çocukluğunu 90'lı yıllarda yaşayan nesil
başlık "bay panda" tarafından 27.06.2024 00:54 tarihinde açılmıştır.
1.
şahsen 2002 den itibaren çocukluğumu yaşadığımı düşünürsem ve benden sonraki neslin çizgifilm kalitesinin berbatlığını, aburcuburlarının kalitesini, oyunlarının kaliteli ama eğlenceli olmayışını gördükten sonra kendi neslimin değerini anladım ama biraz düşününce bence en şanslı çocukluk nesli 80 lerde doğanlar. teknolojiye bağımlı olmadan sokaklarda güzel güzel çocukluk yaşadılar, üstelik bilgisayarlar, oyun konsolları, mp3 çalar, telefon gibi teknolojilerle ilk kez onlar karşılaştı sayılır. yani teknoloji ile eski nostaljik çocukluğun ikisinin birleşimi gibi bir olay. daha sonra benim nesil geldi, daha çok teknoloji odaklı bir çocukluk geçirdik. lakin 2010 sonrası doğanlar bence baya şansız 2020 den sonra ise zaten her şey kalitesiz oldu. git gide berbatlaştı bence 90 dan sonra.
devamını gör...
2.
bence bir devrin son çocukluğuydu. şimdi çağ değişti sanki, çocuklukta değişti.
90larda çocukluk yaşayanlar şimdiki gözle bakınca saf salak çocukluk görünebilir. birey olmak, büyük gibi davranmak, olgun davranmak daha geçti bizde. şimdinin 15 yaşındaki çocuğu bize göre daha çok şey biliyor, çabuk öğreniyor, teknoloji konusunda çok hakimler, adeta robot gibiler. kişiler olarak olgunlaşıp birey olmaları da hızlı oldu. mesela şuan 15 yaşındakiler yetişkin gibi giyiniyor, şimdiden estetikliler, dövmeliler, sosyal medyada binlerce takipçileri var. mesela şuan 15 yaşındaki kız çocuğu bizim bildiğimiz kız çocuğu ibaresiyle aynı anlamı taşımıyor sanki. şimdikiler yasalarımıza göre evet çocuk ama aslında onlar 15 yaşında bir kadın.
bizim zamanımızda o yaşta sokakta saklambaç oynanır, ip atlanırdı. şimdi canlı yayında obje olabiliyorlar.
yalnız bizim zamanımızda sorumluluk alma, hayatın için çaba sarfetme vardı. o zamanlar çocuk evin alışverişini yapardı. elinde bir tüp kmlerce yürüyüp doldurtup gelebilirdi. şimdikilerin ayağına götürmek gerekiyor. biz sokakta birlikte oynayarak büyüdüğümüz için ekip çalışmasına daha yatkındık sanki. şuan hepsi yalnız gibi. bir bilgisayara bağlı yalnız bireyler. binlerce takipçileri var ama arkadaşları yok. dostluk kavramı enteresan. biriyle ters düşüp saniyede sosyal medyadan ona saldırabiliyorsun. kötü oldugun anda anında girip sosyal medyadan silme var. bizim zamanımızda biriyle en fazla küserdin ertesi gün gene beraber olunurdu. gerçekten çocukluktu.
herkes herkese güvenirdi. senin çocuğun benim çocuğum yoktu. acıkınca komşu teyze bile seni doyurabilirdi. büyük binalar geldi kimse alt komşusunu üst komşusunu bile tanımıyor. zaten güvenip çocuğunu da yollamaz.
bilmiyorum ya belki de benim anlatmaya kelimelerim yetmiyor ama çok şey değiştiğini hissediyorum. okuyarak değil bizzat o günleri yaşayarak görerek gelenler anlar beni.
90larda çocukluk yaşayanlar şimdiki gözle bakınca saf salak çocukluk görünebilir. birey olmak, büyük gibi davranmak, olgun davranmak daha geçti bizde. şimdinin 15 yaşındaki çocuğu bize göre daha çok şey biliyor, çabuk öğreniyor, teknoloji konusunda çok hakimler, adeta robot gibiler. kişiler olarak olgunlaşıp birey olmaları da hızlı oldu. mesela şuan 15 yaşındakiler yetişkin gibi giyiniyor, şimdiden estetikliler, dövmeliler, sosyal medyada binlerce takipçileri var. mesela şuan 15 yaşındaki kız çocuğu bizim bildiğimiz kız çocuğu ibaresiyle aynı anlamı taşımıyor sanki. şimdikiler yasalarımıza göre evet çocuk ama aslında onlar 15 yaşında bir kadın.
bizim zamanımızda o yaşta sokakta saklambaç oynanır, ip atlanırdı. şimdi canlı yayında obje olabiliyorlar.
yalnız bizim zamanımızda sorumluluk alma, hayatın için çaba sarfetme vardı. o zamanlar çocuk evin alışverişini yapardı. elinde bir tüp kmlerce yürüyüp doldurtup gelebilirdi. şimdikilerin ayağına götürmek gerekiyor. biz sokakta birlikte oynayarak büyüdüğümüz için ekip çalışmasına daha yatkındık sanki. şuan hepsi yalnız gibi. bir bilgisayara bağlı yalnız bireyler. binlerce takipçileri var ama arkadaşları yok. dostluk kavramı enteresan. biriyle ters düşüp saniyede sosyal medyadan ona saldırabiliyorsun. kötü oldugun anda anında girip sosyal medyadan silme var. bizim zamanımızda biriyle en fazla küserdin ertesi gün gene beraber olunurdu. gerçekten çocukluktu.
herkes herkese güvenirdi. senin çocuğun benim çocuğum yoktu. acıkınca komşu teyze bile seni doyurabilirdi. büyük binalar geldi kimse alt komşusunu üst komşusunu bile tanımıyor. zaten güvenip çocuğunu da yollamaz.
bilmiyorum ya belki de benim anlatmaya kelimelerim yetmiyor ama çok şey değiştiğini hissediyorum. okuyarak değil bizzat o günleri yaşayarak görerek gelenler anlar beni.
devamını gör...
3.
85 yılında doğmuş biri olarak sanırım bu benim. biz çocukken hatırladığım şey görece daha eşit daha standarttı hayatımız. çok öyle aman aman farklar olmazdı çocuklar arasında.
her ne kadar 90'ları biz övsek ya da o günleri özlesek de aslında 90'lar hergün şehit haberlerinin geldiği bir dönemdi. aslında berbattı ama biz cocuk olarak bu konulardan muaftık anlamadığımız için. bugün çocuklara sorsan cumhurbaşkanlığını kabinesini sorsan sayarlar. biz salaktık pek bilmezdik öyle şeyler.
o günleri merak eden gençler varsa şunu söyleyebilirim, bugün o yıllara ait öven ne varsa o zamanlar net gömülürdü. hatırlıyorum babamın hergün bir şarkıcı çıkıyor diye isyan ettiğini. serdar ortaç'lar, çelik'ler, suat suna yanlış hatırlamıyorsam, grup vitamin, tarkan falan. bugünün şarkıcılarının da büyük çoğunluğu filtreden geçip 5-10 tanesi 2020'lerin efsaneri diye 2050'lerde anılacak.
filmler olarak ise hatırladığım 80'lerdeki seks filmi furyası ile batan sinemanın yanlış hatırlamıyorsam ağır roman gibi filmlerle yeniden ayağa kalkmaya çalışmasıydı.
aile hayatı olarak aileler arasında çok büyük farklar semtler bazında vardı. mahalleler aynıydı üç aşağı beş yukarı. 90'larda en çok şikayet edilen ve tartışılan konu çocukların televizyondan uzak tutulması gerektiğiydi. şu anne babalar tv izleyen çocuk görseler bayram ederler herhalde. genel olarak haberlerden önce ya modası geçmiş hint dizisi, ya 80lerin kara şimşek, a takımı gibi efsane dizilerinden biri ya da sevimli kahramanlar taş devri gibi çizgifilmler olurdu. haberlerden sonra ortalama 40 dakikalık bir dizi ve daha sonra bir sinema filmi olurdu. benim tercihim hep aile kavramına ya da gençliğe vurgu yapan amerikan filmleri olurdu. star tv'de parliement sinema kuşağı diye bir şey olurdu ki efsaneler arasında yerini almıştır o jenerik. kanal d'de ise şahane pazar olurdu. birbirinden saçma yarışmalar olurdu ama eğlenirdik. talk show olarak cem özer ile laf lafı açıyor vardı. beyaz ve okan'ı zaten biliyorsunuz. olacak o kadar vardı ve acayip tiye alırdı hükümeti, muhalefeti, amerika'yı, bin ladin gibi teröristi bile. o gün olup bugün olmayan da bu zaten. eleştirilebiliyordu sistem.
tv'de vakit geçirirken bunlar vardı fakat türkiye ekonomisi pek de iyi değildi. genel problemler hastanelerde sıra beklemek, bankada emekli kuyruğunda bekleyen yaşlılar, rezalet içindeki hastaneler, terör sorunu, imf ile yapılan ağır anlaşmalar gibi şeylerdi.
oyunlar olarak ise elbette herkesin bahsettiği dışarda oyun oynamak, mahalle kültürü gibi şeyler vardı. fakat pek anlatılmayan dedikodu seven teyzelerimizdi. ben çocukken hatırlıyorum hem birbirlerinin arkasından ölümüne sallarlardı hem de birbirlerine laf taşırlardı. garip bir ortamdı. o yıllarda çocuk olaarın giremediği bir oda vardı. salon. salon ya da misafir odası sadece misafirlere açılırdı. içinde vitrin ve sadece misafire çıkan tabak çanak olurdu. bu yok tabi bugün doğal olarak.
biz 90'ların başındayken walkmeni olan çocuk zengindi. bu galiba bizim mahalleye has bir şeydi emin değilim.
bugünün çocukları her anlamda hız bakımından hem şanslı hem şanssız ama bu konuyu deşmek istemiyorum. milyon kere yazıldı bu zaten. bizim favori filmlerimizi falan doğal olarak şimdiki gibi aç youtube'u çat diye izleyemezdik. geleceğe dönüş filmini oylasak sevmeyen çıkmazdı sanırım. ama işte öyle her zaman nerde izleyeceksin? bu anlamda gençlere acıyorum demeyelim de keşke onlar da bu her istediğini hemen elde edememenin hazzını bilebilseler diyorum.
bizim zamanımızda (yaşlandık mı ne?) kıyafetler olsun, elektrikli eşyalar olsun, hatta müzikler filmler olsun bu kadar kullan at değildi. bu da öyle erdeerden falan kaynaklanmıyordu. düz mantık fakirdik. fakat burda şu parantezi açmak lazım; o zamanın fakir tanımıyla bu zamanın fakir tanımı aynı şey değil. o gün fakir dediğimiz kişiler evini arabasını alıp 4 çocuk okutabiliyordu ve gıdalar bu denli kalitesiz değildi. birisi emekli olduğunda emeklilik ikramiyesi aldığında o parayla ev alabiliyordu. 90'larda eskiyeni atmama kültürü vardı. bugün çocuklar mecburen bu kültürü hortlatmak zorunda kaldı. twitter'da insanların tamir ve geri dönüşüm konusunda zevkten değil ihtiyaçtan nasıl ustalaştığını üzulerek okuyorum.
90'lar çocuğu olmamın belki tek artısı kredi kartı kültürümün olmaması, ayağımı hep yorganıma göre uzatmam ve çöp denen şeylerden iyi şeyler yapabiliyor olmamdır. alışamadım hiçbir zaman bu kullan at kültürüne. o zamanlardan kalan bir alışkanlığım biriktirmektir. gençler bugün geleceğini bilemeyebilir ama yaşlılar biliyorlardı. aslında bir bakıma çıkar telefonunu diyen dayılar haklıydı. savunmaları yanlış ama vardıkları sonuç doğruydu. şimdi mi? kemerleri sıkı tutun ama bu sefer ağzınıza bir de bez tıkın. çünkü çok acıyacak.
her ne kadar 90'ları biz övsek ya da o günleri özlesek de aslında 90'lar hergün şehit haberlerinin geldiği bir dönemdi. aslında berbattı ama biz cocuk olarak bu konulardan muaftık anlamadığımız için. bugün çocuklara sorsan cumhurbaşkanlığını kabinesini sorsan sayarlar. biz salaktık pek bilmezdik öyle şeyler.
o günleri merak eden gençler varsa şunu söyleyebilirim, bugün o yıllara ait öven ne varsa o zamanlar net gömülürdü. hatırlıyorum babamın hergün bir şarkıcı çıkıyor diye isyan ettiğini. serdar ortaç'lar, çelik'ler, suat suna yanlış hatırlamıyorsam, grup vitamin, tarkan falan. bugünün şarkıcılarının da büyük çoğunluğu filtreden geçip 5-10 tanesi 2020'lerin efsaneri diye 2050'lerde anılacak.
filmler olarak ise hatırladığım 80'lerdeki seks filmi furyası ile batan sinemanın yanlış hatırlamıyorsam ağır roman gibi filmlerle yeniden ayağa kalkmaya çalışmasıydı.
aile hayatı olarak aileler arasında çok büyük farklar semtler bazında vardı. mahalleler aynıydı üç aşağı beş yukarı. 90'larda en çok şikayet edilen ve tartışılan konu çocukların televizyondan uzak tutulması gerektiğiydi. şu anne babalar tv izleyen çocuk görseler bayram ederler herhalde. genel olarak haberlerden önce ya modası geçmiş hint dizisi, ya 80lerin kara şimşek, a takımı gibi efsane dizilerinden biri ya da sevimli kahramanlar taş devri gibi çizgifilmler olurdu. haberlerden sonra ortalama 40 dakikalık bir dizi ve daha sonra bir sinema filmi olurdu. benim tercihim hep aile kavramına ya da gençliğe vurgu yapan amerikan filmleri olurdu. star tv'de parliement sinema kuşağı diye bir şey olurdu ki efsaneler arasında yerini almıştır o jenerik. kanal d'de ise şahane pazar olurdu. birbirinden saçma yarışmalar olurdu ama eğlenirdik. talk show olarak cem özer ile laf lafı açıyor vardı. beyaz ve okan'ı zaten biliyorsunuz. olacak o kadar vardı ve acayip tiye alırdı hükümeti, muhalefeti, amerika'yı, bin ladin gibi teröristi bile. o gün olup bugün olmayan da bu zaten. eleştirilebiliyordu sistem.
tv'de vakit geçirirken bunlar vardı fakat türkiye ekonomisi pek de iyi değildi. genel problemler hastanelerde sıra beklemek, bankada emekli kuyruğunda bekleyen yaşlılar, rezalet içindeki hastaneler, terör sorunu, imf ile yapılan ağır anlaşmalar gibi şeylerdi.
oyunlar olarak ise elbette herkesin bahsettiği dışarda oyun oynamak, mahalle kültürü gibi şeyler vardı. fakat pek anlatılmayan dedikodu seven teyzelerimizdi. ben çocukken hatırlıyorum hem birbirlerinin arkasından ölümüne sallarlardı hem de birbirlerine laf taşırlardı. garip bir ortamdı. o yıllarda çocuk olaarın giremediği bir oda vardı. salon. salon ya da misafir odası sadece misafirlere açılırdı. içinde vitrin ve sadece misafire çıkan tabak çanak olurdu. bu yok tabi bugün doğal olarak.
biz 90'ların başındayken walkmeni olan çocuk zengindi. bu galiba bizim mahalleye has bir şeydi emin değilim.
bugünün çocukları her anlamda hız bakımından hem şanslı hem şanssız ama bu konuyu deşmek istemiyorum. milyon kere yazıldı bu zaten. bizim favori filmlerimizi falan doğal olarak şimdiki gibi aç youtube'u çat diye izleyemezdik. geleceğe dönüş filmini oylasak sevmeyen çıkmazdı sanırım. ama işte öyle her zaman nerde izleyeceksin? bu anlamda gençlere acıyorum demeyelim de keşke onlar da bu her istediğini hemen elde edememenin hazzını bilebilseler diyorum.
bizim zamanımızda (yaşlandık mı ne?) kıyafetler olsun, elektrikli eşyalar olsun, hatta müzikler filmler olsun bu kadar kullan at değildi. bu da öyle erdeerden falan kaynaklanmıyordu. düz mantık fakirdik. fakat burda şu parantezi açmak lazım; o zamanın fakir tanımıyla bu zamanın fakir tanımı aynı şey değil. o gün fakir dediğimiz kişiler evini arabasını alıp 4 çocuk okutabiliyordu ve gıdalar bu denli kalitesiz değildi. birisi emekli olduğunda emeklilik ikramiyesi aldığında o parayla ev alabiliyordu. 90'larda eskiyeni atmama kültürü vardı. bugün çocuklar mecburen bu kültürü hortlatmak zorunda kaldı. twitter'da insanların tamir ve geri dönüşüm konusunda zevkten değil ihtiyaçtan nasıl ustalaştığını üzulerek okuyorum.
90'lar çocuğu olmamın belki tek artısı kredi kartı kültürümün olmaması, ayağımı hep yorganıma göre uzatmam ve çöp denen şeylerden iyi şeyler yapabiliyor olmamdır. alışamadım hiçbir zaman bu kullan at kültürüne. o zamanlardan kalan bir alışkanlığım biriktirmektir. gençler bugün geleceğini bilemeyebilir ama yaşlılar biliyorlardı. aslında bir bakıma çıkar telefonunu diyen dayılar haklıydı. savunmaları yanlış ama vardıkları sonuç doğruydu. şimdi mi? kemerleri sıkı tutun ama bu sefer ağzınıza bir de bez tıkın. çünkü çok acıyacak.
devamını gör...
4.
benim buyurun, alayım soruları.
devamını gör...
5.
edi ile büdü"yü hâlâ komik bulan nesildir. kardeşlerinin arasında minik kuş, dr kurbaacık, kırpık lve kurabiye canavarı lakaplı bireyler olma ihtimali yüksektir.
devamını gör...