#ödüllü filmler
fantastik / korku / gerilim
10 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

klasik uyarımı baştan yapayım: bolca spoiler içeren bir yazı olacak; yani filmi henüz izlemediyseniz ve bir gün izlerim belki falan diyorsanız bu yazıyı şimdi okumamayı tercih edebilirsiniz.

hellraiser: şeytan pusuda bekliyor filmine, sözlüğe ilk geldiğim günlerde bir tanım girmişim. aradan neredeyse 3 sene geçmiş ve serideki favori filmim olmakla kalmayıp en sevdiğim korku filmlerinden de biri olan bu yapım için bir tanım gireyim dedim artık. birazcık(!) geç oldu ama olsun. *

ilk film 1987 çıkışlıydı ve bir ingiliz yapımıydı. ingiliz sanatçı clive barker'ın the hellbound heart adlı novella'sından temelini alıp yine aynı ismin yönettiği bir filmdi bu. o kitabı okudum ve cidden de bol sinematik malzeme veren bir eser diyebilirim. pinhead diye adlandırılan cenobite/demon bir korku ikonu haline geldi. 2022'de gelen ve adı ilk film gibi yalnızca hellraiser olan filmle birlikte 11 filme ulaşmış durumda bu seri. öncelikle... kitapta pinhead'in bir cinsiyeti yok. doug bradley ile özdeşleşen bu karakter filmlerde elbette ki son derece maskülendi. 2022'deki yapımda bir trans kadın oynadı bu karakteri ve bu belki de kitap ile daha uyumlu. 2022 çıkışlı filmi ben çok beğendim. hatta ilk iki filmden sonra en iyi 3. hellraiser filmiydi bence bu. bunun başlığını da belki gene 3 sene sonra falan açarım. *

hellbound: hellraiser ii filmine gelelim ki zaten başlığın esas konusu bu olmalı. ilk filmden hemen 1 sene sonra çıktı bu yapım; yani 1988'de. barker bu sefer yönetmen koltuğunda değildi ama filmin hikayesini (senaryosunu değil) yazdı ve baş yapımcılığından sorumlu oldu. bu filmi neden yönetmemiş olabilir?.. barker'ın yönettiği nightbreed, lord of illusions ve ilk hellraiser filmine detaylı tanımlar girmiştim hatta ilk ikisinin başlığını da ben açmıştım. hah işte, bunlardan birinde veya daha fazlasında bahsetmiştim bazı şeylerden. kendisi hellraiser filmini yönetmiş olsa da pek iyi bir iş çıkartamadığını düşünmüş ama yanılmıştı bence. film hem çok beğenildi hem de gişede iyi para getirdi. çektiği diğer iki film 90'larda geldi ve kanımca bunlar da süper olmasına rağmen gişede gümledi. bana göre arada yalnızca 1 sene olmasaydı bu hellraiser filmini de barker yönetirdi. yani bunun başarılı olduğu en erken 1 sene sonra tescillenmiştir muhakkak ve barker'ın başarısız bir iş yaptığını düşünmesi yüzünden buna el atmaması son derece normal. 90'lardaki filmlere de "aha, hellraiser ile olayı başarmışım. o halde yeni filmler çekeyim" diye yaklaşmış olmalı kendisi ama bunlar da maalesef gişede gümleyen yapımlar oldu. bana göre muazzamdır ikisi de, ayrı konu.

başlığın konusu olan hellraiser ii'nin biraz aceleye getirildiği belli gibi geliyor bana. yani öncelikle negatif bulduğum şeylerden bahsedeyim, filmle ilgili. biraz dağınık bir film bu. diyalogları da özensizce yazılmış gibi. birçok sahnesine de pek özenilmemiş gibi duruyor. örneğin, okültist ve manyak doktorumuz phillip channard bir hastasına ustura veriyor ve onun kendi kendisini kesmesini izliyoruz. biraz kan fışkırması falan lazım, değil mi? gerçi fizyolojik durumu garip bir hastaydı o. belki de kanının fışkırmamasına o perspektiften bakabiliriz. veya, mesela bazı sahnelerde tek perspektife fazla fokuslanılmış. yine bu sahnede bu başhekimin altında çalışan doktorun o akılalmaz şeylere bir tepki göstermesi gerekir, değil mi? gösteriyorsa da bizim onu, bu tepkileri gösterirken görmemiz lazım diye düşünüyorum. olumsuz bulduğum şeyleri bu paragrafta bitireyim dedim. görkemli bir cehennem tasviri var burada ve bu cidden de karanlık ve ihtişamlı... ama mesela o cehennem labirentini yukarıdan ve çok geniş açıdan alıyorsun. biraz inandırıcılık beklerdim açıkçası. hadi o manyak doktor da bir cenobite'a dönüştü ve onun dokunaçsı uzuvlarından çıkan silahların/aletlerin aksiyonlarını stop motion tekniğiyle yapmışsınız. biraz beetlejuice öykünmesi de var gibi bunlarda. gerçi bu iki film aynı sene gösterime girdi... bunlar son derece okey. ama o kuş bakışı, geniş açıdan gösterilen cehennem labirentinde gerçekten de daha inandırıcı bir çözüm/yöntem üretebilirmişsiniz gibi geldi bana... bir de uncle frank'in cehennemde yazma sahnesi dandik idi bence.

şimdi de, ne olumlu ne de olumsuz olarak değerlendirebileceğim şeylere gelelim... bu bir 80'ler filmi, millet. yani 80'ler demek, eğlencenin dibine vurmak demek. buradaki tüm o grotesklikleri, absürtlükleri, çılgınlıkları vs. bu çerçevede değerlendirmek lazım gelir diye düşünüyorum. elbette 80'lerde çekilen tüm filmlerde bu furyaya kapılındı, her filmci bu tür klişeleri kullanma yoluna gitti falan demiyorum. bunda bu yoldan yürünmüş. ben bundan şikayet edemem açıkçası. edenler de olabilir ama. bir şey diyemem. kurgu/konu mevzusu... film bunda da ne iyi ne de kötü bence. yani öyle dahice dokunuşlar da görmüyoruz film boyunca, bu ne zırvalık dedirtebilecek kurgusal hamleler de görmüyoruz diyebilirim. diyemeyebilirim de aslında belki... filmin sonlarında kirsty'nin julia'nın "derisini" üzerine geçirmesi mesela kimilerince saçmalık olarak görülebilir. yalnız, bu sahne "cehennem'de" geçiyor. yani o boyuttaki fizik yasaları, biyolojik formasyon vb. şeyler farklı seyredebilir, bildiğimiz dünyadan. yani böyle filmlerde çok mantık aramamak lazım diye düşünüyorum açıkçası. bu arada o sahne çok iyi bir plot twist idi bence. ilk izlediğimde asla tahmin edememiştim o julia'nın içinden kirsty'nin çıkacağını, haha.

ve artık filmi öveyim... bir kere ilk filmin mirası çok güzel değerlendirilmiş bence burada. zaten en ikonik korku filmi sahnelerinden biri olan "jesus wept" ile açılıyor; yani ilk hellraiser filminin en akılda kalıcı sahnesiydi bu bence ve genel bağlamda da korku filmleri içinde mühimsenesi bir sahne olarak alınır bu. kirsty cotton akıl hastanesinde ve babasının cehennem'den ona yardım çağrısında bulunduğunu düşünüyor. böyle düşünmekte de haklı aslında ama acaba onu uncle frank mi kandırıyormuş?.. olabilir. mümkün. julia'nın içinden kirsty çıktıysa, babası sandığı tipleme de frank olabilir. ama olmayabilir de... her neyse, filmin kurgusu bence, sonradan okültist bir manyak olduğunu öğrendiğimiz başdoktorun, julia cotton'ın üzerinde öldüğü ve kurumuş kanlarının bulunduğu yatağın özellikle evine getirilmesini istemesi ile ilginçleşmeye başlıyor. o ana kadar bu başhekimden şüphelenmemizi gerektirecek bir şey göremiyoruz, hatırladığım kadarıyla. aslında burası da sadece "kıllandırıyor". yani dr. channard'ın nasıl bir sapkın olduğunu, onun altında çalışan doktor kyle macrae'nin onun bu telefonla konuşmasını duymasının ardından evine gizlice girmesiyle öğreniyoruz. filmi bu konuda övebilirim işte... mevzuya direkt dalıyoruz sayılabilir işte. gizem boyutunu sündürmüyorlar ve ardından majestik ve dehşetli sahneler art arda geliyor.

artık yavaş yavaş noktalayayım bu yazıyı; hellbound: hellraiser ii, bana göre serinin en iyi filmidir. bana katılan çok kişi olsa da ilk film daha fazla kişi tarafından favori olarak gösteriliyor sanırım. açıkçası 11 hellraiser filminden bir tek hellraiser: judgment'a (2018) katlanamamıştım ben. neredeyse kimsenin beğenmediği hellraiser: deader (2005) ve hellraiser: hellworld'ü (2005) bile sevmiştim; özellikle de deader'ı çok beğenmiştim. şu bir gerçek ama, ki bunu orijinal filmdeki tanımımda da yazmıştım diye hatırlıyorum: başlığın konusu olan ikinci hellraiser filminden sonra seri "ucuzlaştı". örneğin hellraiser iii: hell on earth (1992), yani serinin bir sonraki filmi tipik bir amerikan korku filmiydi. çok eğlendim izlerken, orası ayrı, ama ilk iki hellraiser filmine "sanat eseri" diyebilirken, sonrakiler için "çerezlik" diyebiliyorum ancak. bir tek, yazının başlarında bahsettiğim 2022 çıkışlı film bir istisna. bu yüzden de onu serinin en iyi üçüncü filmi olarak değerlendiriyorum.

filmin müthiş ihtişamlı şu tema müziğini/müziklerini koyarak yazımı sonlandırıyorum:

(bkz: hellbound / second sight seance)

devamını gör...
prieneus reis yazar da ben hiç boş durur muyum.. elleri yoralım bakalım.... *

"ikinci film ilk filminden güzel olamaz" yargısını yıkan ilk filmin devamı olan filmler arasındadır. malum orijinal kitaptan uyarlama değil orijinal film senaryosu olarak yazılmıştır ve ilk filmin direkt devamıdır yani ilk filmin bittiği yerden devam etmektedir.

buradan sonrası ağır spoiler olmaktadır ancak spoiler diye de kapatmak istemiyorum ben de uyarımı burada yapayım.

kirsty ve erkek arkadaşı ilk filmde yaşadıkları travmadan akıl hastanesine kaldırılmıştır(erkek arkadaşını da bir daha hiç görmeyiz doktor onun taburcu olduğunu söyler ama kirsty bile sormaz aga sen nereye gittin napıyon niye bıraktın beni diye yani bir daha adı geçmez hiç) ve polis kirsty'lerin evini incelemeye gitmişlerdir bariz orada kirsty'nin babasının sapık kardeşi frank amca ile ve julia'nın öldürdüğü heriflerin kurtlanmış cesetleriyle julia'nın işkence görmüş olduğu şilteyi görürler. bu şilte kısa süre içinde çok karanlık işler çeviren dr.channard bu şilteye sahiplenip akıl hastası bir elemanına üzerine kan döktürerek julia'yı aynı frank'in ilk filmde geri geldiği gibi geri getirtir. kirsty'nin babası cehennemde yardım istemektedir ki aslında bunu isteyen kişi frank'tir ve zaten ilk filmi izleyenler de bilir ki babasının derisini ele geçiren frank'i kendi babası sanıyodu ve babasının öldürülmüş cesedini de frank sanıyodu yani cenobitelar bunu yapan adamı istiyoruz diyodu ama kirsty durumu yanlış anlıyodu tabii. burada da aynı durum mevcut olup aslında frank cehennemden kurtulmak için gene kirsty'i kandırmaya çalışır..

ilk filmden çok daha karanlık tonda olup kutunun gizemini çözen hiç konuşmayan sarışın kız cenobiteların cehenneminin kapısını açar ve ilk filmin başından da anladığımız gibi cenobiteların esasında o cehennemin sahibi olan leviathan'ın kutuyla oynamış olan insanlara işkence yapmasıyla oluştuğunu anlarız. yani pinhead, chatterer, female cenobite ve butterball hepsi insanmış falan ve pinhead haricinde diğerlerinin nasıl cenobite olduklarını çizgiromanlar yoluyla öğreniriz. yani female cenobite esasında rahibeymiş ama satanizme merak salmış, butterball yemek hastası bir obez aristokratmış, resident evil'daki nemesis'in kopyaladığı chattererda bir yetimhane bebesiymiş.

bu filmdeki en karizma karakter ise dr.channard yani daha sonra dönüştüğü dr. cenobite olmuştur. cenobitelar insan olduklarını öğrenince leviathan hemen bunları satıp doktoru bunları öldürmesi için destekliyo yani pinhead'in ona taktığı kancalar hiçbir işe yaramayıp doktor bey yılanımsı bişeyler fırlatıp onları normal insan hallerine döndürür ki o kısmı bana hassss dedirtmiştir.


ikinci filmin sonunu pek anlamamışımdır ama ilk filmin başına gönderme vardır üçüncü film de bu filmdeki şilte ile ilgili olup daha farklı bir karakter üzerinden yürümektedir ancak hell on earth: hellraiser iii zaten güzel film değildir.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"hellbound: hellraiser ii" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim