muazzez ben öldüm zaten yaşiyor da sayilmazdim yazar profili

muazzez ben öldüm zaten yaşiyor da sayilmazdim kapak fotoğrafı
muazzez ben öldüm zaten yaşiyor da sayilmazdim profil fotoğrafı
rozet
karma: 3200 tanım: 204 başlık: 43 takipçi: 75

son tanımları


şiir

“saatlerin aynalara yansıdığı andayız
aynaya yansıyan görüntünden aynayı kırmak isteyeceğin saatlerdeyiz
çirkinliğe üzüleceksin, bazen saçların güzel gelecek gözlerine
sevgilinin bir sözüyle kırılan gururun parçalanacak aynanın içinde

sen düşünürken güzel günleri
oturup düşünmekle yetineceksin
okuduğun raflarca kitapta kalacak sevinçlerin
sen hikayelerin sonuna notla koyamayan cinstensin
ve bilinir ki her nokta, yeni hikaye demektir
oysa çirkin görüntün aynadayken, senin hakkın sadece virgül diye düşünürsün.”

denemeler falan işte.
devamını gör...

yavru kedi hüznü

“bilmediğin o sokakta etrafına bakarken buraları daha önceden neden görmemişim der gibi, karşına çıkan o yavru kedi anımsatır sana, dün gece yastığına koyduğunda başını düşündüğün o geçmiş hüzünlü günleri.”
devamını gör...

yazarlar kitap çıkarsa yazacakları giriş cümlesi

mehmet abi vardı o zamanlar, ipe sapa gelmez bir adamdı. yıllar sonra ben kayseri’de öğretmenken, başka bir arkadaştan aldım haberini, kavganın ortasında sırtına bıçağı saplayıp öldürmüşler. sordum “sırtına bıçak saplanıp kim ölür uğur ?” uğur eski polis “sırtına bıçağı sapladıktan sonra kafasını taşla ezmişler” dedi. mehmet abi yaşadığı gibi öldü, herkesi sırtından vurdu, sırtından bıçaklanıp öldü.

tabi mehmet’le tanışmamız daha eski zamanlara denk gelir, ben ankara’da kızılay’ın ortasında simit satıyorum. eve gidemiyorum, babam üç gündür eve gelmememin hesabını soracak. vermişim meydana sırtımı, simit diye bağırıyorum. cumhuriyet o zamanlar 40’lı yaşlarını yaşıyor, gençlik gitmiş, uzun saçların yerini kısa, kelleşmeye başlamış tepede duran üç beş tel saç almış. cumhuriyet hırçın, saçlarının hırsını almak için çoluk çocuk dövüyor. ben siyaset sevmem katip abi, ezer beni siyaset, onunla ilgili konuşmaya başladığımda dilim damağım kurur, babamın yadigarı şu arkadaki kırık dişim ağrır. o yüzden fazla sembolizm yapmadan susayım. konuya dönelim. simit satarken bunu gördüm. geliyor karşıdan, elinde bir kağıt, kağıdın bana bakan yüzünde bir haber “vatan hainleri!” dur belertme gözlerini, gerisini dinle. yanıma geldi, dikildi, konuşmak için fırsat arıyor ama konuşamıyor. “kaç tane abi ?” dedim. “beş tane ama ben birini alacağım, geri kalan dördünü birazdan bir kadın gelip alacak. bu gazeteyle beraber ona vereceksin simitleri” dedi. çocuğum işte tamam demiş bulundum. yarım saat sonra bir kadın geldi. alı al moru mor. bir boyu var benden 50 parmak uzun, yok abarttım 20 parmak. gözleri yemyeşil, hiç televizyon izledin mi ? izledin tabiî. işte oradaki seçmece kadınların gözleri kadar yeşil. unuttum bak, hafifte şehla bakıyor. saçlar kapkara, omuzlarından aşağı kavis çiziyor... “çocuğum” dedi “şu gazeteyle 4 simidi ver ya da verme, hepsini kucaklayıp beni takip et” dedi.
devamını gör...

türk rock tarihinin en sağlam parçası

vay kurban

ahmed arif şiiridir.

vay kurban

dağlarının, dağlarının ardı,
nazlıdır.
uçurum kıyısında incecik bir yol
gider dolana - dolana,
bir hastan vardır, umutsuz,
belki ayşe, belki elif
endamı kuytuda başak,
memesinin, memesinin altında,
bir sancı,
bir hayın bıçak...

ölüm bu,
fıkara ölümü
geldim, geliyorum demez.
ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü,
ya da seher, mahmurlukta,
bakarsın, olmuş olacak.
bir hastan vardı umutsuz,
hasreti uykularda,
hasreti soğuk sularda.
gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,
iki mavi, kocaman korku çiçeği,
açar, derin kuyularda...

dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.
hiç akıl edip de düşünen var mı?
gün kimin hesabına tutar akşamı,
rahmetinden kim demlenir bulutun,
hayırlı evlat makina
nasıl canavar kesilir.
kurdun, karıncanın rızkını veren
toprak nasıl ayartılır,
yüz vermez topal öküze,
ve almaz koynuna kara sabanı.

sepetçioğlu'm kömür işçisidir,
mavzer değil, kürek tutar urfalı nazif
mal, haraç - mezattır,
can, pazar - pazar.
kırmızı, ak ve esmer,
yumuşak ve sert buğdaları
yaratan ellerin sahibidir bu,
kör boğaz, nafaka uğruna,
haldan düşmüş, tebdil gezer...

dağlarının, dağlarının ardı
nasıl anlatsam...
ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
çırılçıplak,
vay kurban...
"kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda."
yiğitlik, sen cehennem olsan bile
fedayı kabul etmektir,
cennet yapabilmek için seni,
yoksul ve namuslu halka.
bu'dur ol hikayet,
ol kara sevda.

seni sevmek,
felsefedir kusursuz.
imandır, korkunç sabırlı.
ip'in, kurşun'un rağmına,
yürür pervasız ve güzel.
sıradağları devirir,
akan suları çevirir,
alır yetimin hakkını,
buyurur, kitabınca...

gün ola, devran döne, umut yetişe,
dağlarının, dağlarının ardında,
değil öyle yoksulluklar, hasretler,
bir tek başak tanesi bile dargın kalmayacaktır,
bir tek zeytin dalı bile yalnız...
sıkıysa yağmasın yağmur,
sıkıysa uyanmasın dağ.
bu yürek, ne güne vurur...
kaçar damarlarından karanlık,
kaçar, bir daha dönemez,
sunar koynunda yatandan,
hem de mutlulukla sunar
beynimizin ışığında yeraltı.

her mevsim daha genç, daha verimli,
sunar, pırıl - pırıl, sebil,
ömrünün en güzel aşk hasadını,
elimizin hünerinde yeryüzü.
dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar,
bir'e on, bir'e yüz'le akşama gebe
şafakla doğan işgücü.
yalanım yok, sözüm erkek sözüdür,
ol kitapta böyle yazılıdır,
ol sevda, böyledir çünkü...

ahmed arif
devamını gör...

geceye bir şiir bırak

hasretinden prangalar eskittim


seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
seni anlatabilmek seni,
namussuza, halden bilmeze,
kahpe yalana.

ard-arda kaç zemheri,
kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
bir ben uyumadım,
kaç leylim bahar,
hasretinden prangalar eskittim.
saçlarına kan gülleri takayım,
bir o yana
bir bu yana...

seni bağırabilsem seni,
dipsiz kuyulara,
akan yıldıza,
bir kibrit çöpüne varana,
okyanusun en ıssız dalgasına
düşmüş bir kibrit çöpüne.

yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
yitirmiş öpücükleri,
payı yok, apansız inen akşamdan,
bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
seni anlatabilsem seni...
yokluğun, cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini...


ahmed arif
devamını gör...

aşkın en güzel tanımı

“yokluğun cehennemin öbür adıdır, kapama gözlerini üşüyorum.”
devamını gör...

yazarlar kitap çıkarsa yazacakları giriş cümlesi

ilkbaharın ilk ayının 29. günü, b. evinden işine giderken, önünden geçtiği pastaneden kulağına çalınan şarkının nakaratı diline dolanmış bir şekilde iş yerindeki çalışma masasının başına geçtiğinde, karşısında duran ayna, 7 saat sonra, şimdi yüzünde duran paramparça bakışın yerinde umut ve çaresizliği aynı anda sezdiren bir gülüşün olacağının ilk işaretini okul müdürünün kahvesini her zamankinin aksine bol şekerli istemesiyle vermişti. b. bol şekerli kahvenin kendi üzerinde yarattığı akisin dolambacında kendi hayatından izler bulmaya çalışırken, okulun çaycısının şekerli kahvenin boşunu yıkadığından habersiz bir şekilde önünde duran kağıtlardan on tanesini bilgisayara işlemişti bile.
devamını gör...

insan

“insan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı”

ismet özel
devamını gör...

suat

“mutlu” anlamına gelen isim.

tanpınar hazretlerinin ve türk edebiyatının en büyük romanı olan huzur’un en mutsuz adamının ismidir suat.
devamını gör...

tüm zamanların en iyi filmleri

citizen kane

veya

herhangi bir paul thomas anderson filmi.
devamını gör...

türkiye

bu ülkeye ve bu hayata dair hiçbir şeyin, hiçbir zaman benim dilediğim gibi olmayacağını biliyor, artık bundan acı duymuyorum.

z. demirkubuz
devamını gör...

iki şehrin hikayesi

roman sanatının, en klasik, en epik, en mükemmel ve bütün roman severlerin üzerinde fikir birliği edebilecekleri ''en ile başlayan'' kelimelerini hak eden giriş paragrafına sahip roman. charles dickens'ın en önemli romanı.
devamını gör...

üç kez seni seviyorum diye uyandım

“cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün”

ilhan berk
devamını gör...

yanlış zamanda doğru insan vs doğru zamanda yanlış insan

bence yanlış zamanda gelen doğru insan sizi düzeltebilir ama doğru zamanda gelen yanlış insan hayatınızı mahveder.
devamını gör...

tutunamayanlar (kitap)

iyi kitap neden okuyucuyu rahatsız eder sözünün türk edebiyatındaki huzur’la beraber örneği olan kitaptır.

öncelikle belirtmek isterim ki, bende, okunmadığı halde çok fazla dillendirildiği için okumayı sürekli erteledim ve saat 3.11 itibariyle bitirdim. huzur’u nasıl bu kadar zaman okumam diye kızdıysam(21 yaşındayken okumuştum ve hayat görüşüm komple değişti diyebilirim) aynı şekilde tutunamayanlar içinde kızmaya başladım. kesinlikle okumak için ertelenmemesi bir kitap.

alışılmış bir kitap değil, benim okuduklarım arasında benzeri yok diyebilirim. neden alışılmış değil ? çünkü okuyucu olarak romandan daha çok bir olay örgüsü bekliyoruz ancak tutunamayanlarda net bir olay örgüsü yok, bir yere varamıyoruz. evet bir olay var, turgut özben selim ışık’ın ölümü sonrasında onun hayatını araştırıyor, çeşitli insanlarla selim ışık’ın ilişkisini çözüyor ancak kitap okuyucuyu öyle yerlere sürüklüyor ki, bir yerden sonra olay, kahraman, kurgu vb. kalmıyor; sadece bir durum ve düşünceler kalıyor elimizde. mesela kitabın bir bölümünde 76 sayfa boyunca nokta, virgül, paragraf vb. hiçbir şey yok, öylesine karışık bir bölüm ki, okuyucunun niteliği ne olursa olsun “ben ne okuyorum” noktasına geliyor, bende öyle oldu.
bu yüzden tutunamayanlar türk yazının en çok yarım bırakılan romanı olabilir: olay merkezde değil, durum olaydan önce geliyor.
(not: 76 sayfalık bölümde selim günseli’ye yolladığı mektup muazzamdır, tekrar tekrar okuyun.)

türk romanı bir tutunamayanlar daha çıkarır mı bilmiyorum ama şundan eminim: bir selim ışık kesinlikle çıkaramaz.

inanın çok fazla şey yazmak isterdim. o kadar muğlak bir duruma düştüm ki, tek kelime daha yazmak zor geliyor.

okuyunuz, yarım bırakırsanız özben’inizin ışık’ını kaybedersiniz.
devamını gör...

okunması gereken birçok kitap olduğu halde yeni kitaplar satın almak

umberto eco’nun bu konudaki yorumu çok hoştur.
devamını gör...

gelmiş geçmiş en iyi kitap ismi

yalnızlığın en iyi tanımı

fotoğraflarda tek başına gülmektir.
devamını gör...

şahsiyet (dizi)

ben neyi anladım biliyor musunuz ? türk televizyonlarında böyle dizilerin olmamasının nedeni işin çok kaliteli falan olması değil; türk insanına gerçek yüzünü anlatırlarsa medya patronları para falan kazanamaz, kimse televizyonun yüzüne bile bakmaz. bu dizi kaliteli falan değil, bu iş saf gerçek.

ben bu kadar şahsiyetsizin olduğu bir toplumda yaşamak falan istemiyorum.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim