığının adı adh eksikliğinde geri emilemeyen suyun içinde glikoz olmamasıdır(insülin ile karıştırılamamalıdır.).
hormonlar, sinir sistemiyle birlikte çalışıp homeostaziyi(kararlı iç denge) sağlayan, endokrin bezler tarafından salgılanan kimyasal uyarıcılardır.
hormonlar kan yoluyla taşınır ve hedef hücreleri uyarır yani vücuttaki mesajcı bir görev üstlenir. bir hormonun hedef hücreye etki etmesi için hedef hücredeki reseptörler tarafından algılanmalıdır(enzimlerden aşina olduğumuz anahtar-kilit uyumu gibi düşünülebilir.) reseptörlerle algılanamayan hormonlar hedef hücreye etki edemez( örneğin diyabet tip-2). hormon tedavilerinde protein yapılı hormonlar ağız yoluyla değil direkt olarak damardan vücuda enjekte edilir bunun sebebi ise protein yapılı hormonlar ağız yoluyla alınırsa sindirim kanalları yoluyla amino asitlerine kadar parçalanıp kana amino asit olarak taşınır.
hormonlar protein, steroit, amino asit ve polipeptit yapılı olabilirler.
protein yapılı hormonlar hücre zarındaki reseptörlerine bağlanarak geçerken steroit yapılı hormonlar hücre zarının fosfolipit tabakasında çözünüp hücre içine girdikten sonra hücre içindeki reseptörlere bağlanarak işlev gösterirler.
son olarak;
sinir sisteminde ve endokrin sistemde tepki hızı farklıdır. sinir sisteminde uyartılar elektrokimyasal olarak taşınırken endokrin sistemde hormonların üretimi ve kan yoluyla taşınmasıdır. sinir sistemi hızlı ve kısa etki yaratırken endokrin sistem yavaş ve uzun süreli etkiler.
cinsel eğilimi olmayan insanlara denir.
psikolojik veya genetik faktörlerden kaynaklı olduğu konusunda gidip gelinse de tam bir kanı yok ve bu iki konu hakkında birçok tartışmalar devam ediyor.
aseksüel bireyler aşık olabilir, sevgilerini devam ettirebilir ama konu cinselliğe geldiklerinde bunu reddederler. evli olan aseksüeller evliliğinin devamı için cinsel ilişkiye girebilirler (araştırma yaptığımda böyle insanlar bir hayli fazla olduğunu görmek şaşırtıcı.).
yaşamlarında cinselliğe yer vermeyen aseksüeller genellikle meşgul oldukları hedefe/işe odaklı yaşarlar (yanlış hatırlamıyorsam nikola tesla’da bu kümeye dahildir.).
cinsellik içeren konuların, muhabbetlerin döndüğü ortamlardan uzak ve arkadaşları/tanıdıkları tarafından cinsel ilişkiye girme konusunda zorlamaya, baskılara gelemezler.
dünyada sayıları çok az olan ve toplum nezdinde çok bilinmeyen bu cinsel kimliğe sahip kişiler kendilerinden pek fazla söz etmezler.
aseksüellerin arasında aseksüelizm muhafazakarlıği gibi cinsellik düşmanlığı güden kişiler vardır(antiseksüel özellik/cinsel ilişki karşıtlığı); bu kişiler genellikle mensubu olduğu dinin kurallarına uygun olarak yaşamaktan, bir travmadan veya başka sebeplerden dolayı diğer normal aseküellere göre daha katıdırlar.
kısacası aseksüeller birini sevebilir, öpebilir ama cinsel ilişkiye giremez ve bu hormonal bir eksiklikten kaynaklı değildir tercihen ilişkiye girmezler. hormonal bir sebeplerden çok psikolojik ve nörolojik faktörlerden kaynaklandığını düşünüyorum.
teori kısaca hipotez veya hipotezlerin bilgi bütünü denilebilir. hipotezler yüzlerce ve binlerce biliminsanının denemesine tabii tutulup başarıyla geçtikten sonra doğadan hipotezleri destekleyen gerçeklerle birleştirilir ve teori dediğimiz hipotezler bütünü oluşturulur.teori, kanunları açıklayan bilgi bütünüdür. kanunlar gözle görülebilen ve sürekli kendini tekrar eden doğa olaylarıdır. hiçbir teori kanun, hiçbir kanun teori olamaz, örneğin evrim dediğimiz geniş yelpazeli kavram. evrim bir kanundur ve bu kanunu açıklayan bilgi bütünü evrim teorisidir. evrim teorisi, yıllar boyunca kendisini geliştiren bilim öncülüğündeki biliminsanlarının çalışmalarıyla büyümüştür. evrim teorisinin içinde bulunan bazı hipotezler gelişen bilimle yanlışlanabilmiş ve yerine daha sağlam temelli hipotezlerle geliştirilmiştir. evrim teorisi gibi bir teoriyi çürütmek matematiksel olasılığı olan ama olanağı olmayan bir şeydir. bir hipotez veya birçok hipotezin üzerine kurulan teorilerin çürütülme olasılığı her zaman farklıdır çünkü tek hipotez kurulan bir teori ancak o hipotezin yanlışlanabilmesiyle çürütülür, birçok hipotezin üzerine kurulan bir teori, bir hipotezden oluşan teoriye göre daha temellidir ama bu çürütülecek veya çürütülmeyecek anlamına gelmemelidir sadece ve sadece gerçeklere bağlıdır. teorinin ne olduğunu(aynı zamanda evrim konusuna başlangıç için) detaylı bir şekilde öğrenmek isteyenlere çağrı mert bakırcı'nın (bkz: evrim kuramı ve mekanizmaları) kitabını öneririm.
protein sindiriminin başladığı ve besinlerin geçici olarak depo edildiği, hem kimyasal hem de mekanik sindirimin gerçekleştiği organımızdır.
yapısal olarak içten dışa doğru mukoza, düz kas ve bağ doku tabakası bulunur, dış kısmı periton adı verilen zar ile örtülüdür,
midenin yemek borusuna bağlı olan kapakçıklı kısmına kardia, ince bağırsağa bağlandığı kapakçıklı kısma ise pilor denir.
midenin çalışması:
besin mideye geldiğinde mide vagus siniri tarafından uyarılır ve mide, mide öz suyunun salgılanması için kana gastrin hormonu salgılar, kanla taşınan gastrin hormonu mide bezlerine etki ederek(sindirim enzimlerini salgılayan hücrelerinin uyarılması) mide öz suyu salgılanır. mide öz suyunun içinde pasif bir enzim olan pepsinojen, hcl, su ve mukus bulunur. farklı hücreler tarafından salgılanan pepsinojen ve hcl ilk olarak midenin boşluğunda karşılaşırlar ve inaktif olan pepsinojen enzimi hcl ile birlikte aktif bir enzim olan pepsine dönüşür. pepsinojen ve hcl'nin farklı hücreler tarafından salgılanarak aynı güzergahtan gelmemesinin sebebi ise pepsinojenin pepsine dönerek mideye kadar gittiği süre boyunca diğer dokulara tahribata yol açmasını önlemektir.
peki bu aktivatör olan hcl'nin başka görevi var mıdır? var.
midenin asitliğini arttırır ve asidik özelliğiyle asite karşı dayanaksız mikropları yokederek antiseptik bir özelliğe sahiptir.
hcl'nin asidik özelliğinden midenin zarar görmemesi için mide öz suyunun içerisinde bulunan mukuslar ise midenin zarar görmesini engeller, ayrı yeten midenin iç yüzeyinde örtülü bir yapıda olarak bulunan mukus tabakası birkaç günde kendini yenileme özelliğine sahiptir.
midenin sindirimine geri dönecek olursak; pepsin enzimi ve su ile birlikte hidrolize uğrayan proteinlerin peptit bağlarını kopartarak proteinleri polipeptitlere(pepton) parçalanır. önemli bir husus olarak da proteinler midede polipeptitlere kadar parçalanır, proteinlerin amino asitlere kadar parçalandığı yer ince bağırsaktır ve midede karbonhidrat ve yağ sindirimi görülmez. midede sindirilen besinler kimus adı verilen asidik bir ph'a sahip olarak bulamaç şeklinde onikiparmak bağırsağına gönderilir( bundan sonraki işlemler ince bağırsağa ait olduğu için devamını ince bağırsak tanımımda bahsedeceğim.)
midede hormonal, sinirsel ve mekanik etki vardır. hormonal gastrin, sinirsel vagus siniri, mekanik etki ise besinlerin mide duvarına çarpıp salgı üretimisini uyarmaktır.
mide hücreleri çok az miktarda lipaz enzimi üretir(yağların sindiriminde kullanılan enzim) fakat midenin asidik ph'ı yüzünden bu enzimler midede herhangi bir şekilde çalışamaz ayrıca tükürüğümüzün içinde bulunan amilaz enzimleri de(karbonhidratların sindiriminde kullanılan enzim) besinlerle birlikte mideye geldiğinde lipaz gibi ph seviyesinden dolayı çalışamaz.
kamu spotu olarak: asitli içecekler, sigara, alkol ve fazla kilolar midemizin en büyük düşmanıdır.
2. dünya savaşı yıllarında spora teşvik olarak tcdd 6. bölge işçileri tarafından adana’da 28 aralık 1940 tarihinde kurulan ve günümüzde tff 1. ligde mücadele eden spor kulübü. renkleri mavi ve laciverttir.
şimşekler grubu adlı taraftar oluşumuna sahiptir. kulüp bir zamanlar kapanma noktasına gelmiştir taraftarlar kulübün kapanmaması için ölüm orucuna girmiştir, borcun kapatılması için çeşitli kampanyalar yürütülmüş fakat şehrin önde gelen isimleri beklenilen desteği vermemiştir. o zamanlar adana demirspor başkanı olan bekir çınar tefecilerden borç alarak kulübün borçlarını kapatmış ve yaşamına son vermiştir. bu elim olaydan sonra adana demirspor taraftarı bulundukları kale arkası tribününde “ihanetin başkenti adana” adlı dev bir pankart açmıştır. bu intihar olayı futbol tarihinde görülmemiş bir olaydır.
a ,b ve c sayıları reel sayılar kümesine tanımlı olmak üzere,
“ax² + bx + c = 0” şeklindeki ifadeye ikinci dereceden bir bilinmeyenli denklem denir.
denklemin kökleri çarpanlarına ayrılarak bulunur.
denklem çarpanlarına ayrılmıyorsa diskriminant(δ), yani deltasına bakıp bulunur.
δ>0 ise denklemin iki farklı reel kökü vardır.
δ=0 ise denklemin aynı iki reel kökü vardır, buna tam kare kök, çakışık kök veya çift katlı kökte denmektedir.
δ< ise denklemin reel kökü yoktur.
edit: deltanın işareti kısmi sigma işaretiyle çıkıyor, hatamdan kaynaklı değildir.
sümerliler tarafından ortaya çıkan bu kuram ilk olarak doğa filozoflarından birisi olan thales'in deprem ve fırtına gibi doğa olaylarının nedenini açıklamak için arkadaşı anaksimandros'a anlattığı bir kuramdır.
tarkullu kuramı; dünyanın büyük bir okyanusun ortasında yüzen bir disk şeklinde olduğunu ve okyanus dalgalarının iç denizlerde fırtına, büyük okyanus dalgalarının ise depreme yol açtığını öne sürmüştür.
impuls’un iki nöron arasında veya efektör organa sinaps boşluğundan iletilmesini sağlayan maddelerdir. dopamin, histamin, serotonin, nöradrenalin ve asetil kolin hormonlar nörotransmitter madde olarak adlandırılır. sinaptik boşlukta impuls iletimi yapan nörotransmitter maddeler görevleri bittikten sonra enzimler tarafından hidroliz edilir.
epiglottis; soluk borusunun açılıp kapanan kapakçığıdır. temel görevi ağızdan alınan katı veya sıvı besinlerini soluk borusuna girişini engelleyip besinleri yemek borusuna doğru göndermektir. epiglottis kapağı konuşurken, gülerken kısacası nefes alıp vererek yaptığınız her eylemde açılır. yemek yerken konuşmak, gülmek ya da su içerken bir anda gülme tutması durumunda bu kapakçığın açılmasıyla birlikte soluk borunuza katı/sıvı bir besinin kaçması sonucu soluk borunuzun tıkanarak akciğerinizden gelen hava gırtlağınıza ulaşamamasından dolayı ölüme yol açabilmektedir.
gider ayak kamu spotu vereyim:
yemek yerken konuşmamak nezaket kuralı değil sağlığınız için.
sinir hücrelerine verilen ad. nöron, dentrit, akson ve nöron gövdesinden oluşmaktadır.
sinir hücreleri özelleşmiş hücreler olduğundan sentrozom bulunmamaktır bununla beraber bölünme yeteneği yoktur.
bir uyarı sonucunda meydana gelen değişikliğe impuls denir.
impuls iletimi bir nöronda daima dentritten aksona doğrudur, sinapslarda ise akson ucundan dentrite doğrudur( sinapslardan aksona doğru gitmesi bir başka nörona uyarıcı olarak gitmesidir. kısacası sinapslardan aksona doğru bir impuls iletimi varsa iki veya ikiden fazla nöron üzerinden efektör organa gitmesindendir.)
bazı sinir hücrelerinin akson kısmında schwan hücreleri tarafından oluşan miyelinli kılıf bulunur, miyelin kılıf arasındaki boğuma ranvier boğum denir. miyelinli nöronlarda impuls iletimi hızlı olmakla birlikte daha az atp harcanır.
a ,b ve c sayıları reel sayılar kümesine tanımlı ve a sıfırdan farklı olmak üzere,
“ax² + bx + c = 0” şeklindeki ikinci dereceden denklemlerin fonksiyon grafiğine parabol denir.
delta>0 ise parabol grafikte iki noktayı kesiyor(iki kökü var demektir.),
delta=0 ise parabol grafikte bir noktayı teğet geçiyor(çift katlı/tam kare kökü var demektir.),
delta<0 ise parabol x eksenini kesmiyor yani reel kökü yok demektir.
parabolün kollarının iki durumu vardır;
ax² + bx + c = 0 denkleminin baş katsayısı pozitif ise parabolün kolu yukarı, negatif ise aşağı doğru olur.
tepe noktası;
tepe noktası bir parabolün en büyük veya en küçük değerini aldığı yerdir.
tepe noktası t(r,k) ile gösterilir.( diğer formülü yazamıyorum kareli çünkü )
r’yi bulurken verilen ikinci dereceden bir denklemde -b/2a formülünü kullanılır.
k ise; f(r)=k şeklinde bulunur.
parabolün y ekseninden geçtiği noktayı bulmak için f(0)=c kullanılır.
dünyanın yıllık hareketine bağlı rüzgarlardır, yaz ve kış olmak üzere ikiye ayrılırlar. güneydoğu asya ve avustralya(güneydoğu asya çevresi kadar etki vermez) çevrelerinde etkilidirler.
yaz musonlarının oluşumu; güneşten gelen sıcaklık karayı hemen ısıtırken okyanusu/denizi ısıtması karaya göre çok uzun sürmektedir, güneş ışınları karalarda 1 metre kadar altını direkt ısıtırken okyanus/denizleri ısıtmak için 200 metre aşağına kadar iner. yazları sıcak olan karaya denizden termik yüksek basınç oluşarak karaya doğru rüzgâr götürmektedir(karalar yazın termik alçak basınç merkezleridir.) bu şiddetli rüzgarlar aşırı derecede tehlikeli olan yağışları getirir, yağışlar ise ölümlere sebep olan selleri, su taşkınlarını meydana getirir.
kış musonlarının oluşumu ise tam tersidir. kışın geç soğuyan deniz, hemen soğuyan karadan termik yüksek basınç merkezlerinden rüzgar alır ve bol miktarda yağış meydana gelir. kış musonlarında deniz termik alçak basınç merkezidir.
plastitler grubunda bulunan 3 organelden (kloroplast, kromoplast, lökopolast) birisidir. çift zarlı bir yapıyla beraber stroma, granum(klorofil burada bulunur.) ve ara lamelden oluşur. mitokondri gibi neredeyse hücreden bağımsız bir yapı gibi yaşamsal ve kalıtımsal materyaller bulundurur. kendi proteinini atp’sini(daha birçok vs vs.) kendisi üretir fakat elde edilen atp’yi sadece kendisi kullanabilir. kendini eşleyebilmektedir.
•osmotik basıncı arttırır.
•turgor basıncını düşürür.
formülü;
karbondioksit + su ——-> besin + oksijen
hücre zarı, hücrenin madde geçişini kontrol eden ve hücreni etrafını sararak hücrenin yapısını koruyan bir zardır. oluşumunda golgi direkt olarak görev alır. yapısında golgiden sentezlenen glikolipit, glikoprotein ve lipoprotein bulunur. akıcı mozaik zar adıyla bilinen yapısının en net olarak görüldüğü modelle gösterilir. hücre zarının yüzeyinde fosfolipit tabakası bulunur. fosfolipit tabakasının hücre zarının içine ve dışına bakan tarafları hidrofilik iken ortada kalan yapıları hidrofobiktir.
hücre zarından madde geçişleri;
-difüzyon
-kolaylaştırılmış difüzyon
-osmoz
-aktif taşıma
-endositoz
-ekzositoz olmak üzere 6’ya ayrılır.
difüzyon, hücre zarından geçebilecek küçük maddelerin atp harcamadan çok yoğun olduğu ortamdan az yoğun ortama doğru gerçekleşmesidir.
kolaylaştırılmış difüzyon: glikoz gibi maddelerin atp harcamadan kanal proteinler aracılığıyla hücre içine alınmasıdır. kanal proteinler gereği aktif taşımayla çok karıştırılsa da kolaylaştırılmış difüzyon çok yoğun olduğu ortamdan az yoğun ortama madde geçişi sağlar, aktif taşıma ise tam tersidir.
osmoz: difüzyonun su versiyonudur, çok yoğun olduğu ortamdan az yoğun ortama su/sıvı geçişini sağlar.
aktif taşıma: zar üzerindeki porlardan geçebilecek molekülleri kanal proteinler ile birlikte hücre içine madde geçişini sağlar, atp kullanıldığı için sadece canlı hücrelerde görevlidir. maddelerin az yoğun olduğu ortamdan çok yoğun olduğu ortama doğru madde geçişi yapar.
endositoz: hücre zarından geçemeyen büyük maddelerin yalancı ayak oluşturup besin zarıyla birlikte kopup hücre içine alınmasıdır.
ortamın yoğunluğu önemli değildir, atp harcandığı için sadece canlı hücrelerde görülür. yalancı ayak oluşturdukları için hücre zarının yüzeyini azaltır.
fagositoz ve pinositoz olmak üzere ikiye ayrılır.
a-fagositoz: hücre zarından geçemeyen büyük ve katı maddeleri yalancı ayak oluşturup hücre içine almasıdır.
b-pinositoz: hücre zarından geçemeyen büyük sıvı maddelerin yalancı ayak oluşturarak hücre içine almasıdır.
ekzositoz: hücre zarından geçemeyen büyük maddelerin koful yardımıyla hücre içinden hücre dışına zarından atılmasıdır. hücre zarının yüzeyini arttırır ve atp harcandığı için sadece canlı hücrelerde görülür.
kol, pazu, uyluk, baldır, kaval, el ve ayak kemikleri( el ve ayak kemikleri uzun kemik, el ve ayak ‘bileği’ kemikleri kısa kemiklerdir.)
uzun kemiklerin baş kısımları sert kemik dokuyla kaplı süngerimsi kemik bulunur. süngerimsi kemik doku(kemiğin baş kısımı) orta kısmına kıyasla adından da kodlanabileceği gibi daha yumuşak bir yapıdadır. süngerimsi kemik(baş kısım) gözenekli bir yapıya sahiptir ve boşluk kısımlarında kırmızı kan iliği bulunur. uzun kemiğin gövde kısımlarında ise sarı ilik bulunur. sarı ilik, yağ bakımından çok zengin olduğu için sarı bir renge sahiptir. uzun kemiği diğer kemiklerden ayıran en büyük özellik sarı iliktir.
sarı ilik kan hücresi üretmez.
uzun kemikler periost denilen enine uzayan, kemiği besleyen ve onaran bir zara sahiptir.
uzun kemiklerin baş kısımlarında epifiz plağı denilen bir yapı vardır ve bu yapı 20’li yaşların sonuna kadar(ergenlik) uzamaya devam eder ve sertleşir böylelikle kemiğin uzaması durur.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.