1.
(tematik)
nüfusu 5 milyon olduğu düşünülen suriyede bir ilce.
devamını gör...
2.
suriye'nin ikinci büyük şehri. ayrıca türkiye'ye en yakın büyükşehri, ortadoğu'nun en mühim şehirlerinden biri... hemen antakya'ya olan yakınlığı sadece fiziki değil, mental bir şehir. en azından 2011'de, bir otobüs dolusu doktor ve bir ergen olarak ziyaret ettiğimiz sırada böyleydi. ve elbette ki sağlam bir kent idi...
antakya'yı turladığımızın ertesi günü, kafilemizin çoğu pasaportlarını alarak halep yoluna düzüldü. biz de bu gruptaydık. özellikle ben hem ilk defa yurtdışına çıkmanın heyecanı, hem de o sırada yeni yeni başlayan suriye iç savaşının paniği içindeydim. nitekim savaş halep'i de vuracaktı, ama çok sonra.
2 yıl sonra büyük bir canlı bomba saldırısına maruz kalacak reyhanlı'dan geçerek sınıra geldik. bu yolculukta rehberimiz, halep'te doğup büyümüş genç bir antepli (tam da 12 eylül 1980'de doğmuş). şimdi gaziantep büyükşehir belediyesinde arapça tercümanlığı yapıyormuş. şivesi bir süre bizimkileri güldürse de bayağı sempatik adam. sınırda beklerken de pasaportlarımızı bizzat götürüp tek tek çıkış damgasını işletti; böylece girişte de çıkışta da tek tek inmemize gerek kalmadı. aynısını suriye tarafında da rehberimiz halletti, sadece bir pasaport şurtası emin olmak için otobüse binerek tek tek yüzümüze baktı, babama biraz daha merakla baktı. elbette giriş ve çıkışta free shop'ta oyalananlar epey oldu. karton karton sigaralar, export rakılar alındı. daha sınırdan yeni çıkıyoruz, bu ne hız? neyse; üstüne seyyar exchange'cilerden suriye paraları da aldık (o zamanın kuruyla 102 tl'ye 3000 suriye lirası almıştık). halen tepesinde beşar esad posterinin türkiye'yi kestiği suriye sınırından girdik; bir saati bulmayan bir yolculukla çeşitli kasabalardan geçip üniversitenin oradan halep'e girdik. bu arada dikkatimi çeken, tüm camlardan saddam ırak'ı gibi beşar başgan bakıyordu bize. ama hanedanın asıl kurucusu hafız esad'a ait hiçbir iz görmedim. bir meydanda bir heykeli vardı, o kadar. "kral öldü, yaşasın yeni kral" diye mi yapılmış ne?
böyle konuşa konuşa otobüsten ineceğimiz yere vardık: türkülerde "şen olması" temenni edilen ünlü halep kal'ası. kale önündeki manzara şu.
etkileyiciliğini daha iyi göstermek için kaleyi çeviren hendeğin fotoğraflarına da bakalım:
(ver suyu buraya sakarya nehri gibi akar).
dışı bu kadar iyi korunan kalenin içi de çok sağlam. bazı yapılar artık yıkılmış olsa da muayede salonunun kalem işleri olduğu gibi duruyor.



(kale kapısından detay)
(kalenin planı)
(kalenin içindeki cami ve hamam)
(kale burçtan panorama; ileride şam'daki adaşı kadar olmasa da epey büyük olan emevi camii görülüyor; nisan 2013'te bombalanarak yıkıldı)
(burçtan genel görünüm 2: önde carlton otel, arkada kapalıçarşı ve osmanlı yapısı adliye camii, bugün hepsi tahrip edildi)
kalede uzun uzun gezdikten sonra arabaya doluşup yakınlarda eski bir ermeni evindeki restorana gittik.

evin avlusunda da canlı müzik var, bir udi çalıyor.
ud eşliğinde kebaplar geldi, rehberimizle sohbeti koyulaştırdık. burada rehberden dinlediğim bilgilerle bir buçuk yıl kadar lisede mete yarar gibi analiz kastığım da doğrudur*. rehberimiz demişti ki;
* hafız esad'tan sadece korkulurdu, beşşar ise korkulduğu kadar seviliyor; tüm sertliğine rağmen hafız esad sonrası biraz daha kötünün iyisi. zaten siyasetle uğraşmayı sevmeyen, ingiltere'de tıp okumuş ve karısı esma'yla kurulu düzeni olan biriyken, abisi ve hafız esad'ın siyasi veliahdı basil'in ölümü üzerine yönetim (en büyük erkek olarak) ona kaldı. halk desteği de az değil.
* muhaberat kesinlikle çok güçlü, iki kardeşin birbirini ihbar ettiği olaylar çok olmuş zamanında, şimdi de halkta şurta ve gizli servisten korku büyük. ha, artık bu kadar tutuklama ve işkence yok; ama geçmişin efsanesi de çok kuvvetli.
* iç savaş şimdilik ülkenin muhafazakar ve 1980'lerde ayaklanıp hafız esad tarafından ezilmiş bölgelerinde (hama, idlib, humus gibi) var. halep'te arada destek gösterileri oluyor ama rejime destek gösterileri de yoğun, şurtadan önce onlar müdahale ediyor. özellikle bıçak sırtı dengeler üstünde oturan kozmopolit bir şehir burası ve herkes burada yaşamanın koşulu olarak esad iktidarının devamını görüyor. eğer halep ve şam gibi şehirler de muhalefete destek verirse artık esadlar kaçacak delik arar. ama kolay kolay da destek vermezler, çünkü muhaliflerin hemen hepsi islamcı; bu da kozmopolit haleplilerin işine gelmez.
rehberimiz, çok uzun kulaklı olduğunu bildiğimiz muhaberat'tan mı korkup bunları anlatmıştı yoksa kendi düşünceleri miydi bilmiyorum, ama ne dediyse çıktı. özellikle de halep'in direnmesi. burada büyük çatışmalar olsa da hiçbir zaman muhalifler idlib gibi tam bir kontrol sağlayamadı, önemli köprübaşları hep rejimin elinde durdu, nihayet muhalifler 2016'da şehir merkezinden 2020'deyse batı banliyölerinden çekildi.
öğleden sonra her kafadan bir ses çıkması ve progamın muğlaklığı hasebiyle rehberimiz bizi serbest bıraktı. herkes çarşıda alışverişe koşarken, biz de evvela emevi camisini görmeye gittik. burası, şam'daki adaşı kadar olmasa da çok büyük ve oraya da çokça benzeyen bir yapı. yapıya halk arasında "zekeriya camii" deniyordu, islam öğretisine hz. zekeriya'nın mezarının burada olduğuna inanıldığı için.




caminin içinde fotoğraf çekmemişiz. keza içeriye girerken kadınlara çarşaf ve etek veriliyordu. annemin yazması yeterli olmadı yani; pantolonla da girilmiyormuş. kadın pantolonunun tesettürü bozduğunu ilk defa orada gördüm ben. ama kabul edelim güzel gördük, zira nisan 2013'te cami ağır şekilde bombalandı ve devasa minaresi yıkıldı.
camiden çıkınca, şubat 2014'te bir canlı bomba saldırısının gerçekleştiği carlton otelin kafeteryasında oturduk. 3000 suriye lirasını ezmeye koyulduk. kahve içtik, dondurma yedik, burma tatlıları, ipekliler, inciler ve suriye çikolataları aldık, dönüşte millete dağıttık. bir 100'lük banknotu da ben saklayıp dayımın henüz 6 aylık olan oğluna "bayram harçlığı" diye verdim. anası kişi "oğluma dövizden harçlık ver" diyordu da, işte döviz. o zamanın kuruyla üç lira falandı...
ha bu arada, çarşıdaki trafik ve hijyen türkiye trafiğine rahmet okutur; herkes külüstür suzuki ve toyotalarla önüne bakmadan sürüyor, gıda malzemeleri açık havada güneş altında satılıyor, en ilginci de kapalı çarşıya katırla mal sokan esnaf. keşmekeş antakya'ya benziyor yani. fotoğrafını çekmediğime üzüldüğüm anlar bunlar; zira kendi makinemi almamıştım, fotoğraflarını kullandığım babam da çekmemiş.
dönüşe geçerken şehir caddelerinden geçtik; buralarda arşivden fotoğraf çıkmadı ama google görseller'den bazı resimlerini ekledim yine de.
* hafız esad'ın gördüğümüz tek heykeli (fotoğraftaki hanımefendi herhalde meryem buhari oluyor)
* abdülhamit döneminde yapılan saat kulesi (rehberimiz çatıdaki dört çıkıntıda o sıralarda halen idamlıkların asıldığını söylemişti).
ayrıyeten 2007'de fenerbahçe maçıyla açılan al ittihad stadının da önünden geçtik. sonra da şehirden çıktık. ama yola çıkmadan önce rehberimizle vedalaştık. tekrar free shop faslı ve suriye'den çıkıp türkiye'ye girişimizi müteakiben de yine yemeğe gidildi...
sözün özü; sadece bir yıl içinde iyice bozulacak olan iki şehri "normal halleri"yle az da olsa görmek paha biçilemez. geri kalan her şey için master card (reklamları dinlediniz(u: swh))...
antakya'yı turladığımızın ertesi günü, kafilemizin çoğu pasaportlarını alarak halep yoluna düzüldü. biz de bu gruptaydık. özellikle ben hem ilk defa yurtdışına çıkmanın heyecanı, hem de o sırada yeni yeni başlayan suriye iç savaşının paniği içindeydim. nitekim savaş halep'i de vuracaktı, ama çok sonra.
2 yıl sonra büyük bir canlı bomba saldırısına maruz kalacak reyhanlı'dan geçerek sınıra geldik. bu yolculukta rehberimiz, halep'te doğup büyümüş genç bir antepli (tam da 12 eylül 1980'de doğmuş). şimdi gaziantep büyükşehir belediyesinde arapça tercümanlığı yapıyormuş. şivesi bir süre bizimkileri güldürse de bayağı sempatik adam. sınırda beklerken de pasaportlarımızı bizzat götürüp tek tek çıkış damgasını işletti; böylece girişte de çıkışta da tek tek inmemize gerek kalmadı. aynısını suriye tarafında da rehberimiz halletti, sadece bir pasaport şurtası emin olmak için otobüse binerek tek tek yüzümüze baktı, babama biraz daha merakla baktı. elbette giriş ve çıkışta free shop'ta oyalananlar epey oldu. karton karton sigaralar, export rakılar alındı. daha sınırdan yeni çıkıyoruz, bu ne hız? neyse; üstüne seyyar exchange'cilerden suriye paraları da aldık (o zamanın kuruyla 102 tl'ye 3000 suriye lirası almıştık). halen tepesinde beşar esad posterinin türkiye'yi kestiği suriye sınırından girdik; bir saati bulmayan bir yolculukla çeşitli kasabalardan geçip üniversitenin oradan halep'e girdik. bu arada dikkatimi çeken, tüm camlardan saddam ırak'ı gibi beşar başgan bakıyordu bize. ama hanedanın asıl kurucusu hafız esad'a ait hiçbir iz görmedim. bir meydanda bir heykeli vardı, o kadar. "kral öldü, yaşasın yeni kral" diye mi yapılmış ne?
böyle konuşa konuşa otobüsten ineceğimiz yere vardık: türkülerde "şen olması" temenni edilen ünlü halep kal'ası. kale önündeki manzara şu.

etkileyiciliğini daha iyi göstermek için kaleyi çeviren hendeğin fotoğraflarına da bakalım:


dışı bu kadar iyi korunan kalenin içi de çok sağlam. bazı yapılar artık yıkılmış olsa da muayede salonunun kalem işleri olduğu gibi duruyor.








kalede uzun uzun gezdikten sonra arabaya doluşup yakınlarda eski bir ermeni evindeki restorana gittik.

evin avlusunda da canlı müzik var, bir udi çalıyor.

ud eşliğinde kebaplar geldi, rehberimizle sohbeti koyulaştırdık. burada rehberden dinlediğim bilgilerle bir buçuk yıl kadar lisede mete yarar gibi analiz kastığım da doğrudur*. rehberimiz demişti ki;
* hafız esad'tan sadece korkulurdu, beşşar ise korkulduğu kadar seviliyor; tüm sertliğine rağmen hafız esad sonrası biraz daha kötünün iyisi. zaten siyasetle uğraşmayı sevmeyen, ingiltere'de tıp okumuş ve karısı esma'yla kurulu düzeni olan biriyken, abisi ve hafız esad'ın siyasi veliahdı basil'in ölümü üzerine yönetim (en büyük erkek olarak) ona kaldı. halk desteği de az değil.
* muhaberat kesinlikle çok güçlü, iki kardeşin birbirini ihbar ettiği olaylar çok olmuş zamanında, şimdi de halkta şurta ve gizli servisten korku büyük. ha, artık bu kadar tutuklama ve işkence yok; ama geçmişin efsanesi de çok kuvvetli.
* iç savaş şimdilik ülkenin muhafazakar ve 1980'lerde ayaklanıp hafız esad tarafından ezilmiş bölgelerinde (hama, idlib, humus gibi) var. halep'te arada destek gösterileri oluyor ama rejime destek gösterileri de yoğun, şurtadan önce onlar müdahale ediyor. özellikle bıçak sırtı dengeler üstünde oturan kozmopolit bir şehir burası ve herkes burada yaşamanın koşulu olarak esad iktidarının devamını görüyor. eğer halep ve şam gibi şehirler de muhalefete destek verirse artık esadlar kaçacak delik arar. ama kolay kolay da destek vermezler, çünkü muhaliflerin hemen hepsi islamcı; bu da kozmopolit haleplilerin işine gelmez.
rehberimiz, çok uzun kulaklı olduğunu bildiğimiz muhaberat'tan mı korkup bunları anlatmıştı yoksa kendi düşünceleri miydi bilmiyorum, ama ne dediyse çıktı. özellikle de halep'in direnmesi. burada büyük çatışmalar olsa da hiçbir zaman muhalifler idlib gibi tam bir kontrol sağlayamadı, önemli köprübaşları hep rejimin elinde durdu, nihayet muhalifler 2016'da şehir merkezinden 2020'deyse batı banliyölerinden çekildi.
öğleden sonra her kafadan bir ses çıkması ve progamın muğlaklığı hasebiyle rehberimiz bizi serbest bıraktı. herkes çarşıda alışverişe koşarken, biz de evvela emevi camisini görmeye gittik. burası, şam'daki adaşı kadar olmasa da çok büyük ve oraya da çokça benzeyen bir yapı. yapıya halk arasında "zekeriya camii" deniyordu, islam öğretisine hz. zekeriya'nın mezarının burada olduğuna inanıldığı için.




caminin içinde fotoğraf çekmemişiz. keza içeriye girerken kadınlara çarşaf ve etek veriliyordu. annemin yazması yeterli olmadı yani; pantolonla da girilmiyormuş. kadın pantolonunun tesettürü bozduğunu ilk defa orada gördüm ben. ama kabul edelim güzel gördük, zira nisan 2013'te cami ağır şekilde bombalandı ve devasa minaresi yıkıldı.
camiden çıkınca, şubat 2014'te bir canlı bomba saldırısının gerçekleştiği carlton otelin kafeteryasında oturduk. 3000 suriye lirasını ezmeye koyulduk. kahve içtik, dondurma yedik, burma tatlıları, ipekliler, inciler ve suriye çikolataları aldık, dönüşte millete dağıttık. bir 100'lük banknotu da ben saklayıp dayımın henüz 6 aylık olan oğluna "bayram harçlığı" diye verdim. anası kişi "oğluma dövizden harçlık ver" diyordu da, işte döviz. o zamanın kuruyla üç lira falandı...
ha bu arada, çarşıdaki trafik ve hijyen türkiye trafiğine rahmet okutur; herkes külüstür suzuki ve toyotalarla önüne bakmadan sürüyor, gıda malzemeleri açık havada güneş altında satılıyor, en ilginci de kapalı çarşıya katırla mal sokan esnaf. keşmekeş antakya'ya benziyor yani. fotoğrafını çekmediğime üzüldüğüm anlar bunlar; zira kendi makinemi almamıştım, fotoğraflarını kullandığım babam da çekmemiş.
dönüşe geçerken şehir caddelerinden geçtik; buralarda arşivden fotoğraf çıkmadı ama google görseller'den bazı resimlerini ekledim yine de.
* hafız esad'ın gördüğümüz tek heykeli (fotoğraftaki hanımefendi herhalde meryem buhari oluyor)
* abdülhamit döneminde yapılan saat kulesi (rehberimiz çatıdaki dört çıkıntıda o sıralarda halen idamlıkların asıldığını söylemişti).
ayrıyeten 2007'de fenerbahçe maçıyla açılan al ittihad stadının da önünden geçtik. sonra da şehirden çıktık. ama yola çıkmadan önce rehberimizle vedalaştık. tekrar free shop faslı ve suriye'den çıkıp türkiye'ye girişimizi müteakiben de yine yemeğe gidildi...
sözün özü; sadece bir yıl içinde iyice bozulacak olan iki şehri "normal halleri"yle az da olsa görmek paha biçilemez. geri kalan her şey için master card (reklamları dinlediniz(u: swh))...
devamını gör...
3.
elektriklerin bir kaç saat verildigi,alt yapısı çökmüş ve an itibarı ile cia ve mossad destekli selefi cihatçı grupların batı bölgesine girmeye çalıştıkları kent.kentin yakınındaki suriye devlet güçlerine ait alayın ele geçirildigi söyleniyor.
devamını gör...