james clarence mangan antolojisi
başlık "elminster the wise" tarafından 10.04.2025 20:45 tarihinde açılmıştır.
1.
"elveda! şenlik geçidi hayatın o sersemletici döngüsünde çok geçmeden unutup gideceksin beni ama nerede, ey düzenbaz! nerede kaçabilirim senin hayalinden? elveda! çünkü orada gökler parlaktır ve çiçekler serilir yoluna"*
editörlüğü ve derlemesi amerikalı şair louise imogen guiney tarafından yapılan ve 1897 yılında ilk baskısı görücüye çıkmış olan; tanatosentrik temanın üstadlarından james clarence mangan'a ait şiir antolojisi. türkçe çevirisi olmamakla birlikte başlık açma kuralları gereği, 'james clarence mangan: his selected poems' olarak başlık açamadığım için böyle bir alternatif üretmek durumunda kaldım ne yazık ki. eseri kurcalarken david james o'donoghue'a ait olan the life and writings of james clarence mangan biyografisinden de faydalanmak niyetindeyim ki bu kitabın girişi my themes gibi müthiş bir şaheser ile açılmakta.* my themes, -ki hiç kuşku yok, sonrasında gelen the white lady şiiri de en az bu kadar görkemlidir- bu antolojide ne yazık ki yer almıyor ancak ilgilisi için not düşmek gerekirse the prose writings of james clarence mangan* derlemesinin 284-287 sayfaları arasında hâlihazırda mevcut. bu şiirin çok sevdiğim bir kısmına ayrıca yer verdikten sonra hem kitabı hem de mangan'ın hayatını biraz kurcalamakla başlayabileceğimize inanıyorum.
"awake! thou art as one who dreams;
thy quiver overflows with melancholy sand! thou faintest in the noontide beams!
thy crystal beaker
of song is banned!
filled with the juice of poppies from dull streams
ın sleepy lands, it can but make thee weaker!"
türkçe çevirisi ile:
"uyan! bir düş görüyorsun sen;
mahzun kumlar ile dolup taşıyor sadağın!
öğle güneşinde bitap düşerken
kristal kadehi
yasaklıdır artık şarkının!
donuk ırmaklarından gelen
uykuya düşmüş diyarların
haşhaş-âbıyla doldurdun onu
ve seni ancak aciz kılacaktır!"
kuşku yok ki; mangan, 19. yüzyıl irlanda edebiyatının en müstesna figürlerinden biri olarak, hem bireysel trajedisini hem de ulusal melankoliyi kendi lirik dehasında sentezleyen, sınırları muğlak ama estetik dokusu görece -kötümser bir ifade ile- keskin bir şairdi. birazdan bazılarına değineceğim üzere, şiirleri müthiş bir açıklık ile irlanda’nın koloniyal tarihindeki kırılma noktalarından beslenen bir ulusal bellek inşasına girişirken aynı zamanda bireysel bir yabancılaşmanın ve içe dönüşün de mimesisini yaratıyor. onu yalnızca bir milliyetçi romantik ya da irlanda’nın kayıp ozanı gibi kısmen dar kategorilere sıkıştırmak yerine edebiyat aracılığıyla gerçeklik algısını dönüştürebilen ve bunu yaparken dili bir metafizik form olarak işleyen ve dahi batı edebiyatında ihmal edilmiş liminal bir figür olarak konumlandırmak şart.
