roman / felsefe-düşünce
10 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

(bkz: bulantı)
sartre'ın 1938 de yayınlanan bu romanı varoluşçuluğun kült eserlerinden kabul edilir. roman, ana karakterimiz roquentin dış dünyaya duyduğu tiksintiyi anlatır. yansıttığı güçlü bireyci ve toplum karşıtı görüşlerle sartre'ın felsefesinin temellerini oluşturacak bir çok konuya yer veren özgün bir eserdir.


- bütün bu adamlar, vakitlerini dertleşmekle, aynı düşüncede olduklarını anlayıp mutluluk duymakla geçiriyorlar. aynı şeyleri hep birlikte düşünmeye ne kadar da önem veriyorlar. sy 25



saat üç, bir şey yapmak isterseniz bu saat ya çok geç ya çok erkendir. öğleden sonra acayip bir an hele bugün hiç çekilmiyor. sy 32


-

1787'de, moulins yakınlarında bir handa, filozofların etkisinde yetişmiş ve diderot ile arkadaşlığı olan bir ihtiyar ölmek üzereydi. yöredeki papazlar, ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı, ama çabaları boşa gitmişti. ihtiyar, dinin son gereklerinin yerine getirilmesini bir türlü kabul etmiyordu, çünkü tümtanrıcıydı. hiçbir şeye inanmayan bay de robellon da o yöredeydi. ihtiyarı iki saat içinde hristiyan dinine döndüreceğini söylerek, moulins papazıyla bahse girişti. papaz, bahsi kabul etti ve kaybetti. robellon, sabahın üçünde işe girişti, ihtiyar beşte günah çıkarttı ve yedide öldü. papaz, " tartışma sanatında ne kadar güçlüymüşsünüz.! bizi bile geçtiniz," dedi. robellon "onunla tartışmadım, cehennemden söz açıp içine korku saldım," diye karşılık verdi." sy 35



- bir şey, sona ermek için başlamıştır. serüven uzamaya gelmez, ona anlam veren ölümüdür yalnız. bu ölüme, belki benim de sonum olan bu ölüme sürüklenirim. geriye dönmek elimden gelmez. her an, ardından geleni getirmek için ortaya çıkar. her ana, bütün varlığımla sarılırım. onun yerine başkasının konulamayacağını, onun başkasına benzemediğini bilirim. ama onu yitip gitmekten alıkoymak için bir şey de yapamam. sy 65



- yalnızım. insanların çoğu evlerine gitti; radyo dinleyerek akşam gazetelerini okuyorlar. sona eren pazar günü, ağızlarında bir kül tadı bırakmıştır. daha şimdiden pazartesiyi düşünüyorlar. ama benim için ne pazartesi ne de pazar var. günler ite kaka sürüyor birbirlerini, sonra ansızın bunun gibi bir parıltı ortaya çıkıyor.


hiçbir şey değişmedi, ama yine de her şey başka bir biçimde var olup gidiyor. sy 88



- inanın bana deneyimlerime dayanarak konuşuyorum. bütün bildiğimi hayattan öğrendim. hayat, onlar için düşünmek sorumluluğunu üzerine alır mı ? bu adamlar, yeniyi eskiyle açıklarlar. eskiyi de daha eskiyle. bu bakımdan lenini bir rus robespierre'i ve robespierre'i de bir fransız cromwell'i yapan tarihçilere benzerler. sonunda hiçbir şey anlamazlar... sy 109


-

farkına varmıştım zaten; benim var olmaya hakkım yoktu. rastgele ortaya çıkmıştım; bir taş, bir bitki, bir mikrop gibi var olup gidiyordum. hayatım her bakımdan önemsiz mutluluklara yöneliyordu. kimi zaman ne idüğü belirsiz işaretler gönderiyordu, kimi zaman da sonuçsuz bir vızıltıdan başka bir şey duyulmuyordu. sy 130



- bütün istediğim, başkalarının dertlerini dinleyip acınmak. bu beni değiştirecek. derdim yok benim, mirasyedi gibi param da var. patronum da, karım da, çocuklarım da yok; sadece varım, hepsi bu. bu dert öyle belirsiz, öyle metafizik bir şey ki, utanıyorum doğrusu. sy 159



- on sekizinci yüzyılda doğru denilen şeylere bugün kimse inanmıyor. öyleyse bu yüzyılın güzel dediği şeylerden hala tat almamız niçin isteniyor? sy 164



- var olmak istemiyorlardı, ama bundan da kaçamıyorlardı. işin esası bu. böylece usul usul, uyuşuk bir şekilde kendi işlerini sürdürüp duruyorlardı. sy 198
devamını gör...
ana karakter roquentin'in dünyaya ve insana karşı duyduğu mide bulantısını son sayfalara kadar sartre'ın bir şekilde kelimelerle kusmasını beklediğimiz kitap. fakat işin inceliği aslında burada yatıyor; sonsuz bir tiksinti, bitmek bilmeyen bir bulantı...

dibe batıp çıkmaktan ziyade insana sonu olmayan bir düşüş gibi hissettiriyor. bir noktada yere çakılmak gerekecek belki ama asla zemine çarpmayacağınızı biliyorsunuz. işte tam olarak kitabı okurken deliliğin sınırlarında geziyor gibi hissetmenizin temel nedeni sanıyorum ki bu. selahattin hilav çevirisini önermekle beraber aslında roquentin'in kendine bu denli yabancılaşmasını bence sartre'ın kendi kelimeleri ile okumak daha çarpıcı olacaktır.

--- alıntı ---

je n'ai pas besoin de faire des phrases. j'écris pour tirer au clair certaines circonstances. se méfier de la littérature. ıl faut tout écrire au courant de la plume sans chercher les mots.

je n'avais pas le droit d'exister. j'étais apparu par hasard, j'existais comme une pierre, une plante, un microbe. ma vie poussait au petit bonheur et dans tous les sens.

--- alıntı ---

edit: imla.
devamını gör...
jean paul sartre var olduğunun anlamını hiçbir şeyde bulamamaktadır.deniz kıyısında elinde tuttuğu taşla birlikte korkunç bir bulantı hissediyor ve o andan itibaren bu bulantı peşini hiç bırakmıyor.etraftaki her şey anlamsız,değersiz,fazla geliyor. bulantılarla ve varlığını anlamlandırmakla geçen günlerini anlatıyor. ‘hiçbir şey.var olmuş.’diyerek anlattığı bir günü bile mevcut.’varoluş üzerinde düşündüğümü sandığımda aslında hiçbir şey düşünmemiş olduğumu söyleyebilirim, kafamın içi bomboştu ya da tek bir sözcük vardı ,varlık sözcüğü. diyerek içindeki sıkıntıyı bana net bir şekilde geçirdiğini düşündüğüm kitap . düşünmeyi durdurmak istediğini söylediği bir bölümde de zaten içindeki derin sıkıntıyı hissettiriyor.kitabı bitirince günlerce üstüne düşünebileceğiniz cümleler mevcut.
devamını gör...
jean paul sartre’nin bulantı kitabından esinlenmiştir.ahmet çevresindeki olan herşeye kayıtsızdır.karısı ve çocuğu öldüğünde bile tepkisizdir.karısını aldattığı sevgilisi aslı da vardır bir yandan fakat duygusal olarak hiçbir şey paylaşmamaktadır aslında aslıyla.aslı da onu terkedince daha da yapayalnız kalmıştır. eve gelen temizlikçi ve çocuklarına yardım ederek bir nevi fikrimce vicdanını rahatlatmak istemiştir.en son sahnede nerimanın evine giderek ağlayışı aslında içten içe nasıl tükendiğini anlatır.karısı öldüğünde çocuğu öldüğünde tepkisiz olan bu adam nasıl temizlikçinin çocuğuna hediyeler alıp onlarla akşam yemeği yer?ya da kardeşine karşı bu kadar soğuk olurken yakın olamazken nasıl temizlikçinin evine ağlamaya gider?iyinin ve kötünün ne olduğunu düşündürten filmdir. yalnız bir adamın çelişkilerini ve yüzeysel ilişkilerini anlatmaktadır.
devamını gör...
kitabı yeterince bulandırmamış gibi bi de filmini çekmişler. bağlasan izlemem ya bir houdini trick'le bağlandığım sandalyeden kendimi kurtarır hayatıma devam ederim. paraya emeğe mikrofonunu tutana ışığını veren ışıkçısına yazık.
devamını gör...
comfort kitabımdır. ne zaman kitap okuma alışkanlığım gidiyor gibi hissetsem bulantı’ya başlarım. her insanın sevebileceği türden bi konusu yok. hayattan zevk alan biriyseniz pek beğeneceğinizi zannetmiyorum ama sartre’ın sizlere yönelik güzel kitapları da vardır tabii ki efendim, araştırın. ama akıl sağlığınız için uzak durun bu kitaptan.
devamını gör...
varoluşçu felsefenin en önemli isimlerinden jean paul sartre’ın heybetli romanıdır.

modern zamanın içinde azgın bir nehrin kucağında sırılsıklam sürüklenirken ve bu hıza, bu gidişata, bu kargaşaya ayak uyduramazken ve de kendi içimizde bile çok kuvvetli, bir o kadar da etkili dalgaları zapt etmeye çalışırken hissettiğimiz, hissedebileceğimiz duygu bulantıdır.

yaşamaya başladığımız, o acı veren ilk nefesi aldığımız andan itibaren bulantı kendini göstermeye başlar. düşünme yetimiz kuvvetlenmeye başladıktan sonra ise dünyayı daha saydam bir halde görmeye başlarız. kazandığımız bu şeffaf bakış içimizde ağır ağır baş gösteren bir varoluş sancısına neden olur. bulantı artar, arttıkça artık yadsınamaz bir gerçekliğe dönüşür, nerdeyse elle tutulabilir bile hale gelir.

jean paul sartre dünyaya karşı hissedebileceğimiz tek duygunun bulantı olduğunu söyler.

romanın baş kişisi roquentin sadece dünyaya karşı hissetmekle kalmaz bulantıyı, kendine karşı da derin bir bulantı hissi ile kıvranmaktadır. ve kendine karşı duyduğu bulantı sadece ruhsal değil aynı zamanda da fizikseldir de.

roquentin günlüğüne her şeyi tek tek not eder, bireysellik arayışı içinde toplumdan kopuşunu gün be gün izleriz. roquentin çağdaş insanın bir prototipidir belki de, belki de çağdaş insanın ta kendisi.
devamını gör...
hayatım her bakımdan önemsiz mutluluklara yöneliyordu. kimi zaman ne idüğü belirsiz işaretler gönderiyordu, kimi zaman da sonuçsuz bir vızıltıdan başka bir şey duyulmuyordu.

bulantı; kaygı, yabancılaşma, özgürlüğün acı verici tarafı, varlığını kabullememe, saçmalığın sancısı, kendinden ve insanlardan tiksinme duygu'sudur. jean paul sartre yaşadığı ve kahraman'a ilettiği bu sancıyı, kusma hissini ağzına acı tat gelecek kadar duyumsuyor. ayna karşısına geçip yanaklarını sıkıyor, kendini cimcikliyor. insanlar'ın gelişigüzel yaşayışlarından alay ediyor, varlıklarını sorgulamamalarına anlam veremiyor. hem kendi varlığından hem insanların varlığından utanıyor. oldukça sarsıcı...

varoluşçu felsefe'nin temellerini atan bu roman varlık özden önce gelir ifadesiyle hayat bulur.

roman'ın kahramanı antoine roquentin, yazdığı roman'ın karakteri ile varlığını bulmaya çalışıyor. elini, ayağını hareket ettirmenin bile mesele olduğu bir girdab'ın içinde, neden traş oluyor? bu bile anlamsız onun için. dünya'nın absürtlüğü bulantı'ya sebebiyet veriyor. onun için her sey rastgele. var dan her şey nedensiz ortaya çıkar, zavallılığı yüzünden varoluşu sürdürür ve rastgele ölür.

kaygı, korku, saçma duygularını derinlerde hissedebileceğiniz, sizi sorgulamaya itecek bir kitap. müthiş bir psikolojik tasvir var. okurken bir beklentiye girmeyeceksiniz. nasıl biteceği ile ilgili hiç düşünmeden okudum ben, sadece sayfaları geçtim. yazar'ın gözlem yeteneğine ve yansıtma gücüne hayran kaldım. sürekli not aldım. her sayfa'da bir cümle muhakkak dikkat çekici, etkileyici. ben bulandım.

antoine, hayatımla ilgili olarak bilmediğim her şey'i kitaplardan öğrendim dedi. ben de bu kitap için aynısını söyleyebilirim.

direnerek, direnerek yaşayanlara gelsin...
devamını gör...
küçükken soğuk kış geceleri gözümü kapayıp yorganın elimde saç teli kadar incelmesini hissederdim. sonra yavaş yavaş elimde tuttuğum yorgan parçası sanki kollarımla kaplayamayacağım kadar büyük bir ağaca dönüşürdü. nesnenin varoluşunun bozulduğu ya da başkalaştığı bu anlar beni huzursuz ederdi. küçük olduğum için bunları asla anlamlandıramazdım. benzer duyguları organlarım için de yaşamıştım. elim bazen benim elim gibi gelmezdi bana, bacağımın varlığını düşünür hareketlerini saçma bulurdum. bunlar belli bir amaç için vardı evet, sorun bu değildi.

yıllar sonra bu kitabı ilk okuduğumda hissettiğim duyguların ne olduğunu anlamama yardımcı olan bu adama şükran duydum. çok sevdim kendisini. sartre'nin kahramanı varlığının neden var olduğunu bilmiyor. bir gün aniden varoluşmakta olduğunu farkedince bulantıları başlıyor. ölmek istiyor ama ölüsünün varlığının bile öldüğü halde varolmaya devam edeceği için bunun da bir yardımı dokunmuyor kendisine. bu bulantıyla yaşamak onun kaderi. bazı insanlar böyledir işte. çok değerli bir kitap. üstünde saatlerce konuşulabilecek benim ennn sevdiğim kitaplardan. var ol sartre!
devamını gör...
okurken o bulantıyı size yaşatan eserdir. sartre'ın anlatımının hem sadeliği hem de çarpıcılığı kitabı bitirdikten sonra anlatmak istediklerinin bir süre daha ruhunda kalmasına ve seni sıkıştırmasına yol açar. o bulantı hissi bir türlü geçmez.
devamını gör...
depresyonda olduğum bir süreçte okumaya başlamıştım. yarım bıraktım daha sonra. adı gibi bir kitap. günlük biçiminde yazılmış. okuması aslında oldukça kolay formel olarak.
devamını gör...
bir şey olacak: bassede-de - vieille'nin karanlıklarında bir şeyler var beni bekleyen, orda tam bu durgun yolun başında yaşantım başlayacak.
diye sokaklar arası dolaşırken bekleyen şeyin olmayışının hüznü çöküyor yavaş yavaş. yaşadığını zannettirip hemen ardından geri çekiliveriyor serüven duygusu geldiği gibi aniden. ölmek üzere olan pazarın son soluğunu verdiği gibi.
okunması gerekir sartre'nin.
devamını gör...
defalarca okunası ama defalarca okumaya kimsenin kolay kolay cesaret edemeyeceği bir gerçeklikle yazılmış 264 sayfalık sartre kitabı.

okurken var olmak ve yok olmak ne demek onu hissettiren bir yapıda örülmüştür.
roquentin adlı kişinin aylaklıkları, hiçlik acısı ve yaşamını anlatıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu kitap bir resim olsaydı
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
jean paul sartre'ın defalarca okunası kitabı olup varoluşunu bir bulantı olarak hisseden, hayattaki anlamını arayan veya anlamsızlığı anlayan roquentin'i anlatır.
hiçlik ve varoluşu derinden hissettirir.


düşünmek istemiyorum.
düşünmek istemediğimi düşünüyorum.
düşünmek istemediğimi düşünmemem gerek.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
jean paul sartre'ın yazmış olduğu ve pdf versiyonu 724 sayfa olan eser; roquentin karakterinin yaşadığı buhranı, içinde olduğu nihilizmi, aynı zamanda dipsiz varoluşu bulantı ve hiçlik duygusunu işlediği söylenebilir.
1938 yılında yayınlanan eser sartre'ın önemli eserlerindendir denilebilir.


eğer yanılmıyorsam ve bu işaretler yaşantımda yeni bir sarsıntının öncüleriyse o zaman yandık demektir. öyle ahım şahım bir yaşantım olduğundan değil bu korkum, öyle oturaklı, değerli bir ömür geçirdiğim yok. doğacak olan, tüm benliğimi kuşatacak olan şeyden korkuyorum. yine nerelere sürükleyecek bu sarsıntı beni?

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
sartre'ın 1938 yılında yayımlanan edebiyat alanındaki ilk yapıtıdır.
günlük tarzı yazılan bu kitapta roquentin'in dünya karşısında duyduğu tiksinti anlatılıyor.
kitap huzursuzluğu ile sardı bedenimi resmen. bir kitabı okurken hiç mi mutlu olmazsın kardeşim? olmadım valla.
o kadar mutsuzlukla okudum ki.
o kadar sancılıydı ki. eğer psikolojiniz iyiyse okuyun değilse başlamayın diye bir şey okumuştum bir yerde.
aman iyiyim ben dediğimde kitabın bazı sayfaları iyi olmadığımı gösterdi bana .
sevgili yazarımız bile bu dünyada fazlalık olduğunu düşünürken biz peki?
bize gerek var mıydı?
bizsiz de olur muydu?
kimin için bir kayıp olurduk?
ben olmadan da olur muydu?
nasıl olurdu ya da?
sahi ölsek kimin hayatında boşluk oluştururduk? oluşturursunuz?
hepimizin içindeki "bulantı" aslında varolabilmenin vermiş olduğu kaygı değil miydi?
ait hissedememe, bir hayat gayemizin oluşu, hedeflerimize ulaşıp ulaşmayacağımız o süreç...
o kadar güzel anlatılmış ki varolamama duygusu

iki kent arasındayım, biri bilmiyor beni, öteki artık tanımıyor. "

doğru zamanda doğru psikoloji ile keyifli okumalar dilerim şimdiden.
.
.
şöyle birkaç sevdiğim kitap alıntıları da bırakayım:

yapayalnızım, ama kentin üzerine yürüyen bir ordu gibiyim.

.

yalnızlık; düşündüklerinizin kafanızın duvarlarına çarpıp tekrar içeride kalmasıdır.


.

hiçbir şey değişmedi, ama yine de her şey başka bir biçimde var olup gidiyor. anlatamıyorum. bulantıya benziyor bu, ama aynı zamanda onun tam tersi. sonunda başımdan bir serüven geçiyor, kendimi sorguya çekince, kendimin kendim olmaklığımın ve burada bulunmaklığımın başımdan geçtiğini görüyorum. geceyi yarıp geçen ben’im. bir roman kahramanı gibi mutluyum
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"bulantı" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim