virgül yazar profili

virgül kapak fotoğrafı
virgül profil fotoğrafı
rozet
kafa izninde
karma: 864 tanım: 16 başlık: 1 takipçi: 43

son tanımları


sevgisizlik

daha küçük yaşlarımda hayatın erkenden tattırdığı şeyler sağ olsun öfkeyle bir düşünce şekillenmişti aklımda. zaman zaman unutup, zamana kapılıp giderken öyle noktalarda yeniden karşıma çıkıp kendini hatırlatan bir düşünce olmuştu benim için. insan sevgiye tutunur yazmışlar entrylerin bir çoğunda, hem aynı fikirdeyim hem de değilim. sevgisizliğe de tutunabiliyor bazı zamanlarda. istemli olarak değil çünkü herkes sevgi görme lüksüne sahip olamıyor. sevgisizliğe nasıl tutunur diyeceksiniz? şöyle izah edeyim; hayatınızda öyle zamanlar oluyor ki tüm sevdiklerinizin bir bir sırt dönüşlerine şahit oluyorsunuz. gerçekten sevilmediğinizi anlayınca bir içinizi boşluk kaplıyor, eskiden onların sizi sevdiğini düşünerek doldurduğunuz. herkesin de tutunduğu bir inancı, daha iyisini isteyebileceği biri yok malumunuz. güvenebileceğiniz en sağlam şeyin kendiniz olduğunu fark ettiğinizde devam edebiliyorsunuz tutunup düşmemeye. bu da akıllarda bir soru belirtiyor, eğer ben kendime tutunuyorsam insanlarda kendi iyiliklerini düşünerek kendi taraflarını tutmuyorlar mıdır ilişkilerinde? çok doğru… duygusal biri olarak ve içimdeki bu insan sevgisine nazaran, ergenlik isyanlarımla kendi kendimi sevgisizliğe inandırmıştım. hala sevginin bir alışkanlık, farkında olmadan bir çıkar ilişkisi sonucu doğan bir bağımlılık olduğu görüsündeyim. eğer kendi hissettiğiniz, paylaşmayı istediğiniz bir sevgi ile dolup taşıyorsanız önce kendi bardağınıza koyun. sonra diğer bardaklarla paylaşabilirsiniz zaten. bencillik değil bu dediğim, sevgisizlik hissiyatını başkaları ile yıkmak yerine kendi kendine kaldırmak. çocukluğumuzdaki gibi safça kalbimizi açmak mümkün değil bu zamanda, iyi bir tezat ya en bencil sevenler de çocuklar.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

her şeyi olduğu gibi görmek, bütün çirkinliğiyle. bunu ne sağladı bilmiyorum ya da ne değişti. belki de en başından beri görmediğimi düşünüyordum. gerçekten görmüyor da olabilirdim. peki ya ne değişti? neden zamanla değil de bir anda, alıştırarak değil olduğu gibi bütün hakikatiyle. bir anda çok realist mi oluverdim bilmiyorum. gözle görüleni, apaçık ortada olanı görmek, anlaşılan şimdiye kadar düşündüğümden daha zormuş. empati köşemin bir kısmında yer edinsin, sadece benimle ilgili olmamalı. birçok kişi bu evrelerden geçiyor ya da geçemiyor olmalı ki daha iyi anlıyorum insanları artık. kendimi tanıdıkça daha samimi oluyorum, daha gerçek bir anlayış. acı vermiyor gerçeği görmek, asıl acı veren bunca zaman kapadığım gözlerimin sebebiyet verdiği duraksama dönemi. ne yapacağımı biliyorum, bildiklerim acı vericek. belki bir saat öncesine kadar içinde bulunduğum mutlak ancak gizli kanamadan daha acı verici olmasa gerek. gerçeklerde olmanın avunusuyla gerçek adımlar atacağımı bile bile yürümek. zihnimdeki karalamalar düz birer çizgiye dönüştü gibi. yapılması gereken tek şey çizgiyi takip etmek ve ne zamandır karaladığım defteri temize çıkarmak. bu açıdan bakınca makul duruyor bu başlık altındaki karalamaları silmek adına…
devamını gör...

beklemek

iniş ve çıkışlar, yükselişler ve düşüşler…
ara ara çocuk halimi düşünürüm, yaşadıklarımdan çok durumlara bakış açım, hayattan beklentim gibi hayata olan gözlemimi hatırlamaya çalışırım. biraz beyin fırtınasının ardından aydınlık sayfalar canlanır kafamda, düşünmeye devam edince ise simsiyah anılar. o yeni yoğrulmaya başlamış zihnimin gri bir bölgesini pek hatırlayamıyorum. günler ve geçirdiğim vakitler ne heyecanlı ve mutlu geçerdi. her şeye karşı sonsuz bir istek, geleceğe karşı verilmiş devasa sözler. merakım asla doymuyor ve daha ufacık olan dünyamda her şeye karşı bir öğrenme güdüsü gösteriyordum. inanılmaz bir yaşam arzusu ancak her şeyin toz pembe olduğunu düşünmeyin lütfen. bu arzu üzgün olduğum zamanlarıda kapsıyor. o kadar beyaz bulutların üstünden simsiyah bi denize çakılıyordum aksi durumlarda. ufacık bir ipliğim tutuşsa hayatımın bağlı olduğu halatlar kül olmuşcasına bir aşırılık kaplıyordu içimi. ee, bir bakıma çocuk olmanın tanımına da uyuyor sanırsam bu. doruklarda yaşamak ve inanılmaz bir devam etme gayreti. sonra şimdiyi düşünüyorum, bu büyümüş olan beni ve belki de içimde bir nebze de olsa kalmış olan küçüğümü. doruklara ulaşmak hala çok kolay, mutluluk ve hüzün. peki ya merak ve ilerleyiş? burada iki ayrı monoloğum var birisi artan merakım ve sınırsız tecrübe edilecek bilginin çokluğu karşısında ezilme, bir diğeri ilerleyişin ağırlığı, sebebini arama ve ilerleyişin geçmesini bekleme. evet, günlerle beraber sona doğru ilerliyoruz ve ayakta tutanda o merak oluyor. öğrenmek, öğrendikçe cebe konanın miktarının küçüklüğünü fark etmek. daha ağır ağır ilerlemek ve elimden geldiğince renkli bir süreçle yol almak. ne için tüm bunlar? kaçınılmaz bir son karşısında bir bekleyiş? ya da içten içe bilinen tüm bu durumlar karşısında yavaşlayan adımlarla durana kadar devam edip sonunda yine bekleme pozisyonuna varmak?
devamını gör...

günaydın sözlük

iyi akşamlar sözlük,
hani dönem dönem olur ya, ya konuşmak istersiniz saatlerce ya da birini dinlemek ve bu motive isteğin sonunda asıl elinizde kalan insanlar içinde sessizce oturmak ve susmaktır. ne konuşmaya mecali kalır insanın ne de derdine deva bulmaya. iyi hoş ya zaten ortada kahırlanılacak ya da yakınılabilecek dert de yoktur. hayatın kendi akışıdır bu, içinden çıkmaktan kaçındığınız inanılmaz duyguları verdiği gibi bu süreçlere sokmayı da hak görür kendine. sizde size verilen bu bunaltıcı süreçte kaybolurken bulursunuz kendinizi. insan bu dönemlerde kararlarını hatırlamayı ve bakış açılarını unutmamalıdır, yoksa o zaman gerçekten kaybolursunuz, önemli olan kendini hatırlamak, yolda ve yolculukta yolcunun bireyselliğini kaybetmemektir.
kendinize “” bakın sözlük!
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

bana kasım-ekim hep iyi gelir,
senin bana o zamanlarda geldiğin gibi.
hafif soğuktur havaların, eser.

gelgit bir hali olur marmara’nın,
sanırsın sen bu su boğar, geçer bizi.
benim çiçeklerim açar her kasımda.

senin yaprakların dökülür, kırılır dalların.
kışa hazırlanır toprakların, ben gün bakarım;

sapsarı yapraklara, tupturuncu topraklara, kıpkırmızı dudaklarına…
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

kaçıyoruz, ne kovalayanımız var ne yetişmeye çalıştığımız bir yer. üstünüze alınmayabilirsiniz, biraz içsel yergi yapacağım. asla duramadığım bir düşünce eylemi içindeyim. yatıyorum kalkıyorum ancak asla kapanmayan sonsuz hafızası olan bir makine var sanki… sürekli yine sonu olduğu dışında her şeyi planlıyor yapıp yıkıyor imgeleri. senaryolar kuruyor, mevcuttakileri tekrar oynatıyor. yolların haritasını çiziyor yeni yollar ekliyor. arada sıkılıyor da kendinden, başkalarının makinelerini izliyor, öğreniyor. bunca devamlı işi yaparken hem motivasyonu asla bitmiyor hem de kaçamaklar arıyor.

suyu çok severim her anlamda. sesinin ayrı bir güzelliği var. gece yarısı yağan yağmur damlalarının, gündüz deniz kenarında sahile vuran dalgaların ve daha fazlası… hep duru tanıdık bir hissi olur ve dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi dilde konuşursanız konuşun suyun sesi değişmez. işte sanıyorum ki bu sebepten olacaktır ki su sesine çok sığınıyorum. ne demek mi istiyorum? elbette yaptığınız bir şey var, en güzel fikirler duş alırken gelmez mi? icat noktası gibi. üzülerek söylüyorum ki yergim bununla sınırlı kalmıyor. çevreci bir insanım lütfen bir anlığına negatif düşüncelerinizi kaybedin. el yıkamak, bulaşıklarla uğraşmak gibi basit, monoton meşgalelerde düşünüyorum en çok. dalıp gidiyor ve hayattan kaçarken minik uyuşturucu seslere tutunuyorum. ama bizim makine durmuyor tabi en verimli dakikalarını yaşıyor. çok büyük bir tezatlık yok mudur bu durumda hem kaçış hem durma noktası… kaçma eylemi daha ağır gibi, düşününce ve yergiye dönüşünün ana sebebi de bu olsa gerek. bu yalnızca içsel bir yergi olmaktan çıkıyor bu durumda, hepimizin yetişmekte olduğu bir kaçış noktası var. sürekli bir şeylerden kaçmaya çalışıyor, bitmeleri için dakikalar sayıyoruz. çalıştığınız işi, gittiğiniz okulu, belki gündelik bir işinizi düşünün. yakın geçmişte yaşadığınız herhangi zaman donduran eylem. sürekli saate bakmaz mıyız? zaman geçse de bitirsek. tamamlama isteği… halbuki neye yetişmeye çalışıyorsak. bir sıkıcı görevi bitiriyor bir sonrakiyle hayatımızı sömürmeye devam ediyoruz. zaman geçiyor görevler tekrar ediyor ve biz sürekli kaçıyoruz. bir yere yetişeceğimiz de yok anladığım kadarıyla, akıntıda suyla sürükleniyoruz. akışın devamı için karşı konulamaz bir bacak çırpışı. anlamsız bir çırpış, akıntı zaten bizi götürecek. tamam bunca konuştuk, sizi de okurken bitirme (kaçma) isteği ile doldurmuş olabilirim. uzun lafın kısası bazen başınızı suya yaslayıp akıntıyı hissetmek, çevreye duyarlanmak, güzellik ve doğallığın tadını çıkarmalı. çok düşünmeden akışa kapılmalı. e böyle olunca doğru bir yol ya da yöntem benim nezdimde henüz yok. bulamadığımdan karalamaya yermeye geldim. iyi akışlar dilerim!
devamını gör...

seni seviyorum

13 harf, 2 kelimeye göre okunuşu kolay söylemesi epey zordur. söylemeye cesaretimiz pek yoktur, genelde sessizce söylemeyi tercih ederiz. bazen bir gülümsemeyle bazen de minik bir jestle defalarca sessizce söylenebilir. karşımızdaki kişinin algılarının kulakları yetirince iyi duymuyorsa da sessiz seni seviyorumu duyması epey zordur (sesli söyleneni duyabilmek de herkesin harcı değildir). ee benim yorumumca duymaması aslında daha iyidir, hissetse yeterdir. sebebi; sesli ve sessiz seni seviyorumları yeteri kadar duymak anlamını yitirir. başta da dediğim gibi okunması çok kolaydır. kolaya ulaşmakta pek uğraşlı bir iş değildir. önemli olan karşılığında ses düzeyinizi iyi ayarlayıp diyebilmektir ki; “seni seviyorum”.
devamını gör...

insanların yalnız kalmasının gerçek sebepleri

genelde şehir hayatı yaşayan insanlar kalabalıktan çok yoruldum, insan görmek istemiyorum, herkesin yüzü asık gibi söylemlerde bulunur. bu aslında klasik şikayetlerinin bir devamıdır. ancak bu insanlar (çoğu diğer insan) gerçekten yalnız kaldıklarında bunun bambaşka bir şey olduğunu görürler. yalnız kalmak insanlardan uzaklaşmaktan ziyade kendimizle yakınlaşmamızdır. kendimizle düşüncelerimizle yakınlaşıp dans ederiz adeta. yalnız kalmak bir başka diyişle dışarıdaki sesleri duymayıp içtekini dinlemektir. yani çok kalabalık bir cafede de yalnız kalabilirsiniz. çünkü o sırada çevrenizdekiler sizin için birer iletişim noktası değil birer izlence olur. çok keyifli bir durumdur yalnız kalmak; acelesiz, çıkarsız, doğal, gelişmeye açık bir olgudur. bu tada varan insanlar yalnızlığı severler, alışırlar. ki alışmak birçok seçim için büyük bir sebeptir.
devamını gör...

küçük prens’in gülü


evet, güzelsiniz. ama boşsunuz. sizin için kimse yaşamını feda etmez. yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir çünkü ben onu suladım ve onu camdan bir korunakla korudum. önüne bir perde gererek rüzgârın onu üşütmesini engelledim. tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). onun şikâyetlerini, övünmelerini dinledim ve bazen de suskunluklarına katlandım çünkü o benim gülüm.


demiştir küçük prens. bizler de zaman zaman hayatımıza dokunan renkli şeylere anlamlar yüklemeye başlarız. sarıp sarmalar aklımızın içinde camdan bir korunağa bırakırız. zaman geçtikçe nasıl olduğunu anlamadan onlar için perdeler gerer özenle bakarız. önemli olan renkli olmaları değildir, güzel olmaları da. önemli olan ona harcadığımız zaman ve zamanlara kattığımız değerli anlamlardır. işte bunlar bizim gülümüz yapar.


kelebeklerle tanışmak istiyorsam, bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım.


şimdiye kadar hep küçük prensin güle bakışından bahsettik. onun kalbinden ve hislerinden, peki ya gül? gül içinde o kadar önemli mi küçük prens bu bir muamma şimdilik. onu yaşama isteğiyle dolduran güle duyduğu sevgi ve ilgi, karşılıksız. onun için bu sorun olmamalı, pek çok zorluk gibi…


“günaydın,” dedi küçük prens. açmış güllerle dolu bir bahçenin önündeydi. “günaydın,” dedi güller. küçük prens onlara baktı uzun uzun; kendi çiçeğine benziyorlardı. “kimsiniz?” diye sordu şaşkınlıkla. “biz gülleriz,” dedi güller. birden küçük prensin içi üzüntüyle doldu. çiçeği ona evrende başka bir eşi benzeri bulunmadığını söylemişti. oysa işte burada, tek bir bahçede beş bin tane birden vardı!


şaşırmıştır, küçük prens. şimdiye kadar ki bu masum, nazik, çıkarsız sevgisi gördükleri karşısında anlamsızlaşmıştır. bu durumda onca gül kendisininkine benzerken ne yapacaktır prensimiz? anlamsız mıdır artık sevgisi ya da gülü. şimdi diğer güllere bakıyordur. kafası benim yorumumca gidip gelir, özel hislerinin yüzeyselliği karşısında içi hüzünle dolar. çünkü tek bir gülü sever küçük prens ona özen gösterir ve onun fanusu vardır yalnızca.


3. “ölene kadar sorumlusun gönül bağı kurduğun her şeyden” dedi tilki…


bu alıntımız gülden çok tilkiyle bağıntılı olsa da işin özü aynı gibi duruyor. tilki prensimize bağlanmadan önce sorumluluğunu almayı şart koşar ve ilgisini gelip geçici istemez. kendini adayabilmesi için adanmışlık ve bağlılık ister. bu noktadan sonra önceki alıntımıza bağlayabiliriz ki prensimiz gülüne kendini adamıştır. niceliğinin önemi yoktur güllerin, kalpteki niteliktir onu ayıran.


hâlbuki aradıkları tek bir gülde ya da bir yudum suda olabilir.


bunca bilgelikten ve öğrenmişlikten sonra tek isteği gülüne dönmektir. mutluluğu minnacık bir bedende saklıdır. başvurduğu yol ne kadar amacını sağlayacaktır kendisi de bilmez ancak o gülüne dönmek uğruna ulaşamayacağını bilse de nefesinden vazgeçer.

sevgi de böylesi bir basitliğe sahiptir.
devamını gör...

sözlük yazarlarının hissettirdikleri

mutlu olabilmek için onca sebep varken insanlar neden hep olumsuzluklara çekilir? neden hep kendi yarattığımız karmaşanın kurbanı oluyoruz? dengede yaşayabilmek varken neden hep uçlarda koşarız? bunları anlamıyorum. biz insanlar domino taşı gibi varlıklarız, birimizin hissettiği ile bir başkasını kolayca devirebiliriz. etki bu kadar basittir, hiç konuşmayan iki insan aynı ortamda bulunduklarında elbette birbirlerinin hislerini süzgeç gibi çekeceklerdir. uzun lafın kısası birbiri ardına devrilen bu domino taşlarının düştüğü yönün ya da düşme kararının sorgulanması… mutlulukta etkidir, mutsuzlukta. bu duyguları başka bir insana yıkmakta bir etkidir, yıkmamakta.
devamını gör...

kavga

kavga, duyguların kontrolü altında sesli ve gürültülü bir dominantlık yarışı.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının okumakta olduğu kitaplar

yeraltından notlar - dostoyevski
devamını gör...

geceye bir şarkı bırak

orman yangınlarının unutulması

ülkece yapmaya bayıldığımız eylem, her şeyi yeni haberler uğruna unutma becerisi geliştirmişiz. geçmişini unutan yarınını da unutur.
devamını gör...

geceye kendine ait bir şiir bırak

duvarları düz boyalı odada bir saat asılı,
gözlerin kayıyor yelkovana; sanki zaman takılı,
içinden geçiyorum, aklından
ama duramıyorum, durma isteğim yok.
ikimizin içinde bulunduğu süre orantılı,
sen gidiyorsun ben sana bağlı...
devamını gör...

bir kadının sustuğu an

söyleyebileceği tüm sözleri söylemiştir, içi rahattır. bunların sonucunda bir çaba ve motivasyon güdüsü göstermez. eğer bu raddeye geldiyse ne yaparsanız yapın ağzını bıçak açmaz. vazgeçmek…
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim