1951'de yayımlanan
j.d. salinger romanı. ben kitabı seven taraftayım. ana karakterimiz
holden'ın bakış açısıyla anlatılıyor.
holden, 16 yaşında bir genç. derslerden kaldığı için okuldan kovuluyor ve kovulduğuna dair mektup ailesinin eline ulaşana kadar, noel öncesi birkaç günü dışarda geçiriyor. aslında bunu 4. kez bir okuldan kovulduğu ve ailesiyle yüzleşmekten kaçındığı için yapıyor. müthiş bir kurgu ya da olay örgüsü yok, kitap boyunca holden'ın zihnindeyiz. sohbetvari, bol argolu ve lanet okumalı bir anlatıma sahip. ayrıca karakterin mizah anlayışına da bayıldım. birkaç yerde içinden geçirdiklerine sesli güldüm.
bazı tarzlar vardır, herkeste aynı durmaz ve hatta başkasında görseniz rahatsız olursunuz. benim için kesinlikle orijinal sayılabilecek ama bir o kadar da normal bir karakterdi. çünkü yaşını düşününce yaptığı ve söylediği şeyler oldukça makul görünüyor. karakterimiz oldukça samimi, zeki sayılabilecek biri.
okurken çoğu zaman kendimle bağdaştırdım. övdükten sonra bunu söylemem hiç hoş olmadı ama kastettiğim farklı. iç dünyasında insanları çok basit meselelerde bile sık sık eleştirdiğini, onlardan şikayet ettiğini, hemen her meselede anlamsız davrandıkları hükmünü verdiğini görüyoruz. duygu geçişleri çok hızlı oluyor. örneğin konuşma başlangıcında karşısındaki kişiyle vakit geçirmekten hoşlandığını düşünürken, 5 dakika sonra nefret ettiğini düşünebiliyordu. ama bunların çoğu davranışlarına yansımadı. çünkü bunlar onun için kayda değer, uygulamaya geçmesi gereken düşünceler değildi. holden devamlı gözlem halindeydi. hem kendini hem diğer insanları gözlemliyor, çözümlemeye çalışıyor ve kaçınılmaz olarak da hüküm veriyordu. neyse ki üstünde duracak kadar da önemsemiyordu.
özellikle değinmek istediğim bir şey var. bu genç adamda en sevdiğim özellik çok saygılı oluşuydu. zaman zaman yaşıtlarına karşı öfke patlamaları yaşayabiliyordu ama kendinden büyüklere çok saygılı davranıyordu. tabii çoğunlukla içinden geçirdikleri farklıydı ama ne önemi var ki? hangimiz bize nutuk çekilirken içten içe mızmızlanmadık? çevresindekiler tarafından özellikle eğitimi konusunda ilgisizlikle suçlanıyordu ama bundan inanılmaz rahatsız olduğu hâlde asla onlarla tartışmaya girmiyordu. ve o zamanlarda iç sesiyle de niyetin iyi olduğunu kabul ediyordu. onun için önemli olan, bir şeyin samimi olup olmadığıydı zaten. bir cümle olumsuzsa bile sırf samimi olduğu için onu benimseyebiliyordu.
çok akıcı, eğlenceli bir kitaptı. gönlümden koca bir 8 puan kaptı. sözlerimi burada noktalarken kitaba ismini veren kısmı alıntılamak istiyorum:
"her neyse, hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta. yetişkin hiç kimse, yani benden başka. ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. ben, çavdar tarlasında ço- cukları yakalayan biri olmak isterdim. çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. biliyorum, bu çılgın bir şey."
devamını gör...