yazar: arif kaptan
yayım yılı: 2001
yazar bu kitapta hayatın karmaşıklığı ve belirsizliği üzerine, öznel ve nesnel anlatım biçimlerini bir araya getirerek, okuru bir düşünce yolculuğuna çıkarıyor.
yayım yılı: 2001
yazar bu kitapta hayatın karmaşıklığı ve belirsizliği üzerine, öznel ve nesnel anlatım biçimlerini bir araya getirerek, okuru bir düşünce yolculuğuna çıkarıyor.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "zamansız kelebek" tarafından 22.10.2024 14:53 tarihinde açılmıştır.
1.
arif kaptan imzalı 135 sayfalık eser olup öykü türünde yer almaktadır;
kitabımız 2001 yılında yayınlanmış.
ilk öyküde müzisyen olmaya ve varlığını kanıtlamaya, bir şeyler başarmaya çalışan hafif serseri ama filozof bir ruha sahip genç bir adamın öyküsü anlatılıyor.
kendisinin biraz nihilist ve keskin bir ruhu olduğunu söyleyebiliriz, parasızlıktan en sevdiği gitarını satan, çevre edinmeye çalışan, yaşamaya ve tutunmaya çalışan bir genç olduğu söylenebilir, en sonunda ise ailesinin yanına gidiyor, en sevdiğim öykü bu oldu.
ikinci öyküde kitap satan birinin arkadaşları ve tanıdıkları ile olan durumu, çeşitli serüvenler anlatılıyor.
mona lisa adlı öyküde çapkın bir genç ve bir kadının yaşadıkları konu edinilmiş, kısa ve derinliği olmayan bir öyküydü.
dik kuyruk öyküsü ise
mona lisa öyküsünün devamı niteliğindeydi.
the good marmara öyküsünde de işsiz bir müzisyenin sefaletini okuyoruz.
bütün öyküleri anlatmak kitabın büyüsünü bozacağı için burada bırakıyorum.
öyküler ve yazarın üslubu hakkında fikrimi belirtmem gerekirse;
daha önce adını duymadığım bir yazardı,
öyküleri çok iyi bulmamakla birlikte kötü de bulmadım, hayatta yönünü arayan insanların hayatlarını kendine has bir üslupla anlattığı fena olmayan öykülerdi.
en çok ilk öyküyü sevdim, müzisyen gencin iç dünyası, çaresiz ve âsi ruhu, mücadele etmesi, nihilist ve bilge oluşu, öyküyü sevdiren şeylerden oldu.
herkes bizi reddederek kendi varlığını anlamlandırıyordu.
onu bir daha göremedim, cenazesine de gidemedim.
kitabımız 2001 yılında yayınlanmış.
ilk öyküde müzisyen olmaya ve varlığını kanıtlamaya, bir şeyler başarmaya çalışan hafif serseri ama filozof bir ruha sahip genç bir adamın öyküsü anlatılıyor.
kendisinin biraz nihilist ve keskin bir ruhu olduğunu söyleyebiliriz, parasızlıktan en sevdiği gitarını satan, çevre edinmeye çalışan, yaşamaya ve tutunmaya çalışan bir genç olduğu söylenebilir, en sonunda ise ailesinin yanına gidiyor, en sevdiğim öykü bu oldu.
ikinci öyküde kitap satan birinin arkadaşları ve tanıdıkları ile olan durumu, çeşitli serüvenler anlatılıyor.
mona lisa adlı öyküde çapkın bir genç ve bir kadının yaşadıkları konu edinilmiş, kısa ve derinliği olmayan bir öyküydü.
dik kuyruk öyküsü ise
mona lisa öyküsünün devamı niteliğindeydi.
the good marmara öyküsünde de işsiz bir müzisyenin sefaletini okuyoruz.
bütün öyküleri anlatmak kitabın büyüsünü bozacağı için burada bırakıyorum.
öyküler ve yazarın üslubu hakkında fikrimi belirtmem gerekirse;
daha önce adını duymadığım bir yazardı,
öyküleri çok iyi bulmamakla birlikte kötü de bulmadım, hayatta yönünü arayan insanların hayatlarını kendine has bir üslupla anlattığı fena olmayan öykülerdi.
en çok ilk öyküyü sevdim, müzisyen gencin iç dünyası, çaresiz ve âsi ruhu, mücadele etmesi, nihilist ve bilge oluşu, öyküyü sevdiren şeylerden oldu.
herkes bizi reddederek kendi varlığını anlamlandırıyordu.
onu bir daha göremedim, cenazesine de gidemedim.
devamını gör...