neredesin sen cover'ı efil efil esen rüzgar oramıza buramıza çarpıyor, dalgaların sesi hemen sırtımızın ötesinden duyuluyor ve tabii ki aynı anda rakı içiyorken dinlendindiğinde çok keyif veren bir abimiz.
söylenenlere göre öyle değerli sanatçılar çıkarmış ki bu gazinoda, içlerinden bir tanesi şarkı söylerken dışarıda trafik durur, insanlar arabalarından inip şarkıyı dinlerlermiş. dışarıda şarkıyı dinleyenlerin sayısı, gazinoda dinleyenlerin sayısını geçermiş. bülent ersoy, hamiyet yüceses, müzeyyen senar, zeki müren, gönül akkor, sezen aksu, muazzez abacı, şükran ay, emel sayın, behiye aksoy, esengül, gönül yazar, ibrahim tatlıses, seçil heper, yıldız tilbe, müslüm gürses gibi sanatçılarmış bunlar.
şöyle güzel afişleri varmış:
açılacak bir büyük, emel ablam "duydum ki unutmuşsun." diye başlayacak, bülent abim, -ki yakışıklı o zamanlar- çıkacak sonra, "bir gönül sayfası" diye bağıracak.. ne gece ama.
bir fincan kahve ve kalbimi kıra kıra isimli eserleri çok güzel seslendiren abladır. bir şey var bu kadının sesinde. ne? var var. ne var? bilmiyorum, ama bir şey var.
en sonunda çıkacağım karşısına "bu kadar güzel olunmaz!" diyeceğim.
"bir insanın düşüncelerini bir çırpıda değiştirmek hakkın değil." diyeceğim. "vicdansız!"
gülmeden nasıl gülebildiğini soracağım.
diyeceğim ki "gözlerinin içi..."
yaklaşık bir buçuk saat önce yılın her temmuz ayında olduğu gibi, daha ilk günün ilk dakikaları başlar başlamaz, müthiş bir coşkudur geldi, akmaya başladı kanımdan. sıcacık akıverdi kalbime.
mutluluğun ta kendisini, sakincecik nefesimde hissediverdim. sonra bir duman, bir nefes, sonra bir nefes daha!
temmuz'u dost belledim kendime ben, dostumdur.
hiç değilse yılın bir ayında, bu ayında, kesin bir mutluluk nedenim var böylece.
rüzgârı güzel esiyor, kuşları bir başka ötüyor, güneşi bir başka ısıtıyor...
nasıl da alışmışım küçük şeylerle mutlu olmaya. şimdi ağustos gelsin de üzsün beni!
sabahtan beri oturup dinlenemedim bile ama, müthiş bir enerjiyle dolup taşıyorum şimdi.
insanlar yalnızca düşünce yolu ile bile kendilerine neler hissettirebileceklerinin farkında olabilseler ne savaş kalır şurada, ne bir şey.
dedim ki " bu ay ufacık bir şeyin bile canımı sıkmasına izin yok." gelsin hayat bildiği gibi.
yeni planlar, aynı arzular ve onlara ek yeni arzular...
yılın geri kalanında kırmızı bir mühür ile mühürlenmiş tüm o duygular bile serbest şu an.
yaşasın yerinde duramayan, çılgın mutluluğum.
hikayesini yeni öğrendiğim türkü/ şarkı.
mahzuni'den de dinledim, edip akbayram'dan da, bayhan'dan bile dinledim.
dert yoktu ya, bu gece de merdo'ya üzüldük efendim.
favorim bayhan oldu.
netlik. iletişim bağlamında, açık konuşmak teoride güzeldir.
anlatılmak isteneni açıklamak çok kolay: birkaç doğru kelimeyi bulup, onları yan yana getirmekten ibaret yalnızca.
fakat her zaman apaçık konuşmak olmuyor.
bazen olaylar öyle karmakarışıklaşıyor ki, çözüm sanılanın aksine net olmaktan geçmeyebiliyor.
bazen her şeyi direkt söyleyebilmek mümkün değildir.
diğer her şeye okey ama, konu insanlar ile ilgili olunca, yapamadığımdır.
bu konudaki yeteneksizliğim halihazırda kırılgan ve narin ruhuma yeterince efkar yüklemekte.
nasıl da unutmuşum insanın nabzını hızlandıran şeyin duyguları olduğunu !
iki senedir epey uzaklaşmıştım böyle şeylerden...
yakın yahut uzak gelecek için, ciddi ilişkilere dair tek bir düşüncem bile olmamıştı.
önce geçmiş üzerine çok da uzun olmayan bir sohbet ve ardından gelecek üzerine düşünceler, -kendi düşüncelerim- "peki ya olursa, nasıl olur?" sorusunu soktu usuma usul usul.
oğuz atay'ın belirttiği gibi, mağaramda yaşamaya öyle bir alışmışım ki, sorma be !
ilk kafamı karıştıran şey, -ki ortada hiçbir şey olmamasına rağmen- kendimi bu gerçeklikten tamamen kopardığımda, gözlerim kapalıyken, zihnimde farklı şekillerde tezahür edişimdi. "ulan!" dedim. saçmalıyorsun.hiç bu toplara girilir mi allah aşkına ! neler neler...
sevmek, sevilmek öyle güzel şeyler ki, bunu tekrar hatırlamak bile yüzüme bir kırmızılıktır kattı...
tüm bu rahatlıktan vazgeçip, her şeyiyle birine ait olma isteği geldi girdi aklıma. aklım karıştı!
ki bu benim için o kadar önemli bir şey ki.
ben böyle düşüncelere dalar dalar giderim işte ! bir de şarkı çalıyorsa arkadan, şimdi olduğu gibi...
söyleyen kadınsa daha da duygusal olurum ama. anlam yüklerim olur olmaz şeylere. sonra bir şarkı daha çalar, daha da duygusal olurum. yengeç burcunun özellikleri mi şimdi bunlar? asla inanmıyorum, fakat sanırım öyle.
aklımı, sıradan insanların takıldığı şeylerden zaten uzakta olmasına rağmen, oradan alıp, başka bir yere götürmeme sebep olman güzeldi. bu gece iyi ki yazmadın bana. anlam yüklerdim çünkü. onun yerine farklı şeylere anlam yükledim böylece.
benim şu kalbim, uslanmayacak, onu çok net anladım !
ama kendimi gereksiz yere güzel şeylerden uzaklaştırdığımı da anladım sayende. iyi ki yazdın, orası ayrı mesele.
hah, düşündüm de şimdi bir saniyeliğine, belki de sen hiçbir şey yapmadın... tuhafım değil mi olric? efsane tuhafım hem de.
şarkının orjinalini hiç dinlememiştim.
instagramda karşıma çıktı, bir tane kardeşimiz gitar çalıyor, diğeri söylüyor, hanımefendiler koro halinde eşlik ediyorlar. öyle dilime dolandı ki, ben de eşlik ettim. voca.ro/1eAz7qUbq53F
iki buçuk yaşındaki minicik oğluma karşı hissettiğim güçlü duygu.
şu dünyada en çok onu özlüyorum.
sarılışını, öpüşünü, konuşmasını...
"kedileyin kuyakyayı iyi duyay di mi?" deyişini.
"yapıyo?" diye soruşunu.
canım oğlum. yine özledim.
"ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci? hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten. "cümleleriyle günümü özetlemiş şair.
sahi, ben olsam utanırdım.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.