tembel köfte - tüm tanımları (9. sayfa)
1.
sihirli kare
öncelikle ukdeyi bıraktığı için sayın yazar marie curie'ye saygılarımı sunmak istiyorum.
sihirli karelerin az buçuk tarihçesi
çin kaynaklarına geçenlere göre yaklaşık 3000 yıl önce bir gün lo nehrinden çok büyük bir kaplumbağa çıkmış ve bu kaplumbağanın üzerinde sağa 3 sola 3 olmak üzere toplam 12 tane kare varmış ve her karenin içerisinde ise belirli sayıda noktalar varmış. bu noktalar hangi yönden toplanırsa toplansın hep aynı sonucu* vermekteymiş.* imparatorun bu sihirli karenin ilk örneğini kaydetmesiyle birlikte sihirli karenin geçmişten günümüze olan serüveni başlamış oldu. söylenene göre sihirli karenin çin'de başlayan serüveni öncelikle hindistan'a ve uzun bir zaman dilimi sonrasında da eski yunanlara taşınmış oldu. batıdaysa sihirli karelerle ilgili ilk yazılı kaynak yaklaşık ms 70 yılına ait olan smirnili* theon’un yapıtıdır. 9. yy.da sihirli karenin arap dünyasına girmesiyle birlikte sihirli kareler arap astrologlar tarafından gök haritalarının çizimlerinde de kullanılmış. ortaçağ avrupası'nda ise henüz bilimsel düşüncelerin yaygın olmadığı dönemlerde* matematiksel ve dini unsurlar ile ilişkilendirilmiş.
yani bu sihirli kareler binlerce yıldır tüm insanoğlunun ilgisini üzerinde toplamayı başarmış ve birçok bilim dalında da kullanılmıştır. hala birçok konuda gizemini korumayı başarmış sihirli kareler fikrimce gerçekten muhteşem ve kusursuzlardır.
peki nedir bu sihirli kareler?
n bir doğal sayı olsun nxn'lik bir karenin içine 1'den n^2'ye kadar olan tüm doğal sayıları yerleştirelim* ve bu yerleştirmeyi öyle bir yapmalıyız ki her köşenin, her kenarın ve her iki çaprazın da* toplamlarının aynı olma şartını sağlamalıyız. bu toplama sihirli toplam denir.
haydi gelin basitçe bir şekilde sihirli toplamı bulalım.
öncelikle 1'den n^2'ye kadar yazılan tüm sayıların toplamını bulmakla başlayabiliriz. 1'den n^2ye kadar yazılan tüm sayıların toplamı n^2(n^2+1)/2'dir* aynı zamanda fark ettiyseniz n tane sıra var ve her sıranın toplamı birbirine eşit bundan ötürü sihirli toplam'ı bulmak için yukarıdaki formülü n'e bölmeliyiz. yani sihirli toplam n(n^2+1)/2 sayısına eşittir.

örneğin elimizde böyle bir sihirli kare olsun. şimdiyse bunun sihirli toplamını bulalım.
bu sihirli karede n=3 olduğundan bu sihirli karenin sihirli toplamı = 3(3^2+1)/2 = 15'tir.
elimizdeki sihirli kare n=4 olsaydı sihirli toplamı bulmak için aynı formülü uygulayıp 34 bulabilirdik veya n=5 olsaydı yine aynı formülü uygulayıp 65 bulabilirdik.
sihirli karelerin az buçuk tarihçesi
çin kaynaklarına geçenlere göre yaklaşık 3000 yıl önce bir gün lo nehrinden çok büyük bir kaplumbağa çıkmış ve bu kaplumbağanın üzerinde sağa 3 sola 3 olmak üzere toplam 12 tane kare varmış ve her karenin içerisinde ise belirli sayıda noktalar varmış. bu noktalar hangi yönden toplanırsa toplansın hep aynı sonucu* vermekteymiş.* imparatorun bu sihirli karenin ilk örneğini kaydetmesiyle birlikte sihirli karenin geçmişten günümüze olan serüveni başlamış oldu. söylenene göre sihirli karenin çin'de başlayan serüveni öncelikle hindistan'a ve uzun bir zaman dilimi sonrasında da eski yunanlara taşınmış oldu. batıdaysa sihirli karelerle ilgili ilk yazılı kaynak yaklaşık ms 70 yılına ait olan smirnili* theon’un yapıtıdır. 9. yy.da sihirli karenin arap dünyasına girmesiyle birlikte sihirli kareler arap astrologlar tarafından gök haritalarının çizimlerinde de kullanılmış. ortaçağ avrupası'nda ise henüz bilimsel düşüncelerin yaygın olmadığı dönemlerde* matematiksel ve dini unsurlar ile ilişkilendirilmiş.
yani bu sihirli kareler binlerce yıldır tüm insanoğlunun ilgisini üzerinde toplamayı başarmış ve birçok bilim dalında da kullanılmıştır. hala birçok konuda gizemini korumayı başarmış sihirli kareler fikrimce gerçekten muhteşem ve kusursuzlardır.
peki nedir bu sihirli kareler?
n bir doğal sayı olsun nxn'lik bir karenin içine 1'den n^2'ye kadar olan tüm doğal sayıları yerleştirelim* ve bu yerleştirmeyi öyle bir yapmalıyız ki her köşenin, her kenarın ve her iki çaprazın da* toplamlarının aynı olma şartını sağlamalıyız. bu toplama sihirli toplam denir.
haydi gelin basitçe bir şekilde sihirli toplamı bulalım.
öncelikle 1'den n^2'ye kadar yazılan tüm sayıların toplamını bulmakla başlayabiliriz. 1'den n^2ye kadar yazılan tüm sayıların toplamı n^2(n^2+1)/2'dir* aynı zamanda fark ettiyseniz n tane sıra var ve her sıranın toplamı birbirine eşit bundan ötürü sihirli toplam'ı bulmak için yukarıdaki formülü n'e bölmeliyiz. yani sihirli toplam n(n^2+1)/2 sayısına eşittir.

örneğin elimizde böyle bir sihirli kare olsun. şimdiyse bunun sihirli toplamını bulalım.
bu sihirli karede n=3 olduğundan bu sihirli karenin sihirli toplamı = 3(3^2+1)/2 = 15'tir.
elimizdeki sihirli kare n=4 olsaydı sihirli toplamı bulmak için aynı formülü uygulayıp 34 bulabilirdik veya n=5 olsaydı yine aynı formülü uygulayıp 65 bulabilirdik.
devamını gör...
2.
gece on ikiden sonra zamanın hızla akması
birazdan gözlerimle tanıklık edeceğim olay. şaka maka saat 12ye yaklaşmış yeni bir güne girmek üzereyiz. şu an kendi kendime bugün kendim için ne yaptım diye sormuyor değilim tabi. sanırsam biraz kendimle baş başa kalıp kendimle yüzleşmem gerek.
devamını gör...
3.
her gün duş alan erkek
alışkanlık oldu artık. evet biliyorum biraz sağlıksız fakat istisnasız her sabah uyanır uyanmaz ilk iş duş alıyorum.
devamını gör...
6.
sigara içmeyenlerin üzüldüklerinde yaptıkları şeyler
eğer gece vakti üzülüyorlarsa yorganın altına girip sessizce ağlıyorlardır herhalde.
devamını gör...
7.
sevilmek vs anlaşılmak
sevmeyi sevilmeye her zaman tercih ederim ama bazen insanlar bir şeyi anlamamak konusunda ısrarcı olabiliyorlar bundan ötürü oyumu kesinlikle anlaşılmaktan yana kullanıyorum.
devamını gör...
9.
mental çökme
şuan içinde bulunduğum durumdur. uzun süredir eve hapis olurmuşçasına yaşamamız gerekirken türk halkının bunları umursamadan dışarıya çıkışı ve pandemi sürecini uzatıyor olmaları bile başlı başına mental çöküntüye zemin hazırlayabilir.
ayrıca duygusal anlamda en beklemediğiniz kişilerden bir darbe yiyince arkadaşlarınızın telefondan sizleri teselli etmeleri pek de etkili olmuyor gibime geliyor.
ayrıca duygusal anlamda en beklemediğiniz kişilerden bir darbe yiyince arkadaşlarınızın telefondan sizleri teselli etmeleri pek de etkili olmuyor gibime geliyor.
devamını gör...
10.
kira kiralina
yıllar önce aynı gün doğuşumuzdan* ötürü sempati duymaya başladığım yazar panait istrati'nin ilk romanı.
açıkçası kitabın olay örgüsü beni pek içine çekmeyi başaramadı. sanırsam yazarın üslubu pek hoşuma gitmiyor çünkü diğer kitaplarını da okumaya çalışmıştım sonuç yine hüsran.
açıkçası kitabın olay örgüsü beni pek içine çekmeyi başaramadı. sanırsam yazarın üslubu pek hoşuma gitmiyor çünkü diğer kitaplarını da okumaya çalışmıştım sonuç yine hüsran.
devamını gör...
11.
pandemi boyunca 200 kuryenin hayatını kaybetmesi
hepimizin suçu. pandemi boyunca yolda kurye dışında başka hiçbir aracın olmaması gerekirdi zira eğer kurye dışında hiçbir araç olmasa şuan hala pandemi sürecinde olmazdık.
devamını gör...
12.
pandomima
tanzimat dönemi yazarlarından samipaşazade sezai'nin batılı anlamda ilk hikaye denemesi olan küçük şeyler kitabında yer alan ve herkesin ölmeden önce okuması gereken trajikomedinin çok iyi işlendiği kısa öykülerden birisidir.
özet geçmek gerekirse:
hiçbir kimsesi olmayan 33 yaşındaki şişman ve biraz çirkin paskal yaşlı bir rum kadının evinde kiracı olarak kalmaktadır. paskal hayatını sahnelerde çok başarılı olduğu pandomim sanatını icra etmesiyle idame ettirir. bir gün paskal yine sahnedeyken eftalya adlı bir genç kız paskal'a çiçek atar ve paskal bu çiçeği saklar, eftalya'ya aşık olur. paskal eftalya'ya olan aşkını uzun süreler boyunca içinde tutar. bir süre sonra eftalya'nın paskal'ın sahnelerine gelmemeye başlaması paskal'ın meraktan çıldırmasına neden olur. paskal eftalya'ya olan aşkını içinde gittikçe büyütmeye başlar ve bir gün eftalya paskal'ın sahnesine geldiğinde paskal şok olur. paskal gözlerine inanamaz, eftalya bir başkasıyla evlenmiştir.. paskal bunu kaldıramaz o gün sahne çıkışı evde sabaha kadar acıdan kıvranır ve sabah ise kendisini asar. asılı trajikomik olan şey ise mahalleli odasının kapısını kırıp içeri girdiğinde önce paskal’ın dilini çıkarıp komiklik yaptığını sanıp gülmesi. oysa paskal gerçekten ölmüştür. yaşamında insanları güldürmeyi başaran bu adam ölümüyle de insanları güldürmüştür..
tamamını okumak isteyenler için:**
haseki taraflarında bir çıkmaz sokağın içinde yalnız duran üç odalı bir ev, bir mezar gibi, sonsuz bir sessizlikle doluydu. bir eskimişlik ve unutulmuşluk içerisinde terk edilmiş halde bulunuyordu. çatısından kopan bir tahta, damından uçan bir kiremit, duvarlarından yuvarlanan bir taş senelerce düştüğü yerde kalırdı. ara sıra çirkin, ihtiyar bir rum karısı -cadılara mahsus dehşet ve sükunetle- dışarı çıkarak evinde ihtiyaç duyduğu malzemeleri satın alır ve alelacele eve girip kaybolurdu. evin küçük bahçesinde duvara yakın bir büyük ağaç, temmuzun o ateşli güneşi istanbul’un bu taraflarını takatsiz bir hararet içinde bıraktığı zaman yapraklarının arasına gizlenmiş serin bir rüzgar yaymaya başlayarak o evin, o mahallenin bir büyük yeşil yelpazesi gibi havayı tazeler ve ona bir ferahlık kazandırırdı...
yazın bir cuma günü, öğleüzeri, bu evden, koltuğunda bohçasıyla çıkan bir adam, kapısını itina ve dikkatle kapadıktan sonra yoluna devam etmeye başladı. arkadan bakılınca omuzlarıyla belinin genişliği aynı bulunacak kadar şişman olan otuz üç yaşındaki bu adamın enli, fakat pek kısa bacakları üzerindeki yükü istediği tarafa götürmek de zorluk çektiği görülüyordu... bu uzak mahallelerin tenha sokaklarında düşünceli, mahzun bir şekilde yoluna devam eden bu adam, halkı güldürmek için gidiyordu... ince tahtalarla inşa edilmiş ve yıkılmamak için etrafına destekler vurulmuş bir binanın önüne geldi. bu binanın kapısının üzerinde beyaz kağıda büyük siyah yazıyla şu levha asılmıştı:
“meşhur paskal’ın pandomiması. burada her cuma ve pazar günleri meşhur paskal çeşitli hünerler ve gülünç oyunlar icra eder. kıymetli müşterilerinin beğenisini kazanan paskal, her hafta yeni oyunlarını gösteri sahnesinde sergileyecektir!”
paskal, kendisiydi. tiyatrosunun kapısından girip bohçasını açarak, hiç değişmeyen oyununa mahsus şalvar biçiminde ki beyaz pantolonunu, başına sivri beyaz külahını giydikten ve bütün yüzünü unlara, kurbağa bakışlı siyah gözlerinin alt kısımlarını kırmızıya boyadıktan bir saat sonraydı ki -boş zihinlerle gailesiz gönüllerden çıkıp yükselen- kahkaha sedaları ve alkış sesleri arasında oyununu sergiliyordu.
oyunda bir kadına aşıkmış rolü yapan paskal’ın, ilan-ı muhabbet için dilini çıkarması ve onun sevgisini kazanmak için taklak atması oradaki halkı çok güldürüyordu. tiyatronun bezden tavanını başının üstünde tutan ortadaki hareketli direğe arkasını dayayarak, ağzındaki sigara ile oyunu seyreden bir seyirci:
‘paskal’ın dilini çıkarması yok mu? insan buna gülmekten bayılır!’ diyordu. zaten bunu orada küçük iskemlelerin üzerine oturanların ekserisi tasdik etmişti. oyuncuların yanındaki locada, o masum, o çocukça gülüşleri hayatın acılarına teselli olabilecek genç kızlardan biri, tam bir coşku ve sevinçle kanatlarını sallayarak uçuşan kuşlar gibi, o küçücük pembe dudaklarının üzerinde nurani bir tebessüm olduğu halde, ellerini birbirine çırparak paskal’ı alkışlıyordu. “eftalya” ismindeki, yirmi yaşında, bu genç kız ihtiyar validesiyle hemen her hafta bu locaya geliyordu. validesi: ‘kızım burada çok mu eğleniyorsun?’ diye sorduğu vakit; eftalya, paskal’ı ölen sevgili köpeğine benzettiğini ve bazen de onun hareketlerinin ve tavrının, bir kere görüp de pek hoşuna giden bir maymunu andırdığını söylerdi.
o gün ise beyaz ketenler, sihri tebessümler içinde bulunan bu genç kız, o gürültüler arasında, bir hayvan kadar sevimli bulduğu ve beğendiği oyuncuya, locadan çiçek atıyordu. attığı bu çiçekler, paskalın yüzüne göğsüne dokundukça eliyle kalbini tutarak en can alıcı yerinden vurulmuş yırtıcı bir hayvan gibi acı acı feryat ediyordu.
bir iki dakika sonra tiyatrosunun iç tarafındaki toprağın üzerine oturarak, hala güldürdüğü adamların kahkahaları devam ederken içini çeke çeke ağlıyordu. bu zavallı paskal, o güzel eftalya’yı seviyordu, bu kusurlu vücut, o kusursuz varlığa aşık olmuştu!
fakat gönlünün en gizli bir köşesinde gizlediği bu muhabbetini kimseye söylemeye, küçükten beri her derdini paylaştığı evdeki ihtiyar hizmetçisiyle bile hasbihal etmeye cesaret edemiyordu. ömründe hiçbir kadının beğenen bakışlarına, hiç kimsenin iltifatlı davranışlarına nail olamamıştı. kendisinden beklenen yalnız güldürmekti. bak, bu kırgın halinde, gözyaşları içinde bulunduğu şu kederli vaktinde bile herkes kahkahalarla ona gülüyordu.
akşamdan sonra oyun bittiğinde yine bohçasını koltuğuna alarak geldiği yoldan çekingen bir tavırla evine avdet ediyordu. odasının kapısını açarak, içinde kimse olmayan evinde, birisinin dolaşıp dolaşmadığını, penceresini kaldırıp, sokaktan kimsenin geçip geçmediğini anladıktan sonra güzel eftelya’sını düşünmeye başladı.
bugün oyunda kendisine niçin o kadar gülmüştü acaba? koynundaki çiçekleri çıkarıp incitmeden ve hürmetle öptükten sonra, odanın en yüksek yerine koydu. “bu çiçekler, ah bu çiçekler beni öldürecek.” diyordu.
kendisini bir kere kabul edecek olursa… bu odaları saksılarla donatacak, o güzel eftalya’sını şu köşeye oturtacak, ne kadar garip hikâyeler varsa anlatacak, bütün gece onu güldürecekti. gayet güzel bir rüyadan uyanır gibi başını kaldırdı. ah, pek de çirkindi, alemin maskarasıydı. ağlamaya başladı.
son gününde kötü bir haber getiren o ay ne kadar süratle gelip geçmişti. iki haftadan beri tiyatrosuna gelemeyen eftalya evleniyordu. zavallı paskal, bir cuma günü kocasıyla beraber gelen eftalya’yı güldürdükten sonra, yüreğini parçalayan üzüntüsünü fark ettirmemek için başını önüne eğerek evine gidip içine kapandığı odasının kapısını sürgüledi.
ertesi sabah öğleden sonra kapısını kıracak gibi vuran ihtiyar rum karısı hiçbir cevap alamayınca, tam bir korku ve telaş ile mahalleden topladığı adamlarla, kapısını kırıp odaya girdiler. odaya girer girmez herkes gülüşmeğe başladı. zira paskal asılmış bir adam taklidi yaparak o meşhur maharetiyle dilini çıkarmıştı.
hayatında herkesi güldürdüğü gibi, ölümünde de kimseyi ağlatamayan zavallı paskal’ın bu seferki hali taklit değil, ölüm gibi hakikatti.
özet geçmek gerekirse:
hiçbir kimsesi olmayan 33 yaşındaki şişman ve biraz çirkin paskal yaşlı bir rum kadının evinde kiracı olarak kalmaktadır. paskal hayatını sahnelerde çok başarılı olduğu pandomim sanatını icra etmesiyle idame ettirir. bir gün paskal yine sahnedeyken eftalya adlı bir genç kız paskal'a çiçek atar ve paskal bu çiçeği saklar, eftalya'ya aşık olur. paskal eftalya'ya olan aşkını uzun süreler boyunca içinde tutar. bir süre sonra eftalya'nın paskal'ın sahnelerine gelmemeye başlaması paskal'ın meraktan çıldırmasına neden olur. paskal eftalya'ya olan aşkını içinde gittikçe büyütmeye başlar ve bir gün eftalya paskal'ın sahnesine geldiğinde paskal şok olur. paskal gözlerine inanamaz, eftalya bir başkasıyla evlenmiştir.. paskal bunu kaldıramaz o gün sahne çıkışı evde sabaha kadar acıdan kıvranır ve sabah ise kendisini asar. asılı trajikomik olan şey ise mahalleli odasının kapısını kırıp içeri girdiğinde önce paskal’ın dilini çıkarıp komiklik yaptığını sanıp gülmesi. oysa paskal gerçekten ölmüştür. yaşamında insanları güldürmeyi başaran bu adam ölümüyle de insanları güldürmüştür..
tamamını okumak isteyenler için:**
haseki taraflarında bir çıkmaz sokağın içinde yalnız duran üç odalı bir ev, bir mezar gibi, sonsuz bir sessizlikle doluydu. bir eskimişlik ve unutulmuşluk içerisinde terk edilmiş halde bulunuyordu. çatısından kopan bir tahta, damından uçan bir kiremit, duvarlarından yuvarlanan bir taş senelerce düştüğü yerde kalırdı. ara sıra çirkin, ihtiyar bir rum karısı -cadılara mahsus dehşet ve sükunetle- dışarı çıkarak evinde ihtiyaç duyduğu malzemeleri satın alır ve alelacele eve girip kaybolurdu. evin küçük bahçesinde duvara yakın bir büyük ağaç, temmuzun o ateşli güneşi istanbul’un bu taraflarını takatsiz bir hararet içinde bıraktığı zaman yapraklarının arasına gizlenmiş serin bir rüzgar yaymaya başlayarak o evin, o mahallenin bir büyük yeşil yelpazesi gibi havayı tazeler ve ona bir ferahlık kazandırırdı...
yazın bir cuma günü, öğleüzeri, bu evden, koltuğunda bohçasıyla çıkan bir adam, kapısını itina ve dikkatle kapadıktan sonra yoluna devam etmeye başladı. arkadan bakılınca omuzlarıyla belinin genişliği aynı bulunacak kadar şişman olan otuz üç yaşındaki bu adamın enli, fakat pek kısa bacakları üzerindeki yükü istediği tarafa götürmek de zorluk çektiği görülüyordu... bu uzak mahallelerin tenha sokaklarında düşünceli, mahzun bir şekilde yoluna devam eden bu adam, halkı güldürmek için gidiyordu... ince tahtalarla inşa edilmiş ve yıkılmamak için etrafına destekler vurulmuş bir binanın önüne geldi. bu binanın kapısının üzerinde beyaz kağıda büyük siyah yazıyla şu levha asılmıştı:
“meşhur paskal’ın pandomiması. burada her cuma ve pazar günleri meşhur paskal çeşitli hünerler ve gülünç oyunlar icra eder. kıymetli müşterilerinin beğenisini kazanan paskal, her hafta yeni oyunlarını gösteri sahnesinde sergileyecektir!”
paskal, kendisiydi. tiyatrosunun kapısından girip bohçasını açarak, hiç değişmeyen oyununa mahsus şalvar biçiminde ki beyaz pantolonunu, başına sivri beyaz külahını giydikten ve bütün yüzünü unlara, kurbağa bakışlı siyah gözlerinin alt kısımlarını kırmızıya boyadıktan bir saat sonraydı ki -boş zihinlerle gailesiz gönüllerden çıkıp yükselen- kahkaha sedaları ve alkış sesleri arasında oyununu sergiliyordu.
oyunda bir kadına aşıkmış rolü yapan paskal’ın, ilan-ı muhabbet için dilini çıkarması ve onun sevgisini kazanmak için taklak atması oradaki halkı çok güldürüyordu. tiyatronun bezden tavanını başının üstünde tutan ortadaki hareketli direğe arkasını dayayarak, ağzındaki sigara ile oyunu seyreden bir seyirci:
‘paskal’ın dilini çıkarması yok mu? insan buna gülmekten bayılır!’ diyordu. zaten bunu orada küçük iskemlelerin üzerine oturanların ekserisi tasdik etmişti. oyuncuların yanındaki locada, o masum, o çocukça gülüşleri hayatın acılarına teselli olabilecek genç kızlardan biri, tam bir coşku ve sevinçle kanatlarını sallayarak uçuşan kuşlar gibi, o küçücük pembe dudaklarının üzerinde nurani bir tebessüm olduğu halde, ellerini birbirine çırparak paskal’ı alkışlıyordu. “eftalya” ismindeki, yirmi yaşında, bu genç kız ihtiyar validesiyle hemen her hafta bu locaya geliyordu. validesi: ‘kızım burada çok mu eğleniyorsun?’ diye sorduğu vakit; eftalya, paskal’ı ölen sevgili köpeğine benzettiğini ve bazen de onun hareketlerinin ve tavrının, bir kere görüp de pek hoşuna giden bir maymunu andırdığını söylerdi.
o gün ise beyaz ketenler, sihri tebessümler içinde bulunan bu genç kız, o gürültüler arasında, bir hayvan kadar sevimli bulduğu ve beğendiği oyuncuya, locadan çiçek atıyordu. attığı bu çiçekler, paskalın yüzüne göğsüne dokundukça eliyle kalbini tutarak en can alıcı yerinden vurulmuş yırtıcı bir hayvan gibi acı acı feryat ediyordu.
bir iki dakika sonra tiyatrosunun iç tarafındaki toprağın üzerine oturarak, hala güldürdüğü adamların kahkahaları devam ederken içini çeke çeke ağlıyordu. bu zavallı paskal, o güzel eftalya’yı seviyordu, bu kusurlu vücut, o kusursuz varlığa aşık olmuştu!
fakat gönlünün en gizli bir köşesinde gizlediği bu muhabbetini kimseye söylemeye, küçükten beri her derdini paylaştığı evdeki ihtiyar hizmetçisiyle bile hasbihal etmeye cesaret edemiyordu. ömründe hiçbir kadının beğenen bakışlarına, hiç kimsenin iltifatlı davranışlarına nail olamamıştı. kendisinden beklenen yalnız güldürmekti. bak, bu kırgın halinde, gözyaşları içinde bulunduğu şu kederli vaktinde bile herkes kahkahalarla ona gülüyordu.
akşamdan sonra oyun bittiğinde yine bohçasını koltuğuna alarak geldiği yoldan çekingen bir tavırla evine avdet ediyordu. odasının kapısını açarak, içinde kimse olmayan evinde, birisinin dolaşıp dolaşmadığını, penceresini kaldırıp, sokaktan kimsenin geçip geçmediğini anladıktan sonra güzel eftelya’sını düşünmeye başladı.
bugün oyunda kendisine niçin o kadar gülmüştü acaba? koynundaki çiçekleri çıkarıp incitmeden ve hürmetle öptükten sonra, odanın en yüksek yerine koydu. “bu çiçekler, ah bu çiçekler beni öldürecek.” diyordu.
kendisini bir kere kabul edecek olursa… bu odaları saksılarla donatacak, o güzel eftalya’sını şu köşeye oturtacak, ne kadar garip hikâyeler varsa anlatacak, bütün gece onu güldürecekti. gayet güzel bir rüyadan uyanır gibi başını kaldırdı. ah, pek de çirkindi, alemin maskarasıydı. ağlamaya başladı.
son gününde kötü bir haber getiren o ay ne kadar süratle gelip geçmişti. iki haftadan beri tiyatrosuna gelemeyen eftalya evleniyordu. zavallı paskal, bir cuma günü kocasıyla beraber gelen eftalya’yı güldürdükten sonra, yüreğini parçalayan üzüntüsünü fark ettirmemek için başını önüne eğerek evine gidip içine kapandığı odasının kapısını sürgüledi.
ertesi sabah öğleden sonra kapısını kıracak gibi vuran ihtiyar rum karısı hiçbir cevap alamayınca, tam bir korku ve telaş ile mahalleden topladığı adamlarla, kapısını kırıp odaya girdiler. odaya girer girmez herkes gülüşmeğe başladı. zira paskal asılmış bir adam taklidi yaparak o meşhur maharetiyle dilini çıkarmıştı.
hayatında herkesi güldürdüğü gibi, ölümünde de kimseyi ağlatamayan zavallı paskal’ın bu seferki hali taklit değil, ölüm gibi hakikatti.
devamını gör...
13.
uzun tanım yazan tipler
her zaman kendilerinin destekçisiyimdir. böyle uzun şeyler okurken kendimi aşırı mutlu ve güzel duygular içerisinde hissediyorum. uzun tanım yazanlar bu başlık altındaki tanımlardan dolayı morallerini bozup kısa yazmaya başlamasınlar. siz yeter ki yazın ben her zaman okurum..
t: tanımlarını işlevsel hale getirmeye çalışıp insanlığa yararlı olma iç güdüsüyle hareket eden tiptir.
t: tanımlarını işlevsel hale getirmeye çalışıp insanlığa yararlı olma iç güdüsüyle hareket eden tiptir.
devamını gör...
14.
insanı motive eden şeyler
ideali olan insanlar genellikle ideallerinin peşinden koşmak uğruna bir şeyler ararlar. kimisi aradığı şeyleri hayatta bulurken kimisi de kendisinde bulur. bazen minicik bir çikolata bile insanı motive edebilirken bazen koskocaman bir doğum günü pastası bile insanı motive etmeyebilir. motive olmuş bir insan önüne çıkan engeller karşısında pes edebilir ve hayallerinin peşinden koşmayı bırakabilir. mesela ben motive olmak için başkalarından motive edici sözler duymayı çok severim bundan dolayı genellikle başkalarının beni gazlamasını beklerim* veya youtube gibi platformlar üzerinden motive edici kısa film kesitleri izleyip spotifydan moralimi bozan şarkıları bir kenara bırakıp motivasyon artıran aggresive workout music playlistlerinde kendimi bulabilirim.*
devamını gör...
15.
sımsıkı sarıldığın kişiye bir daha sarılamayacak olmak
canınızdan bir parçanın kopmasıyla eşdeğer olarak tanımlanabilir fakat bu kadar basite indirgememek gerek dostlar. belki etrafımızdaki çoğu kişiyle sarılıyoruz ediyoruz ama hiç kendinize sordunuz mu en son ne zaman birisiyle gerçekten içten ve samimi bir sarılma gerçekleştirdim diye? birisiyle böylesine bir sarılma gerçekleştirmek için belki de kendinizden çok sevmeniz gerekir ki o sımsıkı sarılma esnasında daha sıkı sarılasınız gelsin içinizdeki duyguları bastırmak için daha da fazla sıkı sarılma hissi hissedin yani.. evet bunlar gerçekten çok özel ve asla sıradanlaştırılmaması gereken duygular*
eğer o kişiyle son defa sımsıkı sarılacaksanız uzun uzun sarılın evet bir müddet aralıksız sarılın ama sakın ağzınızı bile açmayın bırakın gözleriniz konuşsun böyle bir anı ağızdan çıkan sözcüklerin mahvetmesine izin vermeyin. eğer illa konuşmak istiyorsanız ona onu çok sevdiğinizi ve her zaman da seveceğinizi söyleyin.
can yücelin de dediği gibi;
işte budur hayat!
işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın,
bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun...
evet dostlarım işte gerçekten budur yaşamak birisine son defa sarılacak olsanız bile onu asla unutmayın onun da sizi unutmasına izin vermeyin. hala hayatınızda bir yeri olsun, her gece kafanızı yastığa koyduğunuzda aklınıza onunla olan güzel anılarınız gelsin. demek istediğim şu ki onu unutmak için sevmeyin..
eğer o kişiyle son defa sımsıkı sarılacaksanız uzun uzun sarılın evet bir müddet aralıksız sarılın ama sakın ağzınızı bile açmayın bırakın gözleriniz konuşsun böyle bir anı ağızdan çıkan sözcüklerin mahvetmesine izin vermeyin. eğer illa konuşmak istiyorsanız ona onu çok sevdiğinizi ve her zaman da seveceğinizi söyleyin.
can yücelin de dediği gibi;
işte budur hayat!
işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın,
bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun...
evet dostlarım işte gerçekten budur yaşamak birisine son defa sarılacak olsanız bile onu asla unutmayın onun da sizi unutmasına izin vermeyin. hala hayatınızda bir yeri olsun, her gece kafanızı yastığa koyduğunuzda aklınıza onunla olan güzel anılarınız gelsin. demek istediğim şu ki onu unutmak için sevmeyin..
devamını gör...
16.
iyi ki varsın
herhalde en son doğum günümde böyle bir şeyin bana söylendiğini duymuştum ama genelde klişelerden ibaret oluyor hepsi. umuyorum ki hayatımızın geri kalanında öyle birisine denk geliriz ki bize her iyi ki varsın dediğinde bir anda tüm dünyanın durmasına ve bir anlık da olsa dünyanın en mutlu insanı olmamıza sebebiyet verir. herkesin içten bir iyi ki varsına ihtiyacı var dostlar.. kimin yok ki?
devamını gör...
17.
aslan burçlarının mükemmel olduğu gerçeği
kendim dahil olmak üzere* tanıdığım çoğu aslan burcu insanı gerçekten mükemmel oluyor. genellikle iki aslan burcunun anlaşamama nedenlerinden birisi de iki tarafın mükemmel oluşu oluyor zaten. dünyaya tekrar gelecek olsam şüphesiz tekrar aslan erkeği olarak gelmek isterdim herhalde.
devamını gör...
18.
öyle birine aşık ol ki
her görüşünüzde ilk günmüşçesine içinizde kelebeklerin uçuşmasına sebep olsun. öyle birine aşık olun ki aklınızdan çıkmasın, benliğinizi kaybettirsin. her aklınıza geldiğinde yüzünüzde bir tebessüm yaratsın. öyle birine aşık olun ki ilk defa kendinizden çok birisini sevin. evet.. öyle birine aşık olun ki onu 1 ay boyunca her gün hamburger yemeye tercih edin. sizi olduğunuz gibi kabul etsin değiştirmeye çalışmasın. öyle birine aşık olun ki her el ele tutuştuğunuzda içinizdeki kıvılcımlar tekrar alevlensin bir anlık dahi olsa dünyanın mutlu insanı olun. hiçbir çıkar beklemeksizin sevin onu ve her zaman değerini bilin asla ileride pişmanlık duymayın. onu gerçekten çok sevin..
devamını gör...
19.
bir günlüğüne tanrı olunsa yapılacak şeyler
tüm imam hatipleri sonsuza dek kapatırdım.
devamını gör...
20.
vura vura dip oldum ona buna dert oldum (yazar)
uzun süredir gözüme çarpan yazar arkadaşlardan bir tanesi. kelime dağarcığı varoş kelimesinden ibaret olup troll tanımlar girmeye çalışan fakat başarısız tanımlar girmekte üstüne tanımayan kişi. ilk gördüğüm zamanlar uzun tanımlarını okumaya çalışırdım fakat artık adının geçtiği bir başlığı görünce başlığa dahi giresim gelmiyor sanırsam ilk engelleyeceğim yazar olacak kendileri.
devamını gör...