öne çıkanlar | diğer yorumlar

romanda istanbul'dan hakkari'nin bir köy okuluna atanan öğretmenin bir dönem boyunca yaşadıkları, hissettikleri, başından geçenler anlatılmış.
olaylar pirkanis köyünde geçmekte.
eserin kahramanı olan asker-öğretmen kendi deyimiyle bir çeşit sürgündedir.
romanda oraya yolunu kaybederek bir tekne ile geldiğini belirtiyor.
köye gelince okulun çok eski olduğunu, çocukların hiç kitabı ve defterinin olmadığını görüyor.
onlara kitap defter almak için şehre inip resmi kurumlardan yardım istese de kimse onu ciddiye almaz. orada bir süryani kitapçı ile tanışır çocuklara kitap alır.
bir gün köyde çocukları etkileyen bir salgın başlar. dilekçe yazıp bakanlığa haber verse de yollar kardan kapalı olduğundan kimse gelmez.
köyde ölümler artar ama kimse gelemez, doğunun acı gerçekleriyle tanışmış olur.
bir gün köye bir müfettiş gelir ve öğretmeni tebrik eder bu zamana kadar burada nasıl kaldın diye.
sonra okul kapanır ve oradan ayrılıp kendisini bekleyen teknesine(!) doğru gider.
eser sadece olay akışı şeklinde klasik bir roman değildir.
iç konuşma, bilinç akışı gibi teknikler kullanılır.
romanın bazı bölümleri birkaç cümleden oluşur ve kısa bir hikaye tarzındadır. bu bölümleri edgü'nün bir hikayesi gibi düşünebiliriz. karanlık bir hava hakimdir.
gizemli olaylar vardır bizi sürekli içine çeker.

edgü'nün hikayeleri zaten minimalist tarzdadir. romandaki
ferit edgü gerçek yaşamında paris ve istanbul'da yaşamış biri olarak hakkari'de gördüklerinden çok etkilenmiştir.
bu doğu izlenimleri onun eserlerine çokça yansımıştır. yazdığı 3 romanın ikisi doğuda geçmektedir. birçok öyküsü de doğu ile ilgilidir.
kimse adlı romanı da hakkari'de bir mevsim adlı romanın iç diyalog tekniğiyle yazılmış halidir aslında. daha sanatsal ve teknik açıdan ağır bir romandir.
son olarak söylemek istediğim şey edgü'nün diğer yazarlardan ayrılan en önemli özelliği dilidir.
onun eserlerinde fazla tek bir sözcük bulanamaz.
özellikle türkçe sözcükler kullanmakta da çok hassastır.
devamını gör...
bir ferit edgü başyapıtıdır.

herkesin öğretmenlik ile ilgili söyleyebileceği bir sözü var. herkesin öğretmenlere ve öğretmenlik mesleğine karşı yapacağı bir eleştirisi var. hiçbir şey olamazsam öğretmen olurum diyen bir sürü insan tanıyorum. genelde hiçbir şey olamıyorlar. yatarak para kazanmaktan tutun da, yetersiz ve yeteneksiz olmaya kadar söylenmedik söz bırakılmayan öğretmenlere bir de mesleğin içindeki zavallı bankamatik memurlarının darbesi vurunca işler iyice sarpa sarıyor.

benim de elbette eleştirilerim var öğretmenlik mesleğine yakışmadığı halde bu meslekten para kazanan vicdansızlara, hatta bunu öğretmenler odası tanımımda tatlı tatlı anlattığımı düşünüyorum ama öğretmenlik insanların sandığı gibi bir meslek değil.

sadece derse girip ders anlatana öğretmen denmez, onlar öğreticidir olsa olsa. öğretmen bambaşka bir kavram. ders dışında da bir şeyler katması gerçek öğrenciye iyi bir öğretmenin, yaptığı işi dert edinmesi gerekir, öğrencilerin içindeki iyiyi güzeli ortaya çıkarması gerekir. o yüzden çok zordur zaten.

