1.
yazarların yaşadığı en utanç verici anı
elbette en utanç verici anımı anlatmayacağım zira kendisi yurtdışındaki bir bankanın kiralık kasasında ben ölene dek güven içinde saklanacaktır.
o kadar lezzetli olmasa da yine çipetpet olan biraz daha az utandırıcı anım ise ilkokul yıllarıma ait. ilkokuldayken sınıfın en ufak tefek çocuğu olmamdan mütevellit öğretmen masasının dibindeki en ön sıranın demirbaşı idim. aynı zamanda dışarıdan oldukça uslu sanılan ve akıllı da bir çocuk olduğumdan öğretmenimiz sınıfın en haşarısı olan oğlunu nedense benim dengeleyebileceğimi düşünmüş olmalı ki büyük itirazlarımı kulak arkası ederek yanıma oturtmuştu. tabii yan yana oturmaya başladıktan bir süre sonra kendisinden hoşlanmaya başlamıştım çünkü some serseri boy problems ben daha okuma yazma bile öğrenmeden alnıma yazılmıştı. ama bu utanç verici anılar sevgili sıra arkadaşım emrah ile değil, müstakbel kayınpederim sınıf öğretmenimiz ile alakalı.
elbette öğretmenimi çok seviyor onun da beni sadece öğrencisi olarak değil gelecekteki kızı olarak da görmesini istiyordum*. yaklaşan öğretmenler günü ise bunun için bir fırsat olabilirdi; alacağım hediye ile kalbine giden yolu kazanabilirim diye düşündüm. ancak başımda beni kendi ayakları üzerinde durabilen bir birey olarak yetiştirme konusunda takıntılı ponçik annemin kendime güvenebilmem adına verdiği sorumluluklar bazen biraz gereksiz sonuçlara yol açabiliyordu, ki bu hediye de bunlardan sadece birisidir.
öğretmenler günü gelip çattığında annem bana şimdinin yüz lirası gibi bir para vererek öğretmenim için kendi istediğim hediyeyi seçmem, satın almam, paket yaptırmam ve öğretmenime vermem için beni okul saatinden bir iki saat önce hazırlayıp uğurladı. elbette sadece sekiz yaşında olmam dışında bunda bir sıkıntı yok.
dükkanları gezerken beğendiğim hiçbir şey bulamıyor ve okul saati yaklaştıkça paniklemeye başlıyordum. en sonunda öğretmenimi gözümün önüne getirerek nelerden hoşlanabileceğini hayal etmeye çalıştım ve gözümün önüne bulduğu her boşlukta sigarasına sarılması geldi.
allahım bunu neden daha önce düşünememiştim ki! uygun hediyeyi bulmanın mutluluğu ile bir tekel bayii’ye girip satılan en ucuz sigarayı alıp paket yaptırdım. hayır o zamanlar gerçekten tüm yetişkinlerde çocuklara karşı aşırı bir güven varmış herhalde ki durumla ilgili hiçbir sorgulama yapmadan satışı gerçekleştirdi. hoplaya zıplaya okula koşup büyük bir heyecanla öğretmenimin verdiğim hediyeyi açtığındaki yüz ifadesini görünce bir şeylerin ters olduğunu anlamıştım ama ne olduğunu idrak edememiştim. akşam eve gittiğimde para üzerini anneme verdiğimde elbette bu kadar fazla olmasına şaşırarak ne aldığımı sordular ve anlattığımda sadece uzunca bir süre babamla aralarında gülmekle yetindiler. sigaranın markasını öğrendiğinde babam biraz daha güldü.
ertesi sene elbette biraz daha büyümüş ve olgunlaşmıştım. neredeyse dokuz yaşıma gelmiştim! akşamları ailemin izlediği haberlerde uğur mumcu’nun öldürüldüğünü duymuş ve bunun üzerine kendi aralarında gerçekleşen konuşmalara kulak misafiri olmuştum. her gün okula giderken önünden geçtiğim dükkanın vitrininde ise uğur mumcu’nun fotoğrafı ile iki kıtalık şiirin basılı olduğu bir seramik vardı. şiiri her geçerken okur ve tam anlayamasam da içimi bir hüzün kaplardı. evet bu sefer hediyemi haftalar öncesinden belirlemiştim bile. artık peter pan okumak yerine siyasetle ilgileniyor ve sigaradan daha kalıcı bir şey alarak öğretmenimin dikkatini çekmek istiyordum. öğretmenler günü geldiğinde büyük bir heyecanla hediyemi paketlettirip öğretmenime verdiğinde ne kadar beğeneceğinden başka bir şey düşünemiyordum. ama müstakbel kayınpederimin paketi açması ile hediyeyi kimse görmesin diye bir yerlere tıkıştırması bir oldu. akşam eve gittiğimde aldığım hediyeyi anlattım ve bizimkilere yine oldukça eğlenceli bir akşam yaşattım… sanıyorum o dönem için siyasi konjonktüre pek uygun bir hediye değilmiş.
neyse öğretmenim sonunda emrah'ı öğretmenler gününde güzel süveterler getiren nazlı'nın yanına yerleştirdi.
