1.
seviyorum ya bu mekanları, keşke çoğalsalar. özellikle el yapımı yemek yapan, böyle anneanne/bababane yaşında bildiğimiz halktan olan anneler açıyor birde onları kastediyorum.
ev yemekleri, sarma,mantı,börek vs yapıyorlar ya işte bu tarz yerleri ben seviyorum baya ama nadir bulunuyor.
ev yemekleri, sarma,mantı,börek vs yapıyorlar ya işte bu tarz yerleri ben seviyorum baya ama nadir bulunuyor.
devamını gör...
2.
kucuk bufeler falandir genelde, ya da pansiyonlar. iyidir be, insanin gittikce gidesi gelir.
devamını gör...
3.
cana yakın olanlar iyi.. ama canı yakan olanlar da var aman dikkat..
devamını gör...
4.
fiyatlarının normale yakın olmasını tercih ederim şahsen.
devamını gör...
5.
cana yakınmış gibi görünürler ama burunlarından kıl aldırmazlar. annemin bana zaman zaman söylediği "önüne ne konduysa onu ye" tarzında tripleri var.
devamını gör...
6.
fazla samimiyet içeren yerlerdir. ben hizmet alırken samimiyet sevmiyorum o yüzden de çok bayıldığımı söyleyemem. butik otel işleten tiplerine sıklıkla maruz kalınca pek de şirin gelmiyorlar.
devamını gör...
7.
müşteri iseniz ne güzel ne mutlu size ama çalışan iseniz allah başka dert vermesin
devamını gör...
8.
iki ihtimali vardır: cana yakın görünenler ve gerçekten cana yakın olanlar. bazıları gözlerini öyle bir cüzdanınıza dikiyor ki, o yersiz samimiyetin ve laf kalabalığının ortasında; dikilen gözlere daha dikkatli bakınca, kendinizi epey 'yeşil' görüyorsunuz!
gerçekten içten ve samimi olanlar ise sizi oranın müdavimi yaparak, kendinizden başka gidebileceğiniz ikinci bir kapı sunuyor. o kapıda hem içten bir selam, hem ‘bugün de kahven benden olsun’ diyebilecek bir dost karşılayabiliyor sizi.
hangisinin daha tercih edilesi olduğu yeterince açık sanırım.
bahsi geçmişken, gül abla ve ali abiye selam olsun o halde. aile işletmesi deyince aklıma ilk onlar geliyor çünkü. ne değişik yerdi orası sahi, adı gibi. tekrar gitmek mümkün olmayacak sanki, konum olarak epey uzaklaştık. ama bana minik bir kafe ve güzel bir aile hayali bıraktıkları için her şeyden önce sonsuz teşekkürler. hem rengârenk hem de inanılmaz nostaljik bir dinlenme evi sunuyorlardı; cafeden fazlasıydı. ruh halime göre, içeride bazen siyah-beyaz ve solgun görünebilirdim, ki o atmosferde bu çok normaldi, bazense çiçek tohumlarını takas ederdik.
gül abladan aldığım el yapımı tasarım kimonolara, iyi dilekler ve birkaç ilişki tavsiyesi; az biraz da ali abiden yakınmaları eklenirdi. yaşlarına aldırmadan, nasıl da genç ve aşıklardı! eski eşyaları öyle güzel dönüştürüyorlardı ki... yıpranmış duygulara da aynı şeyi yaptıklarını sanırdım. sayelerinde birçok fikir edindim; çöp deyip attıklarını kurtardım başkalarının. yapılmış olanları kurcalamaktan, onları nasıl tasarladıklarını izlemekten büyük keyif alırdım.
bir de o incir uyutmasının tadını hâlâ unutamadım! 'bu daha sağlıklı' diye zorla yedirdiği günü de... eşlikçisi olduğumuz plakları, oranın manzarasını ve ağız dolusu tartıştığımız dönem filmlerini de... anlatsam daha ne detaylar çıkar ama, şunu da söylemeden edemeyeceğim: umarım siz beni unutmuşsunuzdur. ben o zamanlarda hiç kendim gibi değildim; hatta kendimden ne kadar uzaktaydım bilemezsiniz… hâlâ da yolu bulabilmiş değilim.
hiçbir şeyi rafa kaldırmadım ama. suç ortağım da hazır aslında, bakarsınız bir gün gerçekleştiririz?
gerçekten içten ve samimi olanlar ise sizi oranın müdavimi yaparak, kendinizden başka gidebileceğiniz ikinci bir kapı sunuyor. o kapıda hem içten bir selam, hem ‘bugün de kahven benden olsun’ diyebilecek bir dost karşılayabiliyor sizi.
hangisinin daha tercih edilesi olduğu yeterince açık sanırım.
bahsi geçmişken, gül abla ve ali abiye selam olsun o halde. aile işletmesi deyince aklıma ilk onlar geliyor çünkü. ne değişik yerdi orası sahi, adı gibi. tekrar gitmek mümkün olmayacak sanki, konum olarak epey uzaklaştık. ama bana minik bir kafe ve güzel bir aile hayali bıraktıkları için her şeyden önce sonsuz teşekkürler. hem rengârenk hem de inanılmaz nostaljik bir dinlenme evi sunuyorlardı; cafeden fazlasıydı. ruh halime göre, içeride bazen siyah-beyaz ve solgun görünebilirdim, ki o atmosferde bu çok normaldi, bazense çiçek tohumlarını takas ederdik.
gül abladan aldığım el yapımı tasarım kimonolara, iyi dilekler ve birkaç ilişki tavsiyesi; az biraz da ali abiden yakınmaları eklenirdi. yaşlarına aldırmadan, nasıl da genç ve aşıklardı! eski eşyaları öyle güzel dönüştürüyorlardı ki... yıpranmış duygulara da aynı şeyi yaptıklarını sanırdım. sayelerinde birçok fikir edindim; çöp deyip attıklarını kurtardım başkalarının. yapılmış olanları kurcalamaktan, onları nasıl tasarladıklarını izlemekten büyük keyif alırdım.
bir de o incir uyutmasının tadını hâlâ unutamadım! 'bu daha sağlıklı' diye zorla yedirdiği günü de... eşlikçisi olduğumuz plakları, oranın manzarasını ve ağız dolusu tartıştığımız dönem filmlerini de... anlatsam daha ne detaylar çıkar ama, şunu da söylemeden edemeyeceğim: umarım siz beni unutmuşsunuzdur. ben o zamanlarda hiç kendim gibi değildim; hatta kendimden ne kadar uzaktaydım bilemezsiniz… hâlâ da yolu bulabilmiş değilim.
hiçbir şeyi rafa kaldırmadım ama. suç ortağım da hazır aslında, bakarsınız bir gün gerçekleştiririz?
devamını gör...