1.
tuhaf bir fonla yazılıp havalı gözüktüğü düşünülen, fakat havalı gözükmeyen ve hiçbir anlam ifade etmeyen boktan bir özlü söz varmış gibi hayal edin.
son tanımları | başucu eserleri
2.
varlık ve anlam ilişkisi
şunu belirterek başlamak istiyorum: insanların "anlam" dediğimiz şeyi her kavram üzerine etiketlemesi gerekiyormuş gibi düşünmesi, bu ilişkide baştan bir yanlılık oluşturuyor. "şeylerin" illa ki bir anlamı olması gerekmiyor. mesela yaşamlarımızın neden bir anlamı olmalı ki? hacim kapladığımız ortalama 75 yıllık zaman diliminin evrene kıyasla hiçbir anlamı olmuyor. varlığımız veya yokluğumuz hiçbir şeyi değiştirmiyor. bu perspektiften bakınca yaşamlarımızın da bir anlamı olmuyor. fakat insanların düşünebilme yeteneği, beraberinde kavramlara anlamlar yükleme dürtüsünü de beraberinde getiriyor ve bu sayede insanlar kendi yaşamlarına farklı anlamlar atfediyor. insanlar için birçok şey, düşünebildikleri için anlamlı olabiliyor. bu anlamlı şeylerin fiziksel olarak var olması da gerekmiyor. tanrı fikri gibi. yani "varlık"tan kastımız uzay-zamanda hacim kaplamak ise, tanrı fikri fiziksel olarak var olmayan bir kavram ve aynı zamanda birçok insan için de "anlamlı" bir kavram olmakla birlikte, birçok insan için de bir anlam ifade etmiyor. bir diğer yanda fiziksel olarak hacim kaplayan ve insanlar için anlamlı olan birçok şey var. herhangi bir şey olabilir: kitap, telefon, müzik, yemek... gibi. bu bağlamda varlık ve anlam ilişkisi göreceli olup, kişilerin "varlık" ve "anlam" kavramlarını nasıl içselleştirip değerlendirdikleri ile ilintilidir ve muğlaktır.
devamını gör...
3.
the big lebowski
başrolde jeff bridges'in olduğu 1998 yapımı komedi/suç filmidir. konusu kısaca: isim karışıklığından dolayı ana karakterimiz "dude"un halısına işenmesi ve bunun sonucunda ardı ardına gelişen olaylar çerçevesinde ilerleyen bir gizem çözümüdür. her ne kadar gizem çözümü desem bile filmdeki evren, karakterler ve diyaloglar sizi olayların akışından yer yer soyutlasa bile, hiçbir zaman ana hikayeden koparmadan kendine has büyük oradanki komedisiyle harmanlıyor. jeff " the dude" lebowski'nin genel olarak birlikte vaktini geçirdiği yan karakterlerde, walter'i oynayan john goodman ve donny'i oynayan steve buscemi bulunur. diyalog temelli bir komedisi vardır ve fikrimce çok da başarılıdır. ingilizce seviyeniz iyiyse dublajsız izlemenizi öneririm ki diyaloglardaki komediyi daha iyi sindireyin. vietnam eski kurdu walter'ın agresifliği ve her şeyi vietnamla bağdaştırması, donny'in tüm film boyunca "shut the fuck donny" denip susturulması ve dude'un karakteri ve tavırları sizi çok eğlendirecek spesifik şeyler arasında.

"it's like lenin said, you look for the person who will benefit. and uh,uh,you know, uh... ...you know... you'll, uh, uh, you know what i'm trying to say." -v.i lenin

