utopian yazar profili

annem 83 yaşında. yıllardır yanımızda çalışan yardımcı kadın sayesinde yılda 50kg. domatesi yıkar, soyar, doğrar, sıkar ve hem salça, hem püre hem de doğranmış domates olarak saklardı. diğer sebzelerden konserveleri, reçelleri, turşuları saymıyorum. bu yaz maalesef yardımcı kadın hastalığı nedeni ile memleketine gitmek zorunda kaldı. o nedenle annem daha az miktar domatesle aynı işlemleri kendi yapmak zorunda kaldı. biz de yıkama ve soymaya yardım ettik ama çalıştığımız için her gün evde kalamadık. doğal meyve ve sebze her zaman en hesaplı ve en sağlıklısıdır. annem çocukluğundan beri doğal ürünlerle beslendiği için ve hayatında hiç margarin, fast-food ve benzeri ürünleri tüketmediği için bu yaşında kalp, şeker, tansiyon gibi rahatsızlığı yok çok şükür.

diş hekimliği fakültesinde anabilim dalı başkanımız öğrencilere "radyasyondan korunma" dersini anlatırken "en iyi doz alınmayan dozdur" şeklinde bir cümle kullanmıştı. radyasyon enerjinin bir ortamda parçacık veya dalga şeklinde yayılması anlamına gelir.
radyasyonun iki türü vardır: iyonizan radyasyon ve iyonizan olmayan radyasyon. iyonizan olmayan radyasyon günlük hayatımızda kullandığımız televizyon, radyo, mikrodalga gibi cihazların yaydığı radyasyondur. insan vücuduna zarar vermez. iyonizan radyasyon ise bir madde ile karşılaştığında elektron alınıp verilmesine yani iyonizasyona neden olduğu için canlılara zararlıdır. iyonizan radyasyon tanı amacıyla kullanılan x-ışınlı röntgen cihazlarında, radyoaktif materyallerde ve nükleer santrallerde bulunur. tanı için kullanılan cihazlarda düğmeye basılırken ışın verilir düğmeye basılmazken ışın yoktur. ayrıca röntgen görevlileri ile hasta arasında kurşun paravan bulunur. hastanın ışın alması istenmeyen organları için kurşun önlük gibi koruyucular kullanılır.
diş röntgeni gibi pek çok röntgen türünün radyasyon dozu çevremizden aldığımız 3-4 günlük doğal radyasyon dozuna eşittir. yani tek bir film oldukça güvenlidir. buna rağmen hastalardan zorunlu olmadıkça röntgen çekilmemelidir. çünkü iyonizan radyasyonun deterministik ve stokastik etki olmak üzere iki çeşit etkisi bulunur. deterministik etkide bir eşik doz vardır. yani hasta bu eşik dozun üzerinde doz alırsa hasar oluşur. oysa stokastik etkide eşik dozun çok altında bir doz bile alınsa kanser gibi ağır hasarlar ortaya çıkabilir. bu hasarın kimde olacağı da (genç, yaşlı, kadın, erkek, zayıf, şişman, vb.) öngörülemez. o nedenle sadece gerekliyse hastadan röntgen alınmalı ve mümkün olan en düşük dozlu seçenek tercih edilmelidir.
nükleer santrallerden yayılan radyasyon ise radyoaktif materyallerden kaynaklanır. bu materyaller parçacık şeklinde radyasyon yayarlar. bunların etkisi yayılımın olduğu bölgeye yakınlığınıza göre ve radyoaktif materyalin yarılanma ömrüne göre değişir. örneğin çernobil ve fukuşima'dan yayılan sezyum 137 izotopunun yarılanma ömrü 30 yıldır. nükleer santral patlamasında radyasyondan korunmak için beton ve kurşunla kaplı bir odada en az 30-35 yıl kalmanız gerekir. hugh wilson'ın yönettiği blast from the past (geçmişin sığınağı) filmi evlerine çarpan bir uçağı nükleer patlama zanneden bir ailenin evlerinin bodrumundaki sığınağa inmelerini ve burada doğan oğullarının 35 yıl sonra yeryüzüne çıkmasını anlatır.

portakal çiçeği veya ağlayan gelin çiçeği

2009 yılında geçirdiğim bir rahatsızlıktan sonra 2021 yılına kadar 7-8 kere beyin mr'ı çektirdim. bana korkutucu gelmedi. cihazın içinde çıkan sesleri dinleyip sayarak vakit geçiriyorum. mr cihazına girmesi sakıncalı olan kişiler kalp pili taşıyanlar ve hareketli eklem protezleri olanlardır.

sercan badur-caner badur, serkan çayoğlu-erkan çayoğlu.

6 ekim 2022. taksim

kitap fuarlarında sunay akın, richard zimler, mine kırıkkanat ve füsun önal'a kitap imzalatmıştım.

lise 3'te okurken edebiyat hocamız ünlü bir kişi ile söyleşi ödevi vermişti. uğur dündar ile söyleşi yapmıştım. yaklaşık 30 yıl sonra türk diş hekimleri birliğinin düzenlediği bir kongreye konuşma yapmak ve kitaplarını imzalamak için geldiğinde geçmişte yaptığım söyleşiyi anımsatmış ve kitap imzalatmıştım.

kumral ada mavi tuna-buket uzuner

kuzu veya koyun etinin kokusunun ağır olmaması için trakya kıvırcığı olması lazım. annem çok iyi yemek pişirir ve etin kalitesinden çok iyi anlar. özel kasabından sipariş verip gidip alır. ızgarada pişirirken de terbiyesini güzel yapınca tadına doyum olmaz.

kaynanalar, küçük ev, tatlı cadı, uzay yolu

fakültede bir hastayı muayene ederken: "hiç ameliyat oldunuz mu?, diye sordum. hasta: "kurşun yarası nedeni ile oldum", dedi. hastaya askerliğini yaparken filan olduğunu düşünerek: "nasıl olmuştu?", diye sordum. hasta: "ben beş yaşındayken o esnada amcamın elinde tuttuğu silah patlayınca kurşun bana gelmişti", dedi. hastaya: "amcanız çok sorumlu(!) bir insanmış, beş yaşındaki çocuğun yanında dolu silah kurcalanır mı?" diye söylenince, hasta: "o sırada amcam da altı yaşındaydı", dedi. bizim ülkemizde bu tür olaylar çok görülüyor.

babamın gençliğinde biriktirdiği daha sonra bana ve kardeşime devrettiği pul koleksiyonum var. onun dışında kalem ve kitap ayracı biriktiriyorum.

bu filmin 1976 yılında çekilen başrollerini öztürk serengil, ayşen cansev, ali şen ve hulusi kentmen'in canlandırdığı "adana urfa bankası" ile çok fazla ortak yönü var. her iki filmde de batmak üzere olan fabrika ve o fabrika üzerine planlar kuran kötü adamlar var, her iki filmde de türk halk müziği ve halk oyunları ile ilgilenen filmin esas kızı var, her iki filmde de başrol oyuncusu filmin başlarında kılıksız, işe yaramaz gibi görünürken filmin ilerleyen dakikalarında polisle işbirliği yaparak kötü adamları alt edip her şeyi çözüme kavuşturan kişi oluyor. adana urfa bankası'nı 80'li yıllarda video kaset kiralanan dönemde evdeki videodan izlemiştim. katma değer şaban'ı ise özel bir televizyon kanalında izlemiştim.

süveyda

kitap okumaya okul öncesinde ayşegül serisiyle başladım. 7 yaşında robinson crusoe'yu onun ardından da denizler ardından da denizler altında yirmi bin fersah'ı okudum. ilkokul 3. ve 4. sınıfta enid blyton'ı keşfettim. ortaokulda ise agatha christie hayranlığım başladı. 45 yıldır kitap okumak benim için bir aşk, hatta nefes almak, su içmek gibi bir ihtiyaç.

the sims 3 oynayanlar bilir. the sims'ün supernatural genişleme paketinde kurtadamlarla etkileşimde böyle bir seçenek vardır.

a4 kağıt, bir de beyaz altın takılar bana sarı altından daha zarif geliyor.

80'li yıllarda çocukluğunu ve 90'lı yıllarda gençliğini yaşayanlar trt'de yayınlanan spor programlarında kış olimpiyatlarını veya dünya şampiyonalarını izlemişlerdir. ben uzun yıllar kaçırmadan izlemişimdir. kimler gelip geçmedi ki. buz dansının efsane ikilisi jayne torvill-christopher dean, kadınlarda almanların gururu katarina witt, erkeklerde uzun yıllar birinciliği kaptırmayan rus evgeni plushenko, daha sonraları 90'lı yıllarda buz pistlerinin siyah kraliçesi, ters takla hareketiyle hatırlanan surya bonaly, amerikalı michelle kwan, 1998'de buz pisti'nde d'artagnan'ı canlandıran karizmatik fransız philip candeloro. benim en sevdiğim kategori buz dansı idi. iki fransız çift ilginç ve sempatik figürleriyle aklımda yer etti. kardeş olan ısabelle ve paul duschenay ile marina anissina-gwendal peizerat çifti. buz dansında genellikle erkekler kadınları kaldırıp döndürmesine rağmen marina anissina'nın gwendal peizerat'ı kaldırıp döndürdüğü figürleri vardır.

nickimden bahsedilince bana cevap hakkı doğdu. sözlük anonim bir yer olduğu için profil fotoğrafı koymadım. tanımlarımdan bir-iki tanesinde yaşımı belli edebilecek, bir-iki tanesinde de mesleğimi belli edebilecek cümleler var. bunlardan yola çıkarak üstteki yazar gerçekten kim olduğumu anladıysa tebrik ederim. ben bu sözlükte tanıdığım herhangi bir kişinin yazdığını düşünmüyorum.

top, çelik-çomak.