ben öğretmenliğe karadeniz’de bir sahil köyünde başladım. hem ilköğretim okulu hem lise olan bir okuldu. öğleye kadar ilköğretim, öğleden sonra lise. her şubeden bir tane vardı sadece. sınıfların en kalabalığı 20 kişilikti. ve o okula benden önce hiç ingilizce öğretmeni gelmemişti.

benim aklımda ise stajyerliği kaldırıp başka bir alana doğru geçiş yapma fikri vardı gittiğimde okula. aslında iyi bir eğitim fakültesinden mezun olmuştum ve baba mesleği olduğu için de öğretmenlik hakkında fazlasıyla bilgim vardı ama bana göre olmadığını düşündüğüm için devam etme niyetinde değildim.

şans eseri ilk dersimi yaptığım gün 24 kasım öğretmenler gününe denk gelmişti. sınıfa girdim, 9. sınıf öğrencilerimle tanıştım. onlara sene boyunca neler yapacağımızı anlattım, son 20 dakikada da eğlenceli bir oyun oynadık sınıfımla. sonra zil çaldı ve ben sigara içmek için çıkıp okulun bodrum katına indim. 15 dakikalık teneffüs sona erip sınıfa girdiğimde neden öğretmenliğe devam etmem gerektiğini anladım.

kara tahtada kocaman öğretmenler gününüz kutlu olsun yazısı ve masamın üzerinde okulun etrafını saran bahçelerden toplanmış çiçekler karşıladı beni. masamın üzeri silme çiçek doluydu. masam sapsarı olmuştu çiçekten. hayatımda bu kadar mutlu olduğum az anım olmuştur.

o gün öğretmenlik yapmaya, öğretmenliği devam etmeye karar verdim ve hala da aynı sevgiyle yapıyorum, daha da çok uzun zaman yapacağım. ben o günün borcunu ödüyorum öğrencilerime. o okulda çalıştığım süre boyunca çok şey yaptım, çok şey değiştirdim ve bununla da hala gurur duyuyorum.

ama benim yaşadıklarım güneydoğu okullarına gidip oradaki insanlara dokunan, oradaki çocukların hayatını değiştiren, onlara başka bir dünyanın mümkün olduğunu gösteren öğretmenlerin yaşadıkları ile kıyaslanamaz bile.

ferit edgü de bu kitapta hakkari’de bir mevsim geçiren bir öğretmenin hikayesini anlatmış bize. benim gibi laf kalabalığı yapmadan; kısa, öz ve vurucu bir şekilde anlatmış. öğretmenin yaşadığı zorluklar, şahit olduğu haksızlıklar, aşmaya uğraştığı dil ve kültür engeli, düzeltmeye çalıştığı yanlışlıklar... hepsi kitapta ustalıkla anlatılmış.

bence okuyun bir an önce, çünkü hala okumadıysanız biraz eksiksiniz demektir.
devamını gör...
okumakta neden bu kadar geç kaldım dediğim, beni derinden etkileyen muhteşem bir ferit edgü romanı. roman dediğime bakmayın yazım tarzı itibariyle bir tık romandan da farklı. bir çok dile çevrilmiş, dünyaca çok sevilmiş bir roman bu. bir öğretmenin hakkâri’de geçirdiği bir mevsimi anlatan roman. o kadar kitaplar hakkında yazarım ilk kez duygularım yüzünden nerden başlayıp nasıl yazacağımı bilemez bir haldeyim. bana bir çok duyguyu aynı anda yaşattı. eminim okuyan herkes aynı fikirdedir. çok uzatmadan anlatmaya çalışayım.

hakkâri’nin pirkanis köyüne sürülen* bir kazazede denizci. hem de öğretmen olarak gidiyor. ilk gidişinde bu dağ başında ne yapacağını düşünüyor. bir anahtar veriyorlar eline okulun anahtarı. sonra öğrencileri gösteriyorlar. ayaklarında ayakkabı bile olmayan o kar üstünde mosmor ayaklarla gezen öğrenciler. hiçbir şey yok. ne kağıt ne kalem ne defter.. böyle olmaz diyerek bu öğrencilerin hakkı olanı istemeye resmi kurumlara gidiyor merkeze. beklediği gibi elbette olmuyor. ilçe milli eğitimde uykulu memurlar ne dinliyor ne ilgileniyor. valiye gidiyor eh vali de daha üstlere bir şey gitmesin diye isteklerini hazırlayıp sıkı sıkı tembihliyor. resmi kurumları şikayet etme. sonra bir kitapci görüyor denizci. hiçbir şekilde dilini bilmediği bu yerde eski bir kitapci. adam süryani olduğunu söylüyor. denizciye birkaç kitap veriyor ve bir harita. denizci işlerini halledip dönüyor köye. önce bayrağı çekiyor göndere. sonra istiklal marşı okutuyor ve derse başlıyor. dilini bilmediği öğrencilerle anlaşmaya çalışıyor. kelimlerle, bazen resimle. köyde herkes biliyor onu hem de bir kazazede olarak. muhtar, oğlu, halit.. niceleri.
köyde en bilgili o. hastalıklara doktor gelmeyen köye o çare bulsun istiyorlar, ölüme çare bulsun.. nereden bulacak o dağ başında daha kendini bile bulamamışken. çocuklar bir bir ölürken, kızlar satılıp evlendirilirken.. nereden bulacak çareyi sadece bir kazazede iken. ve bir kış mevsimi orada geçiriyor. çabalayarak, öğrenmeye ve öğretmeye cabalayarak..

sonra sürgünü bitiyor. müfettişler gelip git istediğin yere diyorlar. daha kendini bulamamış, gidecek yeri var mı bilmeyen denizciye. çok şey öğretmişsin diyorlar. öğretmiş de. bulaşıcı hastalıkları, uzayı, dünyanın döndüğünü, yıldızları, yolları, dağları ovaları, başka şehirleri ve bir çok şeyi. dilini öğretiyor ve öğreniyor o bilmediği dili.
ve sobada pişen çayın yanında yediği otlu peyniri hiç unutamadığını da söylüyor.

ruhumun derinliklerine işledi bu kitap. çünkü bir öğretmen. hem öğrenmek hem öğretmek zorunda olan bir öğretmen. bir dağ başında, hiçbir imkanın olmadığı bir köyde öğretmen olmaya çalışan öğretmen...

ben belki de bir öğretmen olarak etkilendim. doğunun o zorlu koşullarında öğretmenlik yapmasam da bu mesleğin güzelliği ve zorluğu, sorumluluğu altında hisseden bir öğretmen olarak etkilendim. herkesin ayak altı ettiği, her maaş zammında öne sürdüğü, tatilini eleştirdiği, hiçbir şey olamazsam öğretmen olurum dediği ve öğretmen olamayanlarla dolu okulların olduğu meslek öğretmenlik. dışarıdan kolay görünüp içeriden insanı halden hale sokan mesleğim .

her şeyin eğitimle olduğu şu dünyada bir bireye bile dokunup hayatını değiştirmenin nasıl önemli olduğunu idrak ettiren mesleğim.

ferit edgü o kadar güzel anlatmış ki. bir insan olan, yabancılık çeken, kendini bulmaya çalışırken mesleği yapmaya çalışan bir öğretmeni. öyle içten hissettim ki. beni ağlatan tek kitap oldu kendisi. bir gün böyle bir köyde öğretmenlik yapsam ne yapardım dedirtti.

lütfen bu kitabı okuyun. okuyun ve okutturun.
yüreğimin derinlerine koydum. etkisi geçer mi , geçerse ne zamana geçer bilmediğim bir yerde hem de.
mükemmeldi..
kısa öz ve derinden...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"hakkari'de bir mevsim" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim