kendimizi karşımıza alıp şöyle bir düşünelim; inandığımız, doğru bildiğimiz, üzerlerine bir hayat yaşadığımız, kutsal kabul ettiğimiz, dokunulmaz olduğunu düşündüğümüz fikirlerimizi ve duygularımızı aslında kendi rızamızla mı kabul ediyoruz?

doğduğumuz günden itibaren belli başlı otoriteler altında hayatımıza devam ettik. karşılaştığımız ilk otorite ebeveynlerimiz. her şeyin en doğrusunu bilen, yanılma ihtimalleri olmayan süper varlıklar. belirli birikimlere, düşüncelere, adetlere, inanışlara ve değerlere sahipler. bu doğrular ışığında bize rehber olmaya başladılar. kendileri de bunları bulundukları çevre ve ebeveynlerinden almışlardı. yediklerini yedik içtiklerini içtik. onlar söylediler biz doğru kabul ettik. doğumdan 7 yıl sonra ismi okul olan ve ülkede mevcut otorite kim ise onun istedikleri doğrultusunda ''ideal vatandaş'' yetiştirmeyi amaçlayan bir kuruma kayıt olduk. karşılaştığımız ikinci otorite sınıf öğretmenimiz. kendisi tekrar her şeyi doğru bilen, yanlışa düşme ihtimali olmayan bir diğer süper varlık. hatırlıyorum da ilkokul öğretmenimin sigara içtiğini öğrendiğimde şoka girmiştim. nasıl bu kadar hatasız bir varlık böyle yanlış bir şey yapabilirdi? yanlış bir şey yapabileceğine çoğu çocuk ihtimal vermezdi. mevcut sistem, öğretmenin aracılığıyla bizi yoğurmaya başladı. ''bizim varlığımız türk varlığına armağan olmalı.'' ''şöyle iyi bir ulusuz, böyle süper bir milletiz.'' e harikaymış moruk. bence de öyleyiz! bu süre zarfında türlü ailelerden türlü çocuklar şekillenmeye devam etti. evinde şiddet olan, aile düzeni kötü olan, anası-babası despot olup da kendinden başka doğru görmeyen çocukların zihinleri başka gelişti. milyon farklı sebepten ötürü akran zorbalığına uğrayan çocukların zihinleri ve psikolojileri farklı yapılanmaya başladı. e biz bu s*** yerine bir şeyler öğrenmeye mi geliyoruz yoksa zorbalık görüp sistem ideolojisi entegresine mi? diyemedik tabii ki. doğal şeylerdi bunlar hiçbir şeyin farkında değildik. ortam tarafından dışlanan, türlü sebeplerden dolayı akranları tarafından istenmeyen çocukların bazılarında çevre tarafından kabul görebilmek için türlü davranışlar baş gösterdi. çok fazla verici ve fedakarlardı. koşulsuz iyilik yapıyorlardı. ''aslında bu insan gerçekten iyi mi?'' ''koşulsuz iyi olmaya çalıştığının farkında mı acaba, bunu bilinçli mi yapıyor'' diyemedik tabii ki. vay anasını aslında kral çocukmuş dedik. muhtemelen bu insanlar böyle sürüp gittiler. hayatlarının geri kalanlarında çocukken yaşamış oldukları dışlanmışlıkları tekrar yaşamamak için farkında olmadan korkak iyilik melekleri oldular. bu iyi olma durumu onlara mı aitti? neyse moruk biz sonuca bakarız iyi ise sorun yok. tenefüsteyken bir arkadaş felaket bir bilgi verdi ''kore'de osurmak ayıp değilmiş'' h****ktr! ciddi mi lan bu? ''nasıl yani şimdi sınıfta osursak herkes dersi dinlemeye devam mı edecek?'' diye sorduk. ''evet.'' dedi. çok ilginçti. tekrar o zamana dönüp aslında şunu sormak isterdim; ''bizde neden ayıp? kim buldu lan bunun ayıp olduğu?'' değil mi ama? öksürmekten ne farkı var? osuruğa verdiğimiz reaksiyon aslında bize mi ait yoksa toplumumuza mı? bunun ayıp ya da değil olmasının kararını kim verdi? ve biz neden bunu hiç zorlanmadan aldık? derse girdik, ''fatih, istanbul'u fethedince çağ açıp çağ kapadı'' dedi öğretmen. ulan ne süper bir adam. ''e hoca bunu başka ülkeler de kabul ediyor mu?'' diyemedik tabii ki. e bu sistem böyle mi gidecek bana sürekli bir şeyler empoze edecek? istemiyorum lan ideal düşünen vatandaş olmak.. kağıdı kalemi alıp istifa dilekçemi veriyorum hemen. aile, arkadaş, eğitim, sosyal medya tamamınız insan üretmesi şeyleri farkında olmadan bana empoze ettiniz ve travmalar yaşatıp benliğimi etkilediniz. düşünemez oldum. anlamlar yüklediğiniz şeyler bana ait değil. size de ait değil. kim yaptıysa ona ait. ben çevremin makul kaderini yaşamak istemiyorum. yaptığınız iyilik de kötülük de yaşantılarınız sonucunda ortaya çıkıyor. travmalarınızın eserisiniz. hakkında konuşulamaz, teklif dahi edilemez hatta aksi bile düşünülemez dediğiniz ne var ise evet evet onları da insanlar uydurdu ve sizi bunlara koşulsuz iman etmeye çağırıyorlar. yazıyı buraya kadar okuduysan bir sigara yak, içmiyorsan bir bardak su al ve yalnızca 5 dakika şunu düşün; ben kimin eseriyim?


eğer havaya atılan bir taş düşünebilseydi, yere kendi isteğiyle düştüğünü söylerdi / spinoza.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"fikirlerimiz bize mi ait sorunsalı" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim