#ödüllü filmler
orijinal adı: nuovo cinema paradiso
1988 yılı italya yapımı film. 1980 yılında geçen filmde, ünlü yönetmen salvatore, ona yönetmenliğin yolunu açan ve sinemayı sevdiren alfredo’nun öldüğünü öğrenince anılarında bir yolculuğa çıkar.
1988 yılı italya yapımı film. 1980 yılında geçen filmde, ünlü yönetmen salvatore, ona yönetmenliğin yolunu açan ve sinemayı sevdiren alfredo’nun öldüğünü öğrenince anılarında bir yolculuğa çıkar.
yönetmeni
giuseppe tornatore
oyuncular
philippe noiret
salvatore cascio
marco leonardi
jacques perrin
giuseppe tornatore
oyuncular
philippe noiret
salvatore cascio
marco leonardi
jacques perrin
*bafta (1991) - yabancı dilde en iyi film [giuseppe tornatore], en iyi erkek oyuncu ödülü [philippe noiret]
*akademi ödülleri (1990) - yabancı dilde en iyi film [giuseppe tornatore]
*altın küre (1990) - yabancı dilde en iyi film [giuseppe tornatore]
filmin toplam 25 ödülü bulunmaktadır.
*akademi ödülleri (1990) - yabancı dilde en iyi film [giuseppe tornatore]
*altın küre (1990) - yabancı dilde en iyi film [giuseppe tornatore]
filmin toplam 25 ödülü bulunmaktadır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "muazzez ben öldüm zaten yaşiyor da sayilmazdim" tarafından 25.04.2021 05:11 tarihinde açılmıştır.
1.
1988 çıkışlı italyan filmi.
nam-ı diğer cennet sineması.
bir çocuğun, gencin, orta yaşlı bir adamın sinema sevdasını anlatan mükemmel eser. öylesine hoş bir tad bırakır ki ağızda, 7. sanata bir kez daha aşık olur bu filmi izleyen insan. değeri bilinmiştir, yabancı dilde en iyi film oscar ödülünü almıştır. değerlidir, kıymetlidir.
kısaca özetleyecek olursak, küçük bir italyan kasabında sinema aşkıyla yanıp tutuşan salvatore isimli çocuğun, alfredo isimli sinema makinistinden bu işi öğrenmesini, alfredo’nun tavsiyesi ile büyük şehre gidip yönetmen olmasını anlatır.
nam-ı diğer cennet sineması.
bir çocuğun, gencin, orta yaşlı bir adamın sinema sevdasını anlatan mükemmel eser. öylesine hoş bir tad bırakır ki ağızda, 7. sanata bir kez daha aşık olur bu filmi izleyen insan. değeri bilinmiştir, yabancı dilde en iyi film oscar ödülünü almıştır. değerlidir, kıymetlidir.
kısaca özetleyecek olursak, küçük bir italyan kasabında sinema aşkıyla yanıp tutuşan salvatore isimli çocuğun, alfredo isimli sinema makinistinden bu işi öğrenmesini, alfredo’nun tavsiyesi ile büyük şehre gidip yönetmen olmasını anlatır.
devamını gör...
2.
filmle ilgili başka bir mecrada benzer yorumda bulunmuştum. iki yazı da bana ait. sözlük kuralları gereği aşağıdaki yazımı alıntı içerisinde paylaşacağım.
italya-fransa ortak yapımı dram/tarih türünde sinema filmidir..
filmin yönetmen koltuğunda italyan sinema üstadı giuseppe tornatore oturmaktadır..
başrollerde fransız sinemasının önemli ismi philippe noiret ve salvatore cascio, marco leonardi, jacques perrin oynuyor. diğer önemli rollerde ise; pupella maggio, enzo cannavale, agnese nano, leopoldo trieste, leo gullotta, antonella attili, nicola di pinto oynuyor..
bu harikulâde film ülkemizde “cennet sineması” olarak gösterime girmiştir..
filmde küçük bir italyan kasabasında yaşayan sinema tutkunu salvatore di vita* ile kasabadaki sinema salonunun makinisti alfredo’nun dostluğu anlatılıyor..
bu muhteşem filmimizin naif müzikleri büyük bestekâr ennio morricone’a aittir..
cinema paradiso’da filmlerle mutluluk bulan insanların, filmlerle büyüyen çocukların, filmlerle gülen ve filmlerle üzülen kasabalıların bazen neşeli bazense hüzünlü, ancak her zaman hayat dolu, aşk dolu öyküsünü izliyoruz..
film italyan yeni gerçekçiliği’nden etkilenmiştir. ikinci dünya harbi sonrası italyanların sosyal, siyasi, kültürel yapısı en yalın, en doğal hâliyle işleniyor filmde..
filmde modernizm ve teknolojiyle gelişen dünyanın toplumları nasıl değiştirdiği, samimiyetin yerini resmiyetin aldığı, hiçbir şeyin artık eskisi kadar güzel, içten, nahif olamayacağı muazzam işlenmiş..
cinema paradiso o kadar büyüleyici ki sanki sinema filmi izliyor gibi değil de “sine’masal” izliyor/dinliyor gibi hissediyorsunuz..
filmde yaşam ile sinema ilişkisi muazzam anlatılıyor. filmler insanları ne kadar etkileyebilir, filmler insanlar üzerinde ne kadar iz bırakabilir bunu görüyoruz..
filmi ülkemiz insanının ayrı seveceğini düşünüyorum. kültür olarak italyanlarla pek çok benzer özelliklere sahip olduğumuzdan dolayı filmi amerikalılara veya kuzey avrupalılara göre daha içten bulup daha çok sahiplenebiliriz diye düşünüyorum..
alfredo ile totò’nun aralarında o içten o nahif bağ çoğu baba-oğul ilişkisinde olamayacak kadar derin ve güçlüydü. alfredo’nun totò’yu adetâ öz oğlu gibi sahiplenmesi çok etkileyiciydi..
salvatore di vita karakterinin çocukluğunu, gençliğini, yetişkinliğini görüyoruz filmde. ben en çok çocuk totò karakterini sevdim..
bazı filmler vardır, o filmi anlatmaya açıklamaya çalışırsın ancak hiçbir kelime hiçbir cümle o filmi anlatmaya yetmez. filmi sadece hissedebilirsin, yaşayabilirsin. işte cinema paradiso o filmlerden..
film o kadar içten, o kadar sıcak, o kadar doğal ki cennet sineması’nda herkes kendinden bir şeyler bulabilir..
filmde değinilen en önemli hususlardan biri de zaman kavramı. çocukken hiç büyüyemeyecekmişiz gibi gelir ya hani, bir an önce büyümek isteriz. büyüyünce de dünyadaki kötülükleri, haksızlıkları, adaletsizlikleri görünce hiç de büyümeye değecek bir yer olmadığını anlarız ya işte o duyguyu yaşatıyor bu film izleyiciye. ayrıca çocukluktan gençliğe geçiş küçükken çok uzun gibi gelse de aslında bu sürecin ne kadar hızlı geçtiğini görüyoruz. gençken de hiç yaşlanlamayacakmışız gibi hissederken birden bire olgunluğa yaşlılığa nasıl geçildiğini görüyoruz filmde..
filmi izlerken eski insanların ne kadar hisli, anlayışlı, düşünceli olduklarını en ufak mutlulukların ne kadar değerli olduğunu anlıyorsunuz..
cinema paradiso, yabancı dilde en iyi film oscar’ı, cannes film festivali jüri büyük ödülü, altın küre en iyi yabancı dilde film ödülü, bafta yabancı dilde en iyi film ödülü, avrupa film ödülleri jüri özel ödülü dahil toplamda yirminin üzerinde ödüle layık görülmüştür. aldığı bütün ödülleri hak ettiğine inanıyorum. hatta bu harikulâde filmin aday olup da alamadığı bütün ödülleri de kazanmış sayıyorum..
cinema paradiso’yu henüz izlememiş sinemaseverleri kıskanıyorum doğrusu. sil baştan izleyip tekrar ilk günkü gibi mest olmayı ne çok isterdim..
bu büyüleyici sanat eserini bana öneren ve izlememi sağlayan hayatımda özel bir yeri olan kişiye buradan teşekkürlerimi gönderiyorum..
cinema paradiso her şeyiyle insanlığa, beyaz perdeye armağan edilen bir başyapıt..
cinema paradiso bir sinema filminden çok daha fazlasıdır..
filmle ilgili dipnotlar
*film, yönetmen tornatore’nin sicilya’daki memleketi bagheria’da ve cefalù’da çekilmiş.
*cinema paradiso, imdb’de 8,4 ortalama puanı ile imdb’nin en iyi 250 film listesinde 52. sırada yer almaktadır. rottentomatoes’ta hakkında yazılan eleştirilerin sadece yedi tanesinden olumsuz yorum alarak %90 taze olarak değerlendiriliyor. ayrıca rottentomatoes seyirci puanı ortalaması %97’dir.
*giuseppe tornatore’nin ikinci ve en çok ses getiren filmidir.
bu muhteşem filmi sinema aşığı herkesin izlemesini öneriyorum..
aşağıda film hakkında bazı ayrıntılardan bahsedeceğim. izlemeden önce detayları öğrenmekten hoşlanmıyorsanız aşağıda yazılanları okumanızı tavsiye etmem..
[[spoiler]]
alfredo ile küçük totò arasında geçen harika diyalog.
— alfredo, babamı tanıyor muydun?
— tabii tanırdım. sana anlatayım. uzun, zayıf, iyi huyluydu. benimki gibi bıyığı vardı. her zaman gülümserdi. clark gable’a benzerdi.
— büyüdüm artık alfredo. beşinci sınıfa geçiyorum. kabine geleyim demiyorum, ama hiç değilse arkadaş olamaz mıyız?
— “arkadaşlarımı görünüşlerine, düşmanlarımı zekâlarına göre seçerim.” sen benim arkadaşım olmak için fazla akıllısın. çocuklarımı arkadaşlarını nasıl seçtiklerine dikkat etmeleri için hep uyarırım.
— senin hiç çocuğun yok ki.
— olduğu zaman söyleyeceğim.
alfredo’nun totò ile dertleştiği ve nasihatler verdiği sahneden.
— onu hiç gördün mü?
— hayır. kimse nerede olduğunu bilmiyor.
— belki de böyle olması gerekiyordu. herkesin peşinden koştuğu bir yıldızı vardır. terk et burayı. bu topraklar lanetlendi. devamlı burada yaşayınca, burayı dünyanın merkezi sanıyorsun. hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanırsın. sonra bir ya da iki yıllığına gidersin. döndüğünde her şeyi değişmiş bulursun. aradıklarını bulamazsın. eskiden senin olanlar çoktan gitmiştir. buradan çok uzun süreliğine gitmelisin. yıllarca kal. kendi insanlarına doğduğun yere tekrar dönmeden önce hayatını yoluna koymalısın. ama artık mümkün değil. şu anda benden daha körsün.
— bunu kim demiş? gary cooper? james stewart? henry fonda?
— hayır, totò. hiçbiri demedi. bu defa söyleyen benim. hayat filmlerdeki gibi değil. hayat çok daha zor. git buradan! roma’ya git. daha gençsin. gelecek senin. ama ben yaşlıyım. seni daha fazla duymak istemiyorum. hakkında söylenecekleri duymak istiyorum.
bir annenin otuz yıl oğlunun yolunu gözlemesi, bir delikanlının doğduğu büyüdüğü topraklardan tam otuz yıl uzak kalması, bir anneyle bir oğulu tam otuz yıl sonra buluşturan şeyin ise o delikanlının hayatına yön veren adamın yaşama vedası olması beni derinden etkilemişti.
filmle ilgili bir yazarın şu etkileyici yorumunu paylaşmak istiyorum.
“alfredo hem kendi çocukluğunu hem de olmamış çocuğunun çocukluğunu onunla doldururken, totò da hem babasının hem de karşısında yaşanan bu büyülü beyaz perde dünyasının ona verdiği hayâl gücüyle yoksulluklarının yoksunluğunu gidermeye çalışacaktır. totò ve alfredo’nun yaşadıkları ikinci dünya savaşı sonrası günlerinin “gerçek” bir yaşam kesiti olarak sinemanın büyülü vizörü ve “cinema paradiso” adlı bir kasaba salonundan “sinemasal” dünyanın metaforu bağlamında “yaşam” ve yaşamın bir tür belgeseli olarak sinema vizyonuyla seyirciye gösterilecektir. sinema ve hayat iç içe geçerek birbirlerinin yerini alacak, ‘hayat sinema’ ve ‘sinema hayat’ olacaktır. bunu da italya’nın meşhur adası sicilya’da bir kasabanın “yaşam avlusu” olan ana meydanı içindeki bir sinema salonunda mekânsallaştırarak yapacaktır. bu sinemada yaşam tam da o günkü gerçek hayattır. insanlar beyaz perdenin buğulu ve büyülü dünyasına bayılmaktadırlar. sinemada buluşup, konuşup tanışırlar. hep beraber gülerler, birlikte ağlarlar. ilk aşklar hep orada başlar, filizlenir ve tamamına orada erer. üst kattakiler aşağıdakileri küçümser, alttakiler ise hep sabreder. çocukların eğlencesi, büyüklerin dinlencesi ve sosyaliteleri hep bu salonda yaşanır. haberler burada takip edilir, sicilyalı balıkçıların hayatlarına bakılırken ilk “cigara”lar tüttürülür, şarlo’nun(charlie chaplin) sessiz filmleriyle kendinden geçilir, kasabanın sosyolojik, siyasi ve ekonomik faaliyetleri bu hayâl salonu etrafında şekillenir. piyangoda kazanan da her şeyini kaybedip aklını yitiren de hep bu meydandadır. western’ler, savaş hikâyeleri, aşk filmleri, edebiyat klasikleri, hayata ve sanata dair o gün ne varsa hep bu sinemadadır. hayatın nabzı bu sosyallik içinde toplumu bir araya getiren ve yaşamın acılıklarına karşı bir var oluş ve direnme gücü sağlayan bir dinamodur adetâ. minik kahramanımız babasının gittiği savaştan geri gelmeyeceğini yine sinemadan haber alacak ve teselliyi yine sinemada bulacaktır. hep beraber gülerek kasabalılarla birlikte yaşama bu cennet sinemasından tutunacaklardır. anneler çocuklarını burada emzirecek, sevgililer burada buluşacak, insanlar en komik şakalarını birbirine burada yapacaklardır. totò, okul dışındaki tüm zamanını geçirdiği bu alanda hem yaşamı anlayacak, sinemayı tanıyacak hem de sinemacılığı öğrenecektir farkında olmadan...”
totò ile elena’nın salata yedikleri sıradaki tabak olarak kullandıkları bitkinin adını bilen var mı?
alfredo’nun totò’ya anlattığı o büyüleyici aşk hikâyesi sahnesinden.
— bir zamanlar krallığın birinde bir kral, güzeller güzeli prensesi için bir ziyafet vermiş. en güzel prensesler oradaymış. kapıda bekleyen asker kralın kızını görmüş. oradaki kızların en güzeli oymuş. ve asker daha ilk görüşte aşık olmuş prensese. fakat basit bir kapı görevlisinin kralın kızıyla ne işi olabilirdi? asker, en sonunda prensese ulaşmış ve onsuz hayatının bir anlamı olmadığını söylemiş. prenses, askerin aşkından o kadar etkilenmiş ki, “eğer balkonumun altında yüz gün yüz gece beklersen senin olacağım” demiş. bunun üzerine asker gitmiş, birinci gün beklemiş, ikinci gün beklemiş, üçüncü gün, yirminci gün… her gece prenses dışarı bakar askeri izlermiş. asker, yerinden hiç kımıldamazmış. yağmurda, rüzgârda, karda o hep oradaymış. kuşlar kafasına pislemiş, arılar sokmuş ama o kılını bile kıpırdatmamış. doksanıncı gecenin sonunda zayıf ve hâlsiz düşmüş. gözlerinden yaşlar süzüyormuş. uykusuzluğa dayanacak gücü kalmamış. tüm o günler boyunca prenses askeri uzaktan öylece seyretmiş. nihayet doksan dokuzuncu günün sonunda asker ayağa kalkmış, silkelenmiş, sandalyesini almış ve gitmiş.
— ne? tam sonuna gelmişken mi?
— evet, tam sonunda. ve ne anlama geldiğini bana sorma. çünkü bilmiyorum. bir gün anlarsan sen bana söylersin.
aradan biraz zaman geçer, totò aşktan muzdarip olmuştur. hüzünlüdür. elena ile yolları ayrılmıştır. yine bir gün deniz kıyısında alfredo ile dertleşirler. o sahneden.
— bana anlattığın hikâyeyi hatırlıyor musun? askerin yaptığı şeyi neden yaptığını biliyorum. çünkü biliyordu ki, eğer yüzüncü günde prenses sözünden dönerse askerin kalbi kırılacaktı ve kederinden ölecekti. bu yüzden doksan dokuzuncu gecede ayrılmayı tercih etti, böylece prenses onu sonsuza kadar hatırlayacaktı.
filmde pek çok duygusal sahne vardı. fakat bir tanesi beni yüreğimden yakaladı. küçük bir kasabanın bir zamanlar en büyük eğlencesi, sevinci, mutluluğu olan cennet sineması’nın yıkıldığı sahne bambaşka izler bıraktı yüreğimde. o sahnede değerli büyüğüm spaccafico ile beraber ben de gözyaşıma hâkim olamadım. filmin en hüzünlü sahnesiydi diyebilirim.
cennet sineması başlı başına harika bir filmdi ve bazı sahneleri asla unutamam. bu sahnelerden biri de yılbaşı gecesi saat on ikiyi vurduktan sonra italyanların evlerinin camlarından ve balkonlardan yerlere kırılabilen materyaller atma ritüeliydi. böyle bir olayla ilk defa bir filmde karşılaşıyordum. bana oldukça ilginç gelmişti.
alfredo yaşama veda etmeden önce totò’ya bıraktığı armağan ne büyük vefaydı. kasabanın din adamının öpüşme gibi erotik sahneleri istemediği için yıllarca filmlerde sansürlenen öpüşme sahnelerini biriktiren üstad alfredo, küçükken totò’ya bu filmler senin demişti. ve son yolculuğuna çıkmadan önce totò’ya hiçbir zaman unutamayacağı o sahneleri birleştirdiği filmi hediye olarak bırakması ne unutulmaz bir sahneydi. totò’nun alfredo’nun bıraktığı filmi izlerken tıpkı alfredo’nun yaşama veda ettiği haberini aldığı açılış sahnesindeki gibi tüm hayatı film şeridi gibi gözünün önüne gelmesi ne muhteşem bir sondu..
[[/spoiler]]
italya-fransa ortak yapımı dram/tarih türünde sinema filmidir..
filmin yönetmen koltuğunda italyan sinema üstadı giuseppe tornatore oturmaktadır..
başrollerde fransız sinemasının önemli ismi philippe noiret ve salvatore cascio, marco leonardi, jacques perrin oynuyor. diğer önemli rollerde ise; pupella maggio, enzo cannavale, agnese nano, leopoldo trieste, leo gullotta, antonella attili, nicola di pinto oynuyor..
bu harikulâde film ülkemizde “cennet sineması” olarak gösterime girmiştir..
filmde küçük bir italyan kasabasında yaşayan sinema tutkunu salvatore di vita* ile kasabadaki sinema salonunun makinisti alfredo’nun dostluğu anlatılıyor..
bu muhteşem filmimizin naif müzikleri büyük bestekâr ennio morricone’a aittir..
cinema paradiso’da filmlerle mutluluk bulan insanların, filmlerle büyüyen çocukların, filmlerle gülen ve filmlerle üzülen kasabalıların bazen neşeli bazense hüzünlü, ancak her zaman hayat dolu, aşk dolu öyküsünü izliyoruz..
film italyan yeni gerçekçiliği’nden etkilenmiştir. ikinci dünya harbi sonrası italyanların sosyal, siyasi, kültürel yapısı en yalın, en doğal hâliyle işleniyor filmde..
filmde modernizm ve teknolojiyle gelişen dünyanın toplumları nasıl değiştirdiği, samimiyetin yerini resmiyetin aldığı, hiçbir şeyin artık eskisi kadar güzel, içten, nahif olamayacağı muazzam işlenmiş..
cinema paradiso o kadar büyüleyici ki sanki sinema filmi izliyor gibi değil de “sine’masal” izliyor/dinliyor gibi hissediyorsunuz..
filmde yaşam ile sinema ilişkisi muazzam anlatılıyor. filmler insanları ne kadar etkileyebilir, filmler insanlar üzerinde ne kadar iz bırakabilir bunu görüyoruz..
filmi ülkemiz insanının ayrı seveceğini düşünüyorum. kültür olarak italyanlarla pek çok benzer özelliklere sahip olduğumuzdan dolayı filmi amerikalılara veya kuzey avrupalılara göre daha içten bulup daha çok sahiplenebiliriz diye düşünüyorum..
alfredo ile totò’nun aralarında o içten o nahif bağ çoğu baba-oğul ilişkisinde olamayacak kadar derin ve güçlüydü. alfredo’nun totò’yu adetâ öz oğlu gibi sahiplenmesi çok etkileyiciydi..
salvatore di vita karakterinin çocukluğunu, gençliğini, yetişkinliğini görüyoruz filmde. ben en çok çocuk totò karakterini sevdim..
bazı filmler vardır, o filmi anlatmaya açıklamaya çalışırsın ancak hiçbir kelime hiçbir cümle o filmi anlatmaya yetmez. filmi sadece hissedebilirsin, yaşayabilirsin. işte cinema paradiso o filmlerden..
film o kadar içten, o kadar sıcak, o kadar doğal ki cennet sineması’nda herkes kendinden bir şeyler bulabilir..
filmde değinilen en önemli hususlardan biri de zaman kavramı. çocukken hiç büyüyemeyecekmişiz gibi gelir ya hani, bir an önce büyümek isteriz. büyüyünce de dünyadaki kötülükleri, haksızlıkları, adaletsizlikleri görünce hiç de büyümeye değecek bir yer olmadığını anlarız ya işte o duyguyu yaşatıyor bu film izleyiciye. ayrıca çocukluktan gençliğe geçiş küçükken çok uzun gibi gelse de aslında bu sürecin ne kadar hızlı geçtiğini görüyoruz. gençken de hiç yaşlanlamayacakmışız gibi hissederken birden bire olgunluğa yaşlılığa nasıl geçildiğini görüyoruz filmde..
filmi izlerken eski insanların ne kadar hisli, anlayışlı, düşünceli olduklarını en ufak mutlulukların ne kadar değerli olduğunu anlıyorsunuz..
cinema paradiso, yabancı dilde en iyi film oscar’ı, cannes film festivali jüri büyük ödülü, altın küre en iyi yabancı dilde film ödülü, bafta yabancı dilde en iyi film ödülü, avrupa film ödülleri jüri özel ödülü dahil toplamda yirminin üzerinde ödüle layık görülmüştür. aldığı bütün ödülleri hak ettiğine inanıyorum. hatta bu harikulâde filmin aday olup da alamadığı bütün ödülleri de kazanmış sayıyorum..
cinema paradiso’yu henüz izlememiş sinemaseverleri kıskanıyorum doğrusu. sil baştan izleyip tekrar ilk günkü gibi mest olmayı ne çok isterdim..
bu büyüleyici sanat eserini bana öneren ve izlememi sağlayan hayatımda özel bir yeri olan kişiye buradan teşekkürlerimi gönderiyorum..
cinema paradiso her şeyiyle insanlığa, beyaz perdeye armağan edilen bir başyapıt..
cinema paradiso bir sinema filminden çok daha fazlasıdır..

filmle ilgili dipnotlar
*film, yönetmen tornatore’nin sicilya’daki memleketi bagheria’da ve cefalù’da çekilmiş.
*cinema paradiso, imdb’de 8,4 ortalama puanı ile imdb’nin en iyi 250 film listesinde 52. sırada yer almaktadır. rottentomatoes’ta hakkında yazılan eleştirilerin sadece yedi tanesinden olumsuz yorum alarak %90 taze olarak değerlendiriliyor. ayrıca rottentomatoes seyirci puanı ortalaması %97’dir.
*giuseppe tornatore’nin ikinci ve en çok ses getiren filmidir.
bu muhteşem filmi sinema aşığı herkesin izlemesini öneriyorum..
aşağıda film hakkında bazı ayrıntılardan bahsedeceğim. izlemeden önce detayları öğrenmekten hoşlanmıyorsanız aşağıda yazılanları okumanızı tavsiye etmem..
[[spoiler]]
alfredo ile küçük totò arasında geçen harika diyalog.
— alfredo, babamı tanıyor muydun?
— tabii tanırdım. sana anlatayım. uzun, zayıf, iyi huyluydu. benimki gibi bıyığı vardı. her zaman gülümserdi. clark gable’a benzerdi.
— büyüdüm artık alfredo. beşinci sınıfa geçiyorum. kabine geleyim demiyorum, ama hiç değilse arkadaş olamaz mıyız?
— “arkadaşlarımı görünüşlerine, düşmanlarımı zekâlarına göre seçerim.” sen benim arkadaşım olmak için fazla akıllısın. çocuklarımı arkadaşlarını nasıl seçtiklerine dikkat etmeleri için hep uyarırım.
— senin hiç çocuğun yok ki.
— olduğu zaman söyleyeceğim.
alfredo’nun totò ile dertleştiği ve nasihatler verdiği sahneden.
— onu hiç gördün mü?
— hayır. kimse nerede olduğunu bilmiyor.
— belki de böyle olması gerekiyordu. herkesin peşinden koştuğu bir yıldızı vardır. terk et burayı. bu topraklar lanetlendi. devamlı burada yaşayınca, burayı dünyanın merkezi sanıyorsun. hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanırsın. sonra bir ya da iki yıllığına gidersin. döndüğünde her şeyi değişmiş bulursun. aradıklarını bulamazsın. eskiden senin olanlar çoktan gitmiştir. buradan çok uzun süreliğine gitmelisin. yıllarca kal. kendi insanlarına doğduğun yere tekrar dönmeden önce hayatını yoluna koymalısın. ama artık mümkün değil. şu anda benden daha körsün.
— bunu kim demiş? gary cooper? james stewart? henry fonda?
— hayır, totò. hiçbiri demedi. bu defa söyleyen benim. hayat filmlerdeki gibi değil. hayat çok daha zor. git buradan! roma’ya git. daha gençsin. gelecek senin. ama ben yaşlıyım. seni daha fazla duymak istemiyorum. hakkında söylenecekleri duymak istiyorum.
bir annenin otuz yıl oğlunun yolunu gözlemesi, bir delikanlının doğduğu büyüdüğü topraklardan tam otuz yıl uzak kalması, bir anneyle bir oğulu tam otuz yıl sonra buluşturan şeyin ise o delikanlının hayatına yön veren adamın yaşama vedası olması beni derinden etkilemişti.
filmle ilgili bir yazarın şu etkileyici yorumunu paylaşmak istiyorum.
“alfredo hem kendi çocukluğunu hem de olmamış çocuğunun çocukluğunu onunla doldururken, totò da hem babasının hem de karşısında yaşanan bu büyülü beyaz perde dünyasının ona verdiği hayâl gücüyle yoksulluklarının yoksunluğunu gidermeye çalışacaktır. totò ve alfredo’nun yaşadıkları ikinci dünya savaşı sonrası günlerinin “gerçek” bir yaşam kesiti olarak sinemanın büyülü vizörü ve “cinema paradiso” adlı bir kasaba salonundan “sinemasal” dünyanın metaforu bağlamında “yaşam” ve yaşamın bir tür belgeseli olarak sinema vizyonuyla seyirciye gösterilecektir. sinema ve hayat iç içe geçerek birbirlerinin yerini alacak, ‘hayat sinema’ ve ‘sinema hayat’ olacaktır. bunu da italya’nın meşhur adası sicilya’da bir kasabanın “yaşam avlusu” olan ana meydanı içindeki bir sinema salonunda mekânsallaştırarak yapacaktır. bu sinemada yaşam tam da o günkü gerçek hayattır. insanlar beyaz perdenin buğulu ve büyülü dünyasına bayılmaktadırlar. sinemada buluşup, konuşup tanışırlar. hep beraber gülerler, birlikte ağlarlar. ilk aşklar hep orada başlar, filizlenir ve tamamına orada erer. üst kattakiler aşağıdakileri küçümser, alttakiler ise hep sabreder. çocukların eğlencesi, büyüklerin dinlencesi ve sosyaliteleri hep bu salonda yaşanır. haberler burada takip edilir, sicilyalı balıkçıların hayatlarına bakılırken ilk “cigara”lar tüttürülür, şarlo’nun(charlie chaplin) sessiz filmleriyle kendinden geçilir, kasabanın sosyolojik, siyasi ve ekonomik faaliyetleri bu hayâl salonu etrafında şekillenir. piyangoda kazanan da her şeyini kaybedip aklını yitiren de hep bu meydandadır. western’ler, savaş hikâyeleri, aşk filmleri, edebiyat klasikleri, hayata ve sanata dair o gün ne varsa hep bu sinemadadır. hayatın nabzı bu sosyallik içinde toplumu bir araya getiren ve yaşamın acılıklarına karşı bir var oluş ve direnme gücü sağlayan bir dinamodur adetâ. minik kahramanımız babasının gittiği savaştan geri gelmeyeceğini yine sinemadan haber alacak ve teselliyi yine sinemada bulacaktır. hep beraber gülerek kasabalılarla birlikte yaşama bu cennet sinemasından tutunacaklardır. anneler çocuklarını burada emzirecek, sevgililer burada buluşacak, insanlar en komik şakalarını birbirine burada yapacaklardır. totò, okul dışındaki tüm zamanını geçirdiği bu alanda hem yaşamı anlayacak, sinemayı tanıyacak hem de sinemacılığı öğrenecektir farkında olmadan...”
totò ile elena’nın salata yedikleri sıradaki tabak olarak kullandıkları bitkinin adını bilen var mı?
alfredo’nun totò’ya anlattığı o büyüleyici aşk hikâyesi sahnesinden.
— bir zamanlar krallığın birinde bir kral, güzeller güzeli prensesi için bir ziyafet vermiş. en güzel prensesler oradaymış. kapıda bekleyen asker kralın kızını görmüş. oradaki kızların en güzeli oymuş. ve asker daha ilk görüşte aşık olmuş prensese. fakat basit bir kapı görevlisinin kralın kızıyla ne işi olabilirdi? asker, en sonunda prensese ulaşmış ve onsuz hayatının bir anlamı olmadığını söylemiş. prenses, askerin aşkından o kadar etkilenmiş ki, “eğer balkonumun altında yüz gün yüz gece beklersen senin olacağım” demiş. bunun üzerine asker gitmiş, birinci gün beklemiş, ikinci gün beklemiş, üçüncü gün, yirminci gün… her gece prenses dışarı bakar askeri izlermiş. asker, yerinden hiç kımıldamazmış. yağmurda, rüzgârda, karda o hep oradaymış. kuşlar kafasına pislemiş, arılar sokmuş ama o kılını bile kıpırdatmamış. doksanıncı gecenin sonunda zayıf ve hâlsiz düşmüş. gözlerinden yaşlar süzüyormuş. uykusuzluğa dayanacak gücü kalmamış. tüm o günler boyunca prenses askeri uzaktan öylece seyretmiş. nihayet doksan dokuzuncu günün sonunda asker ayağa kalkmış, silkelenmiş, sandalyesini almış ve gitmiş.
— ne? tam sonuna gelmişken mi?
— evet, tam sonunda. ve ne anlama geldiğini bana sorma. çünkü bilmiyorum. bir gün anlarsan sen bana söylersin.
aradan biraz zaman geçer, totò aşktan muzdarip olmuştur. hüzünlüdür. elena ile yolları ayrılmıştır. yine bir gün deniz kıyısında alfredo ile dertleşirler. o sahneden.
— bana anlattığın hikâyeyi hatırlıyor musun? askerin yaptığı şeyi neden yaptığını biliyorum. çünkü biliyordu ki, eğer yüzüncü günde prenses sözünden dönerse askerin kalbi kırılacaktı ve kederinden ölecekti. bu yüzden doksan dokuzuncu gecede ayrılmayı tercih etti, böylece prenses onu sonsuza kadar hatırlayacaktı.
filmde pek çok duygusal sahne vardı. fakat bir tanesi beni yüreğimden yakaladı. küçük bir kasabanın bir zamanlar en büyük eğlencesi, sevinci, mutluluğu olan cennet sineması’nın yıkıldığı sahne bambaşka izler bıraktı yüreğimde. o sahnede değerli büyüğüm spaccafico ile beraber ben de gözyaşıma hâkim olamadım. filmin en hüzünlü sahnesiydi diyebilirim.
cennet sineması başlı başına harika bir filmdi ve bazı sahneleri asla unutamam. bu sahnelerden biri de yılbaşı gecesi saat on ikiyi vurduktan sonra italyanların evlerinin camlarından ve balkonlardan yerlere kırılabilen materyaller atma ritüeliydi. böyle bir olayla ilk defa bir filmde karşılaşıyordum. bana oldukça ilginç gelmişti.
alfredo yaşama veda etmeden önce totò’ya bıraktığı armağan ne büyük vefaydı. kasabanın din adamının öpüşme gibi erotik sahneleri istemediği için yıllarca filmlerde sansürlenen öpüşme sahnelerini biriktiren üstad alfredo, küçükken totò’ya bu filmler senin demişti. ve son yolculuğuna çıkmadan önce totò’ya hiçbir zaman unutamayacağı o sahneleri birleştirdiği filmi hediye olarak bırakması ne unutulmaz bir sahneydi. totò’nun alfredo’nun bıraktığı filmi izlerken tıpkı alfredo’nun yaşama veda ettiği haberini aldığı açılış sahnesindeki gibi tüm hayatı film şeridi gibi gözünün önüne gelmesi ne muhteşem bir sondu..
[[/spoiler]]
devamını gör...
3.
bu filmin efsanevi 3 numaralı temasında arka taraftan gelen aksak ritmin ve seslerin sinema makinesinin tıkırtısı olduğunu dünyada anlayan dinleyici tek ben miyim acaba ?
devamını gör...
4.
nefis film, nefis replikler, nefis sahneler. bekleyen aşık beni aşırı etkilemişti. aşırı dediğim, normal yani. kendimi kesmedim. toksik biçimde film izlemem ben. kibaroğlan derler memlekette.
"günbegün burada yaşadıkça, bu küçük kasabanın dünyanın merkezi olduğunu sanırsın. hiçbir şeyin asla değişmeyeceğine inanırsın. sonra bir ya da iki yıllığına gidersin. geri döndüğünde her şey değişmiştir, iplik kopmuştur. bulmaya geldiğin şey orada değildir, senin olan gitmiştir. gençsin ve dünya senin. ve ben yaşlıyım. artık konuştuğunu duymak istemiyorum. diğerlerinin senin hakkında konuştuklarını duymak istiyorum."
"arkadaşlarımı görünüşlerine, düşmanlarımı zekalarına göre seçerim. sen, arkadaşım olamayacak kadar sinsisin. çocuklarıma her zaman derim: "arkadaşlarınızı nasıl seçtiğinize dikkat edin."
- senin hiç çocuğun yok ki.
- o zaman olunca söylerim."
"günbegün burada yaşadıkça, bu küçük kasabanın dünyanın merkezi olduğunu sanırsın. hiçbir şeyin asla değişmeyeceğine inanırsın. sonra bir ya da iki yıllığına gidersin. geri döndüğünde her şey değişmiştir, iplik kopmuştur. bulmaya geldiğin şey orada değildir, senin olan gitmiştir. gençsin ve dünya senin. ve ben yaşlıyım. artık konuştuğunu duymak istemiyorum. diğerlerinin senin hakkında konuştuklarını duymak istiyorum."
"arkadaşlarımı görünüşlerine, düşmanlarımı zekalarına göre seçerim. sen, arkadaşım olamayacak kadar sinsisin. çocuklarıma her zaman derim: "arkadaşlarınızı nasıl seçtiğinize dikkat edin."
- senin hiç çocuğun yok ki.
- o zaman olunca söylerim."
devamını gör...