hac birlik olmanın haşmet ini göstermek dilleri renkleri ve görüş farkları gözetilmeksizin bütün müslümanların aynı hedefe giden bir bütünlük içinde olduklarını onlara yaşatmak için emredilmiştir. mahşeri görüntüsü ile ahiretteki mahşer gününü unutmamak için emredilmiştir. allah'ın emrini yerine getirmek uğrunda her türlü zorluğa göğüs germeyi ve bu uğurda gerekli harcamayı öğretmek için emredilmiştir.
devamını gör...
tıpkı diğer tüm ibadetler gibi bütün ayrıntısı sadece kuran'da anlatılmaktadır:

--- alıntı ---

"kuran’daki hac

kuran’da hac, 2-bakara suresi 158, 189, 196, 198, 199, 200, 203; 3-ali imran suresi 97; 5-maide suresi 1, 2, 95, 96, 97; 9-tevbe suresi 3; 22-hac suresi 25, 26, 27, 28, 29. ayetlerinde anlatılmaktadır. peygamberimiz’in islam’ı ilk tebliğ ettiği yer olan mekke’nin en önemli özelliği haccın yapıldığı kabe’nin bulunduğu yer olmasıdır. o bölgedeki yahudi, hıristiyan ve putperestlerin hepsinden kabe saygı görüyordu. burası hac için insanları toplama özelliğiyle değişik toplulukların buluşma, ticaret, fikir alışverişi için de bir merkez rolü oynuyordu. buradaki insanlar “hac” denildiğinde neyin kastedildiğini biliyorlardı. bu kelimenin geçtiği yerlerde “el-hac” olarak belirlilik (marife) takısıyla geçmesi de bu ibadetin bilinen bir ibadet olduğunu göstermektedir. her ne kadar hac, namaz gibi her gün yapılan bir ibadet olmasa da namaz gibi topluca yapılan ve topluluğa katılarak tanık olunan bir ibadettir. kısacası namaz gibi hac da hiçbir hadis kitabının tarifine muhtaç olunmadan kuran’dan farz olduğu anlaşılan ve toplu katılıma katılarak tanık olunan bir ibadettir. elbette hac anlayışıyla ilgili bir yanlışlık varsa, bu yanlışlık da kuran’dan hareketle düzeltilmelidir. kuran’ın ayetlerinin ışığında haccı şöyle özetleyebiliriz:

1- hac kelimesine sözlüklerde “kastetmek” anlamı verilir. kurani bir terim olarak “hac”, belli bir zaman diliminde, belli şartları yerine getirmeyi de içeren, kabe’ye yapılan bir ziyareti ifade etmektedir. 3-ali imran suresi 97. ayetten haccın yapılmasının gücü yeten kullar üzerinde allah’ın bir hakkı olduğunu öğreniyoruz. ayetten haccı, gücü yetenlerin yapacağı anlaşılır. allah “gücü yetmek” deyimini açıklamamış, bu deyimin anlaşılmasını bize bırakmıştır. mezhepler, “gücü yetmek” deyiminin anlamını kısıtlamaya çalışmışlardır. bu ifadeden esir olmamak da, maddi güç yeterliliği de, sağlık açısından yeterlilik de anlaşılabilir. hangi derecede sağlığın ve maddi gücün “güç yetirme” kavramını karşılayacağına vicdanlı bir değerlendirmeyle karar vermek gerekir. kişiler, allah’a kaşı sorumluluklarını, allah’ın tüm şartları ve düşünceleri bildiğini, vicdani kanaatlerden de mesul olduklarını göz önünde bulundurup “güç yetirme” kavramını en iyi şekilde değerlendirecek ve kendilerinin hacca gitmeye güçlerinin yetip yetmediğine karar vereceklerdir.

2- hac, ibrahim peygamber döneminden beri yapılan bir ibadettir (22-hac suresi 26, 27). kabe’de, hz. ibrahim’in makamı ve apaçık deliller vardır (3-ali imran suresi 97). kabe’ye ev sahipliği yapan mekke’deki insanların “hac” denildiğinde ne kastedildiğini anlamadıkları düşünülemez. kuran, putperestlerin yaptığı tahrifatları düzelterek hz. ibrahim’den beri uygulanan bu ibadeti tektanrıcı özüne döndürmüştür.

3- bakara suresi 197. ayette haccın “bilinen aylarda” olduğu söylenir. üstelik “aylar” şeklinde çoğul bir ifade kullanılır; arapçada ikilik için özel takı olduğu için buradaki çoğul takısından haccın en az üç aylık bir dönemi kapsadığı anlaşılmaktadır. oysa günümüzde hacılar, haccın kısa bir süreye sıkıştırılması (arafat’ta bulunmanın ancak belirli tek günde olması gerektiğinin dayatılması) yüzünden kalabalıktan birbirlerini ezmekte, birçok ölüm vakası meydana gelmekte ve hacılar perişan olmaktadırlar. ayrıca hacı olmak için başvurup sıra bekleyen ve bu ibadetini gerçekleştiremeyen geniş bir kitle vardır. ulaşım imkânlarının kolaylaştığı ve dünya müslümanlarının sayısının arttığı göz önünde bulundurulduğunda ilerleyen yıllarda birçok kişinin başvurmasına rağmen bu farz ibadeti gerçekleştiremeyeceği anlaşılmaktadır. oysa kuran’da bahsedildiği gibi bu ibadet aylara yayılırsa bu sorun da hallolacaktır. her şeyi bilen allah bu durumu da öngörmüş, haccı mezheplerin sunduğundan çok daha geniş bir döneme yaymış, bu ümmetin geniş bir kitlesinin yapmaya kalkması halinde gerçekleştiremeyecekleri bir ibadeti farz kılmamıştır. kuran’ın verdiği imkânları halka sunmayanlar halkı hem perişan etmekte hem de birçok kişiyi bir farzı yerine getirmekten alıkoymaktadırlar.

hz. ibrahim döneminden beri uygulanan haccın “bilinen aylar”da olduğu 2-bakara suresi 197. ayette söylenir. aynı ilkbahar denilince mart, nisan, mayıs aylarının anlaşıldığı gibi, hac aylarının da, kuran’ın vahyi döneminde başta bu şekilde anlaşıldığını görüyoruz fakat bu konu da mezhepçi tahribatın dışında kalamamıştır. günümüzde ne yazık ki hac ayları denilince ne anlaşılması gerektiği ile ilgili bir anlam bulanıklığı oluşmuştur. mezheplerin çoğunluğuna göre “hac ayları”ndan kasıt şevval, zilkade ve zilhicce’nin 10 günüdür. bazıları ise bu üç ayın tamamının kastedildiğini söylemişlerdir. müfessir muhammed izzet derveze ise üç haram ay olan zilkade, zilhicce ve muharrem’in hac ayları olduğunu ifade etmiştir. haccı birkaç güne sıkıştıranlar, daha önceki aylarda ihrama (ihramı altıncı maddede açıkladık) girilebileceğini fakat haccın bu aylarda tamamlanamayacağını söylemektedirler. fakat böylesi bir yaklaşımda bulunanlar bu aylarda hac yapılabildiğini kabul etmiş olmamaktadırlar. ayrıca mezheplerin çoğunluğunun görüşü olan “iki ay on günlük” süre, haram ayların en az üç ay olduğunu belirten söylediğimiz ifadeyle çelişkilidir. nitekim kuran’da, üstelik haccın “bilinen aylar” da olduğunu söyleyen ayetin olduğu aynı surede, 2-bakara suresi 234. ayette, eşleri ölen kadınların bekleme süresinin “dört ay 10 gün” olduğu ifade edilerek “10 gün” de gerektiği için vurgulanmıştır. aynı surede, gerekli durumda “dört ay 10 gün” ile beklenecek gün açıklanmışken, hacla ilgili ifadede en az üç ay anlaşılırken birilerinin bunu “iki ay 10 gün” olarak kuran’la uyumsuz bir şekilde açıklaması apaçık bir yanlış olarak gözükmektedir.

buradaki sorunu çözmede, kuran’da geçen “haram aylar” ile ilgili ifadelerin beraber değerlendirilmesinin önemli olduğunu söyleyebiliriz. hac aylarının bilinen aylarda olmasından kasıt, aynı zamanda bu ayların haram aylar olmasındandır. haram aylarda savaşmak yasaktır. bu yasak, hac görevinin yerine getirilmesine olanak sağlamaktadır. kabe’nin etrafındaki kavimler haram aylarda savaşma yasağına uyarak hac ibadetinin durmamasını, kendi çekişmelerinin kişileri hacdan alıkoymamasını sağlamaktaydılar. hz. ibrahim’den sonraki nesillerdeki putperestler de kabe’nin koruyucusu olarak kendilerini görmüşler, haram aylarla çeşitli oynamalar yapmışlarsa da bu geleneği devam ettirmişlerdir. haccı bir ticaret kaynağı olarak değerlendirmiş ve haram aylara da ticaretlerini kurtaran bir unsur olarak riayet etmişlerdir. (8-enfal suresi 34 ve 35’ten ortak koşanların kendilerini kabe’nin varisi olarak görmelerini anlayabiliriz.)

haram aylardan bahseden 2-bakara suresi 194. ayetten iki ayet sonra hacdan bahsedilmesinden, 2-bakara suresi 217’de haram aylarda savaşmanın büyük suç olduğunun vurgulanmasından ve haccın yapıldığı yer olan mescid-i haram’a ulaşılmasının engellenmesinden beraber bahsedilmesinden, 5-maide suresi 2’de haram ayın ve hac ibadetindeki ihramın beraber anılmasından, yine aynı sure 97. ayette haram ayların ve hacda ziyaret edilen kabe’nin beraber anılmasından; bilinen hac aylarının haram aylar olduğu anlaşılmaktadır. zaten bu ayların haramlığı da hacla ilintilidir.

birçok kitapta haram ayların hac ibadetiyle ilişkisinden bahsedilmesine karşı haram ayların hac aylarından ayrı kabul edilmesinin bir çelişki olduğu kanaatindeyiz. eğer haram aylar haccın rahat yapılabilmesini sağlayan aylarsa haccın yapıldığı aylar aynı zamanda haram aylar olmaz mı? haram aylar olarak kaynakların çoğunda “zilkade, zilhicce, muharrem ve receb” ayları sayılır, ilk üç ay birbirlerine bitişikken receb ayı önceki aylara bitişik bir ay değildir. “recep” ayının haram ay olamayacağı bizce apaçıktır. kuran’dan haram ayların bitişik olduğu tevbe suresi’nin başındaki ayetlerden çok rahat bir şekilde anlaşılmaktadır. 9-tevbe suresi 2. ayette putperestlere “dört aylık” müddet verilmekte, 5. ayette “haram aylar” olan bu dönem geçince gereğinin yapılması söylenmektedir. sırf bu ayetler bu ayların birbirlerine bitişik dört ay olduğunun anlaşılmasına yeterlidir. 9-tevbe suresi 37. ayette, haram aylarla oynamak kötü bir fiil olarak takdim edilmektedir. ama ne yazık ki bu ayetin ihtarına uyulmamış ve birbirlerine bitişik olduğu kuran’dan belli olan bu aylarla ilgili -birçok başka konuda olduğu gibi- tahrifat yapılmıştır.

burada gözden kaçan önemli bir husus daha vardır; 9-tevbe suresi 3. ayette bu duyurunun “büyük hac günü” yapıldığı ifade edilmektedir; eğer bu günden itibaren dört ay beklenecekse bu günün haram ayların başlangıç günü olduğu anlaşılmaktadır. 12 ayın 4 tanesinin haram aylar olduğu aynı surenin, 9-tevbe suresi’nin 36. ayetinde ifade edilmektedir. 2-bakara suresi 189. ayetten bu 4 ayın ay (kameri) takvimindeki “aylar” olduğunu anlarız. bu aylar tam kameri aylar olduğuna göre buradan “büyük hac günü”nün bu dört ayın başı ve bir ayın ilk günü olduğu anlaşılmaktadır. “büyük hac günü” haram ayların başladığı ilk gündür, bugünün böylesi özel bir vurguyla anılmasının sebebi ise açıktır; bu gün haccın da başlangıç günüdür. zaten haram ayların haccın rahat yapılabilmesi için savaşmanın haram olduğu aylar olduğu anlaşıldıktan sonra haccın aynı aylarda olduğu da anlaşılır. kısacası “büyük hac günü” haram ayların ilk günüdür, bu yüzden bir ayın ilk günüdür ve bu aynı zamanda haccın başlangıç günüdür. haccın belli bir gününe arafat’ta olmayı sıkıştıran yaklaşımın hatalı olduğu anlaşılınca o günün “büyük hac günü” olarak nitelenmesinin yanlış olduğu da anlaşılır. görülüyor ki mezhepler bu konuda da kuran’la çelişkili bir yaklaşım benimsemiştir ve bunun da düzeltilmesi gerekmektedir.

sonuçta hac, haram ayların içinde yapılan bir ibadettir. burada bu ayların hangileri olduğuyla ilgili (araştırmalarımız neticesinde değerlendirmeniz için önerdiğimiz) üç farklı görüşü aktaracağız ve ihtilaf çıkmış bu konudaki görüşlerin hangisinin doğru olduğu üzerinde araştırmaya sizi davet edeceğiz. birinci görüşe göre hac ayları olarak şu anda da bilinen (fakat hac bunlara yayılmayan) birbirine bitişik “şevval, zilkade ve zilhicce” ayları hac aylarıdır. haram ay olarak bilinen aylardan bu aylara bitişik olan ve ismi “haram olan ay” anlamına gelen “muharrem” bu aylara eklenmek suretiyle ise “şevval, zilkade, zilhicce, muharrem” olarak haram aylar ortaya çıkar. haram aylardan olduğu ileri sürülüp de bu aylarla bitişik olmadığı için bu aylardan olması mümkün olmayan “receb” ayının çıkartılmasıyla ve yerine “şevval” konmasıyla bu dört haram ay bulunur. bu görüşe göre haram aylardan sonuncusu olan “muharrem” hacıların dönüşünün kolaylaşması gibi bir sebeple hac aylarına bitişiktir ama hac aylarından biri değildir.
ikinci görüşe göre birbirlerine bitişik olan ve şu anda hac ayları olarak kabul edilen “şevval, zilkade ve zilhicce” aylarına “muharrem” ayı eklenmek suretiyle dört tane hac ayı da olan haram aylar bulunur. bunun birinci görüşten farkı hac aylarının ve haram aylarının tamamen aynı dört ay olduğunun söylenmesidir. nitekim 9-tevbe suresi 4. ayette tarif edilen bitişik dört ayı zuhri de “şevval, zilkade ve zilhicce, muharrem” ayları olarak değerlendirmiştir. (bakınız: elmalılı hamdi yazır, tevbe suresi 2. ayetin tefsiri; taberi, tevbe suresi 2. ayetin tefsiri) bu aylardan “zilkade” ve zilhicce” ayları haram aylar olduğu ileri sürülen aylarla ortaktır, “muharrem” ayı ise zaten “haram olan ay” demektir, bu ayın eklenmesiyle dört aya ulaşılır. bu yapılırken evvelki aylara bitişik olmadığı için bu aylarla ilgisi olması mümkün olmayan ve haram ay olduğu iddia edilen “receb” ayı çıkarılır. kısacası şu anda “hac ayları” ve “haram aylar” olduğu söylenen ayların birleştirilmesiyle karşımıza çıkan 5 aydan, bu aylarla bitişik olmadığı için bu aylardan olması mümkün olmayan “receb” ayının çıkartılmasıyla 4 ay bulunur.

bizim de tercihimiz olan üçüncü görüş ise şöyledir: bu ayların ilk gününün adı nasıl “büyük hac günü” ise aynı şekilde bu ayların ilkinin “hac ayı” anlamına gelen “zilhicce” olduğunu düşünmek makuldür. hac bu ayla başladığı için haccın ilk ayının isminin arapçada “hac ayı” manasına gelen “zilhicce” olarak konulduğunu tahmin edebiliriz. zilhicce ilk ay olunca zilhicce’yi takip eden muharrem, safer ve rebiulevvel’in diğer hac ayları olduğu ortaya çıkmaktadır. bu arada bu ayların ikincisi olan “muharrem” ayının anlamı “haram olan ay” olmayı ifade eder ki ismiyle bu dört ayın bir parçası olduğunu tasdik etmektedir. burada enteresan ek bir delil de ileri sürülmüştür. rebiulevvel ayı iki kelimeden oluşan birleşik bir kelimedir. “rebiul” kelimesi dördüncü olmayı, “evvel” kelimesi ise ilk olmayı ifade etmektir, yani bu ay “ilk-dördüncü” anlamını taşımaktadır. bu aydan sonra “rebiul-ahir” ayı gelmektedir ki bu ayın ismi ise “sonraki-dördüncü” anlamına gelmektir. “rebiul-evvel” ayı haram ayların dördüncü ve sonuncu ayı olduğu için bu ismi almıştır. ay takviminin ilk ayı muharrem olduğu için, “rebiul-ahir” ayı, takvim sırasındaki dördüncü aydır. bu da bu ayın isminin neden “sonraki” (ahir) “dördüncü” (rebiul) olduğunu açıklar. eğer “rebiul-evvel”in haram ayların dördüncü ayı olduğu anlaşılmazsa, rebiul-ahir’in neden “sonraki dördüncü” anlamına geldiği ve “rebiul-evvel” in neyin “dördüncüsü” olduğu açıklanamaz. bu da haram ayların zilhicce ile başlayıp, dördüncü ay olan rebiul-evvel ile bittiğini desteklemektedir; kısacası bu aylar “zilhicce, muharrem, safer, rebiulevvel” aylarıdır. tefsircilerin önemli bir çoğunluğunun, bahsedilen dört ayın ilk gününün (büyük hac günü) ifade edildiği tevbe suresi’nin bu ayetlerinin zilhicce ayında vahyedildiği kanaatinde olması da bu görüşü desteklemektedir. böylelikle zilhicce ilk ay olarak kabul edilip dört ay sayılınca, bu görüşte ifade edilen haram aylar ortaya çıkmaktadır. taberi, dehhak, katade, süddi, muhammed bin ka’b el-kurezi, mücahidi gibi önemli bir çoğunluğa göre 9-tevbe suresi 2. ayette bahsedilen dört ay, bitişik olan “zilhicce 10’dan başlayarak, muharrem, safer, rebiulevvel, rebiulahir’in 10’una dek” şeklindedir. (bakınız: taberi, tevbe suresi 2. ayetin tefsiri) 9-tevbe suresi 36. ayete binaen, haram ayların burada kastedilen dört tam ay olması gerektiği şeklindeki düzeltmeyi yaparsak, yani zilhicce’nin başından rebiulevvel’in sonuna dek olacak şekilde 10 günlük hatayı düzeltirsek, bu bitişik dört ay, aktardığımız üçüncü görüşü desteklemiş olmaktadır.

hac aylarının bugün yapıldığı gibi birkaç güne sıkıştırılmaması gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. bu konudaki farklı görüşlerden haberdar olmanız için farklı görüşleri size aktardık. bu kitaptaki her şeyi olduğu gibi bu konuyu da samimi bir yaklaşımla kuran’a giderek, sonra ise akıl ve vicdanınızı kullanarak gözden geçirin.

kuran’ın vahyi döneminde bilinen bu aylarla ilgili bir tahribat yapılmış ve insanların birbirlerini ezip öldürmelerine yol açan haccı birkaç güne sıkıştırma uygulaması farzlaştırılmıştır. mezhepler, hayatında bir kez hac yaptığı ifade edilen peygamberimiz’in (bazı siyer uzmanları peygamberimiz’in hicretten önce de hac yaptığını ifade etmişlerdir), bahsedilen birkaç günde hac ibadetini yaptığını referans alarak haccı birkaç güne sıkıştırmışlardır. bahsedilen husus doğru olsa bile, bu günlerde peygamberimiz’in hac yapmasından, sadece bu günlerde haccın yerine getirilebileceği anlaşılmaz. bu husus, sabah namazının başlangıç vaktinden sonraki 10. dakikasında peygamberimiz’in namaza başladığı ile ilgili bir rivayet olsa, sabah namazının daha önceki ve daha sonraki dakikalarında namaza başlanamayacağının söylenemeyeceği kadar açıktır.

4- hac, kişinin davranışlarına dikkat ettiği, insanlarla bir araya geldiği bir ibadettir. hacda kavga, kötülüğe sapma, eşler arasında cinsel ilişki yoktur. (2-bakara suresi 197). hac ibadeti sırasında kişi kendisine helal olan bazı şeyleri de haram eder (eşlerin cinsel ilişkiye girmesi gibi). hacda dikkat edilmesi belirtilen bu hususlara uymaya “ihram” denir. hacının ihramda olması budur. ihram sırasında yasak olan şeylerin biri de avdır (5-maide suresi 95, 96). bu avın bir tek kara avını kapsadığı, hacıların deniz avını yiyebileceği ve yapabileceği gibi haccın detayları bile kuran’da bahsedilen ayetlerde mevcuttur.

5- kim ihram sırasında kara avı yasağını bilerek çiğnerse, cezası öldürdüğü hayvanın bir benzerini kabe’ye varacak bir kurbanlık yapmasıdır. bu benzer kurbanı adaletli iki kişi belirler. av yasağını çiğneyen kişi, bunun yerine yoksulları doyurarak veya onun dengi oruç tutarak bu yasağı çiğnemesinin kefaretini yerine getirebilir (5- maide suresi 95).

6- “umre”, ziyaret etmek demektir. haccın belli dönemde yapılmasına karşılık, umre her zaman yapılabilen bir ziyarettir. hac da, umre de allah için tamamlanmalıdır (2-bakara suresi 196). siyasi propagandalar, menfaatler, halkı kandırmalar değil; allah’ın rızası haccın da, umrenin de şartı olmalıdır. bu ibadetleri yapmaları engellenenler kurban keser veya kestirirler. kurban yerine varıncaya kadar başlar tıraş edilmez. hasta ya da başından rahatsız olan oruç tutarak, sadaka vererek ya da kurban keserek fidye yoluna gider. güvene kavuştuğunda hacca kadar umre yapmak isteyen kolayına gelen bir kurbanı keser veya kestirir. bunu bulamayan ise üçü hacda, yedisi döndüğünde olmak üzere on gün oruç tutar. bu ailesi mescid-i haram’da olmayanlar içindir. tüm bunlar 2-bakara suresi 196. ayette geçer.

7- kurbanların üzerine allah’ın adı anılır ve bunlardan yoksullara verilir ve yenir (22-hac suresi 28). hac ibadeti yapılırken kirlerden arınılmalı, adaklar yerine getirilmelidir (22-hac suresi 29). “kirleri arındırmak” genel bir ifade olduğundan, birçok insanın buluşma yeri olan hacda, her türlü hijyen kuralına dikkat etmek gerekir. mescid-i haram’a saçların kısaltılmış, ya da tıraş edilmiş olarak girilmesinden bahseden 48-fetih suresi 27. ayet de bu çerçevede değerlendirilebilir. kabe’nin tavafı böylece temiz bir şekilde yerine getirilecektir (22- hac suresi 29). kabe’nin temiz tutulmasına, böylece hac ibadetinin yapıldığı yerin temiz olmasına da dikkat çekilmiştir (22-hac suresi 26).

8- arafat’tan ayrılıp topluca inilince meşari haram’da allah’ı hatırlamak (zikir) lazımdır. bu hatırlama allah’ın bize öğrettiği şekilde olmalıdır (2-bakara suresi 198). allah’ı nasıl hatırlayacağımızı (zikredeceğimizi), allah bize kuran’da öğrettiğine göre, bu hatırlama faaliyeti de kuran’a uygun olacaktır.

9- sonra insanların topluca akın ettiği yerden akın edilip allah’tan bağışlanma dilenmelidir (2-bakara suresi 199).

10- gerekli ibadetler bitince de allah’ı kuvvetli bir biçimde hatırlamak (zikretmek) gerekir (2-bakara suresi 200).

11- sayılı günlerde allah hatırlanır. isteyen iki gün içinde ibadetini bitirir, isteyen daha geniş bir zamana yayar (2-bakara suresi 203). hacla ilgili olarak 22-hac suresi 28. ayette geçen “bilinen günlerde” (eyyamin malumatin) ve 2-bakara suresi 203. ayette geçen “sayılı günlerde” (eyyamin madudatin) ifadelerinin nasıl anlaşılması gerektiği sorulabilir. 2-bakara suresi 184. ayette de aynı “sayılı günlerde” (eyyamin madudatin) ifadesi geçmektedir; burada geçen ifade orucun, kameri aylardan ramazan’ın günleri boyunca (kameri aylar 29 veya 30 gün sürer) tutulması gerektiği şeklinde anlaşılmıştır. hacla ilgili ifade de aynı şekilde hac için belirlenen kameri ayların günleri içinde ihrama girilip bu ibadetin yapılmasının farz olduğunu ifade etmektedir. fakat haccın bütün bu aylar boyunca sürmesi farz değildir, 2-bakara suresi 203’te geçtiği gibi iki günde de bu ibadet bitirilebilir, daha da uzatılabilir.

12- safa ile merve’yi ziyaret etmenin bir sakıncası olmadığı 2-bakara suresi 158. ayette söylenir. aynı ayette safa ve merve’nin “şeairillah” (allah’ın işaretleri) ifadesiyle nitelenmesi, burayı ziyarete olumlu bir anlam yüklendiği olarak değerlendirilmelidir. fakat “günah olmadığı” nitelemesiyle takdim edilen bir uygulamanın “farz” olduğunu ifade etmek yanlış olacaktır. gerçi süfyan es-sevri gibi bu uygulamanın “farz” olmadığını ifade edenler ve hanefiler gibi farz saymayanlar (hanefilikte bu uygulama vaciptir) olmuşsa da bu uygulamayı birçok kişi “farz” olarak nitelemiştir.

13- hacda “şeytan taşlama” diye bir uygulamadan kuran’da bahsedilmez. kişilerin birbirini en çok ezdiği ve ölümlerin en çok olduğu yer, hac ibadetinin bir bölümü gibi gerçekleştirilen bu uygulamada olmaktadır. bu uygulamaya hanefi mezhebinde “farz” değil de “vacip” denildiğini hatırlatalım. yani hanefi mezhebinde bu uygulamayı yapmayan kişinin haccı geçerli olmaktadır. bazıları o dönemde “hac” denildiğinde bu uygulamanın da anlaşıldığını söyleyerek, bu uygulamayı hac ibadetine dahil etmemiz gerektiğini ve bu uygulamanın sembolik olduğunu söylemişlerdir. öncelikle kuran’da anlatılan şeytan anlatımlarına bakarsak, şeytanı bir yerde durup da taşlanmayı bekleyen bir varlık olarak anlamanın mümkün olmadığını görürüz. ayrıca kuran’da hac anlatılırken kâbe’yi ziyarete, arafat’a, meşari haram’a, hatta farz olmadığını gördüğümüz safa ve merve ziyaretine atıf varken hacda farz veya vacip olsaydı bu uygulamaya da atıf olacağı kanaatindeyiz. bu yüzden bu uygulamanın hac ibadetinin bir bölümü olmadığını söyleyebiliriz.

14- hacerül esved denilen taşın etrafında yapılan gariplikler ve bir taşı selamlamak için insanların birbirlerini ezmesi kuran’ın sunduğu ruhla bağdaşmaz. kadının tek başına hacca gidemeyeceği de kadının seyahat haklarını kısıtlayan, dine fatura edilmeye çalışılan, ama dinde yeri olmayan bir yalandır. vekaleten hac yaptırmak da kuran’dan onay alabilecek bir uygulama değildir. hacda güzel koku sürülemeyeceği, dikişli elbise giyilmeyeceği de kuran’da yer almayan ifadelerdir. hacdan gelen veya başka bir yerden gelen zemzem suyu, koku, takke, seccadenin özel sevaplar getireceği veya kutsallığı şeklindeki izahlar da hep uydurmadır.
bu bölüm boyunca kuran’da farz kılınan namaz, oruç, zekat ve hac ibadetlerinin nasıl anlaşılması gerektiğini ele aldık. görüldüğü gibi bu ibadetler hiçbir hadis ve ilmihal kitabına başvurmadan anlaşılabilmektedir. topluluğa katılarak yapılan uygulamaları anlamak için herhangi bir hadis kitabına ihtiyaç yoktur ve bu ibadetlerden bahsedildiğinde neyin kastedildiği hz. ibrahim’den beri o bölgede bu ibadetler uygulandığı için biliniyordu. ayrıca görüldüğü gibi kuran bu konularda gerekli açıklamaları yapmış ve düzeltilmesi gerekli yanlışlar için rehber olmuştur. buradaki izahlarımızın ancak kuran’a uygun olduğu ölçüde doğru olduğunu unutmayın ve anlattıklarımızı kuran’ın nuru ile değerlendirin. her şeyin en doğrusunu allah bilir."

--- alıntı ---

www.kurandakidin.com/2011/1...
devamını gör...
dönüşünde hurma ve zemzem almak dünyevi farzlardan sayılıyor sanırım.*
devamını gör...
bu sene de türkiye'de yapılmayacak olan, durumu yerinde olmayan müslümanlar için farz olmayan dini ibadet. hacca değil de umreye niyetlendiydim bu sene. 2 hafta yıllık iznimi ayıracaktım. diyaneti aradım, pandemiden ötürü seyahat engeli varmış. ne diyelim nasip seneye artık.
devamını gör...
kovit diye bir şey yok, 2 senedir türkiye'den hacca gidilemiyor, bu düpedüz türkiye'yi imansızlaştırma pırocesidir.
devamını gör...
bir ibadet, bir teslimiyet ve binlerce yıldır her yıl kendini tekrar eden; bir tiyatro!

bir kadın düşünün;

yüzü esmer, gönlü ak olan bir kadın. bu kadın çölün ortasında kundaktaki bebeğiyle kalmayı göze alacak kadar büyük bir teslimiyet örneği.

günlerden bir gün; eşi tarafından çölün ortasında yerleşimin olmadığı, hayat belirtisi olmayan bir yerde kundaktaki bebeğiyle terk edilen bir kadın. kadının eşine sorduğu tek soru; "bu senin isteğin mi, yoksa allah’ın isteği mi?" olmuştur. kocasının cevabı; bu allah'ın isteğidir! denilince, allah'ın isteğine teslim olan bir kadın.

susuzluğun kol gezdiği çölün ortasında; bebeğinin susuzluğunu gidermek için; 7 defa safa tepesinden, merve tepesine koşan bu kadın, çaresiz bir şekilde çocuğuna dönünce, çocuğunun yerden fışkıran tatlı su kaynağının içinde olduğunu görür. ve teslimiyeti o andan itibaren tazelenir. bu kadın; kadınların efendisi hz. hacer'dir. (s.a)

su kaynağının olduğu yerde yaşam baş gösterir. o su kaynağı, bir medeniyetin doğduğu coğrafya olur sonraki zamanlarda.

bir erkek düşünün;

yüz yaşına yaklaşmış, çocuk sahibi olamamış, bir asırlık evlat hasretinin ardından baba olmuş ve tek evladını terk etmek zorunda kalan bir baba.


bir gece gördüğü rüyanın peşine düşüp, kundaktaki evladı ile beraber, ikinci eşini çölün ortasında terk eden bir baba.

bu terkediş; bir küslüğün, bir cezalandırmanın sonucu değildir. aksine bir ibadet ritüelinin yerine getirilmesidir. bu erkek hz. ibrahim den başkası değildir.

yıllar sonra aklına terk ettiği eşi ve çocuğu gelir. aynı gece bir rüya görür. rüya'da evlat hasreti ile yanarken; ağzından çıkan bir ahit hatırlatılır kendisine. bu ahdi yerine getirmesi için; yola koyulması ve terk edilenler ile yüzleşmesi gerekmektedir.

yüzleşme gerçekleşir. ve istek dillendirilir.

ibrahim; "ismail'i kurban etmem gerek" der.

hacer in sorduğu tek soru; yıllar önce sorduğu sorudan başkası değildir; "bu senin isteğin mi, yoksa allah'ın isteği mi?"

ibrahim; "bu allah’ın isteğidir!" der. oğlunu kurban etmek için yola koyulur.

ibadeti anlattık. teslimiyeti anlattık.

tiyatroyu anlatmamak olmaz; bu tiyatroyu her yıl milyonlarca müslüman; ibadet ritüeli şeklinde tekrar eder. bu ibadetin adı; hacc dır.

hac ibadeti ibrahim'in(as) ve hacer'in(as) eşsiz teslimiyetine hayat vermektir. onu tekrar etmektir.
devamını gör...
nasıl hristiyanlıkta paganlıktan kalma ritüeller varsa bu hac olayı da pagan arap geleneğidir. hac sırasında yapılan pek çok ritüel de birebir pagan geleneğinin devamıdır aslında.
devamını gör...
allah bize de nasip etsin.
devamını gör...
ali şeriati'nin gerçek haccın nasıl yapılması gerçek hacının nasıl davranması gerektiğini anlattığı kitabı.keşke hacca umreye gidenler okusa.
devamını gör...
arap mitolojisi kapitalizminin devasa boyutta para kazandırdığı ritüele dayalı aktivite.
devamını gör...
ıslamin gerekliliklerinden olan hem bedenen hemde mal ile yapilan bir ibadettir bir annem 5 yil hac kurasi bekledi ( atanamayan mumin gibi bisey oldu )
ayrica kabenin metaverse acilmasi sonrasi muslumanlarinda kafasi karisti iyice online hac mi olur arkadasim
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
sadece hz. ibrahim ve ailesi ile tanınan oysa ki, hz adem ile hz, havvanın da tövbelerinin kabul edildiği, cennetten geldiğine inanılan hacer'ul esvet taşı ile her iki alemi de kapsayan, onenmli bir tövbe, tefekkür ve iman tazeleme ibadetidir.
insanların ibadet anlayışları birbirlerinden farklı. kimisi hac ibadetini yaşamın içine monte edilmesi gereken, gündelik hayata sirayet etmesi gereken bir ibadet olarak görüp, kabe manzaralı ya da fonda kabe'nin olduğu bilmem kac bin tane fotoğraf çekip, bunu eş zamanlı olarak paylaşıyor. arkadaşının kağıda yazdigi duayı kabenin karşısında fotoğraflayıp ınstagram'da "senin için dua ediyorum güzel kardeşim" falan yazıyor. ya da umreye gidip orada eşi ile ikinci balayı yapıp hamile kalmaya çalışıyor ki, kutsal topraklarda hamile kalabilmek için duanın daha makbul olacağı ya da gündelik stresten uzak olarak daha kolay olacağını düşünüyor. dönüşte getirdiği hediyeler, mevlidler, dağıtılan yemekler vs ile de ibadetinin günlük hayatta daha da görünür olmasına imkan sağlıyor.

bir de ikinci grup var. hac ibadetini bir arınma, temizlenme, tövbe etme,utana sıkıla huzura varıp af dileme olarak görüyor. hac öncesi ve sonrasi hayatına dair kararlar alıyor. hac dönüşü gözü hep hasret dolu, kalbi buruk ve geçmiş hayatından fazla bahsetmek istemeden, yeni ve temiz olarak açtığı hayatını elinden geldiğince kirletmemek adına münzevi bir hayat geçirerek yaşamaya gayret gösteriyor. velev ki sosyallesirse eski günahkar günlerine geri doneceginden korkarak, insanların onu günaha sokacagindan şüphe ederek...
hangisi doğru bilemiyorum.
ilk grup doğru desek, arınma ve tövbe konuları biraz es geçilmiş, daha dünyevi ve ticari bir mesguliyet gibi geliyor. hani o kadar yol gidip geldin, o büyük ibadeti yerine getirdin, hiç mi olgunlasmadin,hiç mi dünya hayatının geciciligini görmedin, hiç mi sakinlesmedin? niye bu kadar gösteriş ya da neden döndüğünde hiç bir şey değişmiyor?

ikinci grup daha doğru galiba diye düşünüyorum ama tövbe etmek için illa hac mı gerekiyordu? hac dışındaki ibadetlerin daha mı degersiz, insanlardan kaçmak yerine insanlara ulaşmak dokunmak daha değerli değil mi? diye düşünüyorum.

velhasıl biraz kafa karıştıran herkesin kalbine göre şekillendirdiği, kendi düşünce yapısına göre değer verdiği ve ne yazık ki bir grup müslüman tarafından moda haline getirilen reklam kokan hareket olarak yapılan ibadet olarak görüyorum.

annemler hacca gidip döndüğünde endonezyalı hacı adaylarinin sakinlik ve guleryuzluluk konusunda tüm dünyaya örnek olduğunu söylemişlerdi. birbirlerine ip ile bağlanarak, tavaf ve diğer ibadetlerde asla birbirlerinden ayrılmadıklarını, herkese her durumda mutlaka gulumsediklerini ve yer verdiklerini söylemişti.

bir de her giden mutlaka genç yaşta vücut sağlığı yerinde iken gitmenin daha kolay olduğunu söylüyor.

allah bize de gitmeyi nasip etsin. amin.
devamını gör...
" imkanı el veren her müslüman kişinin, belli bir zaman içerisinde, kabe, arafat ve mina ziyaretlerini yapıp, buralarda bazı dini görevleri yerine getirmek şartı ile yapılan ibadete denmektedir "

farzdır.
devamını gör...
putperestlerin ibadeti.

karadonlu bir taşın etrafında yedi tur atıp buna ibadet diyenler;
elaleme putperest diye laf söylerler.
şaka değil gerçek
devamını gör...
her müslüman tarafından yapılması gereken, kâbe'nin etrafının dualarla 7 kez dönülmesi suretiyle gerçekleşen bir ziyarettir, bir ibâdettir. hac ile ilgili yukarıda, değerli yazarlar ne zaman gitti tren ve turab tarafından içeriğine dair kapsamlı açıklamalar yapıldığı için yazımda hac ibadetinin çılgın bir kazanç elde etme iştihâsına hizmet eden bir sektör hâline getirilmesini eleştirmeye ve anlatmaya gayret edeceğim.

bu ibâdetin zengin müslümanların üzerine farz olduğu yönünde yanlış bir kanaat vardır. yâni, parası olanların hacca gidebilecekleri, parası olmayanların ise bu ibâdeti yapmaya hakları olmadığı ya da bu ibâdeti yapamadıkları için farziyetten kaynaklanan sorumluluğun olmadığına dair saçma-sapan, dinde yeri bulunmayan bir anlayış, sanki hakikatmiş gibi herkese yediriliyor ve dahası müslümanların çoğunluğu da bunu sorun etmeyip kabulleniyor.

geçen pazar günü yakın bir akrabamı hac kur'asında çıktığı için kutlamaya ve hac ibâdetini sağlıkla yapıp yine sıhhat-âfiyet içinde dönmesi temennilerimizi sunmaya gitmiştim. ona sordum:
''- orhan abi! hacca nasıl gideceksin. bir turizm şirketi ile mi, diyanet işleri aracılığıyla mı?''
''- diyanet işleri bizi götürüyor. hac ile ilgili yol ve oradaki barınma, yemek masraflarını biz diyanet'e yatırıyoruz.'' dedi. bunun üzerine;
''- pekiyi orhan abi, bu hac ibadeti için bir kişi ne kadar para yatırıyor?'' deyince, duyduğum rakam beni hem üzdü hem de şaşırttı. orhan abi, sadece kendisi için 137.000,00 tl. , eşi için de 137.000,00 tl. yatırarak toplam 274.000,00 tl. para karşılığında hac ibâdetini yapacakmış, anlattığına göre, hac kur'ası çıkan pek çok müslüman, bu bedelin çok yüksek olması nedeniyle hacca gidemeyeceklerini belirtip sıralarını iptal ettirmişler. bu para, kur değişimlerinden anında etkilenen bir para olup, yarım saat sonra hacca gidecek olan bir müslümandan 145.000,00 tl. şeklinde ücret talep edilmiş.

değerli okuyucular, bakınız hac ibâdeti nasıl da ibâdet olmaktan çıkıp tam olarak bir rant hâdisesine dönüşmüş görüyor musunuz? ben de hac ibadetimi yapmak istiyorum. ama köşede 150.000,00 tl. param yok da örneğin 50.000,00 tl param var. hacca neden gidemiyorum? diyanet işleri başkanlığı, genel bütçeli bir idaredir. bütçesi hazineden gelir. bir televizyon kanalında gördüm. bu seneki bütçesi 16,5 milyar tl. civarındaymış. 26 tane bakanlık bütçesinden de fazlaymış bu bütçe. mâdem ki, diyanet işleri başkanlığı'nın bu kadar parası var. yeterli parası olmayıp, hac ibâdetini yerine getirmek isteyen müslümanların parasını tamamlayarak, bu insanların ibâdetlerini huzur içinde yapmaları için gerekli harcamaları yapmasını beklemek doğru değil midir? bu bütçenin her sene 8-9 milyar tl.'si hac ibadetini yapmak isteyip de yeterli parası olmadığı için yapamayan müslümanlar için kullanılamaz mı?

633 sayılı diyanet işleri başkanlığı kuruluş ve görevleri hakkında kanun'un 7/c. maddesinde diyanet teşkilatı birimlerinden olan hac ve umre hizmetleri genel müdürlüğü'nün görevleri şöyle sayılıyor:
''1) hac ve umre ibadetlerinin usulüne uygun, sağlık ve güvenlik içinde, hizmet talep edenlerin hakları korunacak şekilde yerine getirilmesi amacıyla yurt içinde ve yurt dışında gerekli tedbirleri almak, ilgili ülke, kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak, bu konulardaki hizmet ve faaliyetleri düzenlemek, yürütmek ve denetlemek.
2) hacda kurban ibadetinin usulüne uygun şekilde yerine getirilmesi için gerekli çalışmaları yapmak.
3) ilgili birim, kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hac ve umreye gideceklerle görevlilerin eğitimini sağlamak.
4) görev alanına giren konularda hizmet satın almak''

yine aynı kanun'un ''hac ve umre hizmetlerinin yürütülmesi'' başlığı ile geçen 13. maddesinde, hac ve umre paralarının hangi amaçlarla harcandığı, seyahat acentelerine verilen kontenjan oranı, seyahat acentelerinin diyanete verdiği teminat paraları, gerektiğinde diyanet'in de seyahat acentelerinden hizmet satın aldığı gibi hususlara dair kapsamlı bir düzenleme yapıldığını görüyoruz:

''hac ve umre ibadetlerinin usulüne uygun, sağlık ve güvenlik içinde, hizmet talep edenlerin hakları korunacak şekilde ifası amacıyla, başkanlık ve/veya başkanlığın denetim ve gözetimi altında ilgili mevzuatı gereği uluslararası her türlü seyahat hizmetleri verme yetkisini haiz seyahat acentaları tarafından hac ve umre seferleri düzenlenir. seyahat acentalarına tahsis edilecek kontenjan oranı cumhurbaşkanınca belirlenir ve bu orana göre tespit edilen sayı seyahat acentalarınca kullanılmak üzere topluca verilir. gerektiğinde bu acentalardan hizmet satın alınabilir. başkanlıkça düzenlenen hac ve umre seferlerinde 14/9/1972 tarihli ve 1618 sayılı seyahat acentaları ve seyahat acentaları birliği kanununun 4 üncü maddesinde sözü edilen işletme belgesi aranmaz. (2)

başkanlıkla ve hac ve umreye götüreceği vatandaşlarla yaptığı sözleşme hükümlerine uymayan, götürdüğü hacı veya umreciye sözleşmede taahhüt ettiği hizmeti vermeyen veya eksik veren acentaya fiilin ağırlığına göre uyarma, kınama, kontenjan kısıtlaması, süresiz veya 1-3 yıl arası organizasyondan men, söz konusu acenta yetkililerinin bir başka isim altında aynı hizmeti yürüten acentalarla acenta görevlisi olarak görevlendirilmemesi müeyyidesi bakanlıklararası hac ve umre kurulu kararı ile verilir.

hac ve umre organizasyonunda hizmetlerin ifası sırasında meydana gelebilecek zararların karşılanması amacıyla, hac ve umre organizasyonu düzenleyen seyahat acentaları; götürdükleri her bir hacı başına aldıkları ücretin tamamı, götürdükleri umreci başına ise aldıkları ücretin yarısı kadar başkanlığa teminat verir. seyahat acentaları ayrıca, anılan organizasyonlarda başkanlıkça sunulan idari hizmetler, personel desteği, denetim, gözetim ve rehberlik, eğitim, sağlık ve benzeri hizmetler karşılığı alınacak hizmet bedelini ve ilgili ülke tarafından hacı başına talep edilen miktarı başkanlığa öder. hizmet bedelini belirlemeye ve gerektiğinde teminatları indirmeye bakanlıklararası hac ve umre kurulu yetkilidir.

başkanlık, gerektiğinde hac ve umre hizmetlerinin alım-satım, ulaşım, muhasebe ve mali işlemlerinin bedeli mukabilinde yürütülmesinde türkiye diyanet vakfı ile işbirliği yapar. türkiye diyanet vakfına ödenecek bedel hac ve umre komisyonunca belirlenir. belirlenen hac ve umre ücretleri başkanlığın denetiminde, türkiye diyanet vakfınca açılacak hac ve umre hesabına yatırılır. anılan vakıfça açılan hac ve umre hesabından hac ve umre hizmetleri, başkanlığın yurt içi ve yurt dışındaki faaliyetleri, eğitim, öğretim, yayın, bilimsel proje ve araştırma faaliyetleri, konferans, sempozyum ve benzeri toplantılar ile dinî nitelikli diğer hizmet ve faaliyetler için gereken harcamalar yapılır. harcamalar, diyanet işleri başkanı veya görevlendireceği bir başkan yardımcısının başkanlığında hac ve umre hizmetleri genel müdürü, üç genel müdür ve bir hukuk müşavirinden oluşan hac ve umre komisyonu kararlarına dayanılarak yapılır. anılan komisyon, tahmini harcamalarının her hac mevsimi sonunda, hangi hizmet ve faaliyetlere hangi miktar ve oranlarda ve hangi şartlarda yapılacağına dair kararlarını bir program çerçevesinde belirler.

hac ve umre ibadetlerinin ifası amacıyla münhasıran başkanlıkça yapılan faaliyetler kurumlar vergisinden muaftır. bu faaliyetler nedeniyle yapılan işlemler harçlardan, düzenlenen kağıtlar damga vergisinden müstesnadır. bu paralar kamu kaynağı ve kamu geliri olarak değerlendirilmez.

hac ve umre seyahatleri ile ilgili iş ve işlemler ile hac ve umre hesabından yapılan bütün harcamalar her yıl hac mevsimi sonunda başkanlık ve gerektiğinde cumhurbaşkanlığınca görevlendirilecek denetim elemanları tarafından denetlenir.

hac ve umre hizmetlerinin yürütülmesi, hac ve umre hesabının oluşturulması, bu hesapta yer alan tutarların harcanması, hac ve umre dönemlerinde hac ve umre faaliyetleri için yurt içinde görevlendirilen başkanlık personeline (…) (1) sınav hizmetleri karşılığında ödenecek ücretler, bakanlıklararası hac ve umre kurulu ile hac ve umre komisyonunun kuruluş, görev ve yetkilerine dair usul ve esaslar cumhurbaşkanınca belirlenir''

bu uzun kanun hükmünden ben şunu anladım: demek ki, hac ve umre bedellerini hac ve umre komisyonu belirliyor ve bu bedeller, diyanet işleri başkanlığı denetiminde diyanet vakfında açılan hac ve umre hesabına yatırılıyor. yatırılan bu paralar, ''hac ve umre hizmetleri, başkanlığın yurt içi ve yurt dışındaki faaliyetleri, eğitim, öğretim, yayın, bilimsel proje ve araştırma faaliyetleri, konferans, sempozyum ve benzeri toplantılar ile dinî nitelikli diğer hizmet ve faaliyetler için...'' harcanıyor. seyahat acenteleri ayrıca diyanet işleri başkanlığı'nın hac ve umre yerlerinde yaptığı dini hizmetlerin karşılığı olan ücreti de hacıların ödedikleri paradan karşılıyorlarmış. halbuki, diyanet işleri başkanlığı'nın orada hac ibadetini gerçekleştiren hacılara yönelik personeli ile yaptığı bilgilendirici, eğitici çalışmalarını diyanet işleri'nin bir kamu görevi olarak yerine getirdiğini ve para almadığını sanıyordum, yanılmışım.

koskoca diyanet işleri başkanlığı, meğer en küçük hizmetini bile hacılara para ile sunuyormuş. ben de ''şu hacı adaylarının yüksek hac paralarının bir kısmını kendi bütçesinden karşılasa iyi olur'' diye salak salak konuşuyorum.

ekleme: hac farizasını yerine getirecek tüm hacı adaylarımızın sağlıkla gidip, sağlıkla dönmelerini, ecir ve hayırlarının çağlamasını, allah'ın rahmetini celbetmelerini, tevbe ve istiğfarlarının, duâlarının, zikir ve ibâdetlerinin kabulünü dilerim. oralara gitmeyi intizâr edip de gidemeyen ve bu sebeple kalp kırıklığı hisseden samimi müslümanların da hayatlarında en az bir kez hac ibâdetini yerine getirecek maddî imkân ve fırsatlara kavuşmalarını allah'tan niyâz ederim.
devamını gör...
bu devirde hacca giden mi kaldı kardeşim.

google street view diye bir şey var. açıyorsun kabeyi 7 kez dönüyorsun ok yönünde. dönerken lebbeyk allahümme lebbeyk okuyorsun. plantinum kart hacısın. cennette 70.000 yıl 300 mbit sınırsız wireless internet de hediyesi. 1000 burak mil puan da cennet cüzdanına yüklenecek.

arab dağına gidip para kaptırmayın artık :s
devamını gör...
acem müslümanların araplara karşı vazifeleri arasında yer alan bir ibadet.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"hac" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim