#televizyon dizileri
#final yapan diziler
2014 yılında yayınlanan çağan ırmak'ın yönetmenliğini yaptığı tarihsel bir dönemi anlatan yerli televizyon dizisidir. patronu tarafından 1970 dönemi ile ilgili bir yazı yazması istenen feriha annesiyle babasının hikayesini dinlemeye başlar. annesiyle babasının tanışıp evlenme hikayeleri ve sonrasında yaşananlar hikayeyi zenginleştirir.
*pantene altın kelebek ödülleri(2005) - senaryo kategorisinde jüri özel ödülü.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "kuzguncuktaki vişne" tarafından 28.12.2020 22:12 tarihinde açılmıştır.
1.
çağan ırmak tarafından yönetilmiş tarihsel televizyon dizisi. 12 eylül 1980 öncesi türkiye'sindeki yaşamdan kesitleri sunan 2004 yılında yayınlanan, çok beğenilmesine rağmen sadece 1 sezon çekilen ,tam tadında biten ve beni de çok etkileyen bir dizi.
' her yaşam bir hikayedir bazıları anlatılmaya değer'.
' her yaşam bir hikayedir bazıları anlatılmaya değer'.
devamını gör...
2.
çağan ırmak'ın bir dönem dizisi. yurdanur'un kızı feriha'nın bir gazetede dönem anlatması için kaynak olarak annesine başvurmasıyla başlar. yurdanur üniversiteden başlar anlatmaya. mezuniyetini, karşı düşünceleri, düşmanlığı, çatışmaları bunun yanı sıra dostluğu, sevgiyi ve aşkı da. çağan ırmak dönem dizileri, filmleri için doğmuş gibi. müzikleri de muhteşem.
zaman en iyi ilaçmış, öyle mi? görürsem söylerim
zaman en iyi ilaçmış, öyle mi? görürsem söylerim
devamını gör...
3.
dizi demeye dilim varmıyor, tv izlemiyorum, hele dizi hiç, nasıl denk geldiyse bu diziyi izledim. hani beni hep dürten, şu dizi var, netflikste, şu dizi var çok ünlü diyenlere, bulursanız izleyin derim,
dip: zarife
dip: zarife
devamını gör...
4.
izlediğim de beni eskilere götüren dizidir. şimdinin bir çok ünlüsünün de zamanında çeşitli rollerde yer aldığını tekrar baktığımda fark ettim. ayrıca yeteri kadar değinilmiş ama müzikleri gerçekten muhteşem.
devamını gör...
5.
izlediğim en ama en güzel türk dizisidir. gerçek olmasına bile inanamam çoğu zaman. her dizinin tekrarı 30 kere verilirken bu dizinin tekrarının ana akım medya kanallarının hiçbirinde verilmemesi beni şaşırtmaz. çünkü dizi birbirinden çok farklı düşünceleri, hayatları olan insanların bir çatı altında , türkiye'nin en acımasız zamanlarındaki dayanışmasını anlatır. emeği, yardımlaşmayı ilke edinmenin saflık değil, erdemlilik olduğunu anlatan ender dizilerdendir. "kötü" olarak tabir edilen insanları bile hangi şartların kötü yaptığını ilmek ilmek anlatır. belki de bu yüzden tekrarı verilmez. birbirinden farklı insanların uyum içinde nasıl yaşayacağı bilinmesin istenir. her bir oyuncu özenle seçilmiştir. oyunculuğunu hiç beğenmediğim tuba büyüküstün bile "zarife" karakteri ile göze batmaz. zarife'nin annesi sultan vardır ki, tam bir deryadır. en efsane cümleler hep ondan gelir
"küslük sıcak yaz gününde ipek mendili yıkayıp dala asıp mendil kuruyana kadarmış, gerisi harammış."
bir de yurdanur'un babasıyla olan bir konuşması vardır ki, insanı derinden etkiler.
yurdanur tam bir solcu olan mehmetle evlenmiştir. el bebek gül bebek büyüdüğü hayatını geride bırakmış, hem ideallerine, hem de insanlığına hayran olduğu adamla zorlu bir hayat yaşamayı tercih etmiştir. fabrikatör babası dinçer çok öfkelidir, kızı için planladığı hayat bu değildir. diziyi dikkatli izleyince aslında bu öfkenin kaynağının kızının hayatından edişe etmek değil, kendi ideallerinin gerçekleşmeme korkusu olduğunu anlarsınız. çünkü dinçer bey demokrat partilidir, çünkü ünlü bir milletvekili olmak onun için her şeyden önce gelir. ancak kızının solcu bir adamla evli olması, onun tabiri ile onu "kendi insanları" arasında güç durumda bırakmaktadır. aylardır görmediği kızı, bir başkası için iyilik istemek adına babasının fabrikasına gelir. olumsuz geçen konuşmanın ardından yurdanur babasının odasından çıkarken babası, yurdanur'un canını acıtmak için öfkeyle seslenir:
"seni sevmiyorum artık"
yurdanur buruk bir gülümsemeyle babasına döner,
"seviyorsun, sevmek zorundasın, babamsın çünkü"
der . kapının kenarında çocukluğundan kalan boy çizgilerine bakar. uzun zamandır çentik atılmamıştır. yaklaşır, şimdiki boyunu ölçerek bir çizik atar. seneler önce duvarda bıraktığı izle arasındaki mesafeyi gösterip, babasına sorar:
"bu kadarcık yer mi bizi birbirimize düşman edecek?"
"küslük sıcak yaz gününde ipek mendili yıkayıp dala asıp mendil kuruyana kadarmış, gerisi harammış."
bir de yurdanur'un babasıyla olan bir konuşması vardır ki, insanı derinden etkiler.
yurdanur tam bir solcu olan mehmetle evlenmiştir. el bebek gül bebek büyüdüğü hayatını geride bırakmış, hem ideallerine, hem de insanlığına hayran olduğu adamla zorlu bir hayat yaşamayı tercih etmiştir. fabrikatör babası dinçer çok öfkelidir, kızı için planladığı hayat bu değildir. diziyi dikkatli izleyince aslında bu öfkenin kaynağının kızının hayatından edişe etmek değil, kendi ideallerinin gerçekleşmeme korkusu olduğunu anlarsınız. çünkü dinçer bey demokrat partilidir, çünkü ünlü bir milletvekili olmak onun için her şeyden önce gelir. ancak kızının solcu bir adamla evli olması, onun tabiri ile onu "kendi insanları" arasında güç durumda bırakmaktadır. aylardır görmediği kızı, bir başkası için iyilik istemek adına babasının fabrikasına gelir. olumsuz geçen konuşmanın ardından yurdanur babasının odasından çıkarken babası, yurdanur'un canını acıtmak için öfkeyle seslenir:
"seni sevmiyorum artık"
yurdanur buruk bir gülümsemeyle babasına döner,
"seviyorsun, sevmek zorundasın, babamsın çünkü"
"bu kadarcık yer mi bizi birbirimize düşman edecek?"
devamını gör...
6.
benim izlediğim en güzel türk dizidir. yalnız selda alkor' u hiç sevemiyorum bu dizide. onun olduğu sahneleri içim sıkılarak izlerim her zaman. geçmişin canlı renklerinde kaybolmak ise bir harika.her bir karakter o kadar özenle yazılmış ki. çağan ırmak' ın yaptığı en iyi iş bence. resmen büyülü bu dizi. hüngür hüngür ağlatırken altıma yaptıracak kadar güldürdüğü sahneleri var.
devamını gör...
7.
"gözaltında kaybolmak.. gözün gördüğü bir şey nasıl kaybolurdu? türkçenin azizliği mi yoksa?..."
3 eylül 2004 tarihinden itibaren yayımlanmaya başlanan; tek sezon, 40 bölümlük bir dizidir.
dizinin yönetmeni ve aynı zamanda senarist ekibinde de bulunan çağan ırmak, bir söyleşisinde "bu dizinin tutması mucize" demişti.
3 eylül 2004 tarihinden itibaren yayımlanmaya başlanan; tek sezon, 40 bölümlük bir dizidir.
dizinin yönetmeni ve aynı zamanda senarist ekibinde de bulunan çağan ırmak, bir söyleşisinde "bu dizinin tutması mucize" demişti.
devamını gör...
8.
tv'de yayınlandığı dönem izlemediğim ama kafayı cumhuriyet tarihi ile bozduğum bir dönemde internet vasıtasıyla, bir de şuna bakayım diyerek açtığım 2004 yapımı çağan ırmak dizisi. dizi en başından itibaren 40 bölüm yazılmış ve 40. bölümde final yapmış. bu dizi ile ilgili en saygı duyduğum konu. ne istediğini bilmek, ne vermek istediğini bilmek gerçekten takdir edilesi bir özellik.
gelelim dizi ile ilgili düşüncelerime. benim beklentimin oldukça altındaydı siyasi açıdan. daha yoğun bekliyordum ama bu sadece benim beklentim tabii, bundan dolayı eksi yazmayacağım. yine de çağan ırmak 'ın dramanın dibini sıyırırken, babam ve oğlumdaki gibi asıl can alıcı konuların etrafından direksiyonu geniş kırması can sıkıcı. ana karakter yurdagül çevresinde 80 darbesi öncesi ve günümüz paralelinde devam ediyor dizi. yurdagül, adalet partisi sempatizanı babası ve solcu sevgilisi arasındaki çatışmalar başlangıç kaynağı hikaye için.
yurdagül babasına rağmen mehmet ile evleniyor ve mehmet'in o sırada kaldığı madam niki'nin konağindaki odasına yerleşiyorlar ve diğer kiracilarla birlikte komün bir hayat sürüyorlar. her karakter kendi içinde bambaşka derinliğe sahip, ve oyunculuklar da çok başarılı ama tabii ki yurdagül hariç. ne genç yurdagül ne de hikayeyi anlatan yurdagül karakteristik olarak beni tatmin etmiyor. bir şeyler yavan. selda alkor oyunculuğunun histerik tavrından mi kaynaklı, benim hikayem diye anlattığı hikayenin derinliklerini başka insanların dramlarının oluşturması mı bilmiyorum. bana babasına posta koyduktan sonra bi' numarası olmayan, biraz bencil, biraz da şımarık bir karakter gibi geldi.
ışıl yücesoy 'a saygım arttı bu diziyi izlerken, orası ayrı.
neyse, üzerinde çok durmayacağım. buram buram çağan ırmak romantizmi ile karşı karşıya kaldığım bir dizi olmuştu kısaca. ha bu eleştirilebilir bir şey midir bilemiyorum ama bana hitap etmiyor bu kadarı. dedim ya benim beklentim tamamen siyasi idi. bu arada yan karakterlerden gelen güzel bir iki tirat yakaladım dizide. ama hâlâ beni tatmin etmeyen bir şey var. bu dizide yönetmen adını vermeden yayınlasalar, deriz ki bu çağan ırmak dizisi. işte bu iyi mi kötü mü onun takdirini veremiyorum.
dizinin konusu aslında kuşak çatışması temelinde şekilleniyor. 1970'lerin sonu ve 2000leein başı sürekli mukayese halinde. bu da dizinin olumlu taraflarından biri. zamanın karakterler ve ilişkiler üzerindeki etkisini eş zamanlı yansıtıyor.
her şey bir tarafa, izlerken kafama sıkmak istediğim sahneyi anlatacağım şimdi. yurdagül kaçırılıyor ülkücü olduğunu anladığımız bir grup tarafından, daha sonra bazı olaylar oluyor ve yurdagül'ü kaçıranlardan biri ve yurdagül bir tersaneye gidiyorlar. adam kaçacak yurt dışına, yurdagül'ü bırakacak; o ara diyor ki "sen de benimle gel". hayır bu değil kafama sıkmak istediğim yer, şurası: yurdagül cevap veriyor, diyor ki: "seninle gelemem" (gelmem değil gelemem). ekliyor, "çocuğumun babası ile aynı gökyüzüne bakarak büyümesini istiyorum".. kızım aloo, hamile olmana ragmen kaçırdı o adam seni ve evlisin. onunla gitmeme sebebin bu mu olmalı? bu neyin romantizmi? delirdim burayı izlerken. "sen ne diyon yapraam, mal mısın, çöz elimi silkmiyim belanı" demesi gereken adama gökyüzü diyor. fesupanallah... ay sinir geldi yine.
dizideki en önemli ayrıntı küçük kara balıkbence. o kısma geldiğimde diziyi bırakıp kitabı tekrar okusam daha çok tatmin olurdum sanıyorum.
dedim ya benimki beklenti yüksekliğinden kaynaklı ve selda alkor etkili bir memnuniyetsizlik.
.
yine de değişik ve kararında bir proje.
uykum kaçtıkça travmalarımı tanım giriyormuşum gibi oluyor ama kime ne? *
edit: yurdanur'muş adı. ben yanlış hatırlamışım, bir yazarımız uyardı ama çok kullanmışım yurdagül diye... üşendim bi hepsini değiştirmeye.
gelelim dizi ile ilgili düşüncelerime. benim beklentimin oldukça altındaydı siyasi açıdan. daha yoğun bekliyordum ama bu sadece benim beklentim tabii, bundan dolayı eksi yazmayacağım. yine de çağan ırmak 'ın dramanın dibini sıyırırken, babam ve oğlumdaki gibi asıl can alıcı konuların etrafından direksiyonu geniş kırması can sıkıcı. ana karakter yurdagül çevresinde 80 darbesi öncesi ve günümüz paralelinde devam ediyor dizi. yurdagül, adalet partisi sempatizanı babası ve solcu sevgilisi arasındaki çatışmalar başlangıç kaynağı hikaye için.
yurdagül babasına rağmen mehmet ile evleniyor ve mehmet'in o sırada kaldığı madam niki'nin konağindaki odasına yerleşiyorlar ve diğer kiracilarla birlikte komün bir hayat sürüyorlar. her karakter kendi içinde bambaşka derinliğe sahip, ve oyunculuklar da çok başarılı ama tabii ki yurdagül hariç. ne genç yurdagül ne de hikayeyi anlatan yurdagül karakteristik olarak beni tatmin etmiyor. bir şeyler yavan. selda alkor oyunculuğunun histerik tavrından mi kaynaklı, benim hikayem diye anlattığı hikayenin derinliklerini başka insanların dramlarının oluşturması mı bilmiyorum. bana babasına posta koyduktan sonra bi' numarası olmayan, biraz bencil, biraz da şımarık bir karakter gibi geldi.
ışıl yücesoy 'a saygım arttı bu diziyi izlerken, orası ayrı.
neyse, üzerinde çok durmayacağım. buram buram çağan ırmak romantizmi ile karşı karşıya kaldığım bir dizi olmuştu kısaca. ha bu eleştirilebilir bir şey midir bilemiyorum ama bana hitap etmiyor bu kadarı. dedim ya benim beklentim tamamen siyasi idi. bu arada yan karakterlerden gelen güzel bir iki tirat yakaladım dizide. ama hâlâ beni tatmin etmeyen bir şey var. bu dizide yönetmen adını vermeden yayınlasalar, deriz ki bu çağan ırmak dizisi. işte bu iyi mi kötü mü onun takdirini veremiyorum.
dizinin konusu aslında kuşak çatışması temelinde şekilleniyor. 1970'lerin sonu ve 2000leein başı sürekli mukayese halinde. bu da dizinin olumlu taraflarından biri. zamanın karakterler ve ilişkiler üzerindeki etkisini eş zamanlı yansıtıyor.
her şey bir tarafa, izlerken kafama sıkmak istediğim sahneyi anlatacağım şimdi. yurdagül kaçırılıyor ülkücü olduğunu anladığımız bir grup tarafından, daha sonra bazı olaylar oluyor ve yurdagül'ü kaçıranlardan biri ve yurdagül bir tersaneye gidiyorlar. adam kaçacak yurt dışına, yurdagül'ü bırakacak; o ara diyor ki "sen de benimle gel". hayır bu değil kafama sıkmak istediğim yer, şurası: yurdagül cevap veriyor, diyor ki: "seninle gelemem" (gelmem değil gelemem). ekliyor, "çocuğumun babası ile aynı gökyüzüne bakarak büyümesini istiyorum".. kızım aloo, hamile olmana ragmen kaçırdı o adam seni ve evlisin. onunla gitmeme sebebin bu mu olmalı? bu neyin romantizmi? delirdim burayı izlerken. "sen ne diyon yapraam, mal mısın, çöz elimi silkmiyim belanı" demesi gereken adama gökyüzü diyor. fesupanallah... ay sinir geldi yine.
dizideki en önemli ayrıntı küçük kara balıkbence. o kısma geldiğimde diziyi bırakıp kitabı tekrar okusam daha çok tatmin olurdum sanıyorum.
dedim ya benimki beklenti yüksekliğinden kaynaklı ve selda alkor etkili bir memnuniyetsizlik.
.
yine de değişik ve kararında bir proje.
uykum kaçtıkça travmalarımı tanım giriyormuşum gibi oluyor ama kime ne? *
edit: yurdanur'muş adı. ben yanlış hatırlamışım, bir yazarımız uyardı ama çok kullanmışım yurdagül diye... üşendim bi hepsini değiştirmeye.
devamını gör...
9.
çemberimde gül oya
gülmedim doya doya
çalkantılı yılların, dünyayı değiştireceğini sanan, daha adil, daha güzel bir dünyaya inanan gençleri hiç doya doya gülemediler sahiden. bazıları öldü, bazıları işkence gördü, bazıları ülkesinden kaçtı, bazıları hapis yattı ama hiç doya doya gülemediler.
2004-2005 yılları arasında çağan ırmak'ın yönettiği bir senaryo grubu tarafından yazılan 40 bölümlük dizimiz, yayınladığı dönemlerde çok izlenmiş ve beğenilmiştir. bir yanıyla geçmişte, bir yanıyla yayınladığı dönemle eşzamanlı olarak ilerleyen dizi ekranlarda görmeye alışık olmadığımız derinlikte bir hikaye evrenini önümüze getirmiştir.
yurdanur'un hikayesiydi dizimiz. genç kızlığından yaşlılığına kadar uzun bir süreci yine onun ağzından dinledik. özge özberk'in gençliğini, selda alkor'un olgunlaşmış yaşlarını canlandırdığı yurdanur, varlıklı bir ailenin tek kızıydı. edebiyat fakültesinde tanıştığı mehmet'e aşık olup anne ve babasının engellemelerine aldırmadan birkaç ailenin kiracı olarak yaşadığı pansiyona mehmet'le evlenerek yerleşir.
yaş almış yurdanur, gazetecilik yapan kızının ısrarlarına dayanamaz ve o çalkantılı dönemlerin bir yazı dizisi olarak yayınlanması için başlar anlatmaya.
konakta yaşayan herbiri diğerinden daha özgün hikayelere sahip komşuları ile tanıştırır bizleri. torunu ve babası ile yaşayan suna abla, dimdik bir kadın olan sultan, kızı zarife ve güce tapan kocası ibrahim, ses sanatçısı canan dizinin büyük ailesiydi. zor zamanlarında yurdanur'a destek olan, ona tepki gösteren anne-babasının yokluğunu hissettirmemeye çalışıyordu.
mehmet, devrime inanan yaşıtları gibi deli bir koşuşturma içinde debelendiği için yurdanur'un hikayesi aynı zamanda bize o dönemlerdeki ülke gerçeğini yaşatıyordu. 70ler zor yıllardı, bu zorluğu her açıdan görüyorduk.
yurdanur'un anne-babasıyla yaşadığı çekişmeleri yıllar sonra başka bir şekilde kızı feriha ile de yaşıyor olması zaman değişse de bazı şeylerin değişmediğinin ispatıydı aslında.
özge özberk, mehmet ali nuroğlu, selda alkor, ışıl yücesoy, kenan bal, melisa sözen, suzan aksoy, tuba büyüküstün, şerif sezer, mahmut gökgöz, goncagül sunar, ışık aras, ümit çırak nihal menzil, füsun erbulak ve daha adını sayamayacağım kadar çok oyuncuyu izledik. çağan ırmak'ın sevdiği oyuncular diye bir şey var. her filminde oynatmaktan hoşlandığı oyuncular, bu dizide de vardı elbet.
siyasi olayların insanların hayatında neleri alt üst ettiğini, çıkarsız insan ilişkilerinin saflığını, bir kuşağın nasıl yitip gittiğini, aşka olan inancın dipdiri olmasını öyle ustalıkla işlemişlerdi ki, her bölüm bir film tadındaydı.
türk televizyonlarındaki en iyi on diziden biridir.
gülmedim doya doya
çalkantılı yılların, dünyayı değiştireceğini sanan, daha adil, daha güzel bir dünyaya inanan gençleri hiç doya doya gülemediler sahiden. bazıları öldü, bazıları işkence gördü, bazıları ülkesinden kaçtı, bazıları hapis yattı ama hiç doya doya gülemediler.
2004-2005 yılları arasında çağan ırmak'ın yönettiği bir senaryo grubu tarafından yazılan 40 bölümlük dizimiz, yayınladığı dönemlerde çok izlenmiş ve beğenilmiştir. bir yanıyla geçmişte, bir yanıyla yayınladığı dönemle eşzamanlı olarak ilerleyen dizi ekranlarda görmeye alışık olmadığımız derinlikte bir hikaye evrenini önümüze getirmiştir.
yurdanur'un hikayesiydi dizimiz. genç kızlığından yaşlılığına kadar uzun bir süreci yine onun ağzından dinledik. özge özberk'in gençliğini, selda alkor'un olgunlaşmış yaşlarını canlandırdığı yurdanur, varlıklı bir ailenin tek kızıydı. edebiyat fakültesinde tanıştığı mehmet'e aşık olup anne ve babasının engellemelerine aldırmadan birkaç ailenin kiracı olarak yaşadığı pansiyona mehmet'le evlenerek yerleşir.
yaş almış yurdanur, gazetecilik yapan kızının ısrarlarına dayanamaz ve o çalkantılı dönemlerin bir yazı dizisi olarak yayınlanması için başlar anlatmaya.
konakta yaşayan herbiri diğerinden daha özgün hikayelere sahip komşuları ile tanıştırır bizleri. torunu ve babası ile yaşayan suna abla, dimdik bir kadın olan sultan, kızı zarife ve güce tapan kocası ibrahim, ses sanatçısı canan dizinin büyük ailesiydi. zor zamanlarında yurdanur'a destek olan, ona tepki gösteren anne-babasının yokluğunu hissettirmemeye çalışıyordu.
mehmet, devrime inanan yaşıtları gibi deli bir koşuşturma içinde debelendiği için yurdanur'un hikayesi aynı zamanda bize o dönemlerdeki ülke gerçeğini yaşatıyordu. 70ler zor yıllardı, bu zorluğu her açıdan görüyorduk.
yurdanur'un anne-babasıyla yaşadığı çekişmeleri yıllar sonra başka bir şekilde kızı feriha ile de yaşıyor olması zaman değişse de bazı şeylerin değişmediğinin ispatıydı aslında.
özge özberk, mehmet ali nuroğlu, selda alkor, ışıl yücesoy, kenan bal, melisa sözen, suzan aksoy, tuba büyüküstün, şerif sezer, mahmut gökgöz, goncagül sunar, ışık aras, ümit çırak nihal menzil, füsun erbulak ve daha adını sayamayacağım kadar çok oyuncuyu izledik. çağan ırmak'ın sevdiği oyuncular diye bir şey var. her filminde oynatmaktan hoşlandığı oyuncular, bu dizide de vardı elbet.
siyasi olayların insanların hayatında neleri alt üst ettiğini, çıkarsız insan ilişkilerinin saflığını, bir kuşağın nasıl yitip gittiğini, aşka olan inancın dipdiri olmasını öyle ustalıkla işlemişlerdi ki, her bölüm bir film tadındaydı.
türk televizyonlarındaki en iyi on diziden biridir.
devamını gör...