mangan ile ilk defa kayda değer biçimde walton litz'in, james joyce biyografisinde ilgilenmeye başladım. litz'in birkaç pasajına da kitabında yer verdiği; joyce'un university college dublin'den mezun olmadan hemen önce* ele aldığı james clarence mangan makalesi; joyce'un, aşağıda orijinal alıntıya yer vereceğim üzere sözünü ettiği 'sokaklarda eski bir günahın kefaretini öder gibi yalnız yürüyen ve ezilen çimenlerin yasını içinde duyumsamayan' şaire karşı içimde ilginç bir merak uyandırdı ki joyce'un bu okumasının epey zalim olduğunu da belirtmek gerekir. litz, makalenin içeriğini; egzotik, patervari bir üslupla kaleme alınmış ve sessizlik, sürgün, kurnazlık gibi temaler üzerinden lirik bir savunma niteliğinde adleder ve makalenin merkezinde ucuz ahlakçılığın ve dar görüşlü yurtseverliğin kurbanı olan mangan'ın yer aldığını belirtir özellikle. alıntıyı bırakıyorum aşağıya, sonrasında joyce'u biraz boşa düşürme niyetiyle kalemimi kullanacağım.
"...when mangan is remembered in his country (for he is sometimes spoken of in literary societies), his countrymen lament that such poetic faculty was mated with so little rectitude of conduct, surprised to find this faculty in a man whose vices were exotic and who was little of a patriot. those who have written of him, have been scrupulous in holding the balance between the drunkard and the opium-eater, and have sought to discover whether learning or imposture lies behind such phrases as ‘from the ottoman’ or ‘from the coptic’: and save for this small remembrance, mangan has been a stranger in his country, a rare and unsympathetic figure in the streets, where he is seen going forward alone like one who does penance for some ancient sin.
mangan is the type of his race. history encloses him so straitly that even his fiery moments do not set him free from it. he, too, cries out, in his life and in his mournful verse, against the injustice of despoilers, but never laments a deeper loss than the loss of plaids and the line has never been drawn about the tent of a legend upon itself as it moves down the cycles. and because this tradition is so much with him he has accepted it with all its griefs and failures, and has not known how to change it, as the strong spirit knows, and so would bequeath it: the poet who hurls his anger against tyrants would establish upon the future an intimate and far more cruel tyranny..."
- a. walton litz - james joyce s. 26
joyce'un çizgisinden biraz taşıp mangan'ın üslubunu tanımlamalak gerekirse şayet; burada derlenen şiirleri dahil olmak üzere tüm eserleri; tarihsel epik ile gotik romantizmin iç içe geçtiği, lirik ekspresyonizmin izlerine rastlayabileceğimiz ve post-kolonyal irlanda’nın travmatik bilinçaltının açığa vurulduğu metinler olarak okunabilir rahatlıkla. mangan’ın şiirlerinde, özellikle en bilinen şiiri olan my dark rosaleen -ki bu şiirde irlanda’nın ulusal kimliğini feminen bir beden imgesiyle özdeşleştirmesinde açıkça hissedilir bahsettiğim açıklık. burada rosaleen figürü, hem bir sevgili hem de alegorik bir vatan figürüdür; dolayısıyla şiir, aşk şiiri formunda kurgulanmış bir politik manifestoya dönüşmüştür- ve o’hussey’s ode to the maguire, -thomas moore’un vatansever şiirlerine paralellik gösterdiğini söylemek mümkün maguire'nin ancak moore’un şiirlerinde görülen idealleştirilmiş pastoral irlanda mangan’da daha gotik ve trajik bir atmosfere sahip- a lament for the princes of tyrone and tyrconnell ve the expedition and death of king dathy gibi daha az göz önünde bulunmuş metinlerinde, irlanda’nın kayıp geçmişine duyulan özlem bir açıdan alegorik figürasyon olarak şekillenir. bu eserlerde tarihsel gerçeklik ile mitsel anlatının sınırlarının bulanık oluşudur aslında ilgi çekici olan. yerel tarih, pastoral bir sahne olarak idealize edilirken, aynı zamanda trajik bir nostalji içinde yitirilmiş bir ütopya olarak da sunulur mangan tarafından. mangan’ın poetikasında belirginleşen en önemli estetik ve yapısal unsur sanıyorum ritmik tekrarlar ve refrenlerdir. oral gelenekten beslenen, müzikaliteyi metnin ontolojik bir bileşeni olarak kullanan bu tekrar formu; hem şiire ritmik bir hipnoz kazandırıyor hem de onun içsel musikiyle bir yankı oluşturmasını sağlıyor. the time of the barmecides, the karamanian exile ve the wail and warning of the three khalendeers gibi şiirlerde görülen bu ses örgüsü belki fazla iddialı bir tanımlama olacak ancak edgar allan poe’nun daha sonraları geliştirdiği lirik obsesyon ve fonetik döngülerle bana kalırsa paralellik taşıyor ancak mangan’ın farkı, bu fonetik devinimi yalnızca içsel bir müzikalite yaratmak için değil aynı zamanda tarihsel ve mitolojik çağrışımlar arasında bir köprü kurmak için kullanması diyebiliriz.
öte yandan, mangan’ın edebi üretimi, yalnızca irlanda tarihine bağlı kalmaz; sahte çeviri -pseudo-translation- pratiği aracılığıyla doğu’nun mistik dünyasını da bir kurmaca alan olarak yeniden üretir esasında. the karamanian exile, the last words of al-hassan, the howling song of al-mohara gibi metinleri -joyce bunları fazla 'göz boyamaya yönelik' bulmuştur- batı’nın oryantalist fantezileriyle yoğrulmuş ancak aynı zamanda sahte bir etnografik gerçekçilikle sunulmuş egzotik anlatılardır bana kalırsa ve şiirsel kurgu da sıklıkla maskeli lirizm formundadır. burada doğu, gerçekte var olmayan bir dizi mitolojik imge ve edebi illüzyon aracılığıyla irlanda'nın kayıp kimliğiyle özdeşleştirilen bir başka ötekilik alanı olarak temsil edilir sanıyorum, mangan tarafından. mangan’ın bu sahte çeviri pratiği, edward said'in oryantalizm olarak tanımladığı ideolojik yapı ile james clifford’un etnografik roman dediği kurmaca alan arasında gidip gelen bir edebi üretimdir. burada önemli olan nokta mangan’ın bu anlatıları bir gerçeklik iddiasıyla sunmaktan çok, onları edebi bir oyun alanı olarak kullanmasıdır ki bence joyce'un bakış açısını kısmen çürütecektir. aynı zamanda bu sözde çevirilerin, mangan’ın modern kimlik parçalanmasını yansıtan erken bir palimpsestik şiir anlayışı geliştirdiğini gösterdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
mangan’ın eserlerinde, modernist edebiyatın erken formlarını andıran bir belirsizlik ve kimlik kayması da gözlemleniyor. bir metin çeviri mi, orijinal mi ya da mangan gerçekten bir alman, arap ya da osmanlı şairinden mi ilham almış yoksa kendi bilinçaltının kurguladığı bir evrenden mi seslenmekte kestirmesi güç. bu bilinçli muğlaklık, mangan’ın edebiyatını basit bir ulusal romantizmin ötesine taşıyor ve onu post-modern intertekstüalite pratiğinin öncüllerinden biri haline getirmeye yeter de artar bu.
bu eserde derlenmiş şiirleri baz alırsak eğer; edebi geleneği içinde değerlendirildiğinde, mangan’ın hem yerel hem de evrensel bir figür olduğu söylenebilir. irlanda’nın milliyetçi edebiyatının ilk büyük isimlerinden biri olarak yeats’i, joyce’u ve hatta beckett’ı etkileyen bir figür olurken, aynı zamanda poe’nun ritmik deneyleriyle, lautréamont’un gotik estetiğiyle ve borges’in apokrif metinleriyle kıyaslanabilecek bir yapısal oyunbazlık sergiliyor. ne nadir bulunan bir lirikal tatmin hissi! ancak coşkum bir kenara; ne var ki, bu estetik yetkinlik ve yaratıcı devinim, öncülleri ve ardılları gibi trajik bir hayatın gölgesinde kalmış durumda. fakirlik, alkolizm ve opiat bağımlılığı, onun bedensel ve ruhsal çöküşünü hızlandırmış, bir anlamda kendi eserlerinde tasvir ettiği egzotik sürgünlük ve ruhsal düşüşü bizzat yaşamıştır da mangan'a. 1849’da, dublin’de, sefalet içinde ölümüyle birlikte, irlanda edebiyatı bir kuşağını kaybetmiş, ancak bir şairin ölümü miti de yaratılmıştır zannımca.