"it's like lenin said, you look for the person who will benefit. and uh,uh,you know, uh... ...you know... you'll, uh, uh, you know what i'm trying to say." -v.i lenin
devamını gör...
4.
kısa bir hikaye
lise son sınıfta tuvalette sigara içerken arkadaşların patlama anısını ve benim bu olaydan 500 iq seviyesinde kurtuluşumu anlatayım, eğlencelidir baya: bir gün samimi bi arkadaşla teneffüs ziliyle beraber eğlenceli aktivetelerimizden olan, tuvalette turnike edilen sigara eşliğindeki muhabbetlerimizden bir diğerini gerçekleştirmek için indik tuvalete. son sınıflar en üst katta, tuvalette bi aşağı katta hemen merdivenin karşısı. indik abi girdik yaktık falan, dönüyoruz sigarayı gırgır çeviriyoruz. sonrasında bizden cesaret alan alt dönemler de sigaraları çıkarıp yakmaya başladı. bizim erketeye yatan arkadaşa bakıyoruz bir yandan da çünkü tuvalet bayağı dar, bi hoca girse mortoyu çekeriz anlayacağınız. sonrasında bir anda baktık içeri 8-10 tane alt dönem girmiş hepsi çıkarmış tüttürüyor. hatta iyice abarttı çocuklar, koridorda çıkarıyor ağzına alıyor dalları öyle içeri girip yakıyorlar. e bizim de işimize geldi, beyler hayırdır muhabbetine hepsinden sigara dönüyoruz. tüttür tüttür başımız döndü lan en sonunda. içerisinin 93 galatasaray- man uni maçı atmosferinden farkı kalmadı, göz gözü görmüyor. koridor dumanaltı ve sınıflara girmiş o derece. o an bizim erkete: "koridor da dumanlandı lan yeter emenike!"diyince kirişi kırdık biz, sınıfa çıktık kafamız dönerken. sonraki teneffüs yine gidek lan falan filan diye indik aşağı tekrardan. bu sefer öncekisi kadar dolmadı tuvalet, sadece bizim dönemden arkadaşlar var. 4 tane kabin var zaten o denli küçük tuvalet. hepsine birer-ikişer kişi geçtik tüttürmeye. bir de erketemiz var tabii. ben en son kabindeyim abi. ulan sonra bir şey oldu anlayamadık pat küt, bi anda içerisi basıldı anasını satayım, bizim 195 coğrafyacı gözlere ilişti o küçüçük tuvalette. bağırıyor: "yandınız lan şerefsizler!" diye. diğer arkadaşları aldılar tuvaletin girişine, ters kelepçe misali boynundan tutuyor bir diğer hoca. bütün koridor da olay mahali izleyicisi, bomboş bakıyor millet. o arada ben kabinden içeri girdim kapıyı da kapadım arkamdan. coğrafyacı kapıma vuruyor "çık lan!!" diye................... "hocam sıçıyorum." diyebildim o an. bildiğin bu şekilde. "tamam bekliyorum çık." o ara dedim oğlum harbiden sıçtın lan diye. ne hikmetse o anda da bizim gruptan bi arkadaş onları tutan hocanın pençesinden kaçmış abi. bildiğin mal gibi ikilemiş, sanki nereye gidecekse*** :d. o anda benim kapımdaki ölüm meleği coğrafyacı da olay mahaline yetişti, çıktı tuvaletten, girişin orda bağırıyor kaçan elemana. o an dedim fırsat bu fırsat, çıktım kabinden sakince elimi yıkamaya başladım; dışarıda kıyamet kopuyo abi. coğrafyacı diğer hocayla biraz uzaklaşmış olacak ki sonra geldi tekrardan tuvalete. bana döndü ve eliyle benim olduğum kabini işaret ederek:
+nereye gitti bu?(benden bahsediyor)
-kaçtı hocam.
yüzünde sinirli bi ifadeyle hızlı hızlı çıktı hoca. zaten upuzun adam, slendermanla lizardmen benzetmeleri arasında gidip geldim yıllarca.
elimi kolumu sallayarak çıktım ben de sınıfıma girdim. olaya seyirci arkadaşlar etrafımı sardılar bir anda, anlattım ben de göğsümü kabarta kabarta. bir gururluyum bir gururlu. "kıvrak zekamla kurtuldum lan aslanın ağzından!" diye diye. işin şanslı tarafı da o coğrafyacı 9 ve 10. sınıfta dersimize girerdi, yani yüzümü az buz bilir. demek ki hoca beni tam göremeden kabine sıkışmışım ki terso olmamışız. bu da böyle bir anımdı.
***(o kaçan elemanla, tuvalette sigara içerken tanışmıştık ve çocuğun ismini şakasız bir ay öğrenemedik. usta, kral, hacı, abi, aga, kanka, birader... nereye kadar olum bu çocuğun adı ne lan?! diye muhabbeti döndü kaç hafta. e o saatten sonra da sorulmaz. o bize adımızla hitap ediyo sonuçta. bir türlü öğrendik onu da. ulan ahmet, dersten kaçıp sigaraya çağırmak için bizim sınıfa girerdin ya, sen de ne tuhaf çardın be birader. swh)
+nereye gitti bu?(benden bahsediyor)
-kaçtı hocam.
yüzünde sinirli bi ifadeyle hızlı hızlı çıktı hoca. zaten upuzun adam, slendermanla lizardmen benzetmeleri arasında gidip geldim yıllarca.
elimi kolumu sallayarak çıktım ben de sınıfıma girdim. olaya seyirci arkadaşlar etrafımı sardılar bir anda, anlattım ben de göğsümü kabarta kabarta. bir gururluyum bir gururlu. "kıvrak zekamla kurtuldum lan aslanın ağzından!" diye diye. işin şanslı tarafı da o coğrafyacı 9 ve 10. sınıfta dersimize girerdi, yani yüzümü az buz bilir. demek ki hoca beni tam göremeden kabine sıkışmışım ki terso olmamışız. bu da böyle bir anımdı.
***(o kaçan elemanla, tuvalette sigara içerken tanışmıştık ve çocuğun ismini şakasız bir ay öğrenemedik. usta, kral, hacı, abi, aga, kanka, birader... nereye kadar olum bu çocuğun adı ne lan?! diye muhabbeti döndü kaç hafta. e o saatten sonra da sorulmaz. o bize adımızla hitap ediyo sonuçta. bir türlü öğrendik onu da. ulan ahmet, dersten kaçıp sigaraya çağırmak için bizim sınıfa girerdin ya, sen de ne tuhaf çardın be birader. swh)
devamını gör...
5.
tanrı nerede sorusu
tanrı gibi insanlar tarafından isimlendirilen* ve anlamlar yüklenen soyut kavramların varlığı hakkında tartışmak kadar ucu açık bir şey yok. soyut bir kavramı içselleştirip anlamlar yüklediyseniz, o şey sizin için "var"dır ve sorgulamak anlamsızdır çünkü sorular karşısında her seferinde alacağınız cevap da farklı olacaktır. birbirinden bağımsız örnekler olsa da: tanrı, karma, nazar... gibi. sadece "var"dır o senin için.
devamını gör...
6.
mono
benim için çok özel grup. kısa bi tanım yazıp geçmişim 2 sene önce. hala aynı şevkle dinlediğimi fark edip başlığa döndüğümde bir şeyler yazayım dedim. ulan o kadar turne yapıyorsunuz türkiye'ye de gelin artık :d.
1999 yılında tokyo'da kurulan ve aktif olarak müzik icra eden post-rock, enstrümental grubudur. parçaları film müziği edasındadır. kendileri ise yaptıkları müziğin post-rock janrası altında sınırlandırılmamasını, janraların ötesine geçip müziklerinin insan ruhuna dokunmasını hedeflediklerini söylüyorlar. hideki "yoda" suematsu(lead gitar, ana bestecimiz) tarafından kurulan grubumuzun üyeleri:
hideki "yoda" suematsu (eşlik gitar, ritim)
tamaki kunishi (bass gitar, elektro gitar, piyano, glockenspiel)
dahm majuri cipolla (davul).
yasunori takada (eski davulcumuz, aaaah çok iyidin be abi)


bir gitar dahisi olan yoda abimizin oluşturduğu melodiler insanı astral seyahate sokuyor, sizi düşünce denizinde boğuyor resmen. bolca kullanılan reverb, delay ve fuzz efektleri başta olmak üzere çeşit çeşit pedallar kullanıyor. kulaklara bayram. görsel ekliyorum:


grubumuz genelde uzun soluklu ve klasik post-rock parçalarına benzer şekilde giriş-gelişme-sonuç edasıyla eserlerini icra ediyorlar. hymn to the immortal wind albümü ile tanındılar. grup temelde 4 kişi olsa da çoklu enstrüman kullanımından dolayı 4 kişi olduğunu hissettirmiyor. orkestralar ile besteledikleri parçalarında keman, çello, viyola, saksafon gibi enstrümanları kendi tarzları ile mükemmelce harmanlıyorlar. bildiğim kadarıyla tüm eserleri sözsüz. parçalarında genel olarak melankolik bi hava var. sürekli dinlenmez, dinlenmemeli. kulaklığı takıp müziğe odaklanmak istenilen zamanlarda dinlenmeli.
favori parçalarımdan birkaçı:
halcyon
pure as snow (bu grupla tanıştığım parça)
ashes in the snow
dream oddsey
everlasting light
1999 yılında tokyo'da kurulan ve aktif olarak müzik icra eden post-rock, enstrümental grubudur. parçaları film müziği edasındadır. kendileri ise yaptıkları müziğin post-rock janrası altında sınırlandırılmamasını, janraların ötesine geçip müziklerinin insan ruhuna dokunmasını hedeflediklerini söylüyorlar. hideki "yoda" suematsu(lead gitar, ana bestecimiz) tarafından kurulan grubumuzun üyeleri:
hideki "yoda" suematsu (eşlik gitar, ritim)
tamaki kunishi (bass gitar, elektro gitar, piyano, glockenspiel)
dahm majuri cipolla (davul).
yasunori takada (eski davulcumuz, aaaah çok iyidin be abi)


bir gitar dahisi olan yoda abimizin oluşturduğu melodiler insanı astral seyahate sokuyor, sizi düşünce denizinde boğuyor resmen. bolca kullanılan reverb, delay ve fuzz efektleri başta olmak üzere çeşit çeşit pedallar kullanıyor. kulaklara bayram. görsel ekliyorum:


grubumuz genelde uzun soluklu ve klasik post-rock parçalarına benzer şekilde giriş-gelişme-sonuç edasıyla eserlerini icra ediyorlar. hymn to the immortal wind albümü ile tanındılar. grup temelde 4 kişi olsa da çoklu enstrüman kullanımından dolayı 4 kişi olduğunu hissettirmiyor. orkestralar ile besteledikleri parçalarında keman, çello, viyola, saksafon gibi enstrümanları kendi tarzları ile mükemmelce harmanlıyorlar. bildiğim kadarıyla tüm eserleri sözsüz. parçalarında genel olarak melankolik bi hava var. sürekli dinlenmez, dinlenmemeli. kulaklığı takıp müziğe odaklanmak istenilen zamanlarda dinlenmeli.
favori parçalarımdan birkaçı:
halcyon
pure as snow (bu grupla tanıştığım parça)
ashes in the snow
dream oddsey
everlasting light
devamını gör...
7.
kinokoteikoku
son bir senedir aşık olduğum grup. shoegaze janrası adı altında müzik yapsalar bile gitarın kullanımı kimi zaman alternatif rock esintiler kimi zaman da oldukça pop tonlar sunuyor. üstüne vokalistimizin cennetten gelmişvâri sesi resmen huzur veriyor ya. kimi parçaları uzun ve giriş gelişme sonuç edasında kimi parçaları da paldır küldür desem yalan olmaz. 2019'da dağıldı sevgili mushroom empireciğim. şiddetle öneririm. fikir adına sevdiğim bazı parçaları:
isimlerini okuyamıyorum :d
2
3
4
5
6
7
isimlerini okuyamıyorum :d
2
3
4
5
6
7
devamını gör...
8.
arap şükrü
arap şükrü bir sanatçı değildir. bursa altıparmak yahudiler sokağındaki balıkçı dükkanlarının tamamı arap şükrü diye geçer. oradaki şarkıcılara da arap şükrü denir. derin bir tarihi vardır aslında. lisemizin arap şükrünün aşağısında olmasından dolayı ayrı severiz, dinleriz. "gönül sayfam" parçası lisemin son 2 yılının tema müziğidir. okul tuvaletinde muhsinle sigara dönerken az dinlenmemiştir. atatürk anadolu lisesine ve arap şükrüye selamlar.
devamını gör...
9.
vito scaletta
"my name is vito scaletta. i was born in sicily, in 1925. i don't really remember too much about the old country... except that we were pretty hard up. and then one day, my father decided it was time to move away. away from sicily... across the ocean to start a new life, in america."



devamını gör...