#ödüllü filmler
türkçe adı: körlük
portekizli yazar jose saramago'nun aynı isimli romanından uyarlanan 2008 yapımı gerilim filmidir. nedeni bilinmeyen, ani bir şekilde yayılan körlük salgını tüm şehirlere yayılmıştır. bu olağandışı körlük herkesi kaos ortamına sürüklerken, gören tek bir kişi çevresini ve ailesini kurtarmaya çalışır.
portekizli yazar jose saramago'nun aynı isimli romanından uyarlanan 2008 yapımı gerilim filmidir. nedeni bilinmeyen, ani bir şekilde yayılan körlük salgını tüm şehirlere yayılmıştır. bu olağandışı körlük herkesi kaos ortamına sürüklerken, gören tek bir kişi çevresini ve ailesini kurtarmaya çalışır.
yönetmen:
fernando meirelles
oyuncular:
julianne moore
mark ruffalo
alice braga
yusuke ıseya
yoshino kimura
fernando meirelles
oyuncular:
julianne moore
mark ruffalo
alice braga
yusuke ıseya
yoshino kimura
*abc sinematografi ödülü (2009) - uzun metraj film / en iyi ses [melhor som] / en iyi görüntü yönetimi [melhor fotografia de longa-metragem] / en iyi sanat yönetmeni [melhor direçao de arte]
*sinema brezilya büyük ödülü (2009) - en iyi görüntü yönetmeni [melhor fotografia]
film toplam 15 ödüle sahiptir.
*sinema brezilya büyük ödülü (2009) - en iyi görüntü yönetmeni [melhor fotografia]
film toplam 15 ödüle sahiptir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "cloudx" tarafından 01.11.2022 13:07 tarihinde açılmıştır.
1.
jose saramago' nun ensaio sobre a cegueira isimli romanından uyarlanan 2008 yapımı bir fernando meirelles filmidir, blindness.
ne kadar başarılı bir uyarlamadır sorusunun cevabını kitabı okumadığımdan es geçiyorum. filmden bu denli etkilenmemin, filmin 'sinemasal' açıdan 'iyi' olmasıyla bir ilişiği yok sanırım.
yani hala iyi film mi, kötü film mi, karar verebilmiş değilim ama başlı başına bir 'sistem' ve 'insan' eleştirisidir bence.
"dört duvarın arasındalar ve körler. peki altını, mücevheri napacaklar lan?" sorusunu sorarken bile, bizim yakındığımız şey insanoğlunun açgözlülüğü, iktidar hevesi değil midir? ve bence film bize bu soruyu sorduruyorsa, bal gibi eleştiriyordur sistemi.
bir adam, herkesin kör olduğu bir hücrede, sahip olduğu tek bıçakla ötekilerden daha 'güç'lü hale geliyor. bunu fark ettiği an da zayıf olanın boynuna dayıyor bıçağı: 'sana verdiklerim için teşekkür etmelisin bana, çünkü senden güçlüyüm, bak bıçağım bile var, yani kör olabilirim ama seni yine de öldürebilirim' diyor. 'ama karnını doyurmam içi bana mücevher vermelisin, altın vermelisin, hatta kadın vermelisin' diyor.
bunu söylerken nerede olduğunu, tüm bunların ne işe yarayacağını unutuyor. çünkü mücevhere dışarıdayken yüklenilen anlamlar yerleşmiş bilinçaltına. çünkü para tanrı ve biz ona tapmalıyız. ve bu tanrı nerede olursa olsun iktidarını güçlü kılacak. güç ise ona, adalet ve ahlak kurallarını yıkma hakkı verecek. zulmünü meşru gösterecek.
tüm bu sosyal çarpıklığın yanı sıra bir de 'körlerin dünyasında görebilen bir kadın'ın trajedisi var elbette. görme yetisiyle diğerlerinden yeteri kadar üstün olmasına rağmen gözünü iktidar hırsı bürümemiş bir kadın. sonuç olarak filmde bahsedilen 'körlük' fizyolojik bir körlükten öte, 'şeyler'in bizden çaldığı görme yetisi. sanırım.
ne kadar başarılı bir uyarlamadır sorusunun cevabını kitabı okumadığımdan es geçiyorum. filmden bu denli etkilenmemin, filmin 'sinemasal' açıdan 'iyi' olmasıyla bir ilişiği yok sanırım.
yani hala iyi film mi, kötü film mi, karar verebilmiş değilim ama başlı başına bir 'sistem' ve 'insan' eleştirisidir bence.
"dört duvarın arasındalar ve körler. peki altını, mücevheri napacaklar lan?" sorusunu sorarken bile, bizim yakındığımız şey insanoğlunun açgözlülüğü, iktidar hevesi değil midir? ve bence film bize bu soruyu sorduruyorsa, bal gibi eleştiriyordur sistemi.
bir adam, herkesin kör olduğu bir hücrede, sahip olduğu tek bıçakla ötekilerden daha 'güç'lü hale geliyor. bunu fark ettiği an da zayıf olanın boynuna dayıyor bıçağı: 'sana verdiklerim için teşekkür etmelisin bana, çünkü senden güçlüyüm, bak bıçağım bile var, yani kör olabilirim ama seni yine de öldürebilirim' diyor. 'ama karnını doyurmam içi bana mücevher vermelisin, altın vermelisin, hatta kadın vermelisin' diyor.
bunu söylerken nerede olduğunu, tüm bunların ne işe yarayacağını unutuyor. çünkü mücevhere dışarıdayken yüklenilen anlamlar yerleşmiş bilinçaltına. çünkü para tanrı ve biz ona tapmalıyız. ve bu tanrı nerede olursa olsun iktidarını güçlü kılacak. güç ise ona, adalet ve ahlak kurallarını yıkma hakkı verecek. zulmünü meşru gösterecek.
tüm bu sosyal çarpıklığın yanı sıra bir de 'körlerin dünyasında görebilen bir kadın'ın trajedisi var elbette. görme yetisiyle diğerlerinden yeteri kadar üstün olmasına rağmen gözünü iktidar hırsı bürümemiş bir kadın. sonuç olarak filmde bahsedilen 'körlük' fizyolojik bir körlükten öte, 'şeyler'in bizden çaldığı görme yetisi. sanırım.
devamını gör...