okuldan çıkınca çubuk krakerden bir efkar sigarası yakıp içimden vurulduk ey halkım şiirini okuya okuya eve döndüm.
o kadar lezzetli olmasa da yine çipetpet olan biraz daha az utandırıcı anım ise ilkokul yıllarıma ait. ilkokuldayken sınıfın en ufak tefek çocuğu olmamdan mütevellit öğretmen masasının dibindeki en ön sıranın demirbaşı idim. aynı zamanda dışarıdan oldukça uslu sanılan ve akıllı da bir çocuk olduğumdan öğretmenimiz sınıfın en haşarısı olan oğlunu nedense benim dengeleyebileceğimi düşünmüş olmalı ki büyük itirazlarımı kulak arkası ederek yanıma oturtmuştu. tabii yan yana oturmaya başladıktan bir süre sonra kendisinden hoşlanmaya başlamıştım çünkü some serseri boy problems ben daha okuma yazma bile öğrenmeden alnıma yazılmıştı. ama bu utanç verici anılar sevgili sıra arkadaşım emrah ile değil, müstakbel kayınpederim sınıf öğretmenimiz ile alakalı.
elbette öğretmenimi çok seviyor onun da beni sadece öğrencisi olarak değil gelecekteki kızı olarak da görmesini istiyordum*. yaklaşan öğretmenler günü ise bunun için bir fırsat olabilirdi; alacağım hediye ile kalbine giden yolu kazanabilirim diye düşündüm. ancak başımda beni kendi ayakları üzerinde durabilen bir birey olarak yetiştirme konusunda takıntılı ponçik annemin kendime güvenebilmem adına verdiği sorumluluklar bazen biraz gereksiz sonuçlara yol açabiliyordu, ki bu hediye de bunlardan sadece birisidir.
öğretmenler günü gelip çattığında annem bana şimdinin yüz lirası gibi bir para vererek öğretmenim için kendi istediğim hediyeyi seçmem, satın almam, paket yaptırmam ve öğretmenime vermem için beni okul saatinden bir iki saat önce hazırlayıp uğurladı. elbette sadece sekiz yaşında olmam dışında bunda bir sıkıntı yok.
dükkanları gezerken beğendiğim hiçbir şey bulamıyor ve okul saati yaklaştıkça paniklemeye başlıyordum. en sonunda öğretmenimi gözümün önüne getirerek nelerden hoşlanabileceğini hayal etmeye çalıştım ve gözümün önüne bulduğu her boşlukta sigarasına sarılması geldi.
allahım bunu neden daha önce düşünememiştim ki! uygun hediyeyi bulmanın mutluluğu ile bir tekel bayii’ye girip satılan en ucuz sigarayı alıp paket yaptırdım. hayır o zamanlar gerçekten tüm yetişkinlerde çocuklara karşı aşırı bir güven varmış herhalde ki durumla ilgili hiçbir sorgulama yapmadan satışı gerçekleştirdi. hoplaya zıplaya okula koşup büyük bir heyecanla öğretmenimin verdiğim hediyeyi açtığındaki yüz ifadesini görünce bir şeylerin ters olduğunu anlamıştım ama ne olduğunu idrak edememiştim. akşam eve gittiğimde para üzerini anneme verdiğimde elbette bu kadar fazla olmasına şaşırarak ne aldığımı sordular ve anlattığımda sadece uzunca bir süre babamla aralarında gülmekle yetindiler. sigaranın markasını öğrendiğinde babam biraz daha güldü.
ertesi sene elbette biraz daha büyümüş ve olgunlaşmıştım. neredeyse dokuz yaşıma gelmiştim! akşamları ailemin izlediği haberlerde uğur mumcu’nun öldürüldüğünü duymuş ve bunun üzerine kendi aralarında gerçekleşen konuşmalara kulak misafiri olmuştum. her gün okula giderken önünden geçtiğim dükkanın vitrininde ise uğur mumcu’nun fotoğrafı ile iki kıtalık şiirin basılı olduğu bir seramik vardı. şiiri her geçerken okur ve tam anlayamasam da içimi bir hüzün kaplardı. evet bu sefer hediyemi haftalar öncesinden belirlemiştim bile. artık peter pan okumak yerine siyasetle ilgileniyor ve sigaradan daha kalıcı bir şey alarak öğretmenimin dikkatini çekmek istiyordum. öğretmenler günü geldiğinde büyük bir heyecanla hediyemi paketlettirip öğretmenime verdiğinde ne kadar beğeneceğinden başka bir şey düşünemiyordum. ama müstakbel kayınpederimin paketi açması ile hediyeyi kimse görmesin diye bir yerlere tıkıştırması bir oldu. akşam eve gittiğimde aldığım hediyeyi anlattım ve bizimkilere yine oldukça eğlenceli bir akşam yaşattım… sanıyorum o dönem için siyasi konjonktüre pek uygun bir hediye değilmiş.
neyse öğretmenim sonunda emrah'ı öğretmenler gününde güzel süveterler getiren nazlı'nın yanına yerleştirdi.
okuldan çıkınca çubuk krakerden bir efkar sigarası yakıp içimden vurulduk ey halkım şiirini okuya okuya eve döndüm.
devamını gör...