1.
aşk ve ölümün aynı potada eridiği charles baudelaire şiiri. orijinal ismi la mort des amants olan şiir baudelaire'ın les fleurs du mal (kötülük çiçekleri) şiir koleksiyonunda yer alan ve ne yazık ki çeviri sırasında duygu yoğunluğunu kaybetmese bile temsil ettiklerinin pek çoğunu yitiren bir şiir. esasında baudelaire şiirde ölümü yalnızca son dizesi haricinde kullanmamış daha çok şiir boyunca onu başka biçimlerde sembolize etmiştir ve sözü geçen aşkın manevi olduğu da aşikar. şiir incilden pek çok göndermeye sahip olmasının yanı sıra ölüm bir ayrılık hali olarak değil ulaşılması gereken bir ideal olarak resmediliyor baudelaire tarafından. yani daha açıkça anlatmak gerekirse ölümün nihai sonu temsil etmesinden ziyade aşıklar için sonsuzluğa açılan bir kapı görevi görmesinden dolayı ulaşılacak/kavuşulacak veya sahip olunacak bir noktada durmasını sağlıyor. şiirin çeviri sırasında temsil ettiklerini yitirmesinin sebebi de bir noktada bundan kaynaklanıyor. yoksulların ölümü veya orijinal ismi ile la mort des pauvres şiirinde gördüğümüz ölümü yüceltme durumunu bu şiirde de görüyoruz ki o şiirde de incil göndermeleri çok sık yapılıyor ama baudelaire yoksulların ölümü şiirinde ölümü yaşayan herkesi eşit şartlara getirecek bir durum olarak gördüğü için yüceltirken bu şiirde sonsuzluğa açılan kapı işlevi gördüğü için yüceltiyor yine de tüm bu farka rağmen esasında benzer düşüncelerin ürünü bu iki şiir; ölüm arzu edilene doğru giden bir yoldur düşüncesi iki şiiri de besliyor.
yatağımız olacak ,hafif kokuyla dolu,
divanımız olacak ,bir mezar gibi derin;
bizim için açılmış, en güzel iklimlerin
o garip çiçekleri süsleyecek konsolu.
nous aurons des lits pleins d'odeurs légères,
des divans profonds comme des tombeaux,
et d'étranges fleurs sur des étagères,
ecloses pour nous sous des cieux plus beaux.
son sıcaklıklarını sarfederek hovarda,
birer ulu meşale olacak kalplerimiz;
çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz
ikimizin ruhunda, o ikiz aynalarda.
usant à l'envi leurs chaleurs dernières,
nos deux coeurs seront deux vastes flambeaux,
qui réfléchiront leurs doubles lumières
dans nos deux esprits, ces miroirs jumeaux.
pembe, lahuti mavi bir akşam saatinde,
veda'la dolu, uzun bir hıçkırık halinde
yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri;
un soir fait de rose et de bleu mystique,
nous échangerons un éclair unique,
comme un long sanglot, tout chargé d'adieux;
nihayet kapıları biraz aralayarak,
sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak
buğulu aynaları ve ölmüş alevleri
et plus tard un ange, entr'ouvrant les portes,
viendra ranimer, fidèle et joyeux,
les miroirs ternis et les flammes mortes.
yatağımız olacak ,hafif kokuyla dolu,
divanımız olacak ,bir mezar gibi derin;
bizim için açılmış, en güzel iklimlerin
o garip çiçekleri süsleyecek konsolu.
nous aurons des lits pleins d'odeurs légères,
des divans profonds comme des tombeaux,
et d'étranges fleurs sur des étagères,
ecloses pour nous sous des cieux plus beaux.
son sıcaklıklarını sarfederek hovarda,
birer ulu meşale olacak kalplerimiz;
çifte ışıklarından gidip gelecek bir iz
ikimizin ruhunda, o ikiz aynalarda.
usant à l'envi leurs chaleurs dernières,
nos deux coeurs seront deux vastes flambeaux,
qui réfléchiront leurs doubles lumières
dans nos deux esprits, ces miroirs jumeaux.
pembe, lahuti mavi bir akşam saatinde,
veda'la dolu, uzun bir hıçkırık halinde
yanacak aramızda bir tek şimşeğin feri;
un soir fait de rose et de bleu mystique,
nous échangerons un éclair unique,
comme un long sanglot, tout chargé d'adieux;
nihayet kapıları biraz aralayarak,
sadık ve şen bir melek gelip uyandıracak
buğulu aynaları ve ölmüş alevleri
et plus tard un ange, entr'ouvrant les portes,
viendra ranimer, fidèle et joyeux,
les miroirs ternis et les flammes mortes.
devamını gör...