sıdıka dizinin yazarı ve senaristi olarak bilinen atilla atalay'ın civciv kutusu kitabından bir öykü. atibey'in adeti veçhile, sonlarda yer alır, yani damar hikayelerden...



bir havada bir kuş uçtu
göklerde vuruldu kaldı
resim gibi göklerin duvarında (özdemir asaf)

dışarıda bahar, sınıfın camlarını tırmalıyor... hoca, bir çelik çatı detayının en acıklı yerinde... bunların “acıklı hesaplar” olduğunu düşünüyorum... çünkü bin tane filan işlem var... sınavda kesin hata yapar insan... hele ben... hele baharda... tahtaya hocanın yazdığı o epsilonlar, deltalar, iksler, sınav kağıdında akla gelmedik tuzaklar kurar adama... bir an boş bulunursun, yaşamından yılları çalıverirler... korkmuyorum ama onlardan, o yüzden derse asla dikkatimi vermiyorum... “çatı detayı”na tavır koydum...

handan, tahtayı işaret ederek; kulağıma “nerden geldi o sıfıryetmişbeş, nası buldu hoca?” diye sordu... “tam da adamına sordun” gibisinden baktım... bakışlarımın boşluğuna gülüp tahtayı izlemeyi sürdürdü... handan... inşaat fakültesi’nin sınırlı sayıdaki kızlarından biri... çelik dersini ikinci kez alıyor ve genellikle yanyana oturuyoruz. çünkü bu adettir, bilirsiniz; ilkokuldan beri “tembeller sırası” arkadadır ve onlar yanyana oturur...

tembeller sırasındakilerin birbirine benzeyen başarısızlık öyküleri vardır hep... taşradan “tutturup gelenler” sonraları “yurttan eve çıkanlar”... onları, kısa tatillerden önce ellerindeki “kirli çamaşır torbalarından” tanırsınız... memlekete giderken gözleri hep ışıl ışıl olur, döndüklerinde “gurbetin isi” yüzlerini anında karartır... benim gibi çalışarak okuyanlar... onlar her yerde uyur... otobüslerde, minibüslerde tanımadıkları insanların omzuna sızarlar, kırmızı gözlerle kuytularda oturup; kantinin bütün çayını içerler...

handan’ın öyküsü hangisinden bilmiyorum... zaten kendi başarısızlık öykümden başımı kaldıracak vaktim de yok ki... yalnız, tatil öncesi derslerde “kirli çamaşır torbasıyla” gördüm onu birkaç kez... ha, bir keresinde de çantasında beşyüz tane filan tükenmez vardı... gördüğümü anlayınca söyledi... “fason iş, eve götürüp montajını yapıyoruz. tayvan’dan içi boş geliyomuş bunların, içine ucunu koyup, yayını ittiriyoruz... ööle işte, parçabaşı... yayıyoruz evde bunları, bütün kızlar girişiyoruz, bakla ayıklar gibi” sessizce güldü... daha sonra “mevzuuyu anlamam için” kalemlerden birini söküp, içini göstermişti... ardından parçaladığı kalemi, binlercesini söküp takmanın verdiği hızla bi çırpıda toplayıp, sihirbaz edasıyla “tırınım” dedi... “al, bu senin olsun”... şimdi, yine o kalemlerden biriyle, tahtadakileri aynen defterine geçiriyor... nerden geldiğini anlayamadığı 0,75’i daire içine alıp yanına soru işareti koydu...

ertesi haftalarda yanyana oturduğumuz çelik yapı derslerinde handan’a hep takıldım... “nerden geliyo kız bu 0,75... nedir, kimdir?” bikeresinde çok kızıp bana “eşşoğleşşeklik katsayısı, ordan geliyo” diye yanıt verdi... aslında çoktan çözmüştü... yüreğini saran atılma korkusuyla, ders notlarını sular seller gibi yutuyordu... yarı deli bir hal gelmişti üstüne ... eski çelik sınav sorularını, kimsenin adını bilmediği kitapları topluyor, derslerde hocaya soru üstüne soru soruyordu... açıkçası onun bu paniğinden korkuyordum... sınavdan bir hafta öncesinde ders notu ve birkaç soru için biyerde buluştuğumuzda “kafayı yiycen kızım yeter artık, çelik bilek mi olcan başımıza” dedim... “anlamıyorsun” dedi... “ben atılamam, artvin’e geri dönemem...” avcundaki fotokopi rulosuna anlamsızca sımsıkı yapışmış, öyle bakakaldı... “yani ailen, onların umutları, masrafları falan... tüm bunlar hepimizin başında” dedim... konuşup rahatlasın istiyordum... sustu... gazete kağıdının üstüne yüzlerce tükenmez kalem boşalttı sonra... “bakla ayıklar gibi” tek tek onları yaptık... konuşmadı...

bitti... üç soruyu tam yaptım, birine hiç dokunmadım... sınav çıkışı, kontrol geyikleri... bir’in a şıkkı 8,75 ton, tamam... b şıkkı 18 metre... o da doğru... 2. soruda işlem sonucu takviyeli kirişte 20.2 ton metrelik moment var... üçüncü zaten keklik soru... herkes aynı sonucu bulmuş, kesin geçerim... heyoo... handan? o nerede peki?
sınavdan sonra kimseler görmedi o’nu... kirli çamaşır torbasını alıp daha o gün geri dönmüş... ağlıyor muymuş, üzüntülü müymüş, bilen yoktu... tanıdığım ilk “atılan”dı handan... 12 eylül yök’ü birçok “tembel talebeyi” ardı arkasına atıp, onlarca af çıkardı sonra... handan’ın bir yıl ardından ben de atılıp, aynı gün afla geri döndüm... tembel sıralarında tek başıma oturup, ders aralarında iş yorgunu uyuklarken, rüyamda handan’ı dönmüş gördüm... bana tükenmez kalem verdi... yök, “tembel talebelerini” her “affettiğinde” arka sıralarda, kantin kuşlarının arasında, camı gazete kaplı, soğuk bekar öğrenci evlerinde hep handan’ı aradı gözlerim. ama handan onları hiç affetmedi...


devamını gör...
1 tamdan 0.25 eksik olan.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim