1.
yaklaşık 3 yıl önceydi istanbul üsküdar'da bulunan surp krikor lusavoriç ermeni kilisesi'nin dış sokak kapısının haçını söken mazlum s., 'ibadethanelere zarar verme' suçundan 1 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
kararı veren istanbul anadolu 64. asliye ceza mahkemesi 14 temmuz 2020 tarihli karar gerekçesini en'am suresinin 108. ayetine dayandırmıştı. laik bir mahkemenin karar gerekçesini evrensel hukukun, aklın ve bilimin ilkelerine değil de, bir dinin ayetlerine dayandırması gerçekten korkunç bir durum. gittikçe karanlığa battığımızın somut göstergelerinden biri olarak hukuk tarihimizde yerini aldı. laik mahkemelerin dinsel normlar ve metinlerden hukuksal gerekçe bulması bizleri yeniden ortaçağ'a savurmaktan başka bir işe yaramaz. bunu öngöremeyen kişi veya kişilerin istanbul gibi bir büyük kentte yargıç olması ise çok daha vahim kanımca.
kaldı ki, mahkemenin dayandığı en'am suresi 108. ayet meali şöyle diyor:
"onların, allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce allah’a söverler. biz her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. sonra dönüşleri ancak rabb'lerinedir. o, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir."
yani, ayet yine islam'ı en üstün din ve yaşam biçimi görerek, başka dinlerden olanlar için, deyim yerindeyse “uğraşmayın şu zibidilerle, ben öteki tarafta zaten hadlerini bildireceğim" iddiasında.
şimdi bu ayetlerden çağdaş, akılcı, anayasal eşitlikçi ve din-vicdan-inanç özgürlüğü bağlamında bir kural çıkar mı?
böyle şeriat hukukuna göz kırpan mahkemeler bilerek ya da bilmeyerek ateşle oynuyor. çünkü adı geçen mahkemenin bu karar gerekçesinde dayanak yaptığı sure ve adı geçen ayet mekki'dir. yani mekke'de iken islamın tebliğ döneminde, daha cihat ayetlerinin inmediği dönemlere ait bir söylem taşır. sonraki süreçte çok kanlı savaşlar olmuştur. egemenlik altına girmeyen başka inançlara hoşgörü kalkmıştır. bakın, medine'de inen bazı cihat ayetleri şöyle.
"fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz allah, yaptıklarını görendir." enfal suresi, 39. ayet
"onlarla çarpışınız. allah, onları sizin ellerinizle azaplandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü'minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun."(tevbe suresi, 14. ayet)
"öyleyse, inkar edenlerle karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları 'iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da' artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye karşılığı salıverin. öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). işte böyle; eğer allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. ancak (savaş,) sizleri birbirinizle denemesi içindir. allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (allah,) amellerini giderip-boşa çıkarmaz."(muhammed suresi, 4. ayet)
peki başka bir mahkeme çıkıp da, aynı olaya ilişkin gerekçesinde aşağıdaki ayetlere dayanarak eylemin doğruluğuna yönelik bir karar verirse; ya da savunma bu ayetlere ve yüzlerce cihat hadisine dayanarak bu eylemi savunursa; çağdaş, laik bir mahkeme, kararında şeriat fıkhı tartışmasına mı girecek?
daha çağdaş hukukun, temel değerlerini, insanlığın acı tarihinden alınan derslerle oluşan ilkelerini, hiç bir dini mezhebi, inancı-inançsızlığı referans almayan akıl ve vicdan yönünü kabul etmeyenlerle ne konuşabiliriz, hangi değerde buluşabiliriz?
kararı veren istanbul anadolu 64. asliye ceza mahkemesi 14 temmuz 2020 tarihli karar gerekçesini en'am suresinin 108. ayetine dayandırmıştı. laik bir mahkemenin karar gerekçesini evrensel hukukun, aklın ve bilimin ilkelerine değil de, bir dinin ayetlerine dayandırması gerçekten korkunç bir durum. gittikçe karanlığa battığımızın somut göstergelerinden biri olarak hukuk tarihimizde yerini aldı. laik mahkemelerin dinsel normlar ve metinlerden hukuksal gerekçe bulması bizleri yeniden ortaçağ'a savurmaktan başka bir işe yaramaz. bunu öngöremeyen kişi veya kişilerin istanbul gibi bir büyük kentte yargıç olması ise çok daha vahim kanımca.
kaldı ki, mahkemenin dayandığı en'am suresi 108. ayet meali şöyle diyor:
"onların, allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce allah’a söverler. biz her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. sonra dönüşleri ancak rabb'lerinedir. o, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir."
şimdi bu ayetlerden çağdaş, akılcı, anayasal eşitlikçi ve din-vicdan-inanç özgürlüğü bağlamında bir kural çıkar mı?
böyle şeriat hukukuna göz kırpan mahkemeler bilerek ya da bilmeyerek ateşle oynuyor. çünkü adı geçen mahkemenin bu karar gerekçesinde dayanak yaptığı sure ve adı geçen ayet mekki'dir. yani mekke'de iken islamın tebliğ döneminde, daha cihat ayetlerinin inmediği dönemlere ait bir söylem taşır. sonraki süreçte çok kanlı savaşlar olmuştur. egemenlik altına girmeyen başka inançlara hoşgörü kalkmıştır. bakın, medine'de inen bazı cihat ayetleri şöyle.
"fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz allah, yaptıklarını görendir." enfal suresi, 39. ayet
"onlarla çarpışınız. allah, onları sizin ellerinizle azaplandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü'minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun."(tevbe suresi, 14. ayet)
"öyleyse, inkar edenlerle karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları 'iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da' artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye karşılığı salıverin. öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). işte böyle; eğer allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. ancak (savaş,) sizleri birbirinizle denemesi içindir. allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (allah,) amellerini giderip-boşa çıkarmaz."(muhammed suresi, 4. ayet)
peki başka bir mahkeme çıkıp da, aynı olaya ilişkin gerekçesinde aşağıdaki ayetlere dayanarak eylemin doğruluğuna yönelik bir karar verirse; ya da savunma bu ayetlere ve yüzlerce cihat hadisine dayanarak bu eylemi savunursa; çağdaş, laik bir mahkeme, kararında şeriat fıkhı tartışmasına mı girecek?
daha çağdaş hukukun, temel değerlerini, insanlığın acı tarihinden alınan derslerle oluşan ilkelerini, hiç bir dini mezhebi, inancı-inançsızlığı referans almayan akıl ve vicdan yönünü kabul etmeyenlerle ne konuşabiliriz, hangi değerde buluşabiliriz?
devamını gör...