annesinin köyünde yaşamak isteyen sevgili
başlık "morticia" tarafından 13.01.2022 00:21 tarihinde açılmıştır.
1.
şehrin kalabalığından ve gürültüsüden, sanki o gürültüyü ve kalabalığı siz biz değil de ebem yapıyormuş gibi uzaklaşmak isteyen sevgilidir efenim ve anasının yaşadığı köye gelin götürme çabasındadır.
lanet olsun, böyle bir sevgilim olmuştu; köy hayatına imrenir dururdu. hissedebiliyorum, köy, köylü linci gelecek ama söyleyeceğim, çok bayıksınız!!111 doğayla iç içe bir ömür tüketmek, inekleri sağıp çiğ süt kaynatmak, tarla sürdükten sonra milletin dedikodusunu yaparak akrabalarınızın birbirleriyle evlendikleri düğünlerde göbek atmak istiyordunuz madem, niye kalkıp geliyorsunuz şehre, çıkmayın köyünüzden işte.
bi saniye müge kraliçemin programında izlediğim köy olayları geldi aklıma tanrım, öff. ne berbat bir dedikodu ağı... herkes birbirinin hasımı filan.
sene, üniversite ikiyi okumakta olduğum senelerdi ki, sahil çocuğu olan ben, deniz olmayan memlekette üniversite okuyor ve deniz hasretini yer yer çekiyordum. kumda yürümeyi, dalgaları dinlemeyi ve o maviliği ufuk çizgisine doğru izlemeyi özleyecek kadar vakit geçmişti ki o köy aşığı manyakla tanıştım. köyünden çıkıp gelmiş koca şehre üniversite okumaya, şehir hayatını bir de yalnız tanımaya. tanısın efenim, tanıyordu da bizim köylü oğlan ama anlata anlata da bitiremiyor, övmelere doyamıyordu köyünü. arkadaş ortamında kırk yüz bin kere onun köydeki maceralarını dinlemekten gına gelmişti ama daha önce hiç köylü boy friendim olmamıştı. bir tane yapmaya karar verdim. biraz da benzer bir hasreti yaşar gibiydik, öyle gelmişti bana, nitekim ben de denizimi özlüyordum.
zaten güzel kızdım, size daha önceki yazılarımda bahsetmiştim; erkekler güzel kadınlara çabuk düşüyorlar efenim, öyle iki yüzlüler bakmayın siz bunlara. iç güzellik vırt zort derler ama dertleri çoğu kez nefes alsın yeter'dir. ha olursa güzelinden, ona asla hayır demezler; kaymaklı ekmek kadayıfı peh. bu köylü de süslü kadın görmemiş neredeyse çevresinde, hop hemen peşime düştü.
ha böyle anlattım diye full köyde yaşıyor sanmayın, işte anası babası şehre gelmişler sonradan ama her yaz köylerindeler, senenin bir yarısını da köylerinde geçiriyorlar. ayrı dünyaların insanlarıyız işte efenim özetle. benim köyüm yok, hep şehirliydim, ailem de şehirli, o'nun ise belli bir çağa kadar köyde yaşayıp sonradan az buçuk şehir görür olmuşluğu vardı işte.
neyse efenim, biz bu köylü beyle flört eder olmuştuk. flört dediğime bakmayın, kendisi bir kadına nasıl davranılır pek bilmiyordu, dene-yanıl bir şeyler yapıyordu işte, kabaydı. adam babasından görmemiş ki, çevresi de dangıl dungul...
ilk senelerindeki utangaçlığı üzerinden attığı nasıl da belliydi, üniversitedeki üçüncü senesinde şehirli veletler gibi oluvermişti. ama karşımda bir yemek yiyişi vardı ki, tanrım... on parmağını da suyunun içine sokarak yemezsin yemeği değil mi ama? köylü işte, rahat ettiği yerde özüne dönecek. naapalım, öyle kabul etmiştim onu da. neticede farklı görsel şovlar yaşatıyordu bana, yürüyen kültür şoku gibi bir şeydi benim için. işte iyi kötü bir şeyler bulup sohbet ediyorduk. bana çoban rıza abisini anlatıyordu sık sık, çok bilge bir abiymiş herkesle konuşmazmış da efenim işte en az üç saat sürüyü gezdirirmiş yalnız başına falan, yalnız yaşarmış... aklıma kötü kötü şeyler geliyordu, artık günahı boynuna, sürüsüne bu kadar düşkün çoban... pek hayırlı değil anlıyor musunuz?
bunun bir hayali varmış, bir gelin bulup anasına elini öptürecek ve köye yerleşecekmiş. okumuş istiyormuş kızı, neymiş efenim oturup sohbet edebilmeliymiş ama ekmek yapmasını filan da bilecek ha. bir mükemmel kadın tasviri vardı efenim bunun, gerektiğinde 20 yufkayı bi oklava darbesiyle açıp önüne börek edip getirecek, odun sobasını yakıverecek buna çatır çatır, şalvarını giyecek ineklerine bakacak... köye dair her şeyi bilecek ve kocasına da şahane hizmet edecek; ayak mı yıkanacak, yıkayacak efenim! sofrası tam teşekküllü kurulacak, bebelere bakacak, biri eşikte biri beşikte olacak. kalabalık aile istiyormuş, doğurgan olacakmış kadını. haa ama okumuşundan olacak bir de, öyle köyden hiç çıkmamış kız istemezmiş, mürekkep yalamış, üniversite görmüş geçirmiş de olacakmış, öyle iki senelikler de olmazmış, en az dört senelik bir fakülteden mezun olacakmış. sonra da anasının köyüne oturacak toprakla hayvanla, bebeleriyle ve kocasıyla filan ilgileneceklermiş. köydeki kızları da beğenmiyor ha haspama bak, şehirden bi tanesine takacak halkayı, götürecek anasına danasına hizmet ettirmeye.
yaşanmazmış şehirde efenim ama nasıl yeriyor şehir hayatını size anlatamam. bir köy güzellemesi ki... ula yaşıtların köylerinden kaçıp kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar, bok mu var köyde?!! ne var köyünde? akraba evliliği? bolca cahillik? ah tanrım köydeki dedikoduları anlatırdı bana oturur, kızlar kaçarmış da işte kaçarak evlenmeler, kızın biri yolluymuş da köyde bunu şey etmeyen kalmamış da kız köyden gitmiş sonra filan. bunlar nasıl insan ilişkileri?
daha fazla dayanamadım efenim köy güzellemelerine. köye gelin götürme hayallerine "tanrım bulursan o kadar salak bir kız bana da söyle" diyecektim de işte, bulmuştur belki de artık. salak mı yok memlekette? evlilik meraklısı tonla kızımız var.
neyse efenim 2 ay kadar dayanabildim kendisine.
köylü çocuk, en azından akrabanla evlenmeyi düşünecek kadar cahil değilmişsin tebrik ederim. şu kadına hizmet ettirme olayını da çözsen, belki senle köyüne gelecek bir maceraperest bulursun.
buldun mu yoksa?
atam "köylü milletin efendisidir" demiş, ondan bir şey demiyom dua et sen.
özlem tekin de mi köye yerleşmişti ne?
lanet olsun, böyle bir sevgilim olmuştu; köy hayatına imrenir dururdu. hissedebiliyorum, köy, köylü linci gelecek ama söyleyeceğim, çok bayıksınız!!111 doğayla iç içe bir ömür tüketmek, inekleri sağıp çiğ süt kaynatmak, tarla sürdükten sonra milletin dedikodusunu yaparak akrabalarınızın birbirleriyle evlendikleri düğünlerde göbek atmak istiyordunuz madem, niye kalkıp geliyorsunuz şehre, çıkmayın köyünüzden işte.
bi saniye müge kraliçemin programında izlediğim köy olayları geldi aklıma tanrım, öff. ne berbat bir dedikodu ağı... herkes birbirinin hasımı filan.
sene, üniversite ikiyi okumakta olduğum senelerdi ki, sahil çocuğu olan ben, deniz olmayan memlekette üniversite okuyor ve deniz hasretini yer yer çekiyordum. kumda yürümeyi, dalgaları dinlemeyi ve o maviliği ufuk çizgisine doğru izlemeyi özleyecek kadar vakit geçmişti ki o köy aşığı manyakla tanıştım. köyünden çıkıp gelmiş koca şehre üniversite okumaya, şehir hayatını bir de yalnız tanımaya. tanısın efenim, tanıyordu da bizim köylü oğlan ama anlata anlata da bitiremiyor, övmelere doyamıyordu köyünü. arkadaş ortamında kırk yüz bin kere onun köydeki maceralarını dinlemekten gına gelmişti ama daha önce hiç köylü boy friendim olmamıştı. bir tane yapmaya karar verdim. biraz da benzer bir hasreti yaşar gibiydik, öyle gelmişti bana, nitekim ben de denizimi özlüyordum.
zaten güzel kızdım, size daha önceki yazılarımda bahsetmiştim; erkekler güzel kadınlara çabuk düşüyorlar efenim, öyle iki yüzlüler bakmayın siz bunlara. iç güzellik vırt zort derler ama dertleri çoğu kez nefes alsın yeter'dir. ha olursa güzelinden, ona asla hayır demezler; kaymaklı ekmek kadayıfı peh. bu köylü de süslü kadın görmemiş neredeyse çevresinde, hop hemen peşime düştü.
ha böyle anlattım diye full köyde yaşıyor sanmayın, işte anası babası şehre gelmişler sonradan ama her yaz köylerindeler, senenin bir yarısını da köylerinde geçiriyorlar. ayrı dünyaların insanlarıyız işte efenim özetle. benim köyüm yok, hep şehirliydim, ailem de şehirli, o'nun ise belli bir çağa kadar köyde yaşayıp sonradan az buçuk şehir görür olmuşluğu vardı işte.
neyse efenim, biz bu köylü beyle flört eder olmuştuk. flört dediğime bakmayın, kendisi bir kadına nasıl davranılır pek bilmiyordu, dene-yanıl bir şeyler yapıyordu işte, kabaydı. adam babasından görmemiş ki, çevresi de dangıl dungul...
ilk senelerindeki utangaçlığı üzerinden attığı nasıl da belliydi, üniversitedeki üçüncü senesinde şehirli veletler gibi oluvermişti. ama karşımda bir yemek yiyişi vardı ki, tanrım... on parmağını da suyunun içine sokarak yemezsin yemeği değil mi ama? köylü işte, rahat ettiği yerde özüne dönecek. naapalım, öyle kabul etmiştim onu da. neticede farklı görsel şovlar yaşatıyordu bana, yürüyen kültür şoku gibi bir şeydi benim için. işte iyi kötü bir şeyler bulup sohbet ediyorduk. bana çoban rıza abisini anlatıyordu sık sık, çok bilge bir abiymiş herkesle konuşmazmış da efenim işte en az üç saat sürüyü gezdirirmiş yalnız başına falan, yalnız yaşarmış... aklıma kötü kötü şeyler geliyordu, artık günahı boynuna, sürüsüne bu kadar düşkün çoban... pek hayırlı değil anlıyor musunuz?
bunun bir hayali varmış, bir gelin bulup anasına elini öptürecek ve köye yerleşecekmiş. okumuş istiyormuş kızı, neymiş efenim oturup sohbet edebilmeliymiş ama ekmek yapmasını filan da bilecek ha. bir mükemmel kadın tasviri vardı efenim bunun, gerektiğinde 20 yufkayı bi oklava darbesiyle açıp önüne börek edip getirecek, odun sobasını yakıverecek buna çatır çatır, şalvarını giyecek ineklerine bakacak... köye dair her şeyi bilecek ve kocasına da şahane hizmet edecek; ayak mı yıkanacak, yıkayacak efenim! sofrası tam teşekküllü kurulacak, bebelere bakacak, biri eşikte biri beşikte olacak. kalabalık aile istiyormuş, doğurgan olacakmış kadını. haa ama okumuşundan olacak bir de, öyle köyden hiç çıkmamış kız istemezmiş, mürekkep yalamış, üniversite görmüş geçirmiş de olacakmış, öyle iki senelikler de olmazmış, en az dört senelik bir fakülteden mezun olacakmış. sonra da anasının köyüne oturacak toprakla hayvanla, bebeleriyle ve kocasıyla filan ilgileneceklermiş. köydeki kızları da beğenmiyor ha haspama bak, şehirden bi tanesine takacak halkayı, götürecek anasına danasına hizmet ettirmeye.
yaşanmazmış şehirde efenim ama nasıl yeriyor şehir hayatını size anlatamam. bir köy güzellemesi ki... ula yaşıtların köylerinden kaçıp kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar, bok mu var köyde?!! ne var köyünde? akraba evliliği? bolca cahillik? ah tanrım köydeki dedikoduları anlatırdı bana oturur, kızlar kaçarmış da işte kaçarak evlenmeler, kızın biri yolluymuş da köyde bunu şey etmeyen kalmamış da kız köyden gitmiş sonra filan. bunlar nasıl insan ilişkileri?
daha fazla dayanamadım efenim köy güzellemelerine. köye gelin götürme hayallerine "tanrım bulursan o kadar salak bir kız bana da söyle" diyecektim de işte, bulmuştur belki de artık. salak mı yok memlekette? evlilik meraklısı tonla kızımız var.
neyse efenim 2 ay kadar dayanabildim kendisine.
köylü çocuk, en azından akrabanla evlenmeyi düşünecek kadar cahil değilmişsin tebrik ederim. şu kadına hizmet ettirme olayını da çözsen, belki senle köyüne gelecek bir maceraperest bulursun.
buldun mu yoksa?
atam "köylü milletin efendisidir" demiş, ondan bir şey demiyom dua et sen.
özlem tekin de mi köye yerleşmişti ne?
devamını gör...
2.
(bkz: durumumuz yoktu okuyamadık)
devamını gör...
3.
beraber yeşilliklerin üzerinde oturup küçük kuzuları da seveceksek neden olmasın dediğimdir. karnımız acıkınca da babasını keser yeriz beraber.
devamını gör...