ırak kürt bölgesel yönetimi demek ayrı kürdistan demek ayrıdır, ıkby'de denilebilirdi. burada ırkçılık felan kastetmiyorum sadece sazanlama amacıyla açılan bir başlık olarak insanların hassas olduğu konularından birisini böyle başlık atmak açıkcası art niyet göstergesi.
teori kısaca hipotez veya hipotezlerin bilgi bütünü denilebilir. hipotezler yüzlerce ve binlerce biliminsanının denemesine tabii tutulup başarıyla geçtikten sonra doğadan hipotezleri destekleyen gerçeklerle birleştirilir ve teori dediğimiz hipotezler bütünü oluşturulur.teori, kanunları açıklayan bilgi bütünüdür. kanunlar gözle görülebilen ve sürekli kendini tekrar eden doğa olaylarıdır. hiçbir teori kanun, hiçbir kanun teori olamaz, örneğin evrim dediğimiz geniş yelpazeli kavram. evrim bir kanundur ve bu kanunu açıklayan bilgi bütünü evrim teorisidir. evrim teorisi, yıllar boyunca kendisini geliştiren bilim öncülüğündeki biliminsanlarının çalışmalarıyla büyümüştür. evrim teorisinin içinde bulunan bazı hipotezler gelişen bilimle yanlışlanabilmiş ve yerine daha sağlam temelli hipotezlerle geliştirilmiştir. evrim teorisi gibi bir teoriyi çürütmek matematiksel olasılığı olan ama olanağı olmayan bir şeydir. bir hipotez veya birçok hipotezin üzerine kurulan teorilerin çürütülme olasılığı her zaman farklıdır çünkü tek hipotez kurulan bir teori ancak o hipotezin yanlışlanabilmesiyle çürütülür, birçok hipotezin üzerine kurulan bir teori, bir hipotezden oluşan teoriye göre daha temellidir ama bu çürütülecek veya çürütülmeyecek anlamına gelmemelidir sadece ve sadece gerçeklere bağlıdır. teorinin ne olduğunu(aynı zamanda evrim konusuna başlangıç için) detaylı bir şekilde öğrenmek isteyenlere çağrı mert bakırcı'nın (bkz: evrim kuramı ve mekanizmaları) kitabını öneririm.
sözlükte takip edilesi sevdiğim yazarların başında gelen ve yazılarını gece gece gözümden uyku aksa bile okutan harika yazar. tanımları psikoloji, tarih, psikanaliz, genel kültür ve birçok konu olmak üzere muhteşem bir donanıma sahip ve herkes tarafından sevilen sözlüğün dinamiklerinden olarak adlandırılan ender yazarlardan birisi. gecenin bir yarısı "freud'u okumak için nasıl bir giriş yapmalıyım?" diye sorduğumda zamanını ayırıp bir rehber hocası gibi ilgilenmişti, gerek yazıları gerekse sohbeti tarafından çok sevdiğim bir yazardır fakat sessiz sedasız kafa iznine çıkmış ve gidişiyle üzmüştür, umarım bir an önce geri döner ve merakla beklenilen yazılarını tekrardan yazarsın güzel insan.
protein sindiriminin başladığı ve besinlerin geçici olarak depo edildiği, hem kimyasal hem de mekanik sindirimin gerçekleştiği organımızdır.
yapısal olarak içten dışa doğru mukoza, düz kas ve bağ doku tabakası bulunur, dış kısmı periton adı verilen zar ile örtülüdür,
midenin yemek borusuna bağlı olan kapakçıklı kısmına kardia, ince bağırsağa bağlandığı kapakçıklı kısma ise pilor denir.
midenin çalışması:
besin mideye geldiğinde mide vagus siniri tarafından uyarılır ve mide, mide öz suyunun salgılanması için kana gastrin hormonu salgılar, kanla taşınan gastrin hormonu mide bezlerine etki ederek(sindirim enzimlerini salgılayan hücrelerinin uyarılması) mide öz suyu salgılanır. mide öz suyunun içinde pasif bir enzim olan pepsinojen, hcl, su ve mukus bulunur. farklı hücreler tarafından salgılanan pepsinojen ve hcl ilk olarak midenin boşluğunda karşılaşırlar ve inaktif olan pepsinojen enzimi hcl ile birlikte aktif bir enzim olan pepsine dönüşür. pepsinojen ve hcl'nin farklı hücreler tarafından salgılanarak aynı güzergahtan gelmemesinin sebebi ise pepsinojenin pepsine dönerek mideye kadar gittiği süre boyunca diğer dokulara tahribata yol açmasını önlemektir.
peki bu aktivatör olan hcl'nin başka görevi var mıdır? var.
midenin asitliğini arttırır ve asidik özelliğiyle asite karşı dayanaksız mikropları yokederek antiseptik bir özelliğe sahiptir.
hcl'nin asidik özelliğinden midenin zarar görmemesi için mide öz suyunun içerisinde bulunan mukuslar ise midenin zarar görmesini engeller, ayrı yeten midenin iç yüzeyinde örtülü bir yapıda olarak bulunan mukus tabakası birkaç günde kendini yenileme özelliğine sahiptir.
midenin sindirimine geri dönecek olursak; pepsin enzimi ve su ile birlikte hidrolize uğrayan proteinlerin peptit bağlarını kopartarak proteinleri polipeptitlere(pepton) parçalanır. önemli bir husus olarak da proteinler midede polipeptitlere kadar parçalanır, proteinlerin amino asitlere kadar parçalandığı yer ince bağırsaktır ve midede karbonhidrat ve yağ sindirimi görülmez. midede sindirilen besinler kimus adı verilen asidik bir ph'a sahip olarak bulamaç şeklinde onikiparmak bağırsağına gönderilir( bundan sonraki işlemler ince bağırsağa ait olduğu için devamını ince bağırsak tanımımda bahsedeceğim.)
midede hormonal, sinirsel ve mekanik etki vardır. hormonal gastrin, sinirsel vagus siniri, mekanik etki ise besinlerin mide duvarına çarpıp salgı üretimisini uyarmaktır.
mide hücreleri çok az miktarda lipaz enzimi üretir(yağların sindiriminde kullanılan enzim) fakat midenin asidik ph'ı yüzünden bu enzimler midede herhangi bir şekilde çalışamaz ayrıca tükürüğümüzün içinde bulunan amilaz enzimleri de(karbonhidratların sindiriminde kullanılan enzim) besinlerle birlikte mideye geldiğinde lipaz gibi ph seviyesinden dolayı çalışamaz.
kamu spotu olarak: asitli içecekler, sigara, alkol ve fazla kilolar midemizin en büyük düşmanıdır.
“bir çağı ya da bir ulusu anlamak için onun felsefesini anlamalıyız ve felsefesini anlamak için de biz kendimiz bir ölçüde filozof olmalıyız. burada karşılıklı bir nedensellik vardır: insanların yaşam koşulları felsefelerini belirlemek üzere çok fazla rol üstlenir, ama öte yandan felsefeleri de onların koşullarını belirlemek üzere çok şey yapar. yüzyıllar boyunca süren bu etkileşim aşağıdaki sayfaların konusu olacak.
bununla birlikte, daha kişisel bir yanıt da vardır. bilim bize neyi bilebileceğimizi söyler; ama bilebileceklerimiz azdır ve ne kadar çok şey bilemediğimizi unutursak, çok önemli birçok şeye duyarsızlaşırız. diğer yanda teoloji, aslında bilgisiz olduğumuz yerde bilgi sahibi olduğumuza ilişkin dogmatik bir inancı telkin eder ve böyle yaparak da evrene yönelik bir tür münasebetsiz arsızlık üretir. canlı umutların ve korkuların var olduğu yerde belirsizlik acı verir; ama rahatlatıcı peri masallarının desteği olmadan yaşamak istiyorsak, bu acıya katlanmalıyız. felsefenin sorduğu soruları unutmak da, kendimizi bu sorulara kuşku götürmez yanıtlar bulduğumuza inandırmak da iyi değildir. kesinlik olmadan ve tereddüt tarafından felce uğratılmadan nasıl yaşanacağını öğretmek, felsefe çalışanlar çağımızda felsefenin hâlâ yapılabileceği belki de başlıca şeydir.”
epiglottis; soluk borusunun açılıp kapanan kapakçığıdır. temel görevi ağızdan alınan katı veya sıvı besinlerini soluk borusuna girişini engelleyip besinleri yemek borusuna doğru göndermektir. epiglottis kapağı konuşurken, gülerken kısacası nefes alıp vererek yaptığınız her eylemde açılır. yemek yerken konuşmak, gülmek ya da su içerken bir anda gülme tutması durumunda bu kapakçığın açılmasıyla birlikte soluk borunuza katı/sıvı bir besinin kaçması sonucu soluk borunuzun tıkanarak akciğerinizden gelen hava gırtlağınıza ulaşamamasından dolayı ölüme yol açabilmektedir.
gider ayak kamu spotu vereyim:
yemek yerken konuşmamak nezaket kuralı değil sağlığınız için.
bir hafta öncesine kadar kendine özgü bir şekilde akan sol frame neredeyse ekşi sözlüğün aynısı olmaya başladı ve bunu yapanların çoğunluğu ekşi’nin şimdiki halinden memnun olmayıp buraya gelen kişiler( bazı istisnalar var). sözlük elbette sadece fuların yünlü kokusu altında ilerlemeye devam etmeyecek ama kadınların veya erkeklerin bir cinsel obje yerine konup saçma salak konulara malzeme olmasını görmek istemiyorum çünkü bu şeyleri diğer sözlüklerde çokça gördük, şimdi başlığı engelle veya yazarı engelleyebilirsin diyebilirsiniz ama hangi birini engellemeye kalkayım? bu böyle düzenli bir döngü içerisinde ilerleyip sonu bulunmaz bir problemden başka bir şey değil. iki gündür bir şey yazamıyorum en son yazdığım yazılarda sitemkâr yazılardı şimdi durum iyice ilerlemeye devam ediyor. birçok yazarın profiline girdiğimde hakettiği değeri görmediğini açıkça belirtmek isterim. hülya avşar gibi bir ilkel primatın dedikleri kadar adam akıllı bir şey gündem olamıyor, ilgi göremiyor. herhangi bir yazarın profiline girip acaba bugün ne yazdı diye bakındığımda yavaş yavaş uzaklaştıklarını görüyorum ve cidden çok üzülüyorum çünkü bu insanlar çok nitelikliler, amaçları ilgi görmekten ziyade diğer sözlüklerin düştüğü aynı durumlara şahit olmak istemiyorlar. umarım bir an önce çözüm yolu bulunur çünkü diğer çöp olan sözlüklerin düştüğü duruma burada da şahit olmak istemiyorum.
bu başlığın gündemde kalması lazım. iki gündür ağır bir şekilde kendilerini belli eden troller bir anda ortaya çıkıp bu ülkenin kurucusuna ve kurucu değerlerine hakaret, küfür edip saldıramaz. forumsal başlıklar ve tanım adı taşıyan tanımsız yazılar çoğaldı diye endişelenirken bu gözü dönmüşlerin diğer mecraları bok ettiği gibi bu güzel mecrayı bok etmelerine izin vermemeliyiz, herkes herkesle aynı fikirde olmak zorunda değil fakat sen gelipte bu ülkenin değerlerine hakaret edip iki gram aklınla dalga geçmeye kalkarsan o zaman bir duracaksın. bu başlık hülya avşar gibi ilkel bir yaratığın söylemleri kadar ses getirmezse yazıklar olsun.
başlığı açan yazara kesinlikle katılıyorum. 1 hafta öncesine kadar böyle şeyler yoktu varsa da bu denli siyasal islamcı troller yoktu. sözlükte türk, kürt, zaza, arap, çerkes, ateist, islamcı( fikirlerimle çok ters kişiler olsalar bile kendi çerçevelerinde bilgi sahibi kişiler.) farketmeksizin birçok kaliteli yazarlardır. yeni kişilerin gelmesi elbette güzel bir şey aralarında çok kaliteli insanlar var yazdıklarını okuduğumda hayran kalıyorum ama bu güzel yazarların arasında diğer sözlükleri bok eden birçok troll şimdi rotayı buraya çevirmiş durumda. kafa sözlük yönetimini cidden tebrik ediyorum çünkü böyle bir akın geçtiğimiz aylarda geldi ve bir gecede birçok kişiyi çaylak yaptılar. sözlüğün hızlı bir şekilde duyulmasını değil kaliteli bir şekilde duyulmasını istedikleri ilk günden beri belli. umarım bir an önce önlem alınır.
kol, pazu, uyluk, baldır, kaval, el ve ayak kemikleri( el ve ayak kemikleri uzun kemik, el ve ayak ‘bileği’ kemikleri kısa kemiklerdir.)
uzun kemiklerin baş kısımları sert kemik dokuyla kaplı süngerimsi kemik bulunur. süngerimsi kemik doku(kemiğin baş kısımı) orta kısmına kıyasla adından da kodlanabileceği gibi daha yumuşak bir yapıdadır. süngerimsi kemik(baş kısım) gözenekli bir yapıya sahiptir ve boşluk kısımlarında kırmızı kan iliği bulunur. uzun kemiğin gövde kısımlarında ise sarı ilik bulunur. sarı ilik, yağ bakımından çok zengin olduğu için sarı bir renge sahiptir. uzun kemiği diğer kemiklerden ayıran en büyük özellik sarı iliktir.
sarı ilik kan hücresi üretmez.
uzun kemikler periost denilen enine uzayan, kemiği besleyen ve onaran bir zara sahiptir.
uzun kemiklerin baş kısımlarında epifiz plağı denilen bir yapı vardır ve bu yapı 20’li yaşların sonuna kadar(ergenlik) uzamaya devam eder ve sertleşir böylelikle kemiğin uzaması durur.
sümerliler tarafından ortaya çıkan bu kuram ilk olarak doğa filozoflarından birisi olan thales'in deprem ve fırtına gibi doğa olaylarının nedenini açıklamak için arkadaşı anaksimandros'a anlattığı bir kuramdır.
tarkullu kuramı; dünyanın büyük bir okyanusun ortasında yüzen bir disk şeklinde olduğunu ve okyanus dalgalarının iç denizlerde fırtına, büyük okyanus dalgalarının ise depreme yol açtığını öne sürmüştür.
hücre zarı, hücrenin madde geçişini kontrol eden ve hücreni etrafını sararak hücrenin yapısını koruyan bir zardır. oluşumunda golgi direkt olarak görev alır. yapısında golgiden sentezlenen glikolipit, glikoprotein ve lipoprotein bulunur. akıcı mozaik zar adıyla bilinen yapısının en net olarak görüldüğü modelle gösterilir. hücre zarının yüzeyinde fosfolipit tabakası bulunur. fosfolipit tabakasının hücre zarının içine ve dışına bakan tarafları hidrofilik iken ortada kalan yapıları hidrofobiktir.
hücre zarından madde geçişleri;
-difüzyon
-kolaylaştırılmış difüzyon
-osmoz
-aktif taşıma
-endositoz
-ekzositoz olmak üzere 6’ya ayrılır.
difüzyon, hücre zarından geçebilecek küçük maddelerin atp harcamadan çok yoğun olduğu ortamdan az yoğun ortama doğru gerçekleşmesidir.
kolaylaştırılmış difüzyon: glikoz gibi maddelerin atp harcamadan kanal proteinler aracılığıyla hücre içine alınmasıdır. kanal proteinler gereği aktif taşımayla çok karıştırılsa da kolaylaştırılmış difüzyon çok yoğun olduğu ortamdan az yoğun ortama madde geçişi sağlar, aktif taşıma ise tam tersidir.
osmoz: difüzyonun su versiyonudur, çok yoğun olduğu ortamdan az yoğun ortama su/sıvı geçişini sağlar.
aktif taşıma: zar üzerindeki porlardan geçebilecek molekülleri kanal proteinler ile birlikte hücre içine madde geçişini sağlar, atp kullanıldığı için sadece canlı hücrelerde görevlidir. maddelerin az yoğun olduğu ortamdan çok yoğun olduğu ortama doğru madde geçişi yapar.
endositoz: hücre zarından geçemeyen büyük maddelerin yalancı ayak oluşturup besin zarıyla birlikte kopup hücre içine alınmasıdır.
ortamın yoğunluğu önemli değildir, atp harcandığı için sadece canlı hücrelerde görülür. yalancı ayak oluşturdukları için hücre zarının yüzeyini azaltır.
fagositoz ve pinositoz olmak üzere ikiye ayrılır.
a-fagositoz: hücre zarından geçemeyen büyük ve katı maddeleri yalancı ayak oluşturup hücre içine almasıdır.
b-pinositoz: hücre zarından geçemeyen büyük sıvı maddelerin yalancı ayak oluşturarak hücre içine almasıdır.
ekzositoz: hücre zarından geçemeyen büyük maddelerin koful yardımıyla hücre içinden hücre dışına zarından atılmasıdır. hücre zarının yüzeyini arttırır ve atp harcandığı için sadece canlı hücrelerde görülür.
hormonlar, sinir sistemiyle birlikte çalışıp homeostaziyi(kararlı iç denge) sağlayan, endokrin bezler tarafından salgılanan kimyasal uyarıcılardır.
hormonlar kan yoluyla taşınır ve hedef hücreleri uyarır yani vücuttaki mesajcı bir görev üstlenir. bir hormonun hedef hücreye etki etmesi için hedef hücredeki reseptörler tarafından algılanmalıdır(enzimlerden aşina olduğumuz anahtar-kilit uyumu gibi düşünülebilir.) reseptörlerle algılanamayan hormonlar hedef hücreye etki edemez( örneğin diyabet tip-2). hormon tedavilerinde protein yapılı hormonlar ağız yoluyla değil direkt olarak damardan vücuda enjekte edilir bunun sebebi ise protein yapılı hormonlar ağız yoluyla alınırsa sindirim kanalları yoluyla amino asitlerine kadar parçalanıp kana amino asit olarak taşınır.
hormonlar protein, steroit, amino asit ve polipeptit yapılı olabilirler.
protein yapılı hormonlar hücre zarındaki reseptörlerine bağlanarak geçerken steroit yapılı hormonlar hücre zarının fosfolipit tabakasında çözünüp hücre içine girdikten sonra hücre içindeki reseptörlere bağlanarak işlev gösterirler.
son olarak;
sinir sisteminde ve endokrin sistemde tepki hızı farklıdır. sinir sisteminde uyartılar elektrokimyasal olarak taşınırken endokrin sistemde hormonların üretimi ve kan yoluyla taşınmasıdır. sinir sistemi hızlı ve kısa etki yaratırken endokrin sistem yavaş ve uzun süreli etkiler.
cinsel eğilimi olmayan insanlara denir.
psikolojik veya genetik faktörlerden kaynaklı olduğu konusunda gidip gelinse de tam bir kanı yok ve bu iki konu hakkında birçok tartışmalar devam ediyor.
aseksüel bireyler aşık olabilir, sevgilerini devam ettirebilir ama konu cinselliğe geldiklerinde bunu reddederler. evli olan aseksüeller evliliğinin devamı için cinsel ilişkiye girebilirler (araştırma yaptığımda böyle insanlar bir hayli fazla olduğunu görmek şaşırtıcı.).
yaşamlarında cinselliğe yer vermeyen aseksüeller genellikle meşgul oldukları hedefe/işe odaklı yaşarlar (yanlış hatırlamıyorsam nikola tesla’da bu kümeye dahildir.).
cinsellik içeren konuların, muhabbetlerin döndüğü ortamlardan uzak ve arkadaşları/tanıdıkları tarafından cinsel ilişkiye girme konusunda zorlamaya, baskılara gelemezler.
dünyada sayıları çok az olan ve toplum nezdinde çok bilinmeyen bu cinsel kimliğe sahip kişiler kendilerinden pek fazla söz etmezler.
aseksüellerin arasında aseksüelizm muhafazakarlıği gibi cinsellik düşmanlığı güden kişiler vardır(antiseksüel özellik/cinsel ilişki karşıtlığı); bu kişiler genellikle mensubu olduğu dinin kurallarına uygun olarak yaşamaktan, bir travmadan veya başka sebeplerden dolayı diğer normal aseküellere göre daha katıdırlar.
kısacası aseksüeller birini sevebilir, öpebilir ama cinsel ilişkiye giremez ve bu hormonal bir eksiklikten kaynaklı değildir tercihen ilişkiye girmezler. hormonal bir sebeplerden çok psikolojik ve nörolojik faktörlerden kaynaklandığını düşünüyorum.
adh ya da vazopressin olarak bilinen hipofiz bezinin arka lobunda yer alan bir hormondur. normalde hipotalamus tarafından salgılanan bu hormon hipofiz bezinin arka lobunda depo edilir ve ihtiyaç durumunda buradan kan yoluyla salgılanır.
ana görevi böbreklerden suyun geri emilimini sağlamaktır, bu sayede vücudun ozmotik basınç dengesini ayarlar.
alkol alan bir insanda adh hormununun salgısı engellenir bu sebeple böbrekteki su geri emilemez ve idrar durumu oluşur(klasik olarak bira içildiğinde sık sık tuvaletin gelmesi adh hormonuna bağlıdır.)
adh hormonu eksikliğinde böbrekteki su geri emilemediği için vücudun ozmotik basıncı artar(suya olan istek.) , idrar miktarında artış görülür ve sık sık tuvalete çıkılmasına yol açar. eksikliğinde oluşan hastalık ise "şekersiz şeker hastalığıdır." şekersiz şeker hastalığının adı adh eksikliğinde geri emilemeyen suyun içinde glikoz olmamasıdır(insülin ile karıştırılamamalıdır.).
biraz tuhaf gelecek ama reklamların hakim olduğu bir distopyada yaşıyor gibi hissediyorum. sosyal medya, televizyon, caddeler, sokaklar, apartmanlar vs vs. gözümüze sokulan birçok yer. eşyaların değeri ve reklamı arttıkça insanlığımızın değeri maalesef azalmaya devam ediyor.
tanım: paranın insanlardan daha önemli olduğunu gösteren modern kölelik ilanı.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.