1.
ünlü alman besteci. birinci senfonisini tamamlaması 21 yıl sürmüş. şimdi olsa bir sanatçının bir müzik eseri uğruna o'nun dörtte biri kadar bile zamanını vermesi imkansız.
devamını gör...
2.
dünyanın bilinen en eski lanetine, karşılıksız aşka kapılmış ve ömrü boyunca bir bıçak izi gibi bunu taşımış olan besteci. 20'li yaşlarında robert schumann ile tanışıyor brahms ve schumann brahms'ın yeteneği karşısında neredeyse büyüleniyor böylece aralarında bir dostluk başlıyor -ki schumann'ın yeni yollar makalesinde brahms'ı övmesi, brahms için tanınmanın kapılarını aralıyor- ve bu dostluk schumann akıl hastanesine yatana kadar ve sonrasında da devam ediyor fakat bu süreç brahms için büyük bir felaketin de başlangıcı oluyor. bu büyük felaket; robert schumann'ın eşi, piyano virtüözü clara josephine wieck veya bilinen ismiyle clara schumann. robert hastanedeyken ikilinin mesafeli dostluğu başlıyor ve brahms clara'ya robert'ın durumu hakkında bilgi vermek için aracı görevini üstleniyor. bu mektuplaşmalar sürerken brahms gittikçe clara'ya karşı bir hayranlık duymaya başlıyor ve bu hayranlık yavaş yavaş yerini filizlenmek üzere olan bir aşka bırakıyor fakat brahms bu durumu asla yansıtmadan aracı görevini robert schumann 1856 yılında ölene kadar devam ettiriyor.
daha sonrasında ikilinin dostluğu devam etse bile brahms hislerini söylemiyor ve kendisini eşinin eserlerini tanıtmaya adamış olan clara'ya ve clara'nın çocuklarına adıyor. hislerini belli etmeden uzun süre boyunca yalnızca dostluğu ile clara'ya eşlik etmeye devam ediyor. ikilinin arasına sık sık mesafeler girse bile mektuplaşmalar kesilmiyor hatta git gide samimi bir duruma geliyor konuşmaları fakat ne çare, clara yalnızca yakın bir dost olarak görüyor brahms'ı. son dönemlerinde yazılan mektuplar bir noktada kafa karıştırıcı olsa da ikilinin arasındaki ilişki hiçbir zaman karşılıklı bir aşka dönüşmüyor ve gençliğinin en güzel zamanlarından ölene kadar sevdiği ve asla bir karşılık bulamadığı -hatta belki de beklemediği- kadını 1896 yılında tamamen kaybediyor. zaten clara'nın ölümünden kısa süre sonra kendisi de ölümü eski bir dost gibi selamlıyor.
tchaikovsky ne kadar kendisini yeteneksiz olarak tanımlasada bence brahms'ın keman-piyano sonatlarında insanın ruhuna dokunan bir şeyler var. bütün bu yaşanmışlığın, haykırılamayan sevginin söylenmemiş sözleri ve gönderilmeden yakılmış mektupların çaresizliği insanın içine hiç gitmeyecek bir ağırlık gibi yerleşir, bu yüzden brahms'ın mektupları müziğidir, söylenmemiş cümleleri, katlandığı bu çaresizlik ve sevgisini içine gömüp her an o sevginin kaynağını izlemek zorunda olma laneti onun eserlerindeki çığlık gibidir. zaten bütün bu hikayenin altında yatanları bilmek bana yemişim tchaikovsky'i ben zaten antonín dvořák seviyorum dedirtmiştir.*
benim için brahms ve eserleri platonik aşkın tanımı gibidir çünkü bana kalırsa böyle bir sevmek çok nadir görülür. ne zaman herhangi bir şeyin imkansızlığı -benim durumumda sanıyorum bu imkansızlık birini sevmek olurdu- altında ezilsem ve bir cam gibi dağılıp gideceğimi hissetsem sığındığım ilk kapı brahms'ın sanatıdır bu yüzden. hiç tatmadan da brahms'dan öğrendiğim bir şey var ise; asla sizin olmayacak bir şeyi sevmek, hayatın; " her istediğine sahip olamazsın" deme şeklidir. dünyanın artık yalnızca kendi etrafında dönmediğini fark eder ve bir gülümsemenin önünde tüm varlığın ile diz çökersin ama uzanıp ona dokunamayacağını bilirsin, işte bu insanın parmaklarının ucunu yakan bir şeydir. hangimizde brahms'da bulunan bu bağlılık var bilinmez, hangimiz sevmenin ve sevilmenin böylesine denk geliriz o da muamma ama şu var ki ölmeyecek tüm tutkular sanat ile varlığını sürdürmeye ve içimizde bir şeyleri taze tutmaya devam eder. bundan dolayı nasırlaşmış her yanımızı törpüler sanat, giden yine bizdendir, bizim etimizdir ama en azından içimizdeki bir şeyleri korumaya belki yeter.
şair lisel mueller'in kaleminden brahms ve clara:
johannes brahms and
clara schumann
the modern biographers worry
“how far it went,” their tender friendship.
they wonder just what it means
when he writes he thinks of her constantly,
his guardian angel, beloved friend.
the modern biographers ask
the rude, irrelevant question
of our age, as if the event
of two bodies meshing together
establishes the degree of love,
forgetting how softly eros walked
in the nineteenth-century, how a hand
held overlong or a gaze anchored
in someone’s eyes could unseat a heart,
and nuances of address not known
in our egalitarian language
could make the redolent air
tremble and shimmer with the heat
of possibility. each time ı hear
the ıntermezzi, sad
and lavish in their tenderness,
ı imagine the two of them
sitting in a garden
among late-blooming roses
and dark cascades of leaves,
letting the landscape speak for them,
leaving us nothing to overhear.
ek olarak türkçe bir kaynak bulamadım ama mektuplaşmalar ve hikayenin atladığım detayları ile ilgilenen olursa diye buraya detaylı bir yazı bırakıyorum: www.brainpickings.org/2017/...
bunu da eklemezsem içimde kalırdı:
daha sonrasında ikilinin dostluğu devam etse bile brahms hislerini söylemiyor ve kendisini eşinin eserlerini tanıtmaya adamış olan clara'ya ve clara'nın çocuklarına adıyor. hislerini belli etmeden uzun süre boyunca yalnızca dostluğu ile clara'ya eşlik etmeye devam ediyor. ikilinin arasına sık sık mesafeler girse bile mektuplaşmalar kesilmiyor hatta git gide samimi bir duruma geliyor konuşmaları fakat ne çare, clara yalnızca yakın bir dost olarak görüyor brahms'ı. son dönemlerinde yazılan mektuplar bir noktada kafa karıştırıcı olsa da ikilinin arasındaki ilişki hiçbir zaman karşılıklı bir aşka dönüşmüyor ve gençliğinin en güzel zamanlarından ölene kadar sevdiği ve asla bir karşılık bulamadığı -hatta belki de beklemediği- kadını 1896 yılında tamamen kaybediyor. zaten clara'nın ölümünden kısa süre sonra kendisi de ölümü eski bir dost gibi selamlıyor.
tchaikovsky ne kadar kendisini yeteneksiz olarak tanımlasada bence brahms'ın keman-piyano sonatlarında insanın ruhuna dokunan bir şeyler var. bütün bu yaşanmışlığın, haykırılamayan sevginin söylenmemiş sözleri ve gönderilmeden yakılmış mektupların çaresizliği insanın içine hiç gitmeyecek bir ağırlık gibi yerleşir, bu yüzden brahms'ın mektupları müziğidir, söylenmemiş cümleleri, katlandığı bu çaresizlik ve sevgisini içine gömüp her an o sevginin kaynağını izlemek zorunda olma laneti onun eserlerindeki çığlık gibidir. zaten bütün bu hikayenin altında yatanları bilmek bana yemişim tchaikovsky'i ben zaten antonín dvořák seviyorum dedirtmiştir.*
benim için brahms ve eserleri platonik aşkın tanımı gibidir çünkü bana kalırsa böyle bir sevmek çok nadir görülür. ne zaman herhangi bir şeyin imkansızlığı -benim durumumda sanıyorum bu imkansızlık birini sevmek olurdu- altında ezilsem ve bir cam gibi dağılıp gideceğimi hissetsem sığındığım ilk kapı brahms'ın sanatıdır bu yüzden. hiç tatmadan da brahms'dan öğrendiğim bir şey var ise; asla sizin olmayacak bir şeyi sevmek, hayatın; " her istediğine sahip olamazsın" deme şeklidir. dünyanın artık yalnızca kendi etrafında dönmediğini fark eder ve bir gülümsemenin önünde tüm varlığın ile diz çökersin ama uzanıp ona dokunamayacağını bilirsin, işte bu insanın parmaklarının ucunu yakan bir şeydir. hangimizde brahms'da bulunan bu bağlılık var bilinmez, hangimiz sevmenin ve sevilmenin böylesine denk geliriz o da muamma ama şu var ki ölmeyecek tüm tutkular sanat ile varlığını sürdürmeye ve içimizde bir şeyleri taze tutmaya devam eder. bundan dolayı nasırlaşmış her yanımızı törpüler sanat, giden yine bizdendir, bizim etimizdir ama en azından içimizdeki bir şeyleri korumaya belki yeter.
şair lisel mueller'in kaleminden brahms ve clara:
johannes brahms and
clara schumann
the modern biographers worry
“how far it went,” their tender friendship.
they wonder just what it means
when he writes he thinks of her constantly,
his guardian angel, beloved friend.
the modern biographers ask
the rude, irrelevant question
of our age, as if the event
of two bodies meshing together
establishes the degree of love,
forgetting how softly eros walked
in the nineteenth-century, how a hand
held overlong or a gaze anchored
in someone’s eyes could unseat a heart,
and nuances of address not known
in our egalitarian language
could make the redolent air
tremble and shimmer with the heat
of possibility. each time ı hear
the ıntermezzi, sad
and lavish in their tenderness,
ı imagine the two of them
sitting in a garden
among late-blooming roses
and dark cascades of leaves,
letting the landscape speak for them,
leaving us nothing to overhear.
ek olarak türkçe bir kaynak bulamadım ama mektuplaşmalar ve hikayenin atladığım detayları ile ilgilenen olursa diye buraya detaylı bir yazı bırakıyorum: www.brainpickings.org/2017/...
bunu da eklemezsem içimde kalırdı:
devamını gör...
3.
(tematik)
ahmet say müzik tarihi kitabında brahms'ı "alman müziği ırmağının 19. yüzyılın ikinci yarısındaki doruğu" olarak tanıtır. hiç opera veya oratoryosu yoktur. ilhan mimaroğlu bu durumu, brahms'ın "romantizmin dış görünüşlerine karşı olan ilgisizliğinin tanıtı" olarak açıklar.
sevgili gandalfgillerden'in tanımında bahsettiği, brahms'ın clara schumann'a ilgisini ahmet say şu sözlerle ifade etmektedir:
brahms, bir yandan schumann'a derin bir saygı beslerken, öte yandan clara'ya artan bir ilgiyle bağlanmıştı. bu sevgi, schumann'ın ölümünden (1856) sonra da uzun yıllar sürecek gerçek bir dostluğa dönüşmüştü.
kitabın farklı bölümlerinde clara ve brahms'ın isimleri yanyana geçiyor. clara'nın, ölümünden sonra schumann'ın eserlerini derlediği ve brahms'ın katkılarıyla yayımlanmasını sağladığı gibi.
sevgili gandalfgillerden'in tanımında bahsettiği, brahms'ın clara schumann'a ilgisini ahmet say şu sözlerle ifade etmektedir:
brahms, bir yandan schumann'a derin bir saygı beslerken, öte yandan clara'ya artan bir ilgiyle bağlanmıştı. bu sevgi, schumann'ın ölümünden (1856) sonra da uzun yıllar sürecek gerçek bir dostluğa dönüşmüştü.
kitabın farklı bölümlerinde clara ve brahms'ın isimleri yanyana geçiyor. clara'nın, ölümünden sonra schumann'ın eserlerini derlediği ve brahms'ın katkılarıyla yayımlanmasını sağladığı gibi.
devamını gör...
4.
5.
birinci senfonisinin bir melodisini dahi işitsem, kendimi çalışma masama ışınlanmış ve kalem, defter eşliğinde oturuyor olarak bulurum. mısralar, kelimeler yahut cümleler müziğin ritmine kapılarak kalemimin komutasında hareket eder.
umarım bir gün onları kafa sözlük'te paylaşabilecek kadar cesaret bulabilirim.
umarım bir gün onları kafa sözlük'te paylaşabilecek kadar cesaret bulabilirim.
devamını gör...
6.
en büyük bestecilerdendir. "brahms tınısı" diye bir kavramın oluşmasına sebep olmuş, bu dünyadan geçmiş en pahalı mücevherlerden biridir.
1.piyano konçertosu en büyük piyano konçertolarındandır, örneğin. çalınması en güç piyano eserlerinden biri olan bu konçerto, piyanonun solist gibi değil, orkestranın bir parçası olarak esere dahil edilmesi yüzünden, aslında işin başında çok tepki çekmiştir. insanlar," orkestra dinlemek istesek senfoni konserine gideriz, neden piyanoyu bu kadar geri çektin?!" diye sormuşlardır.
geri çekmeye çekmiş olmasına rağmen, konçertonun piyano partisi, çalınamayacak kadar güçtür. konçerto ' nun her 3 bölümü de senfonik müziktir, 1. bölümün ortasında kilise choral ' lerini anımsatan, enfes melodiler vardır. 1. bölümün başı, orkestra girişi, bir orkestranın büyük bir öfkeyle çığlıklar atmasını andırır, çok kızgın ama çok da güzel bir giriştir... 2. bölüm ' ün ortasında, insanları deli eden "piyanonun orkestraya eşlik ettiği kısım" da, klarinetlerde, romantik müzik çağının en güzel melodilerinden birini duyarız.
brahms, diye girdik, piyano konçertosu anlatıyoruz. olsun.
brahms, bu çok kazık konçertoyu kendisi çalmış, demek ki çok da büyük bir piyanistmiş. bu konçerto 50 dk sürer ve piyanistik açıdan akla gelebilecek her türlü cambazlık sergilenir.
bu devasa piyano konçertosundan daha kazık eser 2.piyano konçertosu dur !!
brahms ' ın 2. piyano konçertosu 4 bölümlüdür, bartok 2., rachmaninov 3. piyano konçertolarıyla birlikte piyano için yazılmış en güç 3 piyano eserinden biridir.
bu konçerto hakkında ayrıca özel bir entry girilmesi gerektiğini, farkettim şimdi !! ( önümüzdeki günlerde gecikmeden sözlüğe 2. konçertoyu yazmaya çalışacağım)...bunu çok profesyonel bi şekilde yapmaya uğraşacaam.
söz !!...
4 senfoninin 4' ü de ayrı ayrı çok önemli yapıtlardır, brahms, beethoven ' dan sonra senfonik olarak ne yazılabilir ki, şeklinde o zamanki bestecilerde yer etmiş korkuya feci şekilde kapılmış, ve senfoni yazmak için çok beklemiş, ve korkmuş bir kimsedir. o yüzden sadece 4 senfoni yazmaya yetmiştir ömrü.
ancak yazdığı senfoniler, mahler ve shostakovitch gibi bestecilerin yazdıkları senfonilere esin kaynağı olmuştur.
normal bir müzik dinleyicisine brahms çok anlaşılmaz, ağır gelebilir. brahms' a normal bir dinleyicinin yakınlaşması örneğin händel variations ile olabilir.
yukarda uzun uzun anlattığım 1. piyano koncertosunun ilk 5 dk' sı da türk dinleyicisini yerine mıhlayacak, oha bu nedir abi, dedirtecektir.
genellikle brahms müziği polifonik ve karmaşıktır. brahms ' ı anlamadan mahler ' i shostakovitch ' i ve örneğin richard strauss ' u anlayamayız.
işbu entry bu büyük adam hakkında yazabileceğim en kısa entry ' dir... ne büyük keman konçertosuna, ne de devasa keman ve çello için yazdığı op.102 double concerto ya hiç değinmedim. ilgilenen dinlesin.
1.piyano konçertosu en büyük piyano konçertolarındandır, örneğin. çalınması en güç piyano eserlerinden biri olan bu konçerto, piyanonun solist gibi değil, orkestranın bir parçası olarak esere dahil edilmesi yüzünden, aslında işin başında çok tepki çekmiştir. insanlar," orkestra dinlemek istesek senfoni konserine gideriz, neden piyanoyu bu kadar geri çektin?!" diye sormuşlardır.
geri çekmeye çekmiş olmasına rağmen, konçertonun piyano partisi, çalınamayacak kadar güçtür. konçerto ' nun her 3 bölümü de senfonik müziktir, 1. bölümün ortasında kilise choral ' lerini anımsatan, enfes melodiler vardır. 1. bölümün başı, orkestra girişi, bir orkestranın büyük bir öfkeyle çığlıklar atmasını andırır, çok kızgın ama çok da güzel bir giriştir... 2. bölüm ' ün ortasında, insanları deli eden "piyanonun orkestraya eşlik ettiği kısım" da, klarinetlerde, romantik müzik çağının en güzel melodilerinden birini duyarız.
brahms, diye girdik, piyano konçertosu anlatıyoruz. olsun.
brahms, bu çok kazık konçertoyu kendisi çalmış, demek ki çok da büyük bir piyanistmiş. bu konçerto 50 dk sürer ve piyanistik açıdan akla gelebilecek her türlü cambazlık sergilenir.
bu devasa piyano konçertosundan daha kazık eser 2.piyano konçertosu dur !!
brahms ' ın 2. piyano konçertosu 4 bölümlüdür, bartok 2., rachmaninov 3. piyano konçertolarıyla birlikte piyano için yazılmış en güç 3 piyano eserinden biridir.
bu konçerto hakkında ayrıca özel bir entry girilmesi gerektiğini, farkettim şimdi !! ( önümüzdeki günlerde gecikmeden sözlüğe 2. konçertoyu yazmaya çalışacağım)...bunu çok profesyonel bi şekilde yapmaya uğraşacaam.
söz !!...
4 senfoninin 4' ü de ayrı ayrı çok önemli yapıtlardır, brahms, beethoven ' dan sonra senfonik olarak ne yazılabilir ki, şeklinde o zamanki bestecilerde yer etmiş korkuya feci şekilde kapılmış, ve senfoni yazmak için çok beklemiş, ve korkmuş bir kimsedir. o yüzden sadece 4 senfoni yazmaya yetmiştir ömrü.
ancak yazdığı senfoniler, mahler ve shostakovitch gibi bestecilerin yazdıkları senfonilere esin kaynağı olmuştur.
normal bir müzik dinleyicisine brahms çok anlaşılmaz, ağır gelebilir. brahms' a normal bir dinleyicinin yakınlaşması örneğin händel variations ile olabilir.
yukarda uzun uzun anlattığım 1. piyano koncertosunun ilk 5 dk' sı da türk dinleyicisini yerine mıhlayacak, oha bu nedir abi, dedirtecektir.
genellikle brahms müziği polifonik ve karmaşıktır. brahms ' ı anlamadan mahler ' i shostakovitch ' i ve örneğin richard strauss ' u anlayamayız.
işbu entry bu büyük adam hakkında yazabileceğim en kısa entry ' dir... ne büyük keman konçertosuna, ne de devasa keman ve çello için yazdığı op.102 double concerto ya hiç değinmedim. ilgilenen dinlesin.
devamını gör...