1.
2017 mart ayında "tabi okuldan çıkıp iş hayatına başladığım ilk yıl konfeksiyonda çalışıyorum ve çalışma saatlerim imkb lisesinin saatleriyle aynıydı her sabah o lisenin önünden geçerek ise gider akşam yine o yoldan eve dönerdim.
bir gün gözlüklü bir kız sabah yolda durdurdu beni pardon bakar mısın dedi,kızı tanımam etmem birşey mi oldu diye sordum ve sonra konuşmaya başladı benim sınıfımda bir kız var ve sana aşık hep senden bahsediyor,içine kapanık ve suskun bir kız senin için daha önce ağladığına bile şahit oldum dedi
bende iyi ama kız kim tanımıyorum (arkadaş çevrem yok tabi o zamanlar) daha önce hiç görmedim konuşmadım o nasıl bana aşık olabiliyor diye sordum kız soruma yanıt olarak okula gelip giderken senin burdan geçtiğini çok kez gördü ve sonra da artık seni görebilmek için sabahlari gecmeni bekliyor akşamları da kurstan sonra bir saat okulda oyalanıp senin gecmeni bekledikten sonra eve gidiyor dedi
ben çok şaşırmıştım hani nasıl olur bir insan daha tanımadığı birine neden böyle tutulur anlam verememiştim pekala ama bu durumda benim ne yapmamı istiyorsun dedim.
ve gözlüklü kız bana, suskun ve çekingen biri sana gelmez e sen zaten ona gitmezsin bende kendim birşeyler yapayım istedim bir haftalığına bile olsa onun sevgilisi ol annesi ve babası ayrı o babasıyla yaşıyor ve işinden dolayı babası da çoğu zaman uzak kalıyor yani yalnızlıktan olmasa bile ilgisizlikten yıkılmak üzere dünya gözüyle mutlu olduğunu görmek istiyorum dedi kız bende ne diyeceğimi bilemedim düşündüm acaba dogrumuydu birinin mutluluğu için bile olsa yalan söylemek kalbim her ne kadar hayır diye bağırsa da mantığım evet diyordu sonra kıza pekala olur dedim sınıfını ve nasıl biri olduğunu öğrendim ardından bir gün işten izin aldım ve onun okuluna gittim tenefüste onun olduğu koridorda dalgın dalgın yürürken çarptım ona bana baktı nemli gözleriyle bana baktığında gözündeki heyecanı görebiliyordum işte o an gerçekten aşık olduğuna inandım özür dileyip ayrıldım yanından.
sonraki gün de yine bir kaç saatliğine izin aldım ve okuluna gittim çıkıp kantine gitmesini bekledim ve o kantine gittiginde araya kaynak yaparak arkasına geçtim beni fark edebilsin diye yüksek sesle kantindeki adama seslendim sesimi duyar duymaz dönüp bana baktı gülümsedim ona o da bana gülümsedi ve ondan sonra ben işe geri döndüm
ertesi gün gözlüklü kız sabah vakti beni yine durdurdu çok çok teşekkür ederim onu şimdiden çok mutlu ettin koridorda ona çarptın ya en az bin kez anlattı bana dedi ardından kızla bir plan yaptık onlar okuldan sonra bir kafeye gidecekti tesadüf ya bende o kafede olacaktım sonra masalarına gidip onlara eşlik etmek istediğimi söyleyecektim
o gün dediğimiz gibi de yaptık yaptığımız planı düşündüm ve bir senaryo oyuncusu gibi hayata geçirdim kafeye gittim ve sonra onları bekledim masalarına gittikten sonra neler olur hiç düşünmemiştim herneyse geldiler ve bende masalarına gittim ve her biri ile tanıştım sonra uzun bir sohpete girdik kızı yer yer güldürdüm,ara ara utandırdım o kadar güzel bir sohpet vardı ki saatin nasıl geçtiğini anlamamış geç bir saat olmuştu tabi o zamanlar 10 bizim için geç bir saatti. hepimiz ayrıldık ve kızı evine kadar bırakabileceğimi söyledim evet demedi ama hayır da demedi onunla evine kadar yuruduk ben konuştum o dinledi o zaten hep az konuşan biriydi sokağına girdikten sonra yanağına bir buse kondurdum yanakları al al oldu ve sonra ayrıldık o akşam eve gittiğimde uyuyamadım düşündüm onu acaba şuan ne yapıyor boş boş sırıtıyor mudur ya da nasıl acaba diye
sonra fark ettim ki bende aşık olmuşum ona yaş küçüktü belki ama insanların aşk dediği şey böyle birşey olmalıydı zamansız yere akla gelen düşündüren ilgilenmek istediğiniz kişiyi düşünmek gibi anlatılamaz garip duygular işte bir kaç gün sonra da okul çıkışında onunla biraz yürümek istediğimi söyledim kabul etti ve biraz yuruduk bir yerde oturduk ve ben ona benim sevgilim olur musun dedim biraz titrek bir sesle. sonra bana baktı nemli gözleri ağlamaya hazır bir şekilde dolmuştu ne olduğuna anlam veremeyerek koşarak uzaklaştı benden. onu o hafta hiç görmedim iki gün sonra arkadaşına neler olup bittiğini sordum çünkü kalbini kıracak birşey yapmaktan ölesiye korkuyordum kız bana onun biraz rahatsız olduğunu ve o hafta okula gelemeyeceğini söyledi biz ziyaret edelim dedim ama kız bunun iyi bir fikir olmadığını söyledi bir hafta boyunca hep aklımdaydı ve acaba nerede yanlış yaptım diye kendimi yiyip bitirdim bir haftanın sonunda artık dayanamadım ve okuluna gittim arkadaşına neden gelmiyor ve neden bana bir açıklama yapmıyorsun diye sorarken kız arkamdan gelip omzuma dokundu arkama döndüğümde yine o her zamanki çekingen ve nemli gözlerle bakıyordu bana nasılsın dedim iyiyim dedi titrek bir sesle ve sonra öğle arasında buluşmak için sözleştik. 3 saat vardı ama bana 3 ay gibi gelmişti aklımdaki soruları netlestirdim neden ona benim sevgilim olurmusun dediğimde birşey demeden gittiğini delice merak ediyordum sonunda öğle arası olduğunda buluştuk ve normal iki insan gibi öpüşüp oturduk ve sordum ona çok merak ettim nerelerdeydin ve neden sana sevgilim olurmusun dediğimde kaçıp gittin diye sonra kız gözleri dolu bir şekilde konuşmaya başladı herşeyi biliyorum benim mutlu olmam için benim yanimda olduğunu biliyorum her ne kadar beni mutlu etme çabanı taktir etsemde senin önce sevgilin ayrıldıktan sonra da arkadaşın olamam hem ben sessizliği bile seviyorum inan diyip ağlayarak bana sarıldı beni de ağlattı ona artık bende seni seviyorum bende sana aşığım diyemezdim inanmazdı herşey bir yalanla başlamıştı çünkü o günden sonra o yoldan geçmedim onu görürüm elim ayagima dolaşır diye ya da o üzülür diye okulun son haftalarında bir gün okul çıkışlarında bekledim kendini arkadaşlarının arasında ne kadar gizlemeye çalışsa da onu fark ettim gördüm bana bir elveda bakışı attığını hissettim o an ve onu o günden sonra bir daha görmedim babasının işinden dolayı başka bir şehre gittiğini öğrendim en son.
işte benimde çocukluk aşkı mı dersiniz ya da baştan geçen güzel bir anı mı dersiniz böyle birşey geçti yazıp değerli yazarlarla paylaşmak istedim. altına düşüncelerinizi yazmanız beni mutlu eder sizce doğru muydu yaptığım?
bir gün gözlüklü bir kız sabah yolda durdurdu beni pardon bakar mısın dedi,kızı tanımam etmem birşey mi oldu diye sordum ve sonra konuşmaya başladı benim sınıfımda bir kız var ve sana aşık hep senden bahsediyor,içine kapanık ve suskun bir kız senin için daha önce ağladığına bile şahit oldum dedi
bende iyi ama kız kim tanımıyorum (arkadaş çevrem yok tabi o zamanlar) daha önce hiç görmedim konuşmadım o nasıl bana aşık olabiliyor diye sordum kız soruma yanıt olarak okula gelip giderken senin burdan geçtiğini çok kez gördü ve sonra da artık seni görebilmek için sabahlari gecmeni bekliyor akşamları da kurstan sonra bir saat okulda oyalanıp senin gecmeni bekledikten sonra eve gidiyor dedi
ben çok şaşırmıştım hani nasıl olur bir insan daha tanımadığı birine neden böyle tutulur anlam verememiştim pekala ama bu durumda benim ne yapmamı istiyorsun dedim.
ve gözlüklü kız bana, suskun ve çekingen biri sana gelmez e sen zaten ona gitmezsin bende kendim birşeyler yapayım istedim bir haftalığına bile olsa onun sevgilisi ol annesi ve babası ayrı o babasıyla yaşıyor ve işinden dolayı babası da çoğu zaman uzak kalıyor yani yalnızlıktan olmasa bile ilgisizlikten yıkılmak üzere dünya gözüyle mutlu olduğunu görmek istiyorum dedi kız bende ne diyeceğimi bilemedim düşündüm acaba dogrumuydu birinin mutluluğu için bile olsa yalan söylemek kalbim her ne kadar hayır diye bağırsa da mantığım evet diyordu sonra kıza pekala olur dedim sınıfını ve nasıl biri olduğunu öğrendim ardından bir gün işten izin aldım ve onun okuluna gittim tenefüste onun olduğu koridorda dalgın dalgın yürürken çarptım ona bana baktı nemli gözleriyle bana baktığında gözündeki heyecanı görebiliyordum işte o an gerçekten aşık olduğuna inandım özür dileyip ayrıldım yanından.
sonraki gün de yine bir kaç saatliğine izin aldım ve okuluna gittim çıkıp kantine gitmesini bekledim ve o kantine gittiginde araya kaynak yaparak arkasına geçtim beni fark edebilsin diye yüksek sesle kantindeki adama seslendim sesimi duyar duymaz dönüp bana baktı gülümsedim ona o da bana gülümsedi ve ondan sonra ben işe geri döndüm
ertesi gün gözlüklü kız sabah vakti beni yine durdurdu çok çok teşekkür ederim onu şimdiden çok mutlu ettin koridorda ona çarptın ya en az bin kez anlattı bana dedi ardından kızla bir plan yaptık onlar okuldan sonra bir kafeye gidecekti tesadüf ya bende o kafede olacaktım sonra masalarına gidip onlara eşlik etmek istediğimi söyleyecektim
o gün dediğimiz gibi de yaptık yaptığımız planı düşündüm ve bir senaryo oyuncusu gibi hayata geçirdim kafeye gittim ve sonra onları bekledim masalarına gittikten sonra neler olur hiç düşünmemiştim herneyse geldiler ve bende masalarına gittim ve her biri ile tanıştım sonra uzun bir sohpete girdik kızı yer yer güldürdüm,ara ara utandırdım o kadar güzel bir sohpet vardı ki saatin nasıl geçtiğini anlamamış geç bir saat olmuştu tabi o zamanlar 10 bizim için geç bir saatti. hepimiz ayrıldık ve kızı evine kadar bırakabileceğimi söyledim evet demedi ama hayır da demedi onunla evine kadar yuruduk ben konuştum o dinledi o zaten hep az konuşan biriydi sokağına girdikten sonra yanağına bir buse kondurdum yanakları al al oldu ve sonra ayrıldık o akşam eve gittiğimde uyuyamadım düşündüm onu acaba şuan ne yapıyor boş boş sırıtıyor mudur ya da nasıl acaba diye
sonra fark ettim ki bende aşık olmuşum ona yaş küçüktü belki ama insanların aşk dediği şey böyle birşey olmalıydı zamansız yere akla gelen düşündüren ilgilenmek istediğiniz kişiyi düşünmek gibi anlatılamaz garip duygular işte bir kaç gün sonra da okul çıkışında onunla biraz yürümek istediğimi söyledim kabul etti ve biraz yuruduk bir yerde oturduk ve ben ona benim sevgilim olur musun dedim biraz titrek bir sesle. sonra bana baktı nemli gözleri ağlamaya hazır bir şekilde dolmuştu ne olduğuna anlam veremeyerek koşarak uzaklaştı benden. onu o hafta hiç görmedim iki gün sonra arkadaşına neler olup bittiğini sordum çünkü kalbini kıracak birşey yapmaktan ölesiye korkuyordum kız bana onun biraz rahatsız olduğunu ve o hafta okula gelemeyeceğini söyledi biz ziyaret edelim dedim ama kız bunun iyi bir fikir olmadığını söyledi bir hafta boyunca hep aklımdaydı ve acaba nerede yanlış yaptım diye kendimi yiyip bitirdim bir haftanın sonunda artık dayanamadım ve okuluna gittim arkadaşına neden gelmiyor ve neden bana bir açıklama yapmıyorsun diye sorarken kız arkamdan gelip omzuma dokundu arkama döndüğümde yine o her zamanki çekingen ve nemli gözlerle bakıyordu bana nasılsın dedim iyiyim dedi titrek bir sesle ve sonra öğle arasında buluşmak için sözleştik. 3 saat vardı ama bana 3 ay gibi gelmişti aklımdaki soruları netlestirdim neden ona benim sevgilim olurmusun dediğimde birşey demeden gittiğini delice merak ediyordum sonunda öğle arası olduğunda buluştuk ve normal iki insan gibi öpüşüp oturduk ve sordum ona çok merak ettim nerelerdeydin ve neden sana sevgilim olurmusun dediğimde kaçıp gittin diye sonra kız gözleri dolu bir şekilde konuşmaya başladı herşeyi biliyorum benim mutlu olmam için benim yanimda olduğunu biliyorum her ne kadar beni mutlu etme çabanı taktir etsemde senin önce sevgilin ayrıldıktan sonra da arkadaşın olamam hem ben sessizliği bile seviyorum inan diyip ağlayarak bana sarıldı beni de ağlattı ona artık bende seni seviyorum bende sana aşığım diyemezdim inanmazdı herşey bir yalanla başlamıştı çünkü o günden sonra o yoldan geçmedim onu görürüm elim ayagima dolaşır diye ya da o üzülür diye okulun son haftalarında bir gün okul çıkışlarında bekledim kendini arkadaşlarının arasında ne kadar gizlemeye çalışsa da onu fark ettim gördüm bana bir elveda bakışı attığını hissettim o an ve onu o günden sonra bir daha görmedim babasının işinden dolayı başka bir şehre gittiğini öğrendim en son.
işte benimde çocukluk aşkı mı dersiniz ya da baştan geçen güzel bir anı mı dersiniz böyle birşey geçti yazıp değerli yazarlarla paylaşmak istedim. altına düşüncelerinizi yazmanız beni mutlu eder sizce doğru muydu yaptığım?
devamını gör...
2.
7. sınıftayım 8. sınıflara yeni edebiyat hocası geldi sözleşmeliydi galiba tam hatırlamıyorum ama yaşı ileri olmasına rağmen baya acemi bi adamdı ortama da pek adapte olamadı teneffüslerde yanıma geliyodu herif o derece adapte olamadı her neyse benim de ajanda tutma alışkanlığım var geldi bi gün yanıma oturdu sınıfta ajandaya bi şeyler yazıyorum ben de şöyle bi baktı ajandaya sayfanın altında atasözleri vardı ona baktı bi şey demedi gitti ertesi gün geldi çocukları sınav yapıyomuş dersin ortasında hocadan izin aldı ajandanı al gel dedi dışarı çıktık herif benim ajandadaki atasözlerinden sınav yapacakmış ajandadan atasözü beğeniyo baktı etti biraz gitti sonra tabi anonim68 durur mu hemen 8. sınıflarla iletişime geçti bizim 68 bi dahaki sınavlarda hoca atasözünü benden alırsa satarım size dedim ilk sınav hepsi mıçmış batırmış zaten bu atasözleri ne lan böyle diye yanıma geldiler sonra diğer seferler için atasözlerini satmıştım ne anlattığımı unuttum sayfadan çıkmışım bi girdim hayvan gibi yazı karşımda bunun için bi atasözü falan varsa siz söyleyin benim takatim kalmadı.
devamını gör...
3.
bir adam çok sevdiği bir kadına şiirler yazıyordu. sonra kadın ansızın onu terk etti. adam kadının ardından şiirler yazmaya devam etti. daha çok yazdı. ve günün birinde çok ünlü bir şair oldu. yıllar sonra kadının yaşadığı kente gitti ve büyük bir şiir dinletisi sundu. dinleti bittiğinde kadın kolunda kocası ile çıkışa geldi ve adama ''merhaba'' dedi. adam ona sıradan bir insana bakar gibi baktı. kadın,''beni tanıdın mı '' dedi. adam, ''hayır tanıyamadım'' dedi.''nasıl tanımazsın! uğruna şiirler yazdığın kadınım ben, seni şair yapan kadın''dedi kadın. adam kadına baktı ve şöyle dedi: ''keramet sende olsaydı, kolundaki adam da şair olurdu.
(bkz: pablo neruda)
(bkz: pablo neruda)
devamını gör...
4.
lise son sınıfta tuvalette sigara içerken arkadaşların patlama anısını ve benim bu olaydan 500 iq seviyesinde kurtuluşumu anlatayım, eğlencelidir baya: bir gün samimi bi arkadaşla teneffüs ziliyle beraber eğlenceli aktivetelerimizden olan, tuvalette turnike edilen sigara eşliğindeki muhabbetlerimizden bir diğerini gerçekleştirmek için indik tuvalete. son sınıflar en üst katta, tuvalette bi aşağı katta hemen merdivenin karşısı. indik abi girdik yaktık falan, dönüyoruz sigarayı gırgır çeviriyoruz. sonrasında bizden cesaret alan alt dönemler de sigaraları çıkarıp yakmaya başladı. bizim erketeye yatan arkadaşa bakıyoruz bir yandan da çünkü tuvalet bayağı dar, bi hoca girse mortoyu çekeriz anlayacağınız. sonrasında bir anda baktık içeri 8-10 tane alt dönem girmiş hepsi çıkarmış tüttürüyor. hatta iyice abarttı çocuklar, koridorda çıkarıyor ağzına alıyor dalları öyle içeri girip yakıyorlar. e bizim de işimize geldi, beyler hayırdır muhabbetine hepsinden sigara dönüyoruz. tüttür tüttür başımız döndü lan en sonunda. içerisinin 93 galatasaray- man uni maçı atmosferinden farkı kalmadı, göz gözü görmüyor. koridor dumanaltı ve sınıflara girmiş o derece. o an bizim erkete: "koridor da dumanlandı lan yeter emenike!"diyince kirişi kırdık biz, sınıfa çıktık kafamız dönerken. sonraki teneffüs yine gidek lan falan filan diye indik aşağı tekrardan. bu sefer öncekisi kadar dolmadı tuvalet, sadece bizim dönemden arkadaşlar var. 4 tane kabin var zaten o denli küçük tuvalet. hepsine birer-ikişer kişi geçtik tüttürmeye. bir de erketemiz var tabii. ben en son kabindeyim abi. ulan sonra bir şey oldu anlayamadık pat küt, bi anda içerisi basıldı anasını satayım, bizim 195 coğrafyacı gözlere ilişti o küçüçük tuvalette. bağırıyor: "yandınız lan şerefsizler!" diye. diğer arkadaşları aldılar tuvaletin girişine, ters kelepçe misali boynundan tutuyor bir diğer hoca. bütün koridor da olay mahali izleyicisi, bomboş bakıyor millet. o arada ben kabinden içeri girdim kapıyı da kapadım arkamdan. coğrafyacı kapıma vuruyor "çık lan!!" diye................... "hocam sıçıyorum." diyebildim o an. bildiğin bu şekilde. "tamam bekliyorum çık." o ara dedim oğlum harbiden sıçtın lan diye. ne hikmetse o anda da bizim gruptan bi arkadaş onları tutan hocanın pençesinden kaçmış abi. bildiğin mal gibi ikilemiş, sanki nereye gidecekse*** :d. o anda benim kapımdaki ölüm meleği coğrafyacı da olay mahaline yetişti, çıktı tuvaletten, girişin orda bağırıyor kaçan elemana. o an dedim fırsat bu fırsat, çıktım kabinden sakince elimi yıkamaya başladım; dışarıda kıyamet kopuyo abi. coğrafyacı diğer hocayla biraz uzaklaşmış olacak ki sonra geldi tekrardan tuvalete. bana döndü ve eliyle benim olduğum kabini işaret ederek:
+nereye gitti bu?(benden bahsediyor)
-kaçtı hocam.
yüzünde sinirli bi ifadeyle hızlı hızlı çıktı hoca. zaten upuzun adam, slendermanla lizardmen benzetmeleri arasında gidip geldim yıllarca.
elimi kolumu sallayarak çıktım ben de sınıfıma girdim. olaya seyirci arkadaşlar etrafımı sardılar bir anda, anlattım ben de göğsümü kabarta kabarta. bir gururluyum bir gururlu. "kıvrak zekamla kurtuldum lan aslanın ağzından!" diye diye. işin şanslı tarafı da o coğrafyacı 9 ve 10. sınıfta dersimize girerdi, yani yüzümü az buz bilir. demek ki hoca beni tam göremeden kabine sıkışmışım ki terso olmamışız. bu da böyle bir anımdı.
***(o kaçan elemanla, tuvalette sigara içerken tanışmıştık ve çocuğun ismini şakasız bir ay öğrenemedik. usta, kral, hacı, abi, aga, kanka, birader... nereye kadar olum bu çocuğun adı ne lan?! diye muhabbeti döndü kaç hafta. e o saatten sonra da sorulmaz. o bize adımızla hitap ediyo sonuçta. bir türlü öğrendik onu da. ulan ahmet, dersten kaçıp sigaraya çağırmak için bizim sınıfa girerdin ya, sen de ne tuhaf çardın be birader. swh)
+nereye gitti bu?(benden bahsediyor)
-kaçtı hocam.
yüzünde sinirli bi ifadeyle hızlı hızlı çıktı hoca. zaten upuzun adam, slendermanla lizardmen benzetmeleri arasında gidip geldim yıllarca.
elimi kolumu sallayarak çıktım ben de sınıfıma girdim. olaya seyirci arkadaşlar etrafımı sardılar bir anda, anlattım ben de göğsümü kabarta kabarta. bir gururluyum bir gururlu. "kıvrak zekamla kurtuldum lan aslanın ağzından!" diye diye. işin şanslı tarafı da o coğrafyacı 9 ve 10. sınıfta dersimize girerdi, yani yüzümü az buz bilir. demek ki hoca beni tam göremeden kabine sıkışmışım ki terso olmamışız. bu da böyle bir anımdı.
***(o kaçan elemanla, tuvalette sigara içerken tanışmıştık ve çocuğun ismini şakasız bir ay öğrenemedik. usta, kral, hacı, abi, aga, kanka, birader... nereye kadar olum bu çocuğun adı ne lan?! diye muhabbeti döndü kaç hafta. e o saatten sonra da sorulmaz. o bize adımızla hitap ediyo sonuçta. bir türlü öğrendik onu da. ulan ahmet, dersten kaçıp sigaraya çağırmak için bizim sınıfa girerdin ya, sen de ne tuhaf çardın be birader. swh)
devamını gör...
5.
bir aslanı gün boyu takip etseydiniz ve aslanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız ,günün sonunda bu aslanın bir ceylan yakalayıp yemesi sizi mutlu ederdi.aynı hikayeyi ceylanı takip ederek başlasaydınız ve ceylanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız,günün sonunda bu ceylanın bir aslan tarafından yenmesi sizde bir öfke uyandırırdı.yani başlangıç noktasını farklı seçersen aynı olay kişide iki farklı yargı oluşturabilir.bu yüzden kişinin içindeki adalet duygusu, hangi hikayeyi nekadar süreyle takip ettiğine bağlıdır…

devamını gör...
6.
sene 2011 ergenlik zamanlarim futbolla aram iyidir ama takim tutmaya gelince kararsizim o donemler fener formasi giyip nevizade geceleri soyler q7 besiktasa gelince en cok sevinen de benim velhasili ebeveynlerin memuriyetinden kaynakli o zamanlar vanda oturuyorduk bi gun evde takiliyorum bi annem mutfakta yemek hazirliyor abimde odasinda ders calisiyor neyse bi anda bi titreme sallanma hissetmeye basladim sonra siddet git gide artmaya basladi ulan diyorum biri benimle dalga mi geciyor acaba hani daha once depremi duyduk tabi ki ama yasamayinca bilemiyormus insan arkadaslar ben hayatimda bu kadar korkunc bir sey yasamadim daha once kendimi hamakta sallaniyormus gibi hissetmistim allahtan cok fazla yikim olmadi sehir merkezi taraflarinda ama tedbir amacli butun evler bosaltilmisti neyse olayin sokuyla ben anneme abime bagirmaya basladim odadan koridora ciktim ama guc bela yani annem geldi hemen hayat ucgenlerimizi olusturduk kanepelerin yaninda neyse anlatmak istedigim bu degildi deprem olayinin uzerinden birkac gun gecti sehre yardim amacli turkiyenin dort bir yanindan insanlar gelmisti milletimizin seferberlik anlayisi gercekten goz kamastirici ama en cok etkilendigim olay besiktasin carsi grubundan bir ekip yollamasiydi o abiler kadar samimi insanlarla tanismadim hayatim boyunca ve o gunden sonra yemin etmistim bir gun ben de carsi grubuna katilicam diye daha nasip olmadi ama er ya da gec olacak, sevgilerle kalin
devamını gör...
7.
aramızda hala roman yazan hayvanlar var. (şakadır alınganlık yapmayalım)
devamını gör...
8.
pislik nedir?
lise sondaydım.
felsefe hocası derse girdi, arkadaşlar bana pisliğin tarifini yapar mısınız? dedi.
birer birer cevap verdik ama hoca hiçbirimizinkini doğru kabul etmedi.
o zaman siz yapın tarifini hocam dedik.
hoca ayağa kalktı ve;
pislik, bulunmaması yerde bulunan şey veya kişidir!" diye bir tarif yaptı.
nasıl yani? dedik.
çok basit arkadaşlar." dedi,
örneğin annenizin saçını öper koklarsınız. ama o saçın bir telini dàhi yemek tabağınızda görseniz iğrenirsiniz ve o saç pislik olur."
yine tabağınızdaki yemeğin yağına ekmek banarak yersiniz ama o yağın bir damlası bile elbisenizin üzerine damlasa o yağ artık bir pislik olur sizin için.
ve hayatın her alanında
bir kimse bulunmaması gereken bir yerde bulunuyorsa eğer, unutmayın ki o da bir pisliktir.
alıntı
lise sondaydım.
felsefe hocası derse girdi, arkadaşlar bana pisliğin tarifini yapar mısınız? dedi.
birer birer cevap verdik ama hoca hiçbirimizinkini doğru kabul etmedi.
o zaman siz yapın tarifini hocam dedik.
hoca ayağa kalktı ve;
pislik, bulunmaması yerde bulunan şey veya kişidir!" diye bir tarif yaptı.
nasıl yani? dedik.
çok basit arkadaşlar." dedi,
örneğin annenizin saçını öper koklarsınız. ama o saçın bir telini dàhi yemek tabağınızda görseniz iğrenirsiniz ve o saç pislik olur."
yine tabağınızdaki yemeğin yağına ekmek banarak yersiniz ama o yağın bir damlası bile elbisenizin üzerine damlasa o yağ artık bir pislik olur sizin için.
ve hayatın her alanında
bir kimse bulunmaması gereken bir yerde bulunuyorsa eğer, unutmayın ki o da bir pisliktir.
alıntı
devamını gör...
9.
erdal inönü evinin salonunda kitap okumakta. eşi sevinç hanım ise mutfakta ve ev işleriyle ilgileniyor. bir süre sonra sevinç hanım
çığlık atarak “erdal fare var” der.
erdal bey’den cevap gelmez. sevinç hanım, salona girerek, “erdal mutfakta fare var” der.
erdal bey sessizce kafasını kaldırır ve “bana ne ben kedi miyim?” yanıtını verir.
çığlık atarak “erdal fare var” der.
erdal bey’den cevap gelmez. sevinç hanım, salona girerek, “erdal mutfakta fare var” der.
erdal bey sessizce kafasını kaldırır ve “bana ne ben kedi miyim?” yanıtını verir.
devamını gör...
10.
amerika da zengin bir adam bir bara girdi. içeri girer girmez, bir köşede oturan siyahi bir kadın gördü.
bara doğru yürüdü, cüzdanını çıkardı ve bağırdı, "barmen şuradaki siyahi kadın dışında bu bardaki herkese içki ısmarlayacağım."
barmen parayı aldı ve siyahi kadın dışında bardaki herkese bedava içki servisi yapmaya başladı. siyahi kadın üzülmek yerine adama baktı ve "teşekkür ederim" dedi.
bu zengin adamı kızdırdı.tekrar cüzdanını çıkardı ve "barmen, 'bu sefer köşede oturan kadın dışında bu bardaki herkese bir şişe şarap ve yemek ısmarlıyorum " dedi. barmen adamdan parayı aldı ve siyahi kadın dışında bardaki herkese bedava yemek ve şarap sunmaya başladı.barmen yiyecek ve içecekleri servis etmeyi bitirdiğinde, siyahi kadın adama baktı, gülümsedi ve "teşekkür ederim" dedi. bu onu daha çok kızdırdı. bu yüzden bara yürüdü ve barmene sordu, "bu zenci kadının nesi var? bu barda onun dışında herkese yiyecek ve içecek ısmarladım,o kızmak yerine sadece orada oturuyor." bana gülümseyerek "teşekkür ederim diyor..deli mi dir nedir? barmen zengin adama gülümsedi ve "hayır, o deli değil. bu işyerinin sahibi" dedi.
bara doğru yürüdü, cüzdanını çıkardı ve bağırdı, "barmen şuradaki siyahi kadın dışında bu bardaki herkese içki ısmarlayacağım."
barmen parayı aldı ve siyahi kadın dışında bardaki herkese bedava içki servisi yapmaya başladı. siyahi kadın üzülmek yerine adama baktı ve "teşekkür ederim" dedi.
bu zengin adamı kızdırdı.tekrar cüzdanını çıkardı ve "barmen, 'bu sefer köşede oturan kadın dışında bu bardaki herkese bir şişe şarap ve yemek ısmarlıyorum " dedi. barmen adamdan parayı aldı ve siyahi kadın dışında bardaki herkese bedava yemek ve şarap sunmaya başladı.barmen yiyecek ve içecekleri servis etmeyi bitirdiğinde, siyahi kadın adama baktı, gülümsedi ve "teşekkür ederim" dedi. bu onu daha çok kızdırdı. bu yüzden bara yürüdü ve barmene sordu, "bu zenci kadının nesi var? bu barda onun dışında herkese yiyecek ve içecek ısmarladım,o kızmak yerine sadece orada oturuyor." bana gülümseyerek "teşekkür ederim diyor..deli mi dir nedir? barmen zengin adama gülümsedi ve "hayır, o deli değil. bu işyerinin sahibi" dedi.
devamını gör...
11.
başladı ve bitti.
devamını gör...
12.
asıl adı adela'ydı. kimliğini saklamak zorunda kalan ermeni sanatçılarımızdandı.
o yüzden onu adile olarak bildik.
adela rengarenk bir kelebek türüne verilen isimdir. adı değişse de o renkli kelebek hayatımızı renklendirmekten hiç vazgeçmedi. yokluk çekti, zor günler geçirdi, evladını kaybetti ama hep bize renk ve neşe kattı. ondandır ki 80-90 kuşağında çocuk olmuş her çocuk onda anne şefkati hissetti.
adile naşit son filminin son sahnesinde bugüne bir gönderme yapacaktı. o gün bile bizi düşünmüştü. filmde hasta yatağında ölmekte olan birini canlandırıyordu. son filminde son repliğini verirken kadraja dönmüş ve şunları söylemişti;
dolu dolu yaşanmış güzel bir ömürde benimle beraber oldunuz. bir tek isteğim var beni hatırladığınız zaman içiniz hüzün değil, sevgi ve neşe dolsun."
aramızdan ayrılışının 36. yılında adile naşit'i son isteği olan hüzün değil sevgi ve neşe ile anıyoruz.
o yüzden onu adile olarak bildik.
adela rengarenk bir kelebek türüne verilen isimdir. adı değişse de o renkli kelebek hayatımızı renklendirmekten hiç vazgeçmedi. yokluk çekti, zor günler geçirdi, evladını kaybetti ama hep bize renk ve neşe kattı. ondandır ki 80-90 kuşağında çocuk olmuş her çocuk onda anne şefkati hissetti.
adile naşit son filminin son sahnesinde bugüne bir gönderme yapacaktı. o gün bile bizi düşünmüştü. filmde hasta yatağında ölmekte olan birini canlandırıyordu. son filminde son repliğini verirken kadraja dönmüş ve şunları söylemişti;
dolu dolu yaşanmış güzel bir ömürde benimle beraber oldunuz. bir tek isteğim var beni hatırladığınız zaman içiniz hüzün değil, sevgi ve neşe dolsun."
aramızdan ayrılışının 36. yılında adile naşit'i son isteği olan hüzün değil sevgi ve neşe ile anıyoruz.
devamını gör...
13.
kafeterya
bir pazartesi günü öğle saatlerinde bir kafeteryanın puslu ortamında kavrulan insanların arasındaydılar. kim olduklarını bilmeden, yalnızca orada
bulunmuşlardı. isimlerinin bile hiçbir önemi olmadığının farkındaydılar. savruk, nereye gideceği belirsiz, tamamlanmak için beklenen o saatlerin arasında sessizce zamanlarını harcıyorlardı. kim bilir, belki de orada olmaları ya büyük bir tesadüf ya da tesadüfe benzer bir şeydi.
zamanın hiddetli yanılsamasına ait bir kısır döngünün içinde benliklerini paylaşacakları birilerini arıyorlardı. aramanın yol açtığı hengâme, zihinlerindeki tutsaklığı anbean gözler önüne seriyordu. tabii bunları yalnızca ikisi görüyordu ya da gördüklerini zannediyorlardı. elbette biri diğerinden daha fazla görebilirdi; bu, kaderin altın yaldızlı kurallarından biriydi. etraflarındaki her olaya kayıtsız kalıp, birbirlerini izlemeye başladılar. bu izleyiş hiç dengesini yitirmeden devam etti. her şey olması gerektiği gibiydi sanki, uzuvlarının enerjiyle dolduğunu ve nefeslerinin hızlandığını hissedebiliyorlardı. oturdukları küçük dikdörtgen masalar, büyük bir kalabalığın meşgul ettiği canlı varlıklara dönüşmüştü. masaları izlerken birbirlerine çok daha fazla temas ediyorlardı. her şey böyle başlamıştı…
kafeteryanın dışına çıktıklarında insanın içine işleyen bir soğuk vardı. birbirlerine isimlerini sormaya tenezzül etmediler. netice de isimlerinin bir önemi olmadığının farkındaydılar. çok garip bir tanışma merasimi gerçekleşti; olduğu gibi hiçbir şeyi sorgulamadan hızlı bir şekilde kaynaştılar. bir akşam gökyüzündeki muazzam dengenin eşliğinde, sanki her şeyin bir nedeni varmış gibi düşüncelere daldılar. konuşmaktan çok birbirlerini izlemeye devam ettiler. gökyüzü o akşam onlar için aydınlanıyordu, yüzlerindeki anlamlı olmaya çalışan paraziti gizleyemiyorlardı. hiç sorun etmediler, yalnızca izlemeye devam ettiler.
günler hızla geçiyordu. beraber inşa edilen pek çok şey vardı, kıymeti bilinense çok az. isimlerini bile önemsemeyen bu insanlar birden çok fazla şeyi önemsemeye başladılar. ötesine berisine bakmadıkları ne varsa intikam alırcasına ortaya koydular. biri diğerinden daha fazla düşünmek zorundadır ancak biri diğerinden daha fazla önemsemek zorunda değildir. işte sorun tam olarak bu yüzden ortaya çıkmıştı. düşünen daha az önemsemeye, düşünmeyen ise daha fazla önemsemeye başlamıştı.
kafeteryadaki dengeli bakışmalardan geriye kalan büyük bir kaos olmuştu. tek çare bir otobüse atlayıp uzaklaşmaktı. nitekim öyle de oldu. biri neden diye sorgularken diğeri harekete geçti. isimlerini bile öğrenmediler ve öylece kaldılar. biri fiziki olarak yer değiştirirken diğeri metafiziksel olarak yer değiştirdi. kafeteryanın sıcak ve soğuk arasındaki çekişmesi böylece sona erdi.
bir pazartesi günü öğle saatlerinde bir kafeteryanın puslu ortamında kavrulan insanların arasındaydılar. kim olduklarını bilmeden, yalnızca orada
bulunmuşlardı. isimlerinin bile hiçbir önemi olmadığının farkındaydılar. savruk, nereye gideceği belirsiz, tamamlanmak için beklenen o saatlerin arasında sessizce zamanlarını harcıyorlardı. kim bilir, belki de orada olmaları ya büyük bir tesadüf ya da tesadüfe benzer bir şeydi.
zamanın hiddetli yanılsamasına ait bir kısır döngünün içinde benliklerini paylaşacakları birilerini arıyorlardı. aramanın yol açtığı hengâme, zihinlerindeki tutsaklığı anbean gözler önüne seriyordu. tabii bunları yalnızca ikisi görüyordu ya da gördüklerini zannediyorlardı. elbette biri diğerinden daha fazla görebilirdi; bu, kaderin altın yaldızlı kurallarından biriydi. etraflarındaki her olaya kayıtsız kalıp, birbirlerini izlemeye başladılar. bu izleyiş hiç dengesini yitirmeden devam etti. her şey olması gerektiği gibiydi sanki, uzuvlarının enerjiyle dolduğunu ve nefeslerinin hızlandığını hissedebiliyorlardı. oturdukları küçük dikdörtgen masalar, büyük bir kalabalığın meşgul ettiği canlı varlıklara dönüşmüştü. masaları izlerken birbirlerine çok daha fazla temas ediyorlardı. her şey böyle başlamıştı…
kafeteryanın dışına çıktıklarında insanın içine işleyen bir soğuk vardı. birbirlerine isimlerini sormaya tenezzül etmediler. netice de isimlerinin bir önemi olmadığının farkındaydılar. çok garip bir tanışma merasimi gerçekleşti; olduğu gibi hiçbir şeyi sorgulamadan hızlı bir şekilde kaynaştılar. bir akşam gökyüzündeki muazzam dengenin eşliğinde, sanki her şeyin bir nedeni varmış gibi düşüncelere daldılar. konuşmaktan çok birbirlerini izlemeye devam ettiler. gökyüzü o akşam onlar için aydınlanıyordu, yüzlerindeki anlamlı olmaya çalışan paraziti gizleyemiyorlardı. hiç sorun etmediler, yalnızca izlemeye devam ettiler.
günler hızla geçiyordu. beraber inşa edilen pek çok şey vardı, kıymeti bilinense çok az. isimlerini bile önemsemeyen bu insanlar birden çok fazla şeyi önemsemeye başladılar. ötesine berisine bakmadıkları ne varsa intikam alırcasına ortaya koydular. biri diğerinden daha fazla düşünmek zorundadır ancak biri diğerinden daha fazla önemsemek zorunda değildir. işte sorun tam olarak bu yüzden ortaya çıkmıştı. düşünen daha az önemsemeye, düşünmeyen ise daha fazla önemsemeye başlamıştı.
kafeteryadaki dengeli bakışmalardan geriye kalan büyük bir kaos olmuştu. tek çare bir otobüse atlayıp uzaklaşmaktı. nitekim öyle de oldu. biri neden diye sorgularken diğeri harekete geçti. isimlerini bile öğrenmediler ve öylece kaldılar. biri fiziki olarak yer değiştirirken diğeri metafiziksel olarak yer değiştirdi. kafeteryanın sıcak ve soğuk arasındaki çekişmesi böylece sona erdi.
devamını gör...
14.
almanya'da katıldığı bir söyleşiden dönen can yücel'e"almanya'yı nasıl buldun?" diye sorarlar. can baba sinirle cevap verir "nasıl olacak ulan, her şey öyle düzgün ki, insanın kafası karışıyor."
yalan da değil.
karmaşıklığa o kadar alışmışız ki, işimiz biraz yolunda gitse, yönümüzü kaybediyoruz.
ya da bir parça gülsek, “çok güldük. bakalım başımıza ne gelecek?” diye tedirgin oluyoruz.
kaygılı ve kaos dolu bir toplum olduk vesselam.
memleketin yarısı hastanelik, yarısı hapishanelik.
her işimiz yarım yamalak.
her işimiz özensiz.
sabah fırına gittim.
sade poğaça kalmamış. fırın sahibi “peynirli poğaça var, vereyim mi?” diye sordu.
“peynirli sevmiyorum.” dedim.
sırıttı.
“yok yok” dedi “zaten adı peynirli poğaça. arada bir denk gelirse, peynir koyuyoruz.” dedi.
aziz usta’nın dediği gibi.
“yaptığımız en iyi şey ayran. ama onun da yarısı su.
yalan da değil.
karmaşıklığa o kadar alışmışız ki, işimiz biraz yolunda gitse, yönümüzü kaybediyoruz.
ya da bir parça gülsek, “çok güldük. bakalım başımıza ne gelecek?” diye tedirgin oluyoruz.
kaygılı ve kaos dolu bir toplum olduk vesselam.
memleketin yarısı hastanelik, yarısı hapishanelik.
her işimiz yarım yamalak.
her işimiz özensiz.
sabah fırına gittim.
sade poğaça kalmamış. fırın sahibi “peynirli poğaça var, vereyim mi?” diye sordu.
“peynirli sevmiyorum.” dedim.
sırıttı.
“yok yok” dedi “zaten adı peynirli poğaça. arada bir denk gelirse, peynir koyuyoruz.” dedi.
aziz usta’nın dediği gibi.
“yaptığımız en iyi şey ayran. ama onun da yarısı su.
devamını gör...
15.
cemal süreya'nın ilk aşkıdır seniha.
orta ikide sınıfın en güzel kızı seniha'ya aşık olur, derslerde onun kızıl saçlarından gözlerini alamaz. ve bir gün tahtaya kızıl mısralar diye bir şiir yazar süreya:
seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu, masmavi defterime kızıl satırlar doldu.
doğru yerde yanlış kişi olmadık;
ama yine de sevilmedik.
anladım ki; yanlış yerde, doğru kişi olduğumuz için terkedildik.
orta ikide sınıfın en güzel kızı seniha'ya aşık olur, derslerde onun kızıl saçlarından gözlerini alamaz. ve bir gün tahtaya kızıl mısralar diye bir şiir yazar süreya:
seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu, masmavi defterime kızıl satırlar doldu.
doğru yerde yanlış kişi olmadık;
ama yine de sevilmedik.
anladım ki; yanlış yerde, doğru kişi olduğumuz için terkedildik.
devamını gör...
16.
herkes bir an kurtulacak ve mutlu olacak sanıldı.
ama cadı ile kral anlaşmıştı.
olan 7 cücelere oldu
ama cadı ile kral anlaşmıştı.
olan 7 cücelere oldu
devamını gör...
17.
dervişe, "bir adam senin hakkında konuştu" demişler;
demiş ki "kendi sayfasıdır, istediği gibi doldurur."
demiş ki "kendi sayfasıdır, istediği gibi doldurur."
devamını gör...
18.
orhan veli ile sait faik’in işi gücü yoktur. can sıkıntısından eftalikus kahvesinde otururlar. oturdukları kahvede can sıkıntısından her gün birer cumhuriyet gazetesi alıp bulmacalarını çözmeye başlarlar. sonraları ise bu bulmaca çözme işi aralarında bir iddiaya dönüşmeye başlar. iddia şudur; o günkü bulmacayı kim önce bitirirse karşı taraf o kişiye rakı ısmarlayacaktır. günler böyle geçerken sait faik yenilgiden yenilgiye koşmaktadır. en sonunda canına tak eder ve.
nasıl beceriyorsun lan, her gün rakıyı bana ısmarlatıyorsun? diye serzenişte bulunur. orhan veli ise insanı çıldırtacak sakinlikte cevap verir… çünkü cumhuriyet gazetesi’nin bulmacalarını ben hazırlıyorum*
nasıl beceriyorsun lan, her gün rakıyı bana ısmarlatıyorsun? diye serzenişte bulunur. orhan veli ise insanı çıldırtacak sakinlikte cevap verir… çünkü cumhuriyet gazetesi’nin bulmacalarını ben hazırlıyorum*

devamını gör...
19.
yıl 1887 gazetecinin biri,victor hügo'ya soruyor:
-- "eserleriniz ve siz bugüne dek çok olumlu eleştiriler aldınız,
çok övüldünüz. bunlar arasında sizi en çok hangisi hoşnut etti?" hugo anlatır:
"karlı bir kış gecesiydi. eş dostla yeyip içmiştik.
mesafe kısa diye, evime yürüyerek dönüyordum.
ama fena halde sıkışmıştım.
hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım.
kapı kilitliydi.
var gücümle uşağıma seslendim: 'igooooooor.
defalarca bağırmama karşın, igor beni duymadı.
sidik torbam atlas okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı.
altıma kaçırmak üzereydim.
yaşlılık işte. çaresiz, bahçe duvarına yanaştım.
etrafa bakındım, görünürde kimseler yoktu.
düğmelerimi çözdüm ve su dökmeye başladım.
tam o sırada arkamda bir at arabası durdu.
hiç kıpırdamadan, sessizce işiyordum.
arabacı nefret dolu bir sesle:
"seni haddini bilmez, buruşuk o... çocuğu.
o işediğin, sefiller'in yazarı victor hugo'nun duvarı..!" dedi.
işte, hayatımda duyduğum en güzel iltifat dolu söz buydu.
-- "eserleriniz ve siz bugüne dek çok olumlu eleştiriler aldınız,
çok övüldünüz. bunlar arasında sizi en çok hangisi hoşnut etti?" hugo anlatır:
"karlı bir kış gecesiydi. eş dostla yeyip içmiştik.
mesafe kısa diye, evime yürüyerek dönüyordum.
ama fena halde sıkışmıştım.
hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım.
kapı kilitliydi.
var gücümle uşağıma seslendim: 'igooooooor.
defalarca bağırmama karşın, igor beni duymadı.
sidik torbam atlas okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı.
altıma kaçırmak üzereydim.
yaşlılık işte. çaresiz, bahçe duvarına yanaştım.
etrafa bakındım, görünürde kimseler yoktu.
düğmelerimi çözdüm ve su dökmeye başladım.
tam o sırada arkamda bir at arabası durdu.
hiç kıpırdamadan, sessizce işiyordum.
arabacı nefret dolu bir sesle:
"seni haddini bilmez, buruşuk o... çocuğu.
o işediğin, sefiller'in yazarı victor hugo'nun duvarı..!" dedi.
işte, hayatımda duyduğum en güzel iltifat dolu söz buydu.
devamını gör...
20.
adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra, pazar sabahı kalktığında dinlenmek için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yaparak evde oturacağını düşündü.
tam bunları hayal ederken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. baba oğluna söz vermişti, bu hafta sonu onu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası ilişti gözüne. önce haritayı küçük parçalara ayırdı ve oğluna, ''eğer bu haritayı düzeltebilirsen, seni sinemaya götüreceğim'' dedi. sonra düşündü, ''oh be kurtuldum, en iyi coğrafya profesörü gelse bunu akşama kadar düzeltemez.
aradan on dakika geçmeden, oğlu babasının yanına koşarak geldi ve haritayı düzelttiğini söyledi. adam ilk önce inanamadı ve görmek istedi. gördüğünde hayretler içindeydi ve bunu nasıl başardığını sordu.
çocuğun verdiği cevap daha da şaşırtıcıydı; bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı, insanı düzelttiğimde, dünya kendiliğinden düzeldi.
tam bunları hayal ederken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. baba oğluna söz vermişti, bu hafta sonu onu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası ilişti gözüne. önce haritayı küçük parçalara ayırdı ve oğluna, ''eğer bu haritayı düzeltebilirsen, seni sinemaya götüreceğim'' dedi. sonra düşündü, ''oh be kurtuldum, en iyi coğrafya profesörü gelse bunu akşama kadar düzeltemez.
aradan on dakika geçmeden, oğlu babasının yanına koşarak geldi ve haritayı düzelttiğini söyledi. adam ilk önce inanamadı ve görmek istedi. gördüğünde hayretler içindeydi ve bunu nasıl başardığını sordu.
çocuğun verdiği cevap daha da şaşırtıcıydı; bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı, insanı düzelttiğimde, dünya kendiliğinden düzeldi.
devamını gör...
"kısa bir hikaye" ile benzer başlıklar
kısa hikaye
15
bir hikaye
17