bu antolojiyi de kapsayarak, mangan'ın sıklıkla yer verdiği imgelere göz atacak olursak eğer bizi funereal -cenaze töreni estetiği-, başta da belirttiğim üzere oldukça tanatosentrik ve melankolik alegoriler karşılıyor. ki the nameless one şiirinde bu melankoli doruğa çıkıyor zira mangan burada yalnızca biyografik değil, varoluşsal bir yoklukla yüzleşiyor. kendini, byron ve burns gibi yıkım içindeki şairlerle özdeşleştiriyor ve damnatio memoriae korkusunu oldukça kapalı bir biçimde işliyor. bunu da sanıyorum o'donoghue'un da mangan'ın yaşamının ilk yılları için özellikle değindiği, 'katı bir baba figürünün gölgesinde büyümek ve genç yaşta ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmak,' gibi, hayatı boyunca geçtiği eşiklere bağlamak mümkündür.
ki konuyu toparlayıp bir daha açmak için yıllarca beklemek üzere kapatmadan önce the woman of three cows gibi, antolojideki favori şiirime de referans vererek; mangan'ın bazı şiirlerinde alttan alta irlanda’nın toplumsal yapısına dair hicivli bir alt metin bulunduran pastoral parodi örneklerine rastlamanın mümkün olduğunu ve halk söylemiyle 'aristokratik üslubu' bu şiirlerde ironik biçimde yan yana getirdiğini not düşeyim. mangan, klasik retoriği halkın diliyle çarpıştırarak, dönemin sınıf hiyerarşisine dair ince dokunuşlarla dolu bir eleştiri yapar bana kalırsa.
irlanda'nın yaslı şairine, elminster the wise'dan sevgilerimle. keyifli okumalar!
editörlüğü ve derlemesi amerikalı şair louise imogen guiney tarafından yapılan ve 1897 yılında ilk baskısı görücüye çıkmış olan; tanatosentrik temanın üstadlarından james clarence mangan'a ait şiir antolojisi. türkçe çevirisi olmamakla birlikte başlık açma kuralları gereği, 'james clarence mangan: his selected poems' olarak başlık açamadığım için böyle bir alternatif üretmek durumunda kaldım ne yazık ki. eseri kurcalarken david james o'donoghue'a ait olan the life and writings of james clarence mangan biyografisinden de faydalanmak niyetindeyim ki bu kitabın girişi my themes gibi müthiş bir şaheser ile açılmakta.* my themes, -ki hiç kuşku yok, sonrasında gelen the white lady şiiri de en az bu kadar görkemlidir- bu antolojide ne yazık ki yer almıyor ancak ilgilisi için not düşmek gerekirse the prose writings of james clarence mangan* derlemesinin 284-287 sayfaları arasında hâlihazırda mevcut. bu şiirin çok sevdiğim bir kısmına ayrıca yer verdikten sonra hem kitabı hem de mangan'ın hayatını biraz kurcalamakla başlayabileceğimize inanıyorum.
"awake! thou art as one who dreams;
thy quiver overflows with melancholy sand! thou faintest in the noontide beams!
thy crystal beaker
of song is banned!
filled with the juice of poppies from dull streams
ın sleepy lands, it can but make thee weaker!"
türkçe çevirisi ile:
"uyan! bir düş görüyorsun sen;
mahzun kumlar ile dolup taşıyor sadağın!
öğle güneşinde bitap düşerken
kristal kadehi
yasaklıdır artık şarkının!
donuk ırmaklarından gelen
uykuya düşmüş diyarların
haşhaş-âbıyla doldurdun onu
ve seni ancak aciz kılacaktır!"
kuşku yok ki; mangan, 19. yüzyıl irlanda edebiyatının en müstesna figürlerinden biri olarak, hem bireysel trajedisini hem de ulusal melankoliyi kendi lirik dehasında sentezleyen, sınırları muğlak ama estetik dokusu görece -kötümser bir ifade ile- keskin bir şairdi. birazdan bazılarına değineceğim üzere, şiirleri müthiş bir açıklık ile irlanda’nın koloniyal tarihindeki kırılma noktalarından beslenen bir ulusal bellek inşasına girişirken aynı zamanda bireysel bir yabancılaşmanın ve içe dönüşün de mimesisini yaratıyor. onu yalnızca bir milliyetçi romantik ya da irlanda’nın kayıp ozanı gibi kısmen dar kategorilere sıkıştırmak yerine edebiyat aracılığıyla gerçeklik algısını dönüştürebilen ve bunu yaparken dili bir metafizik form olarak işleyen ve dahi batı edebiyatında ihmal edilmiş liminal bir figür olarak konumlandırmak şart.
mangan ile ilk defa kayda değer biçimde walton litz'in, james joyce biyografisinde ilgilenmeye başladım. litz'in birkaç pasajına da kitabında yer verdiği; joyce'un university college dublin'den mezun olmadan hemen önce* ele aldığı james clarence mangan makalesi; joyce'un, aşağıda orijinal alıntıya yer vereceğim üzere sözünü ettiği 'sokaklarda eski bir günahın kefaretini öder gibi yalnız yürüyen ve ezilen çimenlerin yasını içinde duyumsamayan' şaire karşı içimde ilginç bir merak uyandırdı ki joyce'un bu okumasının epey zalim olduğunu da belirtmek gerekir. litz, makalenin içeriğini; egzotik, patervari bir üslupla kaleme alınmış ve sessizlik, sürgün, kurnazlık gibi temaler üzerinden lirik bir savunma niteliğinde adleder ve makalenin merkezinde ucuz ahlakçılığın ve dar görüşlü yurtseverliğin kurbanı olan mangan'ın yer aldığını belirtir özellikle. alıntıyı bırakıyorum aşağıya, sonrasında joyce'u biraz boşa düşürme niyetiyle kalemimi kullanacağım.
"...when mangan is remembered in his country (for he is sometimes spoken of in literary societies), his countrymen lament that such poetic faculty was mated with so little rectitude of conduct, surprised to find this faculty in a man whose vices were exotic and who was little of a patriot. those who have written of him, have been scrupulous in holding the balance between the drunkard and the opium-eater, and have sought to discover whether learning or imposture lies behind such phrases as ‘from the ottoman’ or ‘from the coptic’: and save for this small remembrance, mangan has been a stranger in his country, a rare and unsympathetic figure in the streets, where he is seen going forward alone like one who does penance for some ancient sin.
mangan is the type of his race. history encloses him so straitly that even his fiery moments do not set him free from it. he, too, cries out, in his life and in his mournful verse, against the injustice of despoilers, but never laments a deeper loss than the loss of plaids and the line has never been drawn about the tent of a legend upon itself as it moves down the cycles. and because this tradition is so much with him he has accepted it with all its griefs and failures, and has not known how to change it, as the strong spirit knows, and so would bequeath it: the poet who hurls his anger against tyrants would establish upon the future an intimate and far more cruel tyranny..."
joyce'un çizgisinden biraz taşıp mangan'ın üslubunu tanımlamalak gerekirse şayet; burada derlenen şiirleri dahil olmak üzere tüm eserleri; tarihsel epik ile gotik romantizmin iç içe geçtiği, lirik ekspresyonizmin izlerine rastlayabileceğimiz ve post-kolonyal irlanda’nın travmatik bilinçaltının açığa vurulduğu metinler olarak okunabilir rahatlıkla. mangan’ın şiirlerinde, özellikle en bilinen şiiri olan my dark rosaleen -ki bu şiirde irlanda’nın ulusal kimliğini feminen bir beden imgesiyle özdeşleştirmesinde açıkça hissedilir bahsettiğim açıklık. burada rosaleen figürü, hem bir sevgili hem de alegorik bir vatan figürüdür; dolayısıyla şiir, aşk şiiri formunda kurgulanmış bir politik manifestoya dönüşmüştür- ve o’hussey’s ode to the maguire, -thomas moore’un vatansever şiirlerine paralellik gösterdiğini söylemek mümkün maguire'nin ancak moore’un şiirlerinde görülen idealleştirilmiş pastoral irlanda mangan’da daha gotik ve trajik bir atmosfere sahip- a lament for the princes of tyrone and tyrconnell ve the expedition and death of king dathy gibi daha az göz önünde bulunmuş metinlerinde, irlanda’nın kayıp geçmişine duyulan özlem bir açıdan alegorik figürasyon olarak şekillenir. bu eserlerde tarihsel gerçeklik ile mitsel anlatının sınırlarının bulanık oluşudur aslında ilgi çekici olan. yerel tarih, pastoral bir sahne olarak idealize edilirken, aynı zamanda trajik bir nostalji içinde yitirilmiş bir ütopya olarak da sunulur mangan tarafından. mangan’ın poetikasında belirginleşen en önemli estetik ve yapısal unsur sanıyorum ritmik tekrarlar ve refrenlerdir. oral gelenekten beslenen, müzikaliteyi metnin ontolojik bir bileşeni olarak kullanan bu tekrar formu; hem şiire ritmik bir hipnoz kazandırıyor hem de onun içsel musikiyle bir yankı oluşturmasını sağlıyor. the time of the barmecides, the karamanian exile ve the wail and warning of the three khalendeers gibi şiirlerde görülen bu ses örgüsü belki fazla iddialı bir tanımlama olacak ancak edgar allan poe’nun daha sonraları geliştirdiği lirik obsesyon ve fonetik döngülerle bana kalırsa paralellik taşıyor ancak mangan’ın farkı, bu fonetik devinimi yalnızca içsel bir müzikalite yaratmak için değil aynı zamanda tarihsel ve mitolojik çağrışımlar arasında bir köprü kurmak için kullanması diyebiliriz.
öte yandan, mangan’ın edebi üretimi, yalnızca irlanda tarihine bağlı kalmaz; sahte çeviri -pseudo-translation- pratiği aracılığıyla doğu’nun mistik dünyasını da bir kurmaca alan olarak yeniden üretir esasında. the karamanian exile, the last words of al-hassan, the howling song of al-mohara gibi metinleri -joyce bunları fazla 'göz boyamaya yönelik' bulmuştur- batı’nın oryantalist fantezileriyle yoğrulmuş ancak aynı zamanda sahte bir etnografik gerçekçilikle sunulmuş egzotik anlatılardır bana kalırsa ve şiirsel kurgu da sıklıkla maskeli lirizm formundadır. burada doğu, gerçekte var olmayan bir dizi mitolojik imge ve edebi illüzyon aracılığıyla irlanda'nın kayıp kimliğiyle özdeşleştirilen bir başka ötekilik alanı olarak temsil edilir sanıyorum, mangan tarafından. mangan’ın bu sahte çeviri pratiği, edward said'in oryantalizm olarak tanımladığı ideolojik yapı ile james clifford’un etnografik roman dediği kurmaca alan arasında gidip gelen bir edebi üretimdir. burada önemli olan nokta mangan’ın bu anlatıları bir gerçeklik iddiasıyla sunmaktan çok, onları edebi bir oyun alanı olarak kullanmasıdır ki bence joyce'un bakış açısını kısmen çürütecektir. aynı zamanda bu sözde çevirilerin, mangan’ın modern kimlik parçalanmasını yansıtan erken bir palimpsestik şiir anlayışı geliştirdiğini gösterdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
mangan’ın eserlerinde, modernist edebiyatın erken formlarını andıran bir belirsizlik ve kimlik kayması da gözlemleniyor. bir metin çeviri mi, orijinal mi ya da mangan gerçekten bir alman, arap ya da osmanlı şairinden mi ilham almış yoksa kendi bilinçaltının kurguladığı bir evrenden mi seslenmekte kestirmesi güç. bu bilinçli muğlaklık, mangan’ın edebiyatını basit bir ulusal romantizmin ötesine taşıyor ve onu post-modern intertekstüalite pratiğinin öncüllerinden biri haline getirmeye yeter de artar bu.
bu eserde derlenmiş şiirleri baz alırsak eğer; edebi geleneği içinde değerlendirildiğinde, mangan’ın hem yerel hem de evrensel bir figür olduğu söylenebilir. irlanda’nın milliyetçi edebiyatının ilk büyük isimlerinden biri olarak yeats’i, joyce’u ve hatta beckett’ı etkileyen bir figür olurken, aynı zamanda poe’nun ritmik deneyleriyle, lautréamont’un gotik estetiğiyle ve borges’in apokrif metinleriyle kıyaslanabilecek bir yapısal oyunbazlık sergiliyor. ne nadir bulunan bir lirikal tatmin hissi! ancak coşkum bir kenara; ne var ki, bu estetik yetkinlik ve yaratıcı devinim, öncülleri ve ardılları gibi trajik bir hayatın gölgesinde kalmış durumda. fakirlik, alkolizm ve opiat bağımlılığı, onun bedensel ve ruhsal çöküşünü hızlandırmış, bir anlamda kendi eserlerinde tasvir ettiği egzotik sürgünlük ve ruhsal düşüşü bizzat yaşamıştır da mangan'a. 1849’da, dublin’de, sefalet içinde ölümüyle birlikte, irlanda edebiyatı bir kuşağını kaybetmiş, ancak bir şairin ölümü miti de yaratılmıştır zannımca.
bu antolojiyi de kapsayarak, mangan'ın sıklıkla yer verdiği imgelere göz atacak olursak eğer bizi funereal -cenaze töreni estetiği-, başta da belirttiğim üzere oldukça tanatosentrik ve melankolik alegoriler karşılıyor. ki the nameless one şiirinde bu melankoli doruğa çıkıyor zira mangan burada yalnızca biyografik değil, varoluşsal bir yoklukla yüzleşiyor. kendini, byron ve burns gibi yıkım içindeki şairlerle özdeşleştiriyor ve damnatio memoriae korkusunu oldukça kapalı bir biçimde işliyor. bunu da sanıyorum o'donoghue'un da mangan'ın yaşamının ilk yılları için özellikle değindiği, 'katı bir baba figürünün gölgesinde büyümek ve genç yaşta ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmak,' gibi, hayatı boyunca geçtiği eşiklere bağlamak mümkündür.
ki konuyu toparlayıp bir daha açmak için yıllarca beklemek üzere kapatmadan önce the woman of three cows gibi, antolojideki favori şiirime de referans vererek; mangan'ın bazı şiirlerinde alttan alta irlanda’nın toplumsal yapısına dair hicivli bir alt metin bulunduran pastoral parodi örneklerine rastlamanın mümkün olduğunu ve halk söylemiyle 'aristokratik üslubu' bu şiirlerde ironik biçimde yan yana getirdiğini not düşeyim. mangan, klasik retoriği halkın diliyle çarpıştırarak, dönemin sınıf hiyerarşisine dair ince dokunuşlarla dolu bir eleştiri yapar bana kalırsa.
irlanda'nın yaslı şairine, elminster the wise'dan sevgilerimle. keyifli okumalar!
devamını gör...