tanım yapmak gerekirse anksiyete; “yaklaşan bir duruma karşı endişe veya korkuya kapılıp, terleme ve çarpıntı gibi fiziksel semptomlara neden olan ruhsal bozukluktur.”

kendi açımdan yorumlamam gerektirse ki yorumlamam gerekir çünkü tam şu an içinde olduğum durumun ta kendisidir esasında.

kalp çarpıntısı, ter dökmek, titreme, karın ağrısı, mide bulantısı, iştahsızlık gibi semptomları da yukarıdaki tanıma eklemek isterim çünkü tam olarak bunu yaşıyorum.

hayattan zevk alma durumunda da eksilmeler görülebilir.

öyle ki yukarıda yazılı olan semptomlar sizi şehirler arası yolculuk yapmak zorundayken kalkış noktasından bir durak sonraki noktada yani sonraki en yakın otogarda otobüsten indirmeye bile zorlayabilir.

hareket etmek, yürüyüş yapmak gibisi iyi gelecektir. aynı zamanda su içmek de iyi gelen etkiler arasına yazılabilir.

bu durumu ilk yaşayışım ilkokul yıllarıma dayanıyor. o zamanlar ne olduğunu çözemesem de özellikle yaz tatili sonrası okula geri dönüldüğünde okula adapte olmak oldukça zordu. ilkokul bu hislerin en az olduğu zamanlardı. ortaokula geçip yeni bir okula başlamak ise yeni bir okul, yeni insanlar, yeni düzen ve bunun beraberinde getirdiği yeni semptomlar demekti. ve anksiyeteyi son derece arttırıyordu.

okul düzenine alışmak anca 1 ay kadar bir sürede tam oturabiliyordu. liseye geçince de ergenliğin getirileriyle bu zamana kadar olan tüm semptomlar buluşunca iş arşa çıkıyor ve okula alışma süresi 2 ay oluyordu. eylülde başladığım okula kasımın sonlarına doğru alışıyordum. bu süre zarfında dersleri kaçırmamak da gerekliydi ama bu hisler insanın içini kemiriyordu. ortama alışmak, bağıran çağıran insanların arasında ne olduğunu bilmediğin bir ton hisle, duyguyla, bazen ağlamayla, velinin gelip okuldan almasıyla sonuçlanan bu kara günler hiç de kolay değildi.

üniversiteye geçmek büyümek ve bir birey olarak yaşamanın temellerinden biriydi, özellikle benim gibi şehir dışında okuyorsanız. hayatı öğrenme, maddiyatı kontrol etme, manevi hayatta insanları tanıma, onların içlerinin ne kadar pis olduğunu görmede baya büyük bir rolü vardı. ama farklı şehirde üniversite demek aynı zamanda artık büyüdün ve her krize girdiğinde ailenin yanına dönemezsin demekti. bunun için “psikiyatrist” denen birine gitmek, seans boyu sizinle hiçbir diyaloğa girmeyip yalnızca sizin anlattıklarınızı dinleyip klavyenin tuşlarına takır takır basan yaşı geçmiş bir adamla birkaç dakikayı paylaşmanızla sonuçlanıyordu.

sonra ise o adam, geçen dakikalar boyunca bastığı klavyeden parmaklarını çekip bilgisayar ekranını size doğru döndürüyor ve “oku bakalım tanıdık geliyor mu?” demesi sonucunda bunca yıl yaşadığınız o tüm semptomların “anksiyete krizi” adında bir şey olduğunu öğrenmenizle sonuçlanıyordu. sonrası düzenli kullanımda etki eden kırmızı reçeteli ilaçlardı.

işe yaradıkları doğruydu lakin kafana göre içersen hiçbir halta yaradıkları yoktu. düzenli kullanmıştım ben de zaten. ama şu anki bulunduğum durumdaysam tedaviyi bıraktığımı anlamışsınızdır zira ilaçların da karaciğeri öldürdüğü başka bir gerçek. ama yine de düzenli kullanmayıp böyle olmaktansa düzenli kullanıp ölmek daha iyi gibi. burası tartışmalı bir nokta.

bu başlığın var olduğunu sanarken olmadığını görünce hayatı boyu anksiyete kriziyle savaşan benim ilk tanımı girmem en doğrusu oldu. yazmak iyi geldi. sözlüğe ve yazarlara teşekkürler.

ek: son zamanlarda bana iyi gelen bir şiiri burada paylaşmak isterim. okudukça iyi geliyor, rahatlamamı sağlıyordu. size de iyi gelmesi dileğiyle.

sizin alınız al inandım
morunuz mor inandım
tanrınız büyük, amenna
şiiriniz adamakıllı şiir
dumanı da caba
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız

bütün ağaçlarla uyuşmuşum
kalabalık ha olmuş ha olmamış
sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
ama ağaçlar şöyleymiş
ama sokaklar böyleymiş
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız

aşkım da değişebilir gerçeklerim de
pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
yangelmişim diz boyu sulara
hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
hiçbirinizle döğüşemem
siz ne derseniz deyiniz
benim bir gizli bildiğim var
sizin alınız al inandım
sizin morunuz mor inandım
ben tam dünyaya göre
ben tam kendime göre
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız

turgut uyar - büyük saat.
devamını gör...
hayatimin ozeti.
devamını gör...
uzun zamandır çarpıntı, sıkışmış hissetme, nefes darlığı, baş dönmesi, bulantı vb. gibi etkilerinin üzerine şimdi de korkunç derecede titreme eklendi. zaten normalde var olan etkileriyle beraber premium paketli haliyle korkunç bir anksiyete atağı geçirdim yaklaşık 1 ay önce ve anlam veremedim. bir daha o şekilde olmaz zannettim ta ki dün geceye kadar. yani inanılmaz bir şey, nasıl anlatsam bilemiyorum. kalbiniz hızla çarpıyor, inanılmaz derecede üşüyorsunuz ve vücudunuzun her yeri zangır zangır titriyor, kontrolü kaybediyormuş gibi hissediyorsunuz o an. ne yapacağımı bilemedim çünkü sadece diğer etkileri hafifletmek için ne yapacağımı biliyordum. biraz kas gevşetici hareketler yaptım, başucumda duran tranko buskas bir göz kırptı ama içmedim. 2 saat içinde o korkunç titremeler ve kasılmalar azaldı sonra da kendi kendine geçti. yoğun kaygının insan bedeni üzerinde bu kadar büyük bir etkiye sahip olabilmesi çok korkutucu. beynim nasıl çalışıyor, beni neyden bu kadar çok korumaya çalışıyor bilmiyorum. konfor alanımdayım, odamdayım ve rahatım. benden ne istiyor gerçekten anlayamıyorum.
devamını gör...
ara ara yasadigim hadise
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"anksiyete krizi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim