şarkının orjinalini hiç dinlememiştim.
instagramda karşıma çıktı, bir tane kardeşimiz gitar çalıyor, diğeri söylüyor, hanımefendiler koro halinde eşlik ediyorlar. öyle dilime dolandı ki, ben de eşlik ettim. voca.ro/1eAz7qUbq53F
"tanrı sesli adam." dediğimde sevdiceğimin hoşuna gitmişti.
tanrı sesli rapçidir efendim. mükemmel parçaları vardır. bazen sakinleştirir, bazen duygulandırır, bazen motivasyon pump yapar.
tüm güzel şarkılarına davul cover yapmak istediğim sanatçıdır.
iki buçuk yaşındaki minicik oğluma karşı hissettiğim güçlü duygu.
şu dünyada en çok onu özlüyorum.
sarılışını, öpüşünü, konuşmasını...
"kedileyin kuyakyayı iyi duyay di mi?" deyişini.
"yapıyo?" diye soruşunu.
canım oğlum. yine özledim.
"ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci? hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten. "cümleleriyle günümü özetlemiş şair.
sahi, ben olsam utanırdım.
lenin liderliğinde dünya proleteryasını bir araya getirerek dünya çapında komünist devrimler yapmak ve kapitalizmi yıkmak amacıyla kurulan komünist enternasyonal ya da üçüncü enternasyonal isimli örgüt.
komintern'in amacı tüm dünyadaki komünist partileri bir araya getirmek ve onları sovyetler birliği'nin koordine etmesini sağlamaktı.
sosyalizm'in zaferinin yalnızca rusya'da değil, tüm dünyada yayılması gerektiğini savundu.
bu, kapitalizm ve emperyalizm'e karşı küresel bir mücadele anlamına geliyordu.
ıı. dünya savaşı sırasında josef stalin tarafından feshedildi.
ara ara yaptığım ve daha sık yapmak istediğim eylem.
haberleşmek zor olsa da, üstesinden geliyoruz.
oysa bir kedi ile iletişim kurmak daha kolaydır, ya da köpüş ile. "gel pisi pisi." dersin, ya da köpeğe ismi ile hitap eder, cuk cuk benzeri bir ses çıkarırsın, hallolur.
fakat kargalarda durum pek öyle değil.
az evvel, yutkunmakta zorlanmasınlar ve daha sonradan boğazlarında şişmesin diye, suyla ıslattığım bulgurlar ile küçük parçalara böldüğüm ekmek tanelerini mermerin üzerine istiflemeden önce,nasıl seslenecektim ben bunlara?! halini aldım.
doğru kelimeyi bir türlü düşüredim usuma.
balkona çıktım ve "eşek eşeği, karga kargayı tanır." diyerek gaklamaya başladım. burada tek gayem dikkatlerini çekmek, "hey kargalar, bakın. bunları sizin için buraya bırakıyorum." demekti. sesim, ben konuşurken taşıdığı özelliklerinden birkaç adım uzaktaydı üstelik, daha derinden ve kalın bir ses ile gaklıyordum. yoldan geçen insanlar gaklayan beni görmesinler diye, içeri daldım sonra.
kedi sevgisinden mütevellit evin etrafında otuz tane kedi oluşu, "karga beslemek" gibi kolayca gerçekleştirilebilecek bir eylemi hayata geçirmeyi bir tık zorlaştırdı ardından:
hamile olan karamel, "miyaviyav, ıslanmış bulgur, en sevdiğim! diyerek masum kargaların öğle yemeğine göz dikmekteydi.
burada, sevginin yerini farklı duygulara bırakabilme potansiyeli girdi devreye. biraz sinirlenmedim değil. hayır, senin maman ayrı yavrucuğum. demek istedim. ne ettir bu, ne de protein. hem bulgur seven kedi mi olur allasen...
birkaç bulguru mideye indirdikten sonra, bu yiyeceğin doğal diyetinde yer almadığını anladığından olacak, alanı kargalara bırakmaya karar verdi karamel.
pencereyi açıp bu kez gaklamadan, gel, gel... diye seslendim.
atasözünde olduğu gibi, karga, kargayı tanırmış gerçekten. gaklamayı doğru yapamamış, dikkatlerini çekememişim. kendim olup çağırdığımda davetimi kabul edip hoş geldiler, sefa buldum ben de.
bir şarkı.
çocukken kendisine aşık olduğum için nerede wish you were here görsem, aklıma avril lavigne gelirdi. şarkı için
ama ciddi bir aşk değildi bu, bu yüzdendir ki acı verici de değildi.
başkasıyla evlendiğinde üzülmüştüm biraz, o kadar. sonra bir unutmaktır geldi, -her aşkın sonunda olduğu gibi- o gün bugün, ilk kez hatırlıyorum çocukluk aşkımı. hey, avril !*
sigarayı bırakmış olma farkındalığının getirdiği mental rahatlık.
çok uzun süre içtim.
art arda yakma huyum olduğundan pis de bir içiciydim. özellikle yemek sonrası asla bir tane kesmez, üç tane içerdim. rakının, viskinin yanında ise su gibi gidiyordu...
yaklaşık bir sene boyunca hiç içmemiş fakat kötü bir olay olduğundan, (bahanelerin çok önemli olması) tekrar başlamıştım. bu sebeple ki zaten son zamanlarda severek içmiyordum.
süreci çok iyi bildiğimden, nikotin eksikliğinin kişiye stres, kaygı ya da sinir olarak döndüğünün farkındaydım.
başarı hissine odaklandım ben de bu yüzden. egzersiz yapmaya başladım yine, yavaştan.
çok fonksiyonlu ağırlık sehpası da aldım mı, tam olacak.
başarı hissi, vücutta dopamin salgılanmasına sebep oluyor. bu farkındalığa sahip olmak motivasyonu da arttırıyor. zamanla serotonin düzeyi de artış gösteriyor. zararları da say say bitmiyor zaten... işte bu yüzden ekstra mutluyum.
herhalde biliyoruz bu durumda farklı farklı hikayelerin, farklı durumların, farklı sebeplerin olduğunu. her aldatma eyleminin bir görünmediğini biliyoruz.
ama "büyük konuşmayın." denilmiş ya sanki "affedilir aldatan, bir gün çok sevilirse." şiirini yazabilmek için, buna katılmıyorum.
şey dermiş gibi bu resmen: "öyle bir affedersiniz ki, ruhunuz bile duymaz."
affetmem arkadaşım. tam da böyle bir konuda büyük konuşurum gerekirse.
çünkü hiç kimse herhangi bir etik çerçeveye oturtamaz bu durumu.
ne yaşanırsa yaşansın, ne kadar çok değer verildiyse verilsin, kişi ne kadar önem arz ediyorsa etsin, salt aldatmak eyleminin affedilecek hiçbir yanı yoktur.
lütfen kendimizi kandırmayalım derim ben.
öz saygının olmaması anlamına gelir çünkü bu.
o etik çerçevenin muhakkak bir köşesi eğri kalır bu konuda.
"çocuklar için affetmek." belki çocuk küçük olduğu için "iki ebeveyni de yanında olsun." düşüncesi ile mantıklı bir eylemmiş gibi görünse de, mantıksızlığın daniskasıdır aslında.
ebeveynler için bu süreçten sonra çocukları için güvenli ve istikrarlı bir ortam yaratmaları çok daha zor olacaktır çünkü. e zaten iş bu raddeye geldiyse bu ortam önceden yaratılamamış demektir. çocuk, anne ve babasının duygularını anlayabilecek zekaya kaçınılmaz olarak ulaşacak, aralarındaki gerginliği sürekli olarak hissedecek, duygusal gelişimi olumsuz yönde etkilenecektir.
aldatmak, evrensel açıdan çok önemli birkaç ahlaki değeri çiğnemek, yok saymak demektir.
bilinçli yapılır. en başında kişinin kendini aldatmasıdır bu aslında. açık ve net, ahlak eksikliğidir.
işin gerçekten mide boyutu vardır bir de.
akıllı olup gerçeği, ama tek gerçeği görmek gerekir:
bunu yapan yaptığına değer vermediği gibi, değer görmeyi de hak etmiyordur.
sevgili filozof descartes'in bilinmeyen ve değişken olanları temsil etmek amacıyla tamamen keyfi olarak x, y ve z harflerini kullanışı ve la geometrie isimli eseri ile analitik geometrinin temellerini atışından sonra evrimleşen, zamanla tüm dünyamızca kullanılır olan koordinat sistemi.
sistem, onun rasyonalizm ve şüphe felsefesinin somut bir yansımasıdır.
hareket yasaları formüle dökülürken bizzat newton tarafından kullanılmış, bilimsel gelişimde rol oynamış, yukarıda belirtildiği üzere günümüze kadar birçok alanda önemini korumuştur.
birçok farklı alanda kullanıldığından, eksenlerin yönlerinin disipline göre değiştiğini, mutlak sabit olmadığını belirtmek gereklidir.
genel olarak bilinen kartezyen koordinat sistemi, standart kartezyen koordinat sistemidir: y: dikey düzlemde pozitif yönü, yukarı, x: yatay düzlemde pozitif yönü, sağı, z: gözlemciyi, dışarı, (üç boyutlu uzayda derinliği) gösterir ve ayrıca sağ el kuralı olarak bilinir:
evrenseldir.
gözle baktığımız, göremediğimiz her yerdedir.
modern teknolojiye, descartes tarafından hediye edilmiş bir mirastır.
bilgisayar oyunlarında, gps-haritalamada, her türlü üç boyutlu tasarımda, geometride, analizde; tıp ve biyolojide, mars'a fırlatılan roketlerde... kısacası her yerdedir.
...
"oysa seni sevmem toplumu meşru kılar,
gitmen beni dile indirger sevgilim.
zaten kırılmış bir kızsın şimdi, dövülmüş bir av.
yanmış ırmaklar öneriyorsun toy bedenine,
kavmin yanlış tufanlardan geçip duruyor,
gözlerime baka baka, ağlayıp aşk diyorsun,
bir tekkenin ortasına sirk treni devriliyor...
yoksalar ve ortaokul öğretmenleri giremesinler diye babam ve bilhassa dedem, mahallemize yeterince toplu polis gönderilmesi konusunda gerekli telefonları etmiş durumdalar sevgilim!
ama yine de sırf sen sürdürebil diye ayın alnında melekçe,
ve şüpheye düşmeden kelebek besleyebilsin diye bir padişah,
açıkça, benim alıp kını öte yana geçmem gerektir,
içinden memleketi çekeyim diye.
hem düşünsene;
bu bizi nasıl imparatorlaştırır!
yoo, hayır! omzunu açma. omzun ideoloji taşır.
ve fakat dil’e rağmen bütün bunlar sevgilim,
ayaklarına beyaz çoraplar giydirmek istemediğim anlamına gelmeyebilir!
çünkü bak süleyman bu sayfadan henüz geçmiş gibi gül lekesi,
ve apaçık kudüsmüş bir zebrayım ben uzun menzilli şiirlere şikar!
elbet bir gün batar, kuşlar döner, çarmıh baştan düzenlenir,
ve bana tertemiz eller verir cezayirli o tüccar.
o vakit sana bakıyorum kadar büyür akdeniz.
cumhuriyetin tersinden tertib ettiği çarşılar gibi,
sonra uzun süre bir takip ediliyormuşum hissi…
siz hiç yahudi bir minibüs şoförü düşlediniz mi? " dizelerinin sahibi şair.
itiraf ediyorum.
her yaz geldiğinde kar güzellemesi yapıyor, yağmurlu havalara özlem duyuyorum !
e kış olursa sıcak kahve de olur. bir de kahve güzellemesi...
ama işte itiraf ediyorum: ben kış insanı değilim. yaz gelsin artık, por favor !
çiçek kokuları taşısın rüzgar, böcekler ötsün. güzel aşkları anımsayalım. cansiperane sevelim bir kadını. buzlu viski içelim. bu ne lan böyle.
herkes yemiş parasetamolu, ibuprofeni, öksürüp duruyor.
kar desen, artık doğru düzgün zaten yağmıyor.
n'olursun allahım, yaz ver. bak itiraf ettim, rahatladım.
gün itibariyle okuduğum iki kitaptır.
ilki çetin balanuye - "spinoza'nın sevinci nereden geliyor?"
yetmiş küsür sayfa okuduktan sonra aşkınlık-içkinlik kavramları hakkında düşünedurduğum, zaten aynı gün içinde bir de serum yemiş olmamdan mütevellit, kafamın daha fazla felsefe kaldırmaması üzerine kenara ayırmış olduğum, bir sonraki akşam devam edeceğim kitap bu.
ikincisi ahmet mithat efendi- "henüz 17 yaşında"
elli küsür sayfa okudum. ahmet ve hulusi efendiler felekten bir gece çalmaya karar veriyorlar. önce rakı, sonra konyak, sonra tiyatro, victor hugo , hop! oradan genelev. şimdilik güzel gidiyor. bakalım.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.