orijinal adı: je suis né
yazar: georges perec
yayım yılı: 1990
georges perec'in metinlerinin derlendiği bu kitapta, yazarın kimlik ve köken arayışını, geçmişte yitirilenlerin ardından gelen unutma ve kimliksizlik kaygısını notlar ve anlatılar aracılığıyla gözler önüne seriyor
yazar: georges perec
yayım yılı: 1990
georges perec'in metinlerinin derlendiği bu kitapta, yazarın kimlik ve köken arayışını, geçmişte yitirilenlerin ardından gelen unutma ve kimliksizlik kaygısını notlar ve anlatılar aracılığıyla gözler önüne seriyor
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "zamansız kelebek" tarafından 15.02.2025 13:15 tarihinde açılmıştır.
1.
georges perec imzalı 64 sayfalık eser;
türkçe'ye aysel bora tarafından çevrilmiştir.
kitabımız otobiyografi türünde yer alıyor ancak içeriğinde salt otobiyografisi yer almıyor;
edebî kaygılar, yazılmış mektuplar, ölmeden önce gerçekleştirmek istediği hayaller ve kafasındaki henüz gerçekleştirilmemiş taslak hâlinde olan projeler başta olmak üzere yazarın aldığı notlar, çocukluğuna dair hatırladığı ve seçmiş olduğu ilginç anılar, neden edebiyatı seçtiği,
edebiyatla vârolma biçimi gibi durumlar anlatılıyor.
okurken enis batur havası sezdim, sanki gerçek ve kurgu, hayat ve hayal birbirine girmiş gibi, hangisinin nerede başlayıp nerede bittiği bilinmez gibiydi.
kitabımız alışılmış otobiyografilerden farklı bir şekilde karşımıza çıkıyor, doğrudan otobiyografi demektense dolaylı otobiyografi demek belki daha doğru olacaktır.
georges perec'in hayatı ve olayları algılama biçimi de kendine has bir düzeyde ilerlediğinden edebî tarzı da farklı bir seyirde ilerliyor.
doğrudan hayatını anlatmaktansa hayatını işgal eden şeylerin onun için ne anlam ifade ettiğini yazma taraftarı olduğu görüşündeyim.
nesneler, hayvanlara dair duyguları, yaşam öyküsü, neden yazı yazmayı seçtiği, edebî kariyerinde ivme kazanmak için neler yapması gerektiği, hayata dair duygu ve düşünceleri, kitabı oluşturan şeylerdendi diyebilirim, ben öyle olduğunu hissettiğim bana böyle gelebilir, başka bir okur için farklı anlamlar ifade edebilir.
yazarın üslubu fena değildi.
tavsiye edebilirim.

ya bir devamı vardır, ya da yoktur...
ya anlatılabilecek bir devamı vardır, ya da yoktur.
esasa gelelim: ne? kim? ne zaman? nerede? nasıl? neden?
ne? doğdum.
kim? ben.
ne zaman? 7 mart 1936'da.
ve bir an gelir, insan kendini boşluğun karşısında bulur.
sonuç itibarıyla, bir tek ölüm var sanki, yaşamın aşikârlığını başlatacak sınırı çizebilecek olan..
nasıl yazar olduğumu kabaca biliyorum. nedenini tam olarak bilmiyorum.
acaba vâr olmak için, sözcük ve cümleleri sıralamaya mı ihtiyacım vardı gerçekten? birkaç kitabın yazarı olmak, var olmam için yeterli miydi?
türkçe'ye aysel bora tarafından çevrilmiştir.
kitabımız otobiyografi türünde yer alıyor ancak içeriğinde salt otobiyografisi yer almıyor;
edebî kaygılar, yazılmış mektuplar, ölmeden önce gerçekleştirmek istediği hayaller ve kafasındaki henüz gerçekleştirilmemiş taslak hâlinde olan projeler başta olmak üzere yazarın aldığı notlar, çocukluğuna dair hatırladığı ve seçmiş olduğu ilginç anılar, neden edebiyatı seçtiği,
edebiyatla vârolma biçimi gibi durumlar anlatılıyor.
okurken enis batur havası sezdim, sanki gerçek ve kurgu, hayat ve hayal birbirine girmiş gibi, hangisinin nerede başlayıp nerede bittiği bilinmez gibiydi.
kitabımız alışılmış otobiyografilerden farklı bir şekilde karşımıza çıkıyor, doğrudan otobiyografi demektense dolaylı otobiyografi demek belki daha doğru olacaktır.
georges perec'in hayatı ve olayları algılama biçimi de kendine has bir düzeyde ilerlediğinden edebî tarzı da farklı bir seyirde ilerliyor.
doğrudan hayatını anlatmaktansa hayatını işgal eden şeylerin onun için ne anlam ifade ettiğini yazma taraftarı olduğu görüşündeyim.
nesneler, hayvanlara dair duyguları, yaşam öyküsü, neden yazı yazmayı seçtiği, edebî kariyerinde ivme kazanmak için neler yapması gerektiği, hayata dair duygu ve düşünceleri, kitabı oluşturan şeylerdendi diyebilirim, ben öyle olduğunu hissettiğim bana böyle gelebilir, başka bir okur için farklı anlamlar ifade edebilir.
yazarın üslubu fena değildi.
tavsiye edebilirim.

ya bir devamı vardır, ya da yoktur...
ya anlatılabilecek bir devamı vardır, ya da yoktur.
esasa gelelim: ne? kim? ne zaman? nerede? nasıl? neden?
ne? doğdum.
kim? ben.
ne zaman? 7 mart 1936'da.
ve bir an gelir, insan kendini boşluğun karşısında bulur.
sonuç itibarıyla, bir tek ölüm var sanki, yaşamın aşikârlığını başlatacak sınırı çizebilecek olan..
nasıl yazar olduğumu kabaca biliyorum. nedenini tam olarak bilmiyorum.
acaba vâr olmak için, sözcük ve cümleleri sıralamaya mı ihtiyacım vardı gerçekten? birkaç kitabın yazarı olmak, var olmam için yeterli miydi?
devamını gör...