orijinal adı: the greatest: my own story
yazarlar: richard durham, muhammed ali
yayım yılı: 1975
muhammed ali'nin yaşam öyküsünün anlatıldığı biyografi türündeki kitaptır. ali'nin müslüman olması, vietnam savaşına gitmeyi reddetmesiyle abd'nin yarısını kendisine düşman etmesi ve boks alanındaki başarıları ele alınmaktadır.
yazarlar: richard durham, muhammed ali
yayım yılı: 1975
muhammed ali'nin yaşam öyküsünün anlatıldığı biyografi türündeki kitaptır. ali'nin müslüman olması, vietnam savaşına gitmeyi reddetmesiyle abd'nin yarısını kendisine düşman etmesi ve boks alanındaki başarıları ele alınmaktadır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "catchmeifyoucan" tarafından 24.07.2021 21:16 tarihinde açılmıştır.
1.
muhammed ali ve richard durham tarafından kendi hayat hikayesini yazmak üzere kaleme alınan otobiyografik türde bir eser.
kitapta (bkz: bertrand russell) ile olan bir anısını anlatıyor, kısaca size aktarmak istedim.
"salonda idman yapıyordum. bir muhabir yaklaşıp: "orduya katılıp vietnam'a gitmeyecek misiniz?" cevap verdim: "vietkong'larla ne derdim olabilir ki? onlar bana hiç pis zenci demedi?" sonra duş aldım, eve yollandım. bir de baktım ki protestocular evimi kuşatmış. ellerinde pankartlarla aleyhimde slogan atıyorlar. şaşırdım. bahçeyi, yuh naraları eşliğinde geçip zar zor kendimi içeri attım. kardeşim rahman durumu açıkladı: "vietnam hakkında söylediklerin, insanları çok kızdırdı." evdeki üç telefon da durmaksızın çalıyordu. ahizeyi kaldırdım. yaşlı bir kadın sesi: "seni koca ağızlı boksör bozuntusu! bizim evlatlarımız vietnam'da ölürken, sen neler zırvalıyorsun böyle!" hemen kapattım. diğer telefonda öfkeli bir genç adam: "amerika'dan nefret ediyorsun, fakat amerika senden daha çok nefret ediyor, gösterişçi budala!" dedi, kapattım.
bir süre sonra, kardeşim, "bertrand russel adında bir adam seni arıyor" dedi. ahizeyi aldım. telefondaki ses: "muhammed ali ile mi konuşuyorum?" "evet, mr. russell, sizi dinliyorum." "tebrik ederim. şampiyonlar genellikle iktidarın kuklasıdır. siz öyle değilsiniz. işgal ordusuna katılmayı reddetmeniz takdire şayan." o günlerde sık yaptığım bir espriyi yapıştırdım: "göründüğün kadar aptal değilmişsin ahbap."
birkaç ay sonra, boks lisansımı elimden alan heriflerle görüşmeye gitmiştim. bekleme salonunda oturuyordum. bir de baktım ansiklopedi. rastgele bir cildi çektim, karıştırmaya koyuldum. bertrand russell! 20. yüzyılın en önemli matematikçi ve filozoflarından biri olarak tanıtılıyordu. üstelik, nobel edebiyat ödülü almıştı. ve ben bu adama "göründüğün kadar aptal değilsin ahbap" demiştim, utancımdan yerin dibine girdim.
hemen bertrand russel'ı aradım: "efendim, lütfen bağışlayın. ben, louisville'de doğmuş bir serseriyim. sizi tanımıyordum. kabalık ettim."
"hiç de değil. lütfen dert etmeyin. af dilemenizi gerektiren bir şey yok. bu arada, eşim de size selamlarını iletiyor."
russell'ın tüm kitaplarını okudum. çok sevdim. öyle ki, onun bir fotoğrafını sürekli cebimde taşıyordum. sık sık telefonlaştık. bir fırsatını bulup görüşmek istiyorduk. 1970'te londra'ya gittiğimde aradım. kısa bir süre önce ölmüştü…
cebimden fotoğrafını çıkarıp baktım: hakikaten de… göründüğü kadar aptal değildi."
kitapta (bkz: bertrand russell) ile olan bir anısını anlatıyor, kısaca size aktarmak istedim.
"salonda idman yapıyordum. bir muhabir yaklaşıp: "orduya katılıp vietnam'a gitmeyecek misiniz?" cevap verdim: "vietkong'larla ne derdim olabilir ki? onlar bana hiç pis zenci demedi?" sonra duş aldım, eve yollandım. bir de baktım ki protestocular evimi kuşatmış. ellerinde pankartlarla aleyhimde slogan atıyorlar. şaşırdım. bahçeyi, yuh naraları eşliğinde geçip zar zor kendimi içeri attım. kardeşim rahman durumu açıkladı: "vietnam hakkında söylediklerin, insanları çok kızdırdı." evdeki üç telefon da durmaksızın çalıyordu. ahizeyi kaldırdım. yaşlı bir kadın sesi: "seni koca ağızlı boksör bozuntusu! bizim evlatlarımız vietnam'da ölürken, sen neler zırvalıyorsun böyle!" hemen kapattım. diğer telefonda öfkeli bir genç adam: "amerika'dan nefret ediyorsun, fakat amerika senden daha çok nefret ediyor, gösterişçi budala!" dedi, kapattım.
bir süre sonra, kardeşim, "bertrand russel adında bir adam seni arıyor" dedi. ahizeyi aldım. telefondaki ses: "muhammed ali ile mi konuşuyorum?" "evet, mr. russell, sizi dinliyorum." "tebrik ederim. şampiyonlar genellikle iktidarın kuklasıdır. siz öyle değilsiniz. işgal ordusuna katılmayı reddetmeniz takdire şayan." o günlerde sık yaptığım bir espriyi yapıştırdım: "göründüğün kadar aptal değilmişsin ahbap."
birkaç ay sonra, boks lisansımı elimden alan heriflerle görüşmeye gitmiştim. bekleme salonunda oturuyordum. bir de baktım ansiklopedi. rastgele bir cildi çektim, karıştırmaya koyuldum. bertrand russell! 20. yüzyılın en önemli matematikçi ve filozoflarından biri olarak tanıtılıyordu. üstelik, nobel edebiyat ödülü almıştı. ve ben bu adama "göründüğün kadar aptal değilsin ahbap" demiştim, utancımdan yerin dibine girdim.
hemen bertrand russel'ı aradım: "efendim, lütfen bağışlayın. ben, louisville'de doğmuş bir serseriyim. sizi tanımıyordum. kabalık ettim."
"hiç de değil. lütfen dert etmeyin. af dilemenizi gerektiren bir şey yok. bu arada, eşim de size selamlarını iletiyor."
russell'ın tüm kitaplarını okudum. çok sevdim. öyle ki, onun bir fotoğrafını sürekli cebimde taşıyordum. sık sık telefonlaştık. bir fırsatını bulup görüşmek istiyorduk. 1970'te londra'ya gittiğimde aradım. kısa bir süre önce ölmüştü…
cebimden fotoğrafını çıkarıp baktım: hakikaten de… göründüğü kadar aptal değildi."
devamını gör...