bodrummandalinası yazar profili

bodrummandalinası kapak fotoğrafı
bodrummandalinası profil fotoğrafı
rozet
karma: 1774 tanım: 249 başlık: 13 takipçi: 68

son tanımları


norveç deyince akla gelenler

isveç norveç danimarkaaa
belçika belçika hollandaa
türkiyenin başkentiii
ankaradırr ankaraaaa
ankara kızlar liiseessiiii
çıldırmış öğrencisiiii
öğretmenler ne yaptııı
keçilerrii kaçırdıııı
devamını gör...

life flows on within you and without you

çok sevdiğim beatles grubunun within you and without you şarkısının sözleridir.
anlamı da hayat hem seninle birlikte akıyor hem de senden hiçbir alakası olmadan senin dışında akıyor.
biz genelde kendi perspektifimizle hayatı gördüğümüzden içimizde akanı görüyoruz ama bizden bağımsız, bize hiç değmeden aktığını görmüyoruz.
farklı bir bakış açısı.
devamını gör...

seni sen yapan kötü huyun nedir sorusu

beni ben yapan değil de son yıllarda kimseye güvenmememin bir getirisi olarak herkes ne kadar absürt olursa olsun çok hassas ve kırılgan konular da dahil olmak üzere her şeyi yapabilir kafasındayım.
bunu örneklendirerek bir arkadaşıma anlattığımda bence çok negatif düşünüyorsun bu konuda demişti. belki öyleyimdir belki de yaşadığım arkadaş kazıklarının sonucunda herkesin her şeyi spesifik bir nedeni olmadan yapabileceğini görmüşüm ve bununla birlikte böyle olmuşumdur.
orası muallak.
devamını gör...

psikoloğa gitmeden psikoloji düzelten şeyler

meditasyon yapmak ve kendinize çiçek almak :)
kadın erkek fark etmez başkasından beklemeyin baya mutlu ediyor çiçek almak.
benim favorim lilyum.
devamını gör...

paulo coelho

girilen ilk tanımı gördüğümde aa hippi de mi çok sevilen bir kitabıymış tepkisini verdiğim brezilyalı roman yazarı. şu an üniversite son sınıftayım ve birinci sınıftan beri her yıl bir paulo coelho kitabı okuma totemim var.
ilk sınıfta casus u okumuştum. ikide brida yı. üçüncü sınıfta ekran süremin düşmesinden midir bilemem ama o kadar kitap okumak isteyip de kafamı veremedim ki, aldığım hippi kitabını okumak son sınıfa kaldı. şimdi onu okuyorum son 70-80 sayfa kaldı. ardından araya bir susanna tamaro - yüreğinin götürdüğü yere git sıkıştırdıktan sonra totemimin son adımı olarak portobello cadısını okuyacağım.
öncesinde lisede bir klasik haline gelen simyacı yı ve veronika ölmek istiyor u okumuştum. hedefim tüm kitaplarını okumak.
portobello cadısından sonra da piedra ırmağı'nın kıyısında oturdum ağladım ı okumayı planlıyorum. türkçeye çevrilen ikinci kitabıymış yazarın.
kısaca hepsini seviyorum. çıtır çerez kitaplar olmalarının yanı sıra hikaye akışı monoton gidiyor gibi gözüküyor ama birden hiç anlamadığınız bir maceraya sürüklüyor sizi. hippi öyle en azından. bu sebeple okurken benim üçüncü sınıftaki performansıma denk geldiyseniz 20-30 sayfa dişinizi sıktıktan sonra akışa dahil olabilirsiniz.
keyifli okumalar.
devamını gör...

sana ne oldu

son zamanlarda sıklıkla dinlediğim kalben şarkısıdır.

aynı zamanda dün gece aklımdan geçirdiğim sorudur. hayatımızdan hiçbir sebep sunmadan giden insanları anlamlandırmaya çalışıyorum ve yıl 2025. onları anlamlandırma çabama eşlik eden bir sorudur. "sana ne oldu?" demek geliyor içimden. karşılarına çıkıp seni artık tanıyamıyorum, aramızda hiçbir şey olmadı ve sana değer verdiğim için sana ulaşmaya çalıştıkça aramalarımı reddedip hayatından çıkarttın beni. sana ne oldu?
devamını gör...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

bir şeyler yazmak ve kafamı boşaltmak için bulduğum başlık.
tam da ihtiyacım olan başlığı akışta biraz kaydırdıktan sonra gördüm ve gayet memnunum teşekkürler.
insanlara olan güvenimi yitirdim son üç yıl içerisinde ve geri dönmeyecek bir his. dönmemesi iyi de bir şey bence. en azından hayata henüz atılmadan okul yıllarımda oldu bunlar.
ama olan onca olaydan sonra o insanların pisliğine bulaşmamak adına herhangi bir yüzleşme yaşamadım çünkü iftiraya maruz kaldım ve yüzleşip ağızlarının payını verebilirdim ama onlar yalan yanlış iftiralar uydurmaya devam edeceklerdi bu yüzden en yakın arkadaşıma güvendim ve sustum. ama bazen susmasaydım ne olurdu diye düşünüyorum.
ileride geçmiş yaşantımdaki şu günleri hatırladığımda kendime bir aferin demek için sustum diye düşünüyorum. hani çocukluk yapmayıp ergen ergen davranmayıp sustum ve kimseyi takmadım bu yüzden kendimle gurur duyuyorum algısı bu.
ama aklımın bir yanı da ya o duygu gelmez ve yerine keşke konuşaydın, karşılarında dursaydın gerekirse vursaydın derse ne yaparım diye düşünüyorum.
birinci ihtimale daha çok tutunuyor olsam da hayatın olağan akışı devam ederken gözümün bir yere daldığı zamanlarda gün içinde hep bunlar aklımda dolanıyor.
aklımın bir kısmını bu düşünceler için kiraya verdim. düzenli bir biçimde belli zamanlarda bana kendini hatırlatıyor, kirasını ödüyor ve gidiyor, bir sonraki ödemeye kadar da yok oluyor.
iyilik de düşünmemeli, kimseye iyilik de yapmamalı insan.
ya abi neden şimdi böyle bir şey yapsın ki? düşüncesinden neden yapmasın ki? düşüncesine geçti aklım, zihnim, bedenim son üç yılda.
acaba aklımı mı yitiriyorum bu kadar düşünceyle iç içe olmaktan?
aklını yitirmek ne demek peki?
söylenecek çok söz var.
devamını gör...

soğuk kış günlerinde iç ısıtan şeyler

fazla z kuşağı olur diye yazıp yazmamak arasında kaldım ama özellikle şu aralar starbucks toffee nut latte demek istiyorum, fındıklı karamel latte olarak düşünebilirsiniz. opsiyonel olarak düz latte de içilebilir tabii, mümkünse laktozsuz.
devamını gör...

bahar (dizi)


"etrafında fırtına koparken iki seçeneği vardır insanın;
ya gözünü karartır fırtınanın göbeğine gidersin
ya da ışıkları karartır kendine güvenli bir sığınak yaparsın
perdeler kapanır, kapılar kilitlenir, dünyanın tüm dertleri omuzunda birikir. her omuz bir dokunuşla hafifler ve her şeyde bir çatlak vardır.
ışık oradan sızar içeri. perdesi kapalı evlerde içinde fırtınalar kopan kadınlar vardır, ışığını henüz bulamamış kadınlar ve onların kızları.
uyanmak, isteseniz de istemeseniz de, aldığınız bir karardır aslında.
öyle veya böyle akşamki fırtına diner, sabah mutlaka gelir.
mutlaka perdeler ışığa açılır.
hepimizin içinde baharı bekleyen bir tohum mutlaka vardır.
alması en kolay ancak uygulaması en zor karardır uyanmak.
zihin hep "beş dakika daha uyu, beş dakika daha uyu" der durur.
ve fakat
ertelendiğinin kendisi olduğunu görmeden"


28. bölümünde böyle müthiş dizeleri vardır mesela.
devamını gör...

yazarların son durumu

valla gayet iyiyim ya. yani moral bozucu herhangi bir şey yok demek isterdim ama var lakin bardağın dolu tarafını görebilen biri olduğumdan bu konuda zorlandığım söylenemez. ki olumlu düşünmek gerekir şayet başınızda bir bela, acı bir kayıp tarzı bir şeyiniz yoksa. gerçi öyle olduğunda da olumlu olabilmek gerekir. zor. ama imkansız değil.
devamını gör...

yağmurlu hava

yaz ayının yavaşça bizi terk etmesinin verdiği mutlulukla şu sıralar marmara bölgesi yağmurlarla taçlandırılmış durumda ve pencereden içeriye giren o ferahlık ve belki ufak bir üşüme ve yağmur kokusu ile sözlükte gezinmece favori aktivitem haline geldi. tavsiye edilir.
devamını gör...

anksiyete krizi

tanım yapmak gerekirse anksiyete; “yaklaşan bir duruma karşı endişe veya korkuya kapılıp, terleme ve çarpıntı gibi fiziksel semptomlara neden olan ruhsal bozukluktur.”

kendi açımdan yorumlamam gerektirse ki yorumlamam gerekir çünkü tam şu an içinde olduğum durumun ta kendisidir esasında.

kalp çarpıntısı, ter dökmek, titreme, karın ağrısı, mide bulantısı, iştahsızlık gibi semptomları da yukarıdaki tanıma eklemek isterim çünkü tam olarak bunu yaşıyorum.

hayattan zevk alma durumunda da eksilmeler görülebilir.

öyle ki yukarıda yazılı olan semptomlar sizi şehirler arası yolculuk yapmak zorundayken kalkış noktasından bir durak sonraki noktada yani sonraki en yakın otogarda otobüsten indirmeye bile zorlayabilir.

hareket etmek, yürüyüş yapmak gibisi iyi gelecektir. aynı zamanda su içmek de iyi gelen etkiler arasına yazılabilir.

bu durumu ilk yaşayışım ilkokul yıllarıma dayanıyor. o zamanlar ne olduğunu çözemesem de özellikle yaz tatili sonrası okula geri dönüldüğünde okula adapte olmak oldukça zordu. ilkokul bu hislerin en az olduğu zamanlardı. ortaokula geçip yeni bir okula başlamak ise yeni bir okul, yeni insanlar, yeni düzen ve bunun beraberinde getirdiği yeni semptomlar demekti. ve anksiyeteyi son derece arttırıyordu.

okul düzenine alışmak anca 1 ay kadar bir sürede tam oturabiliyordu. liseye geçince de ergenliğin getirileriyle bu zamana kadar olan tüm semptomlar buluşunca iş arşa çıkıyor ve okula alışma süresi 2 ay oluyordu. eylülde başladığım okula kasımın sonlarına doğru alışıyordum. bu süre zarfında dersleri kaçırmamak da gerekliydi ama bu hisler insanın içini kemiriyordu. ortama alışmak, bağıran çağıran insanların arasında ne olduğunu bilmediğin bir ton hisle, duyguyla, bazen ağlamayla, velinin gelip okuldan almasıyla sonuçlanan bu kara günler hiç de kolay değildi.

üniversiteye geçmek büyümek ve bir birey olarak yaşamanın temellerinden biriydi, özellikle benim gibi şehir dışında okuyorsanız. hayatı öğrenme, maddiyatı kontrol etme, manevi hayatta insanları tanıma, onların içlerinin ne kadar pis olduğunu görmede baya büyük bir rolü vardı. ama farklı şehirde üniversite demek aynı zamanda artık büyüdün ve her krize girdiğinde ailenin yanına dönemezsin demekti. bunun için “psikiyatrist” denen birine gitmek, seans boyu sizinle hiçbir diyaloğa girmeyip yalnızca sizin anlattıklarınızı dinleyip klavyenin tuşlarına takır takır basan yaşı geçmiş bir adamla birkaç dakikayı paylaşmanızla sonuçlanıyordu.

sonra ise o adam, geçen dakikalar boyunca bastığı klavyeden parmaklarını çekip bilgisayar ekranını size doğru döndürüyor ve “oku bakalım tanıdık geliyor mu?” demesi sonucunda bunca yıl yaşadığınız o tüm semptomların “anksiyete krizi” adında bir şey olduğunu öğrenmenizle sonuçlanıyordu. sonrası düzenli kullanımda etki eden kırmızı reçeteli ilaçlardı.

işe yaradıkları doğruydu lakin kafana göre içersen hiçbir halta yaradıkları yoktu. düzenli kullanmıştım ben de zaten. ama şu anki bulunduğum durumdaysam tedaviyi bıraktığımı anlamışsınızdır zira ilaçların da karaciğeri öldürdüğü başka bir gerçek. ama yine de düzenli kullanmayıp böyle olmaktansa düzenli kullanıp ölmek daha iyi gibi. burası tartışmalı bir nokta.

bu başlığın var olduğunu sanarken olmadığını görünce hayatı boyu anksiyete kriziyle savaşan benim ilk tanımı girmem en doğrusu oldu. yazmak iyi geldi. sözlüğe ve yazarlara teşekkürler.

ek: son zamanlarda bana iyi gelen bir şiiri burada paylaşmak isterim. okudukça iyi geliyor, rahatlamamı sağlıyordu. size de iyi gelmesi dileğiyle.

sizin alınız al inandım
morunuz mor inandım
tanrınız büyük, amenna
şiiriniz adamakıllı şiir
dumanı da caba
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız

bütün ağaçlarla uyuşmuşum
kalabalık ha olmuş ha olmamış
sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
ama ağaçlar şöyleymiş
ama sokaklar böyleymiş
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız

aşkım da değişebilir gerçeklerim de
pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
yangelmişim diz boyu sulara
hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
hiçbirinizle döğüşemem
siz ne derseniz deyiniz
benim bir gizli bildiğim var
sizin alınız al inandım
sizin morunuz mor inandım
ben tam dünyaya göre
ben tam kendime göre
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız

turgut uyar - büyük saat.
devamını gör...

ne olursa olsun eşin güzel olmasını istemek

güzellik göreceli bir kavram olduğundan neye göre veyahut kime göre olduğu da mühim. her kadın/erkek yani insan güzel bence. ne olursa olsunlu bir cümlede güzelliği arayan biriyle olmayı kim isterdi bilemem.
devamını gör...

evi ev gibi hissettiren detaylar

kendinin en rahatı olabildiğin yer.
devamını gör...

iğne atsan yere düşmez

eminönü
devamını gör...

üstünde ne var sorusu

gelecek kaygısı var, gelecek ama gelmedi daha. tır çarpar inşallah da gelemez.
devamını gör...

tdk'ya göre

çevrim içi ayrı yazılır, whatsapp’ta bile yanlış yazılmış.
devamını gör...

kalp kırıklığı

kalp kırıklığını bugün aşk üzerinden ele alacağım. genel manada nasıl bir anlam içerir onu bilemem çünkü herkesin kalbi farklı olduğundan kırılma anı da, kırılmanın acısı da, ağrısı da farklı olacaktır. fakat benimki baya kırgın şu aralar. hatta belki de paramparça.

kendimi bildim bileli aşka inanmayan biriydim yani en azından henüz başıma gelmediği için hakkında rahatça konuşmak, ona inanmadığımı söylemek çok rahattı. fakat öyle insanlar var ki karşılıklı bir ilişki içerisinde de olsanız baya gaddar olabiliyorlar.

mesaj atmak bu kadar zor olmamalı. o telefonu eline alıp size gelen mesajlara yanıt vermek zor bir şey değil diye düşünüyorum. ve hatta mesaj atılabilinir de. çünkü yaşadığım arkadaşlık, aşk, flört, sevgili, artık adını siz koyarsınız, hepsinde konuşmayı sürdüren taraf da ben oldum, her zaman aradan geçen vakit sonrası ilk mesajı atan taraf da ben oldum.

aşka inanmamamı sağlayan bir diğer etmen kendimin sevilesi bir yanının olduğunu düşünmememden geçiyordu. bu düşünceyi hala kırabilmiş değilim lakin beni gerçekten seven insanların olduğunu görmek iyi bir şey olsa da yine de dediğim gibi bunu kırmak zamana bağlı gelişim gösteren bir şey olacak gibi.

şu sıralar hayatıma giren insanlar, çıkan insanlar var. beni öyle derinden üzüyorlar ki acıyı tarif edemem ama sadece kelimelerin kifayetsiz kaldığını söylüyorum. bir de karanlıkta uzanıp dümdüz duvarı veya tavanı seyrediyorum.

acı bende sessizliğe büründü. açlığa, durgunluğa, umutsuzluğa ve mutsuzluğa. ve bir süre de böyle geçeceği bir gerçek. çok ağlayasım var ama ağlamıyorum yani en azından bir süre daha. ağlamaktan çok eğlenmek istiyorum sanırım.

söyleyeceklerim bu kadardı. biraz karalama defteri misali yazdım ama içimi dökmem şarttı. teşekkürler sözlük.
devamını gör...

lotuslu cheesecake

lotusu hiç sevemedim ya tadı o kadar ağır geliyor ki bu kadar abartılıp üstüne kahvaltıda yenilmek üzere kremasının yapılmasına anlam veremiyorum. cheesecake önemli bir konudur arkadaşlar. tek limonlu cheesecake i övebilirim ve bence en iyisi de o. lotusluyu bilemem ama geçenlerde lotuslu magnolia denedim o şaşırtıcı derecede iyiydi. önerilir. magnolia shop.
devamını gör...

güne bir kedi bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim