zagrebde zigara icen ziganali yazar profili

zagrebde zigara icen ziganali kapak fotoğrafı
zagrebde zigara icen ziganali profil fotoğrafı
rozet
karma: 5079 tanım: 727 başlık: 104 takipçi: 70
Yabancı dilde yazılan cool kişisel ileti metni

son tanımları | başucu eserleri


normal sözlük moderasyonu

normal sözlük'teki kalite ve aktiflik düşüşünün, esaslı yazarların sözlüğü terk edip 31 saniyede entry giren yazarların sözlüğü doldurmasının en büyük müsebbibi olan ekip.

sözlüğe kayıt olduğum tarih olan 9 ay önce #1740602 şöyle bir entry girmiştim. halihazırda 9 aylık maceramdaki en beğenilen entrym de kendisi oldu zaten. bu entryi buraya koyma sebebim, normal sözlük'ü neden tercih ettiğimi anlatıyor olması ve aynı şeyleri tekrar yazarak entryi gereksiz yere uzatıp okuyucuyu yormak istememem.

günümüzde yozlaşan, niş platformlar olmaktan çıkıp ele ayağa düşen sözlük sitelerinden sıkılmıştım. sonrasında burayı keşfettim ve normal sözlük'te eski sözlük ruhunun iyi-kötü hala yaşadığını gördüm. saygılı yazarlar, kaliteli yazarı kalitesiz yazara karşı koruyan tadında otoriter bir yönetim (evet, otoriter. fazla liberalizmin insanlara yaramadığının en güzel örneğini ekşi sözlük'te gördük), tanım esaslı entryler vs vs.

dedim "işte aradığım sözlük!". elbette mükemmel bir platform değildi, eksikleri vardı ama o kadar kusur kadı kızında da olur dedim.

ne olduysa son birkaç ayda oldu. moderasyon sırf siteye hit getiriyor diye hiçbir şeye mudahele etmemeye başladı. koca sitede problem yaratan yalnızca bir avuç yazar var ama kıymetli moderasyonumuz kılını bile kipirdatmadi. somutlaşsın diye kendimden örnek vereyim;

yakın zamanda bomboş bir yazarla tartışmak durumunda kaldım. olayı uzun uzun tabi ki anlatmayacağım, isteyen nickaltıma bakabilir. bir sürü güzel entrynin sonunda 6 tane ardı ardına döşenmiş troll entryleri.

mevzubahis yazar bir başlıkta durduk yere toplumun bir bölümüne nefret kusuyor. bu özgürlük müdür? eğer cevabınız evet ise ben de kendi özgürlügümü kullandım ve kendisine bu söylemlerinin yanlış olduğunu belirten bir mesaj attım. sonrası da ise nickaltıma ardı ardına işsiz gibi kendini tekrarlayan, tanım esaslı bile olmayan entryler girdi.

peki bu yazar kardeşiniz bunları neden anlattı efendim? ben kalitesiz insanlarla muhatap olmayı seven birisi değilim, laf dalaşlarını da sevmem. hayatımda 5-6 kere kavga etmişimdir ve bunlar da öncesinde laf kalabalığının olmadığı, direkt yumruklarin konuştuğu kavgalardır.

çok sert ve haşin bir erkek olduğum için mi yazdım bunları? tabi ki de hayır. aksine naif bir insanimdir, sosyal medyada kendini maskülen göstermeye çalışan tipleri hep acınası bulmuşumdur. bir yere bağlanmayan tartışmalardan hoşlanmadığımı belirttim sadece.

mevzubahis yazarın entrylerini 50 kere şikayet ettim, moderatörlerin hemen hemen hepsine yazdım. "bakın durduk yere satasiyor, mudahele edin ki ben de cevap vermek durumunda kalmayayim, çocukça işler bunlar" dedim. moderatörler zerre kadar umursamadı. en sonunda moderatörlerin başı olan bengaripsengüzeldünyaumutlu isimli yazara ulaştım ve durumu anlattım. özel mesaj ifşası olmasın diye aldığım cevabı yazmayacağım ama kadın benim derdime gülen emojili, umursamadığını belirten bir yanıt verdi. bu kadın moderasyonun başı diyorum hocam. baş moderatör, kendisine gelen bir sikayete trolleyerek cevap veriyor diyorum ahshshahshahahshahahhshshsjdjfjdhshsjdjsjsjjs

böyle yani. sonrasında saldım. mevzubahis yazar da bol bol saydı sövdü, ben de 3-5 bir şey söyledim falan.

bu örnekle moderasyonun tutumunu somutlaştırmış oldum. bu tarz şeyler, iyi kötü düşünen ve entrylerinde emek veren yazarları sözlükten soğutur, yazma şevkini kırar. sonrasında da ya aktifliği düşer ya da kendisi de kalite gözetmeksizin saçma entryler girmeye başlar. kalitesiz yazarlara ise dokunan bir şey olmaz, çünkü standartları olmadığı için onlar bu durumdan etkilenmez. böylelikle de bir sözlüğün çöküşüne şahit oluruz, meydan trollerle kalır.

işte son aylarda onlarca kıymetli yazar bu tarz durumlar yaşadı ve yaşamaya da devam ediyor. yazacak daha çok şey var da hızlı tüketim çağındayız, bu entry yeterince uzun oldu zaten. son bir hikaye anlatayım;

meşhur osmanlı kadısı ebusuud bir gün fırıncının tekine, yaptığı bir usulsüzlükten dolayı ağır bir ceza verir. sadrazam kendisine sorar, "kanunnamelerde bu ceza var mıdır? neden böyle ağır bir ceza verdiniz?". kadı, elindeki siyah kaplı kanun kitabını işaret ederek cevaplar "bu kara kaplı kitapta her şey yazmaz paşa hazretleri. bir kadı, birçok kararı vicdanıyla verir. aksi taktirde bu kara kaplı kitabı ezber esen herkes kadı olurdu".

moderasyonun durumu da aynı. işiniz yalnızca doğrudan küfür içeren entryleri silmekse uğraşmayın? tanıdığım çok iyi yazılımcılar var. bir kod yazarlar ve içerisinde belli kelimeleri barındıran entryler otomatik olarak sistem tarafından silinir? moderatörlüğün tek olayı 3-5 tane kural ise sizin bottan ne farkınız var? iyi yazarı kötü yazardan ayırmayacak, kaliteli yazarı kalitesiz yazara karşı korumayacaksanız ne işe yararsınız siz?

bu entryi niye yazdım? bu entryi okuyan sözlük yönetimi birden aydınlanacak, sözlükte muhteşem yenilikler, reformlar yapacak falan diye mi? tabi ki de hayır. aksine bir cacık olmayacak. doğru düzgün okunmayacak dahi. normal sözlük de zaten düşmekte olan grafiğini daha da sürdürecek ve bir süre sonra 20 tane kankacı yazarla hayatına devam edecek.

bizler gidecek sözlük buluruz. sözlük formatının yeri bizim kafadan insanlar için ayrıdır. ne ınstagram, ne başka bir platform bizim için sözlük sitelerinin yerini tutamaz. burası gider başka bir platform açılır. orası, diğer klon sözlüklerin yaptığı hatalari yapmaz. yaparsa da yine başka bir sözlüğe geçeriz. demokrasilerde çare tükenmez. bu entryi yazma sebebim, yarın sözlükte 20 aktif yazar kaldığında sözlüğün bu hale neden ve nasıl geldigine dair yazarların masaya vurabilecekleri derli toplu, belge niteliğinde bir entry olsun diye idi efendim.

(bkz: moderasyonun göbeğini kaşıyarak okuyacağı entryler)
(bkz: kimsenin okumadığı entryler)
devamını gör...

izel

2000'li yillarda dini bütün dedemin şahininde kasetleri bulunan güzide sanatçı.

dedem dini konularda çok hassas bir adamdı, bir imamdı kendisi. yaşadığı küçük ilçenin (neredeyse köy kadar) hocasıydı o. hoca kelimesini vurguladım çünkü bu tarz küçük yerlerde hocalar pek "saygın" insanlardir. öyle ki bazen muhtar bile gölgelerinde kalır.*

bu dini hassasiyetlerinden pek haz etmezdim. yaşım küçüktü, rasyonel değildi bu antipatim. okuduğum okul, istanbul'da bulunan ve içine doğduğum muhafazakar bir gecekondu mahallesinin dibinde, mahalleme aşırı ters şekilde gelişmiş ve sekuler bir semtteydi. çoğu zaman öyledir zaten. parmakla gösterilen semtlerin hemen dibinde semtin gelişmişliği ile zıt ölçüde geri kalmış bir gecekondu semti bulunur.

ben de gittiğim bu okulun ve semtin kültürüne ozenirdim hep. o yüzden pek sevmezdim dedemi. halbuki sayesinde her yaz gittiğim o küçük ilçede "x hoca'nın torunuyum" jokerini kullanarak pek çok imtiyaz sahibi oluyordum.

dedem hakkında entrymin sonunda bağlamak üzere yazdığım cringe paragrafları bir kenara bırakalım. entry başında bahsettiğim kasetleri dayım çıkartmıştı. dedemden kim bilir ne dayaklar yemişti o kasetleri kabul ettirebilmek için.

nefret ederdim o kasetlerden. arkadaşlarım (bkz: tarkan) (bkz: gülben ergen) (bkz: duman) ve nicelerini dinlerken biz yazın her tarlaya, bahçeye, pikniğe gidiş-dönüsümüzde artık ezberledigim 3-5 izel şarkısını döndürür dururduk. öyle ki "müzik günah!" diyen dedemin bile çaktırmadan keyif aldığı müziklerdi artik. hayır bir de bunları dinlerken tribe falan girerdi sevgili araba ahalisi. yıl 2008 (örnek olarak, yoksa 2006'da aynı 2009'da), kavurucu güneşin altında uçsuz bucaksız sapsarı ayçiçek tarlalarının arasından süzülen incecik bir köy yolunda giden bir şahinin içinde hasret dinleyip tribe giren insanlar.

geçen gün kafamda durduk yere bir şarkı dönmeye başladı. başladı başlamasına da sözleri yok, bilirsiniz sadece tını ve ritim. yav diyorum bu nedir? takdir edersiniz ki bir izel parçasıydı. aylarca kafamın içinde dönen bu müziği sonunda bulmuştum. beynim nöron yerine afgan işçi calistiriyorsa demek.

buldum da pek keyif alamadım. keyif alamadığım şey müzikler değil, tersine o nefret ettiğim müziklerin bana artık keyifli gelmesini sağlayan nostalji hissiydi. bak şu an yok yere dinliyorum, sözlerini unutmuşum ama ritmi duyunca iki kelimeden biri geliyor.

müzik bomba da ne şu an beyaz bir şahinin icindeyim, ne tepesinde kavurucu güneş bulunan bir köy yolundayım, ne kuzenimle el kızartmaca oynuyoruz, ne o dönem ağır abi takılan liseli abim bize "şımarmayın lan" diyor ne de şoför koltugunda oturan bir dedem var.

(bkz: arkadan samanyolu müziği gelen entryler)
devamını gör...

trabzon

ülkemizin en ihmal edilen lakin buna rağmen bırakın isyanı, bağlılık konusunda en ateşli şehirlerinden biri.

cumhuriyetin ilk nüfus sayımlarından olan 1940 yılı nüfus sayımında 390.733 nüfusuyla ulkenin 63 şehri arasından 10. sıradaydı. diyarbakır ise 257.321 nüfusuyla 33. sıradaydı.kaynak

2020 nüfus sayımı itibariyle 811.901 nüfusuyla 81 şehir arasından 27. sıraya kadar gerilemiştir. diyarbakır ise 1.783.431 nüfusuyla 12. sıraya yükselmiştir.kaynak

bu büyük düşüşün ve ihmalin gözümüzde canlanması açısından yanında bir örnek şehir verdim.

ülkenin en zor coğrafyasına ve iklimine sahip birkaç şehirden biri ol, tüm bunlara karşın büyük bir zoru başararak içinde tarım yapılabilen geniş arazileri olan, iklimi haftanın 86 günü yağmur almayan tonla şehrin bulunduğu 63 şehir arasından en gelişmiş 10. şehir ol, yani o kadar imkansizlikla o kadar fazla insanı doyurmayi başarabil. tüm bunların yanında nüfus olarak gelişiminden çok daha büyük bir kültürel ve stratejik öneme sahip ol, koca bir hristiyan dünyası için tüm dünyadaki en önemli 3. şehir ol , şartları çok daha kolay olan onca şehir arasından koca bir kafkasya, anadolu (3-5 şehir istisna) coğrafyalarındaki en gözde şehir ol, ama günümüzde geldiğin nokta bu olsun.

üzücü bir hikaye. bunun tek sebebi ülkemizin değişimi de değildir. dünyada da özellikle milenyum sonrası değişen tuhaf bir düzen söz konusu. ornegin son 50 yılda kenya'nın nüfusu belçika'nın nüfusunun 5 katına çıkmıştır.

yani demem odur ki, kurt kuzuya boğdurulmuştur efendim. günümüz dünyasının tuhaf sistemini en isabetli açıklayan söz budur.
devamını gör...

muhafazakarlık

muhafaza etmekten gelir.

bu klişe tanımı niye yaptım? insanlar muhafazakarlığı sadece belli kavramların çatısına konumlandırır. dincilik, milliyetçilik, sağcılık. halbu ki muhafazakarlık sadece bu görüşler için yoktur, solculuk da muhafazakarlığa sokulabilir. önemli olan hangi görüş olduğu değil, o görüşü muhafaza etmektir.

ben bu entryi aşırı dinci muhafazakar ailenin normal çocuğu olarak yazıyorum. geçmişte klişe olarak sağcı ailenin solcu çocuğu olma evrelerinden de geçtim ama nihayetinde normal, dümdüz bir noktada konumlandım.

peki neydi beni dinci muhafazakar ideolojiden uzaklaştıran şey? klişe* olarak aile baskısından kaçmak mı? ergenlik döneminde belki bir tık etkili olmuştur ama değil. uzatma dediğinizi duyar gibiyim, hemen söyleyeyim efendim;

üniversiteli, eşek kadar adamken* aşırı dinci muhafazakar* ağır abi takılan evli abimin ve aynı ideolojideki eşinin evinde yanlışlıkla bulduğum çılgın seks oyuncaklarıydı. ceketimi asmak için gittiğim yatak odasında bulmuştum.

efendim neler yoktu orada.. bakın iki nokta ve üç nokta bırakmayı aşırı cringe bulan biri olarak koydum o iki noktayı. gerçekten neler yoktu..

benim diyen marjinalin kullanmadığı, belki haberinin bile olmadığı şeyler vardı yahu. pornolarda sürekli gördüğüm* ama kimsenin kullanmadığını, en azından yukarıda tarifini verdiğim tarz bir çiftin kesinlikle kullanmadığını düşündüğüm şeyler.

abi yaşadığım o şaşkınlığı böyle 2 paragraflık betimlemelerle falan gideremem. o yüzden müsadenizle biraz daha devam ediyorum.

o file çoraplı, burnu kaf dağında, her an tasmayi çıkarıp boğazına takip seni 4 ayak üstünde gezdirecek ve seni yalvarana kadar kırbaçlayacakmış gibi duran femme fatale tarzı takılan marjinal kızları,

kulağı küpeli, her gece o bar senin bu bar benim gezinen, her buluşmada farklı bir seks hikayesi anlatan, şeyi* nemli bir ortamdan* çıkmayan berkecanları düşünün. onların bile deneyimlemedigi tarz oyuncaklar diyorum. hadi belki bu kadar uç tipler deneyimlemiş olabilir, abartmayalım.

öyle işte efendim. takkeli bir tarikat müridi düşünün, veyahut ceketi sirtinda* gezen bir ocak reisi. şimdi de öyle bir tipi siyah rujlu bir kadın* tarafından kırbaçlanıp zevke gelirken hayal edin. hissiyatim benzer oldu. oyuncakların ise çoğu daha fena. kırbaç bile yanlarında oyuncak araba gibi kalıyor.

ihanete uğramış gibi hissettim yahu. bu kadar saçma ve kimseyi ilgilendirmeyen paragrafı yazma sebebim de buydu. yıllarca din üzerine paso vaaz dinlediğim, yaptığım her hareketi eleştiren, yapmak istediğim tonla şeyi de küçüklükten beri yaptığı bu tonla beyin yıkamaları yuzunden yapmamı engelleyen..* adam benim yalnızca pornolarda izleyebileceğim şeyleri gerçek hayatta yapıyormuş yahu. arada sırada haberlerde gördüğümüz, dini kimlikleriyle ön plana çıkıp bu kimliğe çok ters bir yaşantı süren ve bu yüzden de gündem olan insanlar.. bunların sayısı gerçekten de az değilmiş. zannettiğimizden çok daha fazlaymış.

giremiyorum abi o eve artık, hele o yatak odası yok mu.. önce o oyuncaklar geliyor gözümün önüne, sonra da paragraflarca betimlemesini yaptığım çift. en nihayetinde de tüm bu nesne ve öznelerin birleşip o odada nasıl eylemler gerçekleştirdikleri.

ceketi de çıkaramıyorum bu yüzden, biri üstümden* alırsa veriyorum, almazsa yaz günü bile olsa sırtımda kaliyor.

bu şekilde efendim. şayet buraya kadar okudu iseniz bari harcadığınız zaman bir işe yarasın umuduyla belki haddimi de aşarak bir tavsiye vermek istiyorum. aslında sürekli gördüğümüz tavsiye zaten, sadece pekiştirmiş olayım;

hiçbir ideolojiyi fazla sahiplenmeyin, muhafaza etmeyin. biz kendimizi paralarken o ideolojilerin toplumda ve dünyada ileri gelenleri hayal edemeyeceğimiz şeyler yapıyor.*

insanlar için, artık bir şey dememe gerek yok sanırsam. zerre güvenmeyin. bundan sonra diyanet işleri başkanının aslında ateist, pervin buldan'ın evinin duvarında bozkurt posteri, bahçeli'nin playlist'inde "ez kürdistanım" olduğunu öğrensem zerre şaşırmam.

hayatınızı yaşayın efendim. kimse ben dedim diye birden aydinlanip hayatını yasamaya başlamaz zaten de en azından halihazırda yaşayanlar daha bir güzel yaşasın. koyverin dincisine de solcusuna da kürtçüsüne de.

paşa gönlünüz dilerse bir dünya görüşünüz olsun, sadece muhafazakar olmayın. hepinizi seviyorum.*

(bkz: kimsenin okumadığı entryler)
devamını gör...

ktü

türkiye'nin 4. anadolu'nun ise ilk teknik üniversitesidir. bildiğiniz anadolu topraklarında açılan ilk teknik universite yani.

2010'lu yıllara kadar çok rağbet gören, bugun eskişehir veya izmir'e okumaya gitmek ne ise aşağı yukarı aynı rağbeti gören; günümüzde ise underrated kalmış bir üniversitedir. eğitimi zor ve cok kalitelidir. mezun olduğunuzda iş bulmanız kolaydır.

kampüs olarak zaten diyecek bir şey yoktur. üniversite deyince akla gelen "çimenlere uzanma" hikayesi vardır ya, burada yeşile dair her şeyden bikarsin. şaka bir yana çok optimal düzeyde bir yeşil oranı vardir. ne gelişmemişliği andıran bakımsız bir orman, ne de çoğu üniversite gibi göstermelik 2 metrekare çim vardir*, modern bir yeşilliğe sahiptir. e deniz de hemen yanında. bunlar da üniversitenin trabzon'da olmasının avantajları.

entrymi bitirirken ktü'de okumadigimi söyleyerek kafanızdaki soru işaretlerini de bitireyim. kendi universitemi ovuyorum gibi bir durum da olmadığı için güvenebilirsiniz yani. sadece gerek okuyan tanıdıklarım, gerek bizzat üniversitenin kendisini bilmem sebebiyle kalite seviyesine hakimim efendim.
devamını gör...

her şeyi politize eden insan

çoğunluğa gelmiş olmaları günümüz dünyasında sağlıklı tartışma ve iletişim kurmanın imkansız hale gelmesine sebep olmuş insandır.

x- mor saç sevmiyorum.
y- mor saçı solcular sevdiği için sevmiyorsun pislik faşist!

x- feminizmin günümüzde rayından çıktığını ve başta kadınlar olmak üzere toplumu yozlaştırdığını düşünüyorum.
y- senin derdin yozlaşma olsa önce xyz yurdunda badelenen çocuklara laf ederdin pislik kadın düşmanı!

x- son yıllarda aslından sıyrılarak marjinalleşen yeni nesil türk milliyetçiliğini altı dolu olmayan bir ideoloji olarak görüyorum.
y- tarikat yurtlarında şeyhimizin ayağını mı öpseydik?! ben yörüğüm la ğardiş! çölüne dön vahhabi köpeği!

x- kürt hareketinin kürt halkını modernize edip kalkındırmak yerine feodalilteyi daha da güçlendirdiğini ve milli olmadığını düşünüyorum.
y- dersim katliamı'nı unutmadık ırkçı köpek! roboski'de ölen garibanların hesabını ödeyeceksiniz! diyarbakır cezaevi'nde yaşattıklarınızı aynen size yaşatacağız!

x- mersin bana hitap eden bir şehir değil. çok fazla etnik grup ve kültür kontrolsüzce bir şehre yığılmış ve buna son yıllarda gelen aşırı fazla sığınmacı da eklenince şehre kaotik bir atmosfer hakim olmuş. bunun adı kozmopolitlik değil. ayriyeten mutfağını da çok sevemedim.
y- senin derdinin mersin olmadığını biz çok iyi biliyoruz koçum! senin derdin chp ile! beğenmediysen defol konya'ya! araplaşmış it seni!

.
.
.

gibi gibi çoğaltılabilecek örnekler silsilesi.

algılarını yalnızca 3-5 gün bu yönde açan bir insan gerek sosyal medyada ve sosyal medya* kadar olmasa da gerek günlük hayatta bu muhabbetlerin birebir aynılarının ne kadar sık geçtiğine şahit olacaktır efendim.
devamını gör...

kasaba apartmanında bir hafta boyunca çarkıfelek izlemek

karakter sınırı olmasaydı "kasaba apartmanındaki dairede bir hafta boyunca tek başına ve aralıksız çarkıfelek izlemek" olacak başlık.

öncelikle türkiye'de zannedilenin aksine resmiyette kasaba diye bir kavram olmadığından bahsedelim. bu yüzden önce kasabanın tanımını yapmak lazım. kasaba halk arasında köyden büyük, ilçeden küçük, nüfusu genellikle 2000-20000 arasında olan yerleşim yerlerini tarif etmek için kullanılır.

bu rahatsız edici deneyimin gerçek anlamıyla yaşanması için müstakil bir köy evinden ziyade bir apartman dairesinde yaşanması gerekir. köylerde de apartmanlar olduğunun farkındayım ama köydeki bir apartman dairesinde yaşayacağınız deneyim biraz daha pastoral olacağı için rahatsız edicilik seviyesi optimuma gelemez.

bu deneyimi şehirdeki bir apartmanda yaşarsanız da ıssızlık hissini tam anlamıyla hissedemeyeceğiniz için yine optimum seviyeyi yakalayamazsınız.

bu işin oluru 2. paragrafta yaptığımız kasaba tanımı üzere, düşük nüfuslu ve kasabadan hallice bir anadolu veya trakya ilçesinin merkezden/çarşıdan epey uzak 3-4 katlı bir apartmanın ara katlarıdır. camdan/balkondan baktığınızda uçsuz bucaksız tarla ve boş arazi görmelisiniz.

çarkıfelek'in de her bölümü olmaz. mehmet ali erbil'li bölümleri olmalı ama mehmet ali erbil'li her bölüm de olmaz. 2008-2011 arası bölümler olmalı.

apartmanın en üst katında ev sahibi oturur ama apartman 4 katlı ve sen de 2. katında oturuyorsan üst katında memur*, alt katında da sürekli bağırış çağırış ve kavga gürültünün eksik olmadığı yerli bir aile oturmalıdır. hava karardığında, sessizliği delen tek şeyin sokaktan tek tük geçen, çoğunluğu erkek olan gençlerin "hebele hübele ahuahuahuh" şeklindeki haykırışları ve motor sesleri olduğunda 2008-2011 arası bölümleri banttan izlemeye başlıyoruz.

bu sırada ocakta halihazırda 2 saattir kaynayan çayımız da hazırda bulunmalı. kararmış çaydanlıktan doldurduğunuz bayat çayın kesif kokusu, odanızın lambasına kafa atıp duran haşeratı bile evi terk etmeye zorlamalı.

saat 10-11 civarına gelindiğindeyse daha önceden de aynı sebepten dolayı limoni olduğunuz komşuyla tekrar takışmamak için televizyonun sesini bir iki tık kısmalı ve geceye bu şekilde devam etmeliyiz.

televizyon demişken, tüplü olması gerektiğini söylememe gerek yok herhalde? ancak apartmanın lokasyonu gibi buraya da bir parantez açmak lazım. televizyon en eski, görüntü kalitesinin 144p olduğu 32 ekranlardan olmamalı. bir tık daha kaliteli ve büyük modeli olan aşağıdaki gibi bir güzellik olmalı. her şeyin bir adabı var.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

(bkz: guilty pleasure)
(bkz: var bir hayalimiz)
(bkz: okuyunca naftalin kokusu gelen entryler)
(bkz: turkish doomer)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim