1.
buradan
hasan imamoğlu’nun bayram sabahı dile getirdiği bu beddua, günümüz siyasi atmosferinin öfke ve adaletsizlik duygularını, tarihin ve mitolojinin derin sembollerini harmanlayan çarpıcı bir söylem olarak karşımıza çıkıyor. sözlerin sertliği, sadece bireysel bir acının ifadesi değil; aynı zamanda, geçmişten günümüze süregelen haksızlıkların, adaletsizliklerin ve intikam arzusunun da yankısı niteliğinde.
bu ifadede, “çoluk çocuğunun ciğerinden et yiyerek iyileşmeye uğraşsın ve iyileşemesin” dizesi, adeta antik çağlarda tanrıların öfkesini dindirmek için yapılan kurban ritüellerini, cezanın acımasızlığını ve bedel ödemenin kaçınılmazlığını hatırlatıyor. eski yunan mitolojisinde agamemnon’un, truva savaşı öncesinde tanrıça artemis’in öfkesiyle karşı karşıya kaldığı ve kendi kızı ıphigenia’yı kurban etmek zorunda kaldığı anlatılar, benzer bir sembolik bedduanın acı gerçekliğini gözler önüne serer. bu mitolojik öğeler, adaletin, intikamın ve acının, insanlık tarihinin en eski masallarında bile yer aldığını gösterir. böylece, imamoğlu ailesinin yaşadığı travmatik süreç, sadece günümüzün siyasi dramı değil, aynı zamanda tarihsel bir sürekliliğin, kadim öfke ve intikam motiflerinin modern bir yansıması olarak okunabilir
tarih boyunca, özellikle toplumsal ve siyasi adaletsizliklere maruz kalan halkların tepkisi, benzer bir dil ve söylemle kendini göstermiştir. osmanlı'dan cumhuriyet dönemine uzanan süreçte, adaletsizlik ve haksızlık karşısında söylenen beddualar, toplumsal hafızada derin izler bırakmıştır. bu bağlamda, hasan imamoğlu’nun sözleri, yalnızca bireysel bir beddua olmanın ötesinde, maruz kalınan sistematik zulmün, “bizleri perişanlığa sürükleyenler” ifadesiyle geniş kitlelere ait bir öfkenin ve çaresizliğin simgesi haline geliyor. bu öfke, bir yandan da, adaletin yerini bulması için duyulan acil çağrının, intikamın eşiğinde bir toplumun sesi olarak yankılanıyor.
hasan imamoğlu’nun bayram sabahı dile getirdiği bu beddua, günümüz siyasi atmosferinin öfke ve adaletsizlik duygularını, tarihin ve mitolojinin derin sembollerini harmanlayan çarpıcı bir söylem olarak karşımıza çıkıyor. sözlerin sertliği, sadece bireysel bir acının ifadesi değil; aynı zamanda, geçmişten günümüze süregelen haksızlıkların, adaletsizliklerin ve intikam arzusunun da yankısı niteliğinde.
bu ifadede, “çoluk çocuğunun ciğerinden et yiyerek iyileşmeye uğraşsın ve iyileşemesin” dizesi, adeta antik çağlarda tanrıların öfkesini dindirmek için yapılan kurban ritüellerini, cezanın acımasızlığını ve bedel ödemenin kaçınılmazlığını hatırlatıyor. eski yunan mitolojisinde agamemnon’un, truva savaşı öncesinde tanrıça artemis’in öfkesiyle karşı karşıya kaldığı ve kendi kızı ıphigenia’yı kurban etmek zorunda kaldığı anlatılar, benzer bir sembolik bedduanın acı gerçekliğini gözler önüne serer. bu mitolojik öğeler, adaletin, intikamın ve acının, insanlık tarihinin en eski masallarında bile yer aldığını gösterir. böylece, imamoğlu ailesinin yaşadığı travmatik süreç, sadece günümüzün siyasi dramı değil, aynı zamanda tarihsel bir sürekliliğin, kadim öfke ve intikam motiflerinin modern bir yansıması olarak okunabilir
tarih boyunca, özellikle toplumsal ve siyasi adaletsizliklere maruz kalan halkların tepkisi, benzer bir dil ve söylemle kendini göstermiştir. osmanlı'dan cumhuriyet dönemine uzanan süreçte, adaletsizlik ve haksızlık karşısında söylenen beddualar, toplumsal hafızada derin izler bırakmıştır. bu bağlamda, hasan imamoğlu’nun sözleri, yalnızca bireysel bir beddua olmanın ötesinde, maruz kalınan sistematik zulmün, “bizleri perişanlığa sürükleyenler” ifadesiyle geniş kitlelere ait bir öfkenin ve çaresizliğin simgesi haline geliyor. bu öfke, bir yandan da, adaletin yerini bulması için duyulan acil çağrının, intikamın eşiğinde bir toplumun sesi olarak yankılanıyor.
devamını gör...