bunu bu hafta terapimde öğrendim. kimseye karşı duygusal bir bağa sahip değilmişim. ailemle ve arkadaş olarak gördüklerimle bile. hep yalnız ve anlaşılmıyor hissetmemin temel açıklamalarından biri sanırım bunu becerememiş olmak. yapayalnız hissetmek nasıl bir şeymiş, aslında nasıl bir durummuş bunu çok iyi anlıyorum şu an. kalbimde kimseye yer yok mu, insanlara karşı hiçbir şey hissetmiyor muyum yoksa hissettiklerimi bastırdığım için anlayamıyor muyum?
devamını gör...
dexter misali.

bir konteynırda memeler vardı. gözümü açtığımda belirli belirsiz görebildiklerim bunlardı. hafıza kopuk olur o anlarda. zıplayıp durdular gözümün önünde. seslendiler. korkma bizden dediler. içlerinden en iri olanı, gelen sese doğru adım attığımda birden, boğmaya kalktı beni arasına almaya çabalayarak. çok korkmuştum.

işte o gündür. asla bağ kuramadım bir daha kadınlarla. meme dexterı olduk yav. kimsenin başına gelsin istemem.
devamını gör...
kendimle bile duygusal bağ kuramıyorum. çok zor bir durum.
yaşamayan anlayamaz. hayat çok boş ve anlamsız geliyor bu yüzden.
devamını gör...
ne güzel bir özellik, keşke bende de olsa...
devamını gör...
bazı insanlar böyle.. kimseye anlatılamıyor bu durum.. ve belli bir zamandan sonra -mış -muş ekleriyle ömrünüzü geçiriyorsunuz..

mutluy-muş gibi
seviyor-muş gibi
ailey-miş gibi

liste uzar gider sen olduğun yerde hissedemediklerinle boğuşursun..
devamını gör...
erken çocukluk döneminde bebeğin annesi veya anne yerine geçen birincil bakım veren kişiyle ilişkisinde yaşadığı süreç onun yetişkinlik döneminde bağlanma tiplerinden hangisine dahil olacağını belirliyor.

işin bir başka yönü de kişinin kendi duygularının farkında olması ve diğerlerinin duygularını doğru tespit edebilen biri olması yönüyle duygusal zeka ile ilgili.

son olarak bağ kurmak ilk bakışta insanın insanlarla kurduğu bir ilişki olarak düşünülüyor ama sanırım aziz nesin demiş hayvanlara duyulan sevgi insanın insandan kaçışıdır diye.

ben insancıl biri sayılırım. tanımadığım insanlarla tanışmak için konuşmayı başlatma ve onlarla hava su muhabbeti yapabilme konusunda başarılıyım.

bu yönüyle dışarıdan bakan biri için insanlarla bağ kurabildiğimi düşünebiliriz ama bence insanın insanla kurduğu bağ aralarındaki yakınlığın ölçüsü ile değerlendirilmeli.

yakın arkadaşım dediğiniz kimse yoksa, derdinizi açmaya sevincinizi paylaşmaya arayacak biri yoksa sizin insanlarla duygusal bağ kurmakta iyi olduğunuzu düşünmek güç.

söz konusu olan canlılarla bağ kurmaksa kedilerle aramda duygusal bir bağ var. kedi görünce ve sadece aynı evi paylaştığım hayvandan bahsetmiyorum ağzımın suyu akıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bugs bunny'i yakalayıp sıkan elmayra gibiyim.
devamını gör...
hayal kırıklığına uğranılan bağlanmalardan sonra oluşacak durum. bir bakıma o kişi sizi terketmeden siz o kişiyi terkedersiniz.
devamını gör...
kurunca da düğüm oluyor. açamıyorsun.
devamını gör...
kuramayan açısından sorun yok, muhatabı açısından durum vahim çünkü beklenti içinde olduğundan "şeyleşme" duvarına tosluyor.

bağlanamayanların, biriktirmek kavramları yok, hızla tüketip sıradakine geçiyorlar. gözleri "yeni"de, akılları "başkası"nda, hevesi "kendi öznel gerçeği"nin peşinde. bağ kurmadıklarından eksiklik hissi de yaşamıyorlar.

bağ kurmak sorumluluk yükler. içselleştirmeyi, empatiyi, yaşamına dahil etme çabasını, "benim için iyi olma durumu"nun büyük ölçüde dışarıda bırakılmasını, "ben" yerine "biz" demeyi gerektirir. zor şeyler bunlar.
devamını gör...
duygusal bağ kuramamanın birçok sebebi olabilir. demek ki, kimse sana benzemiyordur. doğru teşhis alınmamıştır (hastalık varsa), kimse bu kişiyi güvende hissettirip anlatmanı sağlamamıştır.

yeteneklisindir ama çocukluğunda kimse gelip de 'sen yeteneklisin (dahisin)' dememiştir. senin sorularından nefret etmiş, notlarına bunu yansıtmıştır.

ben de ders veriyorum ve bazen sorular ile mücadele edemiyorum ama savuşturmuyorum. diyorum ki, bilmiyorum. bilmemek kötü bir şey değil. beraber öğrenelim istiyorum. bakayım diyorum. mesela desem 'bunlar nasıl sorular! hemen soruyu çözmeye devam et'. sonra soru sormaktan da çekinir. ben yaratıcı sorulara bayılırım. sor. beni sorulara boğ. merak olmadan yeni şeyler keşfedilmeyecek, bunu bil. tecrübe lazımsa kişisel hayatım hakkında da sor ama bu çizgiyi öğrenciyle korumak gerekiyor. dediğimin tam tersi yapılınca da sorunlar yaşanmaya başlıyor. uyum sağlamaya çalışılır ancak içteki bulunan yalnızlık git gide kara bulutlarla beraber büyür. niye bir süre sonra yaratıcılık kayboluyor sanıyorsunuz? ilgilenmek gerekiyor ki çocuk takdir alıp devam etsin. herkesin takdire ihtiyacı var. dünyanın bir işleyişi var, her şeyin bir sırası olunca o yaratıcılığa elveda demek düşüyor bence.

belki kendini ifade etme biçimin diğer insanlara benzemiyordur. belki otizm teşhisi alabilirsin, olabilir, bilmiyorum. yine çoğu psikolog otizmin ile dahiliğin ne işi var dese de sen özelsindir. her halinle ve tavrınla. güçlük çekersin ama sosyal ilişkilerde.

ilk ebeveynler ile duygusal bağ kurulur. bu bağ kurulamadıysa ya da belli görevler/şartlar yerine getirilince (örnek: ödevini yapmadan yemek yeme izni olmaması) kurulunca sorunlu olur. çözülür mü sonra, onu işte bilemeyeceğim.

en sonunda da, aklıma psikopati olabileceği geliyor... sosyopatlar farklı. psikopatların beyni bile farklı hatta... çok ilginç. bir mr'a bakıyor bazen işler.

bu bilgiler sadece okuduklarımdan, yanlışlar, sapmalar ve yenilemeler olabilir. gerekirse düzeltin, teşekkürler.
devamını gör...
erken çocukluk döneminde bebek ile anne veya bakım veren arasında kurulması gereken bağın kurulamaması, kişinin hayatının ileriki dönemlerinde bağlanma konusunda güçlük çekmesine yol açar. bebek, anneye her ihtiyacı olduğunda, ihtiyacının giderilmesini ister. onun için iç dünya, dış dünya yoktur, hayattaki her şey, onunla ilgilidir. freud'a göre bu, narsist bir durumdur. annenin bebeği emzirmek istememesi ya da emzirirken bebeğiyle göz teması kurmaması, bedenen bebeğin yanında olsa bile ruhen başka dünyalarda olması ya da bebek ağladığında, umursamaması*, bebeğin ihtiyaçlarının karşılanmasında gecikilmesi gibi durumlar, bebeğin duygusal dünyasında yıkıcı etkilere sahiptir. yetimhaneye bırakılan bebekler arasından, doğumundan sonra ilk üç ay içinde dokunulmayan ve ilgilenilmeyen bebeklerde ölüm oranının yüksek olduğu görülmüştür. yani annenin sadece fiziksel değil aynı zamanda duygusal olarak da bebeğinin yanında olması, bebek için hayati öneme sahiptir.

şimdi duygusal bağ kurma konusunda sorun yaşayan kişinin, kendisinin içindeki çocuğa ebeveynlik* yapması gerekir. konunun oldukça çetrefilli olmasından dolayı, terapi almak en iyi yöntem olmakla birlikte bu konuda çok çeşitli kendine yardım kitapları da mevcut. bu konuda okuduğum kitaplar arasında en çok etkilendiklerimden biri, klinik psikolog ziya ünlütürk'ün "hani ayrılıklar da sevdaya dahildi?" adlı kitabıydı. kitaptaki bilgiler ışığında bağlanma stilinizi çözebilir ve bu konuda neler yapabileceğinize dair faydalı bilgiler bulabilirsiniz. bir diğeri ise, terapistimin terapiye başlayan tüm danışanlarının okumasını zorunlu kıldığı psikolog nilüfer devecigil'in "ışığın yolu: bir bağlanma hikayesi" adlı kitabıydı. kitaptaki hikayenin bağlanmaya ve geçmişteki duygusal yaraları iyileştirmeye yönelik etkileyici bir yönü var.
devamını gör...
ailemle çok güzel bağ kurdum. sevgiyi çocuk yaşta aldım. sevdiğimde ilgili v kapsayıcıyım. ama kadınlar bu durumu kaldıramıyor. sistem arızası veriyor. bu durum çok adaletsiz v hak etmediğim bir hâl olduğu için; duygusal bağ kurmak türü yaklaşımları, insanların genel kültür olsun diye konuştuklarını, sadece dillerinde olan bir fantezi olduğunu, hepsinin asıl derdinin özbenlikleri olduğunu düşünüyorum.

muhakkak benzer durumu yaşayan kadınlar da vardır. demek istediğim şu:
duygusal bağ kurabilen insan sayısı epey az v benim gibi olup yaşadıkları sonucu bu bağın tamamen siyasetten ibaret olduğunu düşünen güven kayıplı insanlar da bunlara ekleniyor.

psikoloji bilimi, insanları psikolojik olarak etkileyip "benim sorunlarım var / travmatik bir geçmişe sahibim / off yeaa" tarzı kalıpları marjinal duruşlar olarak zihnine yerleştiren bir dal oldu ülkede. çünkü, zaten sosyal mecra paylaşımları insanları kibir v ego yönünden beslerken, şişen bencil dürtülerin kendini daha da özel hissetmesi için altbilincin derinlerde kendine marjinal unsurlar bulması zor olmayacaktı.
son bahsettiğim 'sosyal mecra paylaşımlar & kibir' konusu sosyoloji bilimi'nin çok daha detaylı ele aldığı bir gerçek.
olaylara sosyolojik olarak bakmanız netlik açısından daha faydalı olabilir. tavsiye ettiğim bir bilim dalıdır bu yazıyı okuyanlara.
ama dikkat edin:
"felsefeciler ölmeyi bekler, sosyologlar intihar eder" derler.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"duygusal bağ kuramamak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim