1.
ğadîr derin olmayan su, dere anlamına gelmektedir.
ğadîr-i hum ise, şu anda adı el-ğurabe olan, rabiğ şehrine 18 km uzaklıkta bulunan, mekke ile medine arasında bulunan bir vadinin adıdır. mekke’ye 159 km, medine’ye 196 km uzaklığındadır.
vefatından önce hz.muhammed'in bu vadide hz. ali'ye kendisinin halefi olarak ilan ettiğine inanılır.
her sene, hicri takvime göre; zilhicce ayının 18'inde bu olayın yıl dönümü, gadir hum bayramı olarak şiiler tarafından kutlanır efem...
o gün bugündür.
tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%...
ğadîr-i hum ise, şu anda adı el-ğurabe olan, rabiğ şehrine 18 km uzaklıkta bulunan, mekke ile medine arasında bulunan bir vadinin adıdır. mekke’ye 159 km, medine’ye 196 km uzaklığındadır.
vefatından önce hz.muhammed'in bu vadide hz. ali'ye kendisinin halefi olarak ilan ettiğine inanılır.
her sene, hicri takvime göre; zilhicce ayının 18'inde bu olayın yıl dönümü, gadir hum bayramı olarak şiiler tarafından kutlanır efem...
o gün bugündür.
tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%...
devamını gör...
2.
kısaca hz peygamber hz ali yi kendinden sonra vasisi tayin ettiği hadisedir 120 bin sahabede bu olaya şahitlik etmiştir .
devamını gör...
3.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2023/07/07/dqppmpzfatnalyzu-t.jpg)
tıpkı ramazan bayramı ve kurban bayramı gibi bir bayramdır.
veda haccı dönüşü, hz. muhammed (s.a.a.), kendisi ile mekke'den medine'ye ve diğer bölgelere dönen müslüman kafileleri, gadir-i hum denilen bölgede bir araya toplar. önden gidenleri geri çağırır, geriden gelenlerin gelmesini bekler. müslümanlar bir araya toplanınca, yüksek bir yere çıkarak hz. ali'yi (as) yanına çağırır. ve buyurur ki;
" allah, benim mevlamdır. ben de sizin mevlanızım. ben kimin mevlası isem; ali'de o' nun mevlasıdır."
sonra ellerini açarak dua eder;
"allah’ım ali'ye dost olana dost, düşman olana düşman ol."
bu noktada sünni alimler, "mevla" sıfatının anlamını, arkadaş ve dost olarak çevirerek işin içinden sıyrılmaya çalışır. ancak hadiste kastedilen; "seyyid" veya "habib" gibi sıfatlar olmuş olsa idi arkadaş veya dost gibi çeviriler kabul edilebilirdi.
hadiste aleni bir şekilde geçen sıfat "mevla" sıfatıdır. yani can ve malımdan öncelikli olan anlamında kullanılan, kişiye itaat etmenin farz olduğu gibi sorumluluklar yükleyen bir anlamı vardır.
gadir-i hum meselesinin kaynağı bizzat maide suresi 67. ayette geçen; " ey resul! sana indirileni tebliğ et. eğer tebliğ etmezsen peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. allah seni insanlardan koruyacaktır." emri ile ilintilidir. ayetten de anlaşılacağı üzere, peygamberimiz'den (saa) istenen tebliğin, tehlikeli bir duruma sebebiyet vereceğini gösteriyor. bizzat peygamberlik görevinin yerine getirilmesi veya getirilmemesi gibi ağır bir sorumluluğun yüklendiği bir tebliğ olması hasebiyle konunun ne denli önemli olduğu anlaşılıyor.
ilginç olan bir durum da şudur ki; islam tarihinde gadir-i hum meselesi, şii ve sünni kaynakların ortak noktada buluştuğu noktalardan biridir. meselenin mütevatir düzeyde nakledilmesi, olayın doğruluğu konusunda delil niteliğindedir.
edit; özelde alevi canların, genelde tüm müslümanların gadir-i hum bayramı mübarek olsun.
devamını gör...
4.
şii itikadında imâmet doktrinine mesned kabul edilen bir olaydır. hz. peygamber'in (allah'ın salât ve selâmı o'nun ve ehl-i beytinin üzerine olsun.) veda haccı sonrası mekke ve medine şehirleri arasındaki bir vâdinin bulunduğu yer civarında olan gadir-i hûm mevkiinde yaptığı açıklamalardan adını almaktadır. burada, allah rasulü'nün hz. ali (allah o'ndan râzı olsun) hakkında yukarıda değerli yazar turab'ın da belirttiği üzere; ''allah, benim mevlâmdır. ben de sizin mevlânızım. ben kimin mevlâsı isem; ali'de o' nun mevlâsıdır.'' şeklinde buyurduğu rivâyet edilir.
söz konusu rivâyeti, imâmet anlayışına sahip olan şiâ ekolü, hz. peygamber'den sonra halifeliğe hz.ali'nin geçmesi gerektiğine dair önemli bir hüccet kabul ederler. bu rivâyetten, peygamberimiz'in yerine halef olarak hz.ali'yi veliaht olarak bıraktığı sonucunu çıkarırlar. hatta, yine yukarıda sayın turab'ın vurguladığı gibi mâide sûresi 67. âyet'in bu olaydan hemen önce indirilip, hz. ali'nin peygambere halefliğini, peygamber'den sonra yönetimi devralmak sorumluluğunu yüklediğini belirtirler.
bazı ehl-i sünnet bilginleri ise gâdir-i hûm olayının gerçekleşmediğini söyleyerek bunu inkâr ederler. halbuki, 6 sahih (güvenilir) hadis kitabını mündemiç olan ''kütüb-i sitte'' adlı eserde bu hâdisenin gerçekleştiğine dair sahih hadisler bulunmaktadır. bu sebeple, gâdir-i hûm olayının gerçekleştiği konusunda benim herhangi bir şüphem yoktur. ancak, bu olaya şiâ itikadının bağladığı sonuçlar din bilginleri arasında tartışılmış ve gâdir-i hûm olayını kabul eden ehl-i sünnet bilginleri birtakım cevaplar vermişlerdir. bu cevaplar şöyledir:
1- gâdir-i hûm olayında allah râsulü'nün, hz. ali hakkındaki sözleri, kendisinden sonra gelecek halifeyi belirlemek için değil, bilâkis yemen'deki ''mezhac'' kabilesini islâm'a dâvet etmesi için gönderilen hz. ali'nin silahla direniş görmesi akabinde onları yenmesi ardından elde edilen ganimetlerin paylaşımı konusunda hz. ali'ye adâletsizlik yaptığı iftirâsı atıldığı için peygamberimiz'in ''allah, benim mevlâmdır. ben de sizin mevlânızım. ben kimin mevlâsı isem; ali'de o' nun mevlâsıdır.'' açıklamasını yapma ihtiyacını duyduğu içindir.
2- peygamberlik, tıpkı saltanat gibi babadan oğula aktarılan bir pâye olmadığı gibi, hz. peygamber'in kendi yerine de hz. ali'nin geçmesini emretmesi ya da işaret etmesi islâmî ilkelerle bağdaşmaz. zira, örneğin nisâ sûresi 58. âyetinden, yönetimin ''liyâkat'' ve ''ehliyet'' ilkelerine göre belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. kimin yönetimde bulunacağı hususu, islâmî ilkeler ışığında kan bağıyla belirlenemez; yönetim konusunda şûra, yâni şimdiki tâbirle ortak düşünce esas alınmaktadır. peygamber ise kur'ân'ın çizdiği bu sınırların dışında hareket etmemiş ve kur'ân'ın rağmına kendisinden sonra gelecek bir vekil ya da imam belirlememiştir.
3-şiâ itikadınca ileri sürülen bu iddianın doğru olduğu bir an için kabul edilirse, o zaman hz. ali'nin kendisinden sonra hilâfete, yönetime geçmesi konusunda hz. peygamber'in beyanı doğrultusunda hareket etmediği, bunun için mücadele etmediği anlaşılır ki bu durum hz. ali'nin hak davası yolunda hiçbir girişimde bulunmadığı şeklinde itham edilmesi sonucunu doğurur.
4-allah rasûlü'nün kendisinden sonra yerine vekil, imam veya halife bırakmış olsaydı, bunu yoruma açık şekilde değil, bilâkis açık bir biçimde, hiç bir yoruma ve iltibâsa meydan vermeyecek tarzda açıklaması gerekirdi.
5-olaya delil gösterilen mâide sûresi'nin 67. âyetine gelince; bu âyetin tamamen gâdir-i hûm olayı ile bağlantılı olduğu yolundaki çıkarımların eksik ve hatalı olduğu yönündedir. gerçekten de âyetin nüzul sebebinin gâdir-i hûm olayında anlatıldığı üzere, hz. peygamber'in hz. ali hakkındaki açıklamalarıyla ilgili olduğuna dair birkaç rivâyet ve anlatım bulunmaktadır. fakat, bundan başka onlarca rivâyette hz. ali'nin yemen dönüşü asılsız, ama üzücü ve haksız ithamlara mâruz kalması belirtilmekte, peygamber'in açıklamalarının buna ilişkin olduğu, mâide 67. âyeti ile bu olayın bir ilgisi olmadığı anlatılmaktadır.
yine, mâide sûresi'nin 67. âyeti hemen altındaki 66. âyet ile birlikte anlamca değerlendirildiğinde, şiâ itikadına göre hz. ali'nin imametini değil, yahudi, hristiyan ve müşriklerin şerlerinden allah rasulü'nün çekinmeden allah'tan indirileni tebliğ etmesi gerektiği anlaşılır. burada 67. âyet ile verilen mesaj, hz. ali'nin, peygamber'den sonra gelecek halife olduğu hususu olsaydı, peygamber'in bunu çekinmeden, rahatlıkla ifade etmesi beklenirdi. çünkü, böyle bir açıklama yapmış olsaydı, genel itibariyle bu atama müslüman topluluğu tarafından itiraza uğramadan kabul edilirdi.
evet, gâdir-i hûm olayı ile ilgili bazı ehl-i sünnet bilginlerinin şiâ iddia ve itikâdına yönelik itiraz nedenleri de kısaca böyledir. ben de burada, yukarıda arz ve izâh etmeye çalıştığım itirazlarda önemli bir haklılık payının bulunduğu kanaatindeyim.
söz konusu rivâyeti, imâmet anlayışına sahip olan şiâ ekolü, hz. peygamber'den sonra halifeliğe hz.ali'nin geçmesi gerektiğine dair önemli bir hüccet kabul ederler. bu rivâyetten, peygamberimiz'in yerine halef olarak hz.ali'yi veliaht olarak bıraktığı sonucunu çıkarırlar. hatta, yine yukarıda sayın turab'ın vurguladığı gibi mâide sûresi 67. âyet'in bu olaydan hemen önce indirilip, hz. ali'nin peygambere halefliğini, peygamber'den sonra yönetimi devralmak sorumluluğunu yüklediğini belirtirler.
bazı ehl-i sünnet bilginleri ise gâdir-i hûm olayının gerçekleşmediğini söyleyerek bunu inkâr ederler. halbuki, 6 sahih (güvenilir) hadis kitabını mündemiç olan ''kütüb-i sitte'' adlı eserde bu hâdisenin gerçekleştiğine dair sahih hadisler bulunmaktadır. bu sebeple, gâdir-i hûm olayının gerçekleştiği konusunda benim herhangi bir şüphem yoktur. ancak, bu olaya şiâ itikadının bağladığı sonuçlar din bilginleri arasında tartışılmış ve gâdir-i hûm olayını kabul eden ehl-i sünnet bilginleri birtakım cevaplar vermişlerdir. bu cevaplar şöyledir:
1- gâdir-i hûm olayında allah râsulü'nün, hz. ali hakkındaki sözleri, kendisinden sonra gelecek halifeyi belirlemek için değil, bilâkis yemen'deki ''mezhac'' kabilesini islâm'a dâvet etmesi için gönderilen hz. ali'nin silahla direniş görmesi akabinde onları yenmesi ardından elde edilen ganimetlerin paylaşımı konusunda hz. ali'ye adâletsizlik yaptığı iftirâsı atıldığı için peygamberimiz'in ''allah, benim mevlâmdır. ben de sizin mevlânızım. ben kimin mevlâsı isem; ali'de o' nun mevlâsıdır.'' açıklamasını yapma ihtiyacını duyduğu içindir.
2- peygamberlik, tıpkı saltanat gibi babadan oğula aktarılan bir pâye olmadığı gibi, hz. peygamber'in kendi yerine de hz. ali'nin geçmesini emretmesi ya da işaret etmesi islâmî ilkelerle bağdaşmaz. zira, örneğin nisâ sûresi 58. âyetinden, yönetimin ''liyâkat'' ve ''ehliyet'' ilkelerine göre belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. kimin yönetimde bulunacağı hususu, islâmî ilkeler ışığında kan bağıyla belirlenemez; yönetim konusunda şûra, yâni şimdiki tâbirle ortak düşünce esas alınmaktadır. peygamber ise kur'ân'ın çizdiği bu sınırların dışında hareket etmemiş ve kur'ân'ın rağmına kendisinden sonra gelecek bir vekil ya da imam belirlememiştir.
3-şiâ itikadınca ileri sürülen bu iddianın doğru olduğu bir an için kabul edilirse, o zaman hz. ali'nin kendisinden sonra hilâfete, yönetime geçmesi konusunda hz. peygamber'in beyanı doğrultusunda hareket etmediği, bunun için mücadele etmediği anlaşılır ki bu durum hz. ali'nin hak davası yolunda hiçbir girişimde bulunmadığı şeklinde itham edilmesi sonucunu doğurur.
4-allah rasûlü'nün kendisinden sonra yerine vekil, imam veya halife bırakmış olsaydı, bunu yoruma açık şekilde değil, bilâkis açık bir biçimde, hiç bir yoruma ve iltibâsa meydan vermeyecek tarzda açıklaması gerekirdi.
5-olaya delil gösterilen mâide sûresi'nin 67. âyetine gelince; bu âyetin tamamen gâdir-i hûm olayı ile bağlantılı olduğu yolundaki çıkarımların eksik ve hatalı olduğu yönündedir. gerçekten de âyetin nüzul sebebinin gâdir-i hûm olayında anlatıldığı üzere, hz. peygamber'in hz. ali hakkındaki açıklamalarıyla ilgili olduğuna dair birkaç rivâyet ve anlatım bulunmaktadır. fakat, bundan başka onlarca rivâyette hz. ali'nin yemen dönüşü asılsız, ama üzücü ve haksız ithamlara mâruz kalması belirtilmekte, peygamber'in açıklamalarının buna ilişkin olduğu, mâide 67. âyeti ile bu olayın bir ilgisi olmadığı anlatılmaktadır.
yine, mâide sûresi'nin 67. âyeti hemen altındaki 66. âyet ile birlikte anlamca değerlendirildiğinde, şiâ itikadına göre hz. ali'nin imametini değil, yahudi, hristiyan ve müşriklerin şerlerinden allah rasulü'nün çekinmeden allah'tan indirileni tebliğ etmesi gerektiği anlaşılır. burada 67. âyet ile verilen mesaj, hz. ali'nin, peygamber'den sonra gelecek halife olduğu hususu olsaydı, peygamber'in bunu çekinmeden, rahatlıkla ifade etmesi beklenirdi. çünkü, böyle bir açıklama yapmış olsaydı, genel itibariyle bu atama müslüman topluluğu tarafından itiraza uğramadan kabul edilirdi.
evet, gâdir-i hûm olayı ile ilgili bazı ehl-i sünnet bilginlerinin şiâ iddia ve itikâdına yönelik itiraz nedenleri de kısaca böyledir. ben de burada, yukarıda arz ve izâh etmeye çalıştığım itirazlarda önemli bir haklılık payının bulunduğu kanaatindeyim.
devamını gör...