altın gününde evin punk kızını torununa isteyen teyze
başlık "morticia" tarafından 04.01.2022 00:41 tarihinde açılmıştır.
1.
bu tarz teyzelerin biz bekar kızların hayatına birer kabus olmaları için yaratıldığını bilmelisiniz ki mahalle arası bir butikten alınmış olan penye bluzunun en az iki farklı yerinde minik çamaşır suyu lekeleri bulunan morbid obez yaşlı teyzenin, beni mutfakta kendime kısır alırken sıkıştırdığı o dehşet dolu dakikaları, üzerinden bu kadar zaman geçmesine karşın, asla unutamıyorum.
ısrarcı bir teyzedir efenim bu teyze.
zannedersem üniversite ikiyi okumakta olduğum senelerdi ki, minnoş validem beni "morticia yeminle söylüyorum, o saçlarını gerisin geri normal insan rengine boyamadan bir daha buraya geldiğini görürsem, vallahi seni evlatlıktan reddederim" diyerek kibarca uyarmıştı. haliyle ben de el mahkum, sene sonu, evimi kilitleyip, memleketime gitmek üzere hazırlanmadan hemen önce, gidip bir kutu kahverengi boya alarak canım mor saçlarımı, istemeye istemeye türk kahvesi rengine boyamıştım. lanet olasıca el alem ne der fikriyle, geçen seneki turuncu saçlarımı komşularına açıklamakta zorlanmış olan annem, kesin bir dille uyarmıştı ki saç rengimden giyimime kadar "uslu aile kızı" imajıma, en azından memleketimde, bir süre daha devam etmezsem, beni kapının önüne beş parasız koyacaktı.
"falancanın kızı morticia da biraz şey olmuş" diyebilirlerdi maazallah mor saçlarıma bakarak. benim pek umurumda olmasa da, en azından bunu hali hazırda "kızımız" diyerek, beni henüz her yönümle bağrına basmayı başaramamış anneme yaşatmamak için, kahverengi saçlarımla hanım hanımcık(!) giyinmiş, beni memleketime götürecek otobüse binmiştim işte.
neden sonra annemin bu kadar üzerine basa basa beni uyardığı ortaya çıkmıştı efenim; benim dönüş tarihimle çakışan altın günü sırasında kızı arzı endam ederken normal(!) görünsün istiyordu. nihayetinde eve varmış, yerleşmiştim. aynı gün annemin beni karşılamak için bu kadar şey döktürdüğünü zannederek mutfaktaki kedidili pastadan bir dilim almaya hazırlanıyordum ki kendisinin çığlığıyla çatalı elimden bıraktım:
-dokunma! dokunma onlar yarın için kızım.
-???
-yarın altın günüm var. hurinur teyzenler, yeni mahalleden komşuları... bir sürü misafir gelecek. yarın servisten sonra artanlardan yersin. bi yetirelim de. kaç kişi gelecek tam bilemiyorum.
-iyi madem, yarın ben de arkadaşları görmey...
-hayır!! sakın aklından bile geçirme morticia! yarın bana yardım edeceksin. zaten sen gelene kadar bütün temizliği, ikramları tek başıma yaptım, yarın burada kalıp bana yardım edeceksin.
-ya anne ne yapacağım o kadar yaşlı kadının içinde?!
-yardım edeceksin dedim ya?! kesinlikle itiraz kabul etmiyorum.
kaçamamıştım.
baktım ki tüm hazırlığı bir başına halletmiş, yorulmuş; iyi madem dedim, incilerim dökülmez ya, ertesi gün için evin tek kızı olarak yardım ediveririm. yine kıyamamıştım valideme.
ertesi gün ikindine doğru misafirler tek tük gelmeye başlamıştı; ısrar kıyamet annemin "saçlarını topuz yap!" baskısına da boyun eğmiş, serbest bıraktığımda bana daha çok yakıştıklarını söyledikleri uzun saçlarımı, ensemde, matrixte tam da delik açtıkları yerden toplamıştım. off, tam evlenilecek kızdım lanet olsun, o kadar hanım hanımcıktım ki kendimden tiksiniyordum.
gelen misafirleri içeri davet ettim, nihayetinde salonda 25 kişi kadar olunmuştu. ortalık kısırla karışık yaşlı kadın kokuyordu.
altın günlerinin en iyi tarafı, kısırdır arkadaşlar; bunu asla kimseyle tartışmayın. lanet olasıca kırk beş yaş üzeri kadın muhabbetlerine o dakikalarda katlanmamı sağlayan mucizevi yiyecek kısırdan, tabağıma tekrar almak için mutfağa girmiştim ki, benle beraber ardımdan mutfağa giren poğaça suratlı, çamaşır suyu kokulu obez teyzeyi fark etmem uzun sürmedi.
-güzel kızım benim, tabağı şöyle bırakıyorum.
-almak istediğiniz bi şey var mı teyzecim katabilirim.
-yok kızım yok, ziyade olsun, ellerinize sağlık. pek de güzeldi her şey.
-afiyet olsun.
-okuyor musun sen?
-evet.
-maşallah maşallah. kaçıncı sınıfsın?
-üçe geçtim.
-oh, ne güzel. tam da evlenecek çağdır bu çağlar. eskiden sizin yaşınızdayken ikinci bebeğimiz kucağımızda olurdu.
-hıı (rahatsız bir şekilde kibarlıktan sırıtıyorum)
-bak ne diyeceğim, sen çok hanım bir kızsın, anneni de tanırım.
-...
(avucuyla kamufle ettiği vesikalık bir fotoğrafı burnumun dibine sokarak konuşmaya devam ediyor)
-bu benim torunum serdar. çok akıllı bir çocuktur, o da sen gibi okuyo...
teyzenin ne yapmaya çalıştığını anlamıştım arkadaşlar, bir süre torununun ne kadar iyi bir oğlan olduğundan, bilmem hangi bölümde nasıl başarılı biri oluşundan, akıllılığından efendiliğinden bahsetti ve dinledikçe de beni fenalık basıyordu. fotoğraftaki eli ayağı düzgün iyi aile çocuğu, zannetmiyordum ki arabamın mazotuna.. ahshs dur o başka bir hikaye. neyse, artık sabrımın son demlerini yaşamaktaydım. sabahtan beri salondaki 25 kişinin çayını ikişer dakikalık aralıklarla doldurup durmaktan iflahım kesilmişti. sadece günün yorgunluğunu alacak, kalan kısırdan bir tabak daha almak için mutfağa dinlenmeye çekildiğimde bu kez de beynimi yemeye başlayan ısrarcı obez teyzenin yakın markajından kurtulamıyordum. ve sonunda olan oldu. ufak çaplı bir sinir krizi mi geçiriyordum bilmiyorum ama bağırıvermişim:
-teyze ben punk'ım punk! lanet olasıca baklava desenli süveter giyen torununla ayrı dünyaların insanlarıyız!!!111
mutfaktaki çıkışım üzerine tüm gün teyzeleri bir bok var sanıp başımıza üşüşmüşlerdi. köşeden bana bakmakta olan annemle göz göze geldik:
-anne yeter valla yeter, olmuyor işte, o istediğin kız olmuyor!!11
biri ölmüş de cenazesini kaldırıyorlarmış gibi bir sessizlik çökmüştü ortama, o sırada sırt çantamı hazırlamak için koşarak odama girmiştim. karar vermiştim işte o gün, evi terk edecektim.
görüyor musunuz arkadaşlar o obez teyzenin bize ettiğini? az daha aile faciası çıkaracaktı. ben evi terk edecektim, sonra parasız kalıp e5'e çıkmaya başlayacaktım, gül gibi kız, harcanacaktı. neyse ki böyle olmadı. sonradan odama gelen annemin "salak salak napıyorsun morticia, bunu sonra konuşuruz" demesiyle sakinleştim.
misafirlerimizi "yine buyurun efenim" diyerek uğurladık ve o obez, ısrarcı teyzeyi bir daha görmedim.
ısrarcı bir teyzedir efenim bu teyze.
zannedersem üniversite ikiyi okumakta olduğum senelerdi ki, minnoş validem beni "morticia yeminle söylüyorum, o saçlarını gerisin geri normal insan rengine boyamadan bir daha buraya geldiğini görürsem, vallahi seni evlatlıktan reddederim" diyerek kibarca uyarmıştı. haliyle ben de el mahkum, sene sonu, evimi kilitleyip, memleketime gitmek üzere hazırlanmadan hemen önce, gidip bir kutu kahverengi boya alarak canım mor saçlarımı, istemeye istemeye türk kahvesi rengine boyamıştım. lanet olasıca el alem ne der fikriyle, geçen seneki turuncu saçlarımı komşularına açıklamakta zorlanmış olan annem, kesin bir dille uyarmıştı ki saç rengimden giyimime kadar "uslu aile kızı" imajıma, en azından memleketimde, bir süre daha devam etmezsem, beni kapının önüne beş parasız koyacaktı.
"falancanın kızı morticia da biraz şey olmuş" diyebilirlerdi maazallah mor saçlarıma bakarak. benim pek umurumda olmasa da, en azından bunu hali hazırda "kızımız" diyerek, beni henüz her yönümle bağrına basmayı başaramamış anneme yaşatmamak için, kahverengi saçlarımla hanım hanımcık(!) giyinmiş, beni memleketime götürecek otobüse binmiştim işte.
neden sonra annemin bu kadar üzerine basa basa beni uyardığı ortaya çıkmıştı efenim; benim dönüş tarihimle çakışan altın günü sırasında kızı arzı endam ederken normal(!) görünsün istiyordu. nihayetinde eve varmış, yerleşmiştim. aynı gün annemin beni karşılamak için bu kadar şey döktürdüğünü zannederek mutfaktaki kedidili pastadan bir dilim almaya hazırlanıyordum ki kendisinin çığlığıyla çatalı elimden bıraktım:
-dokunma! dokunma onlar yarın için kızım.
-???
-yarın altın günüm var. hurinur teyzenler, yeni mahalleden komşuları... bir sürü misafir gelecek. yarın servisten sonra artanlardan yersin. bi yetirelim de. kaç kişi gelecek tam bilemiyorum.
-iyi madem, yarın ben de arkadaşları görmey...
-hayır!! sakın aklından bile geçirme morticia! yarın bana yardım edeceksin. zaten sen gelene kadar bütün temizliği, ikramları tek başıma yaptım, yarın burada kalıp bana yardım edeceksin.
-ya anne ne yapacağım o kadar yaşlı kadının içinde?!
-yardım edeceksin dedim ya?! kesinlikle itiraz kabul etmiyorum.
kaçamamıştım.
baktım ki tüm hazırlığı bir başına halletmiş, yorulmuş; iyi madem dedim, incilerim dökülmez ya, ertesi gün için evin tek kızı olarak yardım ediveririm. yine kıyamamıştım valideme.
ertesi gün ikindine doğru misafirler tek tük gelmeye başlamıştı; ısrar kıyamet annemin "saçlarını topuz yap!" baskısına da boyun eğmiş, serbest bıraktığımda bana daha çok yakıştıklarını söyledikleri uzun saçlarımı, ensemde, matrixte tam da delik açtıkları yerden toplamıştım. off, tam evlenilecek kızdım lanet olsun, o kadar hanım hanımcıktım ki kendimden tiksiniyordum.
gelen misafirleri içeri davet ettim, nihayetinde salonda 25 kişi kadar olunmuştu. ortalık kısırla karışık yaşlı kadın kokuyordu.
altın günlerinin en iyi tarafı, kısırdır arkadaşlar; bunu asla kimseyle tartışmayın. lanet olasıca kırk beş yaş üzeri kadın muhabbetlerine o dakikalarda katlanmamı sağlayan mucizevi yiyecek kısırdan, tabağıma tekrar almak için mutfağa girmiştim ki, benle beraber ardımdan mutfağa giren poğaça suratlı, çamaşır suyu kokulu obez teyzeyi fark etmem uzun sürmedi.
-güzel kızım benim, tabağı şöyle bırakıyorum.
-almak istediğiniz bi şey var mı teyzecim katabilirim.
-yok kızım yok, ziyade olsun, ellerinize sağlık. pek de güzeldi her şey.
-afiyet olsun.
-okuyor musun sen?
-evet.
-maşallah maşallah. kaçıncı sınıfsın?
-üçe geçtim.
-oh, ne güzel. tam da evlenecek çağdır bu çağlar. eskiden sizin yaşınızdayken ikinci bebeğimiz kucağımızda olurdu.
-hıı (rahatsız bir şekilde kibarlıktan sırıtıyorum)
-bak ne diyeceğim, sen çok hanım bir kızsın, anneni de tanırım.
-...
(avucuyla kamufle ettiği vesikalık bir fotoğrafı burnumun dibine sokarak konuşmaya devam ediyor)
-bu benim torunum serdar. çok akıllı bir çocuktur, o da sen gibi okuyo...
teyzenin ne yapmaya çalıştığını anlamıştım arkadaşlar, bir süre torununun ne kadar iyi bir oğlan olduğundan, bilmem hangi bölümde nasıl başarılı biri oluşundan, akıllılığından efendiliğinden bahsetti ve dinledikçe de beni fenalık basıyordu. fotoğraftaki eli ayağı düzgün iyi aile çocuğu, zannetmiyordum ki arabamın mazotuna.. ahshs dur o başka bir hikaye. neyse, artık sabrımın son demlerini yaşamaktaydım. sabahtan beri salondaki 25 kişinin çayını ikişer dakikalık aralıklarla doldurup durmaktan iflahım kesilmişti. sadece günün yorgunluğunu alacak, kalan kısırdan bir tabak daha almak için mutfağa dinlenmeye çekildiğimde bu kez de beynimi yemeye başlayan ısrarcı obez teyzenin yakın markajından kurtulamıyordum. ve sonunda olan oldu. ufak çaplı bir sinir krizi mi geçiriyordum bilmiyorum ama bağırıvermişim:
-teyze ben punk'ım punk! lanet olasıca baklava desenli süveter giyen torununla ayrı dünyaların insanlarıyız!!!111
mutfaktaki çıkışım üzerine tüm gün teyzeleri bir bok var sanıp başımıza üşüşmüşlerdi. köşeden bana bakmakta olan annemle göz göze geldik:
-anne yeter valla yeter, olmuyor işte, o istediğin kız olmuyor!!11
biri ölmüş de cenazesini kaldırıyorlarmış gibi bir sessizlik çökmüştü ortama, o sırada sırt çantamı hazırlamak için koşarak odama girmiştim. karar vermiştim işte o gün, evi terk edecektim.
görüyor musunuz arkadaşlar o obez teyzenin bize ettiğini? az daha aile faciası çıkaracaktı. ben evi terk edecektim, sonra parasız kalıp e5'e çıkmaya başlayacaktım, gül gibi kız, harcanacaktı. neyse ki böyle olmadı. sonradan odama gelen annemin "salak salak napıyorsun morticia, bunu sonra konuşuruz" demesiyle sakinleştim.
misafirlerimizi "yine buyurun efenim" diyerek uğurladık ve o obez, ısrarcı teyzeyi bir daha görmedim.
devamını gör...