1.
yanıltıcı olduğunu kabul ettiğim ama iş güvenliği ve eğitimi denen şeyin önemine dikkat çekmeyi amaçladığım için özellikle bu şekilde açtığım başlık. adamın ismi hisashi ouchi ve kendisi ne yazık ki bir şirketin illegal bir üretim süreci nedeniyle 83 gün boyunca süren acı bir sonla muhatap olmak zorunda kalmıştı.
olayın tarihi 30 eylül 1999. olayın geçtiği yer ise japonya'da bulunan jco isimli bir nükleer yakıt işleme tesisi. tesis, kendisi doğrudan enerji üretimine katılmayan ama nükleer santraller için gereken zenginleştirilmiş uranyumu sağlayan ara bir tesisti. ancak işlemler için yeterli eğitimi almış kimse yoktu ve gerekli işlemleri o sırada müsait olan teknisyenler yapıyordu.
tesiste çalışan 3 kişi (hisashi ouchi, yutaka yokokawa ve masato shinohara), süreci hızlandırarak verimliliği artırmak amacıyla, uranil niratı bir kovaya dökerek oradan son durak olan silindir şeklindeki bir çökeltme tankına doğrudan dökmeyi planladılar. elbette bunu keyifleri öyle istediği için değil, zaten üretimde geri kaldıkları için şirketin kendileri üzerinde kurduğu baskı nedeniyle yaptılar. ayrıca o güne dek pek de sorun çıkaran bir uygulama değildi bu. fakat sorun çıkarmıyor oluşunun nedeni, düşük uranyum konsantrasyonuydu.
ancak işler o gün ters gitti. zira sürecin hızlanması için uranyum konsantrasyonu da artırılmıştı. bunun sonucunda ortaya çıkan 40 litrelik karışımda bir nükleer tepkime zinciri başladı.
güvenli doz genel olarak yılda 20 milisievert olarak belirlenmiştir. ölümcül doz ise 5000 milisievert'tir bilgisini cebimizde tutarak okumaya devam edelim.
tanka yakın olan iki isim ouchi ve shinohara'ydı. yokokawa biraz uzakta bir masa başında işlemleri kontrol ediyordu. ouchi bedenini tanka dayadığı için en ölümcül dozu o almıştı: tam 17,000 milisievert! bu doz, hiroşima'ya atılan bombanın merkez üssünden itibaren yaklaşık 800 metrelik bir çap içerisindeki alanda ölçülen doza yakındı. shinohara 10,000 milisievert alırken en uzakta olan yokokawa'nın aldığı doz, ölümcül dozun altında kalıyordu: 3000 milisievert.
***
yokokawa 6 ay hastanede yatıp hayatta kaldı. shinohara 2000 yılına kadar yaşadı ancak 2000 yılında yakalandığı zatürreyi, radyasyondan zarar görmüş olan ciğerleri nedeniyle atlatamadı ve hayata veda etti. kazadan sonra santral otomatik hâle getirildi.
ancak ouchi için 83 gün sürecek can pazarı daha yeni başlamıştı. hastaneye kaldırıldığı sırada gayet sağlıklı ve konuşkandı. hatta hastane personeli onun gün içerisinde taburcu olabileceğini düşünüyordu. ne var ki tahlil sonuçları geldiğinde durumun o kadar da parlak olmadığı görüldü. ouchi'nin dna'ları bir bakıma erimişti. bu da demek oluyordu ki talihsiz adamın vücudu artık yeni hücre üretemeyecekti.
ayrıca adamın vücudundaki akyuvar sayısı da olması gerekenin %10'u kadar kalmıştı. tüm bunlara çare olarak kız kardeşinden kan alıp onun vücuduna nakletmeyi düşündüler. ancak buna ilişkin tahlil sonuçlarını elde etmek de birkaç gün kadar sürecekti. bu sırada ouchi'nin deri hücreleri yenilenemediği için dökülmeye başladı. bir yandan da ciğerlerinde biriken sıvı, nefes almasını zorlaştırmaya başlamıştı. bu da onun ancak makineye bağlı şekilde soluk alabilmesi anlamına geliyordu.
***
o sırada sonuçlar geldi. kız kardeşinin kan hücrelerinin onunkiler arasında sağlıklı kalabildiği görüldü ve kan nakli yapıldı. bir süre işler yolunda gitti ve akyuvar sayısı normale döndü. fakat durum uzun sürmedi. yeniden yapılan kan tahlili, kız kardeşinin kan hücrelerinin de radyasyona dayanamadığını gösterdi. şimdi besinlerin ve suyun vücudundaki emilimini sağlayan tabakalar da bozulduğundan artık bağırsakları da kötü durumdaydı. diyare nedeniyle günde 3 litre su kaybediyordu. bikaç hafta içinde bağırsaklarını saran tabaka yok oldu ve bağırsaklarda kanama başladı.
artık günde birkaç kez verilmeye başlanmış olan yeni kan ve ilaçlar, kanama ve diyare nedeniyle vücutta kalmamaya başlamıştı. su kaybı ise günde 10 litreye çıkmıştı. vücudunu sargı bezi ve benzeri tıbbi malzemelerle kaplayarak sıvıların tutulumunu amaçlamışlardı ancak bunlar da birkaç saatten fazla dayanmıyordu. göz kapakları tamamen yok olmuştu ve gözleri kuruluktan dolayı kanıyordu.
***
bu duruma dayanamayan kalp artık dakikada 120 kez atmaya başlamıştı. sonunda durdu ve müdahaleler ile tekrar çalıştırdılar. bu durum 3 kez tekrarlandı. aslında ouchi belki de işler henüz bu safhaya bile gelmemişken "bırakın beni öleyim" diyordu, kim bilir...
bu son olaydan sonra ailesiyle konuşuldu ve ailesi kalbinin tekrar durması durumunda onu bir daha çalıştırmamaları için bir izin kâğıdı imzaladı çünkü artık olup bitenler onu kurtarmaktan ziyade ona acı vermek için yapılıyor gibiydi.
sonunda 83. günde ouchi'nin kalbi bir daha atmamak üzere durdu.
hassas kişiler bakmasın lütfen.
olay sonradan oldukça büyük çalkantıya neden oldu. doktorların adamı bu hâle gelene kadar hayatta tutmasını doğru bulmayanlar oldu. fakat ailesi son bir umutla her yeni fikrin denenmesini istemişti. çaresizlik böyle bir şey ne yazık ki...
***
2000 yılında 6 eski yönetici ve yokokawa, sistematik ihlaller nedeniyle can kaybına sebep olmaktan dolayı tutuklandılar. ne yazık ki her zaman bu tür olaylarda "vah gidene!" demekten başka hiçbir şey yapamıyoruz.
görüldüğü gibi kalifiye eleman ve iş güvenliği konuları asla hafife alınmaması gereken konular. özellikle bu tür tesisler söz konusu ise bunun şakasının olmadığını da iyice anlamak gerekiyor. dolayısıyla ülkelerin mümkün olduğunca farklı ve sürdürülebilir başka enerji türlerine yönelmesi, eğer nükleer tesis şartsa da güvenlik önlemlerini en uç seviylerde tutmaları hayati bir zorunluluk.
olayın tarihi 30 eylül 1999. olayın geçtiği yer ise japonya'da bulunan jco isimli bir nükleer yakıt işleme tesisi. tesis, kendisi doğrudan enerji üretimine katılmayan ama nükleer santraller için gereken zenginleştirilmiş uranyumu sağlayan ara bir tesisti. ancak işlemler için yeterli eğitimi almış kimse yoktu ve gerekli işlemleri o sırada müsait olan teknisyenler yapıyordu.
tesiste çalışan 3 kişi (hisashi ouchi, yutaka yokokawa ve masato shinohara), süreci hızlandırarak verimliliği artırmak amacıyla, uranil niratı bir kovaya dökerek oradan son durak olan silindir şeklindeki bir çökeltme tankına doğrudan dökmeyi planladılar. elbette bunu keyifleri öyle istediği için değil, zaten üretimde geri kaldıkları için şirketin kendileri üzerinde kurduğu baskı nedeniyle yaptılar. ayrıca o güne dek pek de sorun çıkaran bir uygulama değildi bu. fakat sorun çıkarmıyor oluşunun nedeni, düşük uranyum konsantrasyonuydu.
ancak işler o gün ters gitti. zira sürecin hızlanması için uranyum konsantrasyonu da artırılmıştı. bunun sonucunda ortaya çıkan 40 litrelik karışımda bir nükleer tepkime zinciri başladı.
güvenli doz genel olarak yılda 20 milisievert olarak belirlenmiştir. ölümcül doz ise 5000 milisievert'tir bilgisini cebimizde tutarak okumaya devam edelim.
tanka yakın olan iki isim ouchi ve shinohara'ydı. yokokawa biraz uzakta bir masa başında işlemleri kontrol ediyordu. ouchi bedenini tanka dayadığı için en ölümcül dozu o almıştı: tam 17,000 milisievert! bu doz, hiroşima'ya atılan bombanın merkez üssünden itibaren yaklaşık 800 metrelik bir çap içerisindeki alanda ölçülen doza yakındı. shinohara 10,000 milisievert alırken en uzakta olan yokokawa'nın aldığı doz, ölümcül dozun altında kalıyordu: 3000 milisievert.
***
yokokawa 6 ay hastanede yatıp hayatta kaldı. shinohara 2000 yılına kadar yaşadı ancak 2000 yılında yakalandığı zatürreyi, radyasyondan zarar görmüş olan ciğerleri nedeniyle atlatamadı ve hayata veda etti. kazadan sonra santral otomatik hâle getirildi.
ancak ouchi için 83 gün sürecek can pazarı daha yeni başlamıştı. hastaneye kaldırıldığı sırada gayet sağlıklı ve konuşkandı. hatta hastane personeli onun gün içerisinde taburcu olabileceğini düşünüyordu. ne var ki tahlil sonuçları geldiğinde durumun o kadar da parlak olmadığı görüldü. ouchi'nin dna'ları bir bakıma erimişti. bu da demek oluyordu ki talihsiz adamın vücudu artık yeni hücre üretemeyecekti.
ayrıca adamın vücudundaki akyuvar sayısı da olması gerekenin %10'u kadar kalmıştı. tüm bunlara çare olarak kız kardeşinden kan alıp onun vücuduna nakletmeyi düşündüler. ancak buna ilişkin tahlil sonuçlarını elde etmek de birkaç gün kadar sürecekti. bu sırada ouchi'nin deri hücreleri yenilenemediği için dökülmeye başladı. bir yandan da ciğerlerinde biriken sıvı, nefes almasını zorlaştırmaya başlamıştı. bu da onun ancak makineye bağlı şekilde soluk alabilmesi anlamına geliyordu.
***
o sırada sonuçlar geldi. kız kardeşinin kan hücrelerinin onunkiler arasında sağlıklı kalabildiği görüldü ve kan nakli yapıldı. bir süre işler yolunda gitti ve akyuvar sayısı normale döndü. fakat durum uzun sürmedi. yeniden yapılan kan tahlili, kız kardeşinin kan hücrelerinin de radyasyona dayanamadığını gösterdi. şimdi besinlerin ve suyun vücudundaki emilimini sağlayan tabakalar da bozulduğundan artık bağırsakları da kötü durumdaydı. diyare nedeniyle günde 3 litre su kaybediyordu. bikaç hafta içinde bağırsaklarını saran tabaka yok oldu ve bağırsaklarda kanama başladı.
artık günde birkaç kez verilmeye başlanmış olan yeni kan ve ilaçlar, kanama ve diyare nedeniyle vücutta kalmamaya başlamıştı. su kaybı ise günde 10 litreye çıkmıştı. vücudunu sargı bezi ve benzeri tıbbi malzemelerle kaplayarak sıvıların tutulumunu amaçlamışlardı ancak bunlar da birkaç saatten fazla dayanmıyordu. göz kapakları tamamen yok olmuştu ve gözleri kuruluktan dolayı kanıyordu.
***
bu duruma dayanamayan kalp artık dakikada 120 kez atmaya başlamıştı. sonunda durdu ve müdahaleler ile tekrar çalıştırdılar. bu durum 3 kez tekrarlandı. aslında ouchi belki de işler henüz bu safhaya bile gelmemişken "bırakın beni öleyim" diyordu, kim bilir...
bu son olaydan sonra ailesiyle konuşuldu ve ailesi kalbinin tekrar durması durumunda onu bir daha çalıştırmamaları için bir izin kâğıdı imzaladı çünkü artık olup bitenler onu kurtarmaktan ziyade ona acı vermek için yapılıyor gibiydi.
sonunda 83. günde ouchi'nin kalbi bir daha atmamak üzere durdu.
hassas kişiler bakmasın lütfen.
olay sonradan oldukça büyük çalkantıya neden oldu. doktorların adamı bu hâle gelene kadar hayatta tutmasını doğru bulmayanlar oldu. fakat ailesi son bir umutla her yeni fikrin denenmesini istemişti. çaresizlik böyle bir şey ne yazık ki...
***
2000 yılında 6 eski yönetici ve yokokawa, sistematik ihlaller nedeniyle can kaybına sebep olmaktan dolayı tutuklandılar. ne yazık ki her zaman bu tür olaylarda "vah gidene!" demekten başka hiçbir şey yapamıyoruz.
görüldüğü gibi kalifiye eleman ve iş güvenliği konuları asla hafife alınmaması gereken konular. özellikle bu tür tesisler söz konusu ise bunun şakasının olmadığını da iyice anlamak gerekiyor. dolayısıyla ülkelerin mümkün olduğunca farklı ve sürdürülebilir başka enerji türlerine yönelmesi, eğer nükleer tesis şartsa da güvenlik önlemlerini en uç seviylerde tutmaları hayati bir zorunluluk.
devamını gör...
2.
iş sağlığı ve güvenliği olayının ciddiye alınmaması sonucu ölen adam.(-mış şimdi öğrendim)
iş sağlığı ve güvenliği eğitimi sektöründe çalışmış birisi olarak bu acı hikayede o noktaya kilitlendim. çünkü bu işin eğitimini zorunlu tutan, bu zorunlulukla personel alan firma, bu zorunlulukla eğitimi alan personel dahil herkes bunu zorunluluktan yapıyor malesef. kimsenin işi ciddiye aldığı yok. böyle yapmayanlari tenzih ederim ama maalesef oranları çok düşük.
hiçbir iş can sağlığı ve güvenliğinden önemli ve öncelik değil.
iş sağlığı ve güvenliği eğitimi sektöründe çalışmış birisi olarak bu acı hikayede o noktaya kilitlendim. çünkü bu işin eğitimini zorunlu tutan, bu zorunlulukla personel alan firma, bu zorunlulukla eğitimi alan personel dahil herkes bunu zorunluluktan yapıyor malesef. kimsenin işi ciddiye aldığı yok. böyle yapmayanlari tenzih ederim ama maalesef oranları çok düşük.
hiçbir iş can sağlığı ve güvenliğinden önemli ve öncelik değil.
devamını gör...