kadın ve erkeğin eşit olmaması

gerek evrimsel, gerek sosyo-kültürel açıdan değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan gerçek. son zamanlarda belli başlı akımlar altında bunun genellemesinin yapılması da aslında özümüzü inkar etmekle aynı şey. geçmişini bilmeyen geleceğine de sahip olamaz, biliyorsunuz. hadi örnekler üzerinden incelemeye başlayalım.

öncelikle bu yazıda salt cinsellikten ya da ataerkil toplum gibi yapılardan dem vurmayacağız, beklentisi bu olanlar hiç zaman kaybetmesin.

darwin'in türlerin kökeni adlı kitabında incelemiş olduğu cinsel seçilim kavramına değinelim. canlılarda soy devamının sağlanması için belli başlı baskın özellikte iyi olanlar ya da yine canlı türünün gelişkinliğine göre belli özelliklerin ortalamasında iyi olanların soyu sürdürmesi olayını hepimiz biliyoruz. bu aklımızda bulunsun.
peki cinsel seçilim nasıl işliyor? yine her yerde görebileceğimiz gibi, önce aynı cins varlıklar* arasında gerçekleşiyor eleme. diğer erkeklerden üstün olan birey, hemcinslerini rekabette eliyor. devamında her şey bitmiyor ama. bu sefer de dişi bireyler kendi arasında bir öne çıkma ve üstün gelen erkekle soyunu devam ettirme çabası içine giriyor.
yani, önce erkekler arasında bir seleksiyon yaşanıyor ve galip gelen erkeğin dişisi için bir mücadele yaşanıyor. bu erkek bireylerdeki gibi birbirlerini mağlup etmeye, bastırmaya yönelik intraseksüel seçilim değil, karşı cinsin beğenisini kazanmak amacıyla gerçekleştirilen interseksüel seçilim.

burada bir diğer husus olan seksüel dimorfizme ve ikincil cinsel özellik kavramına da değinmek isterim. şimdi eş seçiminde birincil üreme organı olan cinsel organlar dışında, bir de gerek eleyiciliği artırmak, gerek ön plana çıkmak adına ortaya çıkmış diğer durumlar da var. bunlar minor ya da major farklar yaratabilmekte. yine bu farklılıklar, hemen hemen tümünde erkekler arasında gözlemlenip bir interseksüel seçilim örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. tavuskuşu erkeğinin süslü tüyleri, aslanların yelesi, erkek geyiklerin boynuzları gibi. ortada bir sorun var çünkü bu ekstralar çoğunlukla kullanışsız olup cinsel seçilim dışında hayatı zorlaştırıyor. ufak bir çağrışım yapar belki, bu konuyu detaylandırmanın lüzumu yok.

bunu neden anlattım? henüz toplumsal rollere girmemekle birlikte, günümüzde insan dediğimiz canlı için de bunun geçerli olduğunu söyleyeceğim sadece.

yani, ortada herhangi bir memeli canlıdan, genetik haritası kötü bir dişi birey olduğunu düşünelim. eğer herhangi bir sebepten bu dişi bir şekilde üstün erkekle birleşirse, seçilimde düzgün genler baskın geleceği için ortaya çıkan yavru da büyük ihtimalle bu sorunlardan arınmış olacak. peki bu ortaya çıkan yavru da dişiyse? onun da üstün erkekle eşleşmesi durumunda, daha üstün bir canlı ortaya çıkacak. böyle böyle gidiyor. temel düzeyde doğal seleksiyon işte, inciği cinciği yok.

madem öyle, gelelim modern topluma. insanlar olarak bizler doğada bulunmayan manevi şeyler yarattık. matematik örneğin. günlük hayatımızı aşırı kolaylaştıran ve zekamızın adeta somut bir örneği olan matematik, aslında somut falan değil. biz bunu, ortak bilinçle varlığını kabul edip bilgi haznemize aldık. genetiğimize kodlandı ve bilgi aktarımı ile daha kolay kavranabilen bir şey haline geldi.
çok güzel. modern insan artık avcı-toplayıcılıkla yaşamıyor ve bünyesindeki ilkel güdülerden sonra epey yol kat etti. ego, süperego, denetim, topluluklarca kabul görmüş yapay kurallar ve bunların zamanla doğallaşması durumundan söz ediyorum. haliyle cinsel seçilim de bu süreçte belli bir adaptasyona uğradı. çünkü artık güç dediğimiz faktör saf fiziksel gücün ötesinde, itibar, sosyal konum, maddi gelir gibi unsurlara evrildi.
artık eş seçiminde de bunlar dikkate alınıyor. hiyerarşik anlamda erkekler birbirinden daha üstün konumlarda oluyor. eskiden bu durum hükümdarlık, askeri rütbeler ya da bunlardan ayrı bir kulvar olarak bilimsel çalışmalarken, günümüzde böyle manevi kavramlar yerine maddi dengeler daha çok önem taşıyor.

bu olunca ne oluyor? şimdi yukarıdaki durum erkekler için geçerli, kadınlara değineceğiz. çünkü bu, doğada karşımıza çıkan intraseksüel seçilimin günümüz dünyasındaki hali. interseksüel seçilim nasıl gerçekleşiyor dersiniz? kadınlar birbiriyle maddi manevi hiyerarşik farklar gözetiyor mu? belki evet, ama erkekler kadar baskın bir şekilde değil. yani dişilerin diğer dişileri egale etme, ayağını kaydırma düşüncesinden ziyade; başarılı erkek bireyin dikkatini çekme içgüdüsü var.

bunu sağlamanın yolları da modern toplumda bir hayli fazla. bununla ilgili çok başlık var sözlüğümüzde de. fiziksel özellikler ve zihinsel özellikler üzerine. ama kimse çıkıp ayda y para biriminden x miktarda kazanmayan dişiyle olmaz gibi bir şey demiyor. diyemez çünkü. evrimsel açıdan ters.

buraya kadar olan kısım da tamam. peki bu konuda kadın erkek eşitliğini savunmak ne kadar mümkün? farkındaysanız yazı genelinde kadın ya da erkeklere laf söyleyen hiçbir yazım yok. olağan gerçekler üzerinden konuşuyorum ve elimden geldiğince objektif davranma gayesi güdüyorum. iki cinsin de birbirine olan üstünlükleri var, fakat modern toplumun en büyük sorunlarından biri bunların eşit görülmesi. eşit hak ve özgürlüklere sahip olunmasıyla hiçbir derdim yok, bundan bahsetmiyorum. elbette öyle olmalı ve yeri geldiğinde cinsiyetlere pozitif ayrımcılık sağlanmalı.

toplumun kabul ettiği normlara gelelim. günümüzde olaylara taraflı yaklaşan bir kadın rahatlıkla "ama toplum içerisinde kadın şöyle, kadın böyle, hakir görülüyor" diyebilmekte. evet, bunu der çünkü öyle. ama olayın karşı tarafını hiç değerlendiriyorlar mı? mesela toplum içerisinde geçmişten günümüze süregelmiş ve erkeğin üzerine vazife ilan edilmiş görevler de var. "erkek adam ağlamaz, eşini çalıştıramaz, ailesine bakmak zorundadır." gibi. erkeklerin kendi arasında "kız gibi" olarak nitelendirdiği davranışlar kadını ezdikleri için değil, aslında yine eleyici mekanizmada kadına özgü davranışlar olduğu için sergileniyor.

hazır bunlardan bahsetmişken, ataerkil-anaerkil kavramına da biraz değinelim. hakimiyet kavramını bir kenara bırakırsak, yetişme biçimi üzerinden konuşacak olursak... günümüzdeki erkeklerin %90 gibi çok büyük bir oranda kadınlar tarafından yetiştirildiğini söyleyeceğim.
şöyle ki, eski toplumlarda; yani kadın-erkeğin mutlak eşit olduğu toplumları değerlendirdiğimizde, örneğin bunu orta asya türk toplumları ile somutlaştırdığımızda karşımıza kadınların da savaşa gittiği, erkeklerle cephede omuz omuza çarpıştığı, yönetimde söz sahibi oldukları ve yer yer erkeklerden daha üst mercilerde yer aldıklarını görüyoruz.
geride kalan çocukların idamesi ve yetiştirilmesi ise, artık savaşamayacak durumda olan, toplum, doğa ve tarihsel alanlarda dönem şartlarına göre epey bilgi sahibi "bilge ihtiyar" tarafından gerçekleşiyor.

bugün yaşadığımız coğrafyada gerek dinlerin, gerek sosyal psikolojinin etkisiyle kadın geri plana atılmakta ve çalışmak yerine evde çocuklarla ilgilenmekte. haliyle baba figüründen ziyade anne figürüyle içli dışlı yetişen, hayatı ondan öğrenen bireyler ortaya çıkıyor. sizce bu doğru mu? kendimce yanıtlayayım. kesinlikle yanlış! çünkü toplumdaki rolü geri plana atılan kadın, gerek belli başlı entelektüel bilgiye erişimi kısıtlandığı ve toplum yaşamını doyasıya tadamadığı; gerek kendisine reva görülen arka plan rolü sebebiyle çocuğuna da net bir aktarım yapamıyor. haliyle görüp geçirmiş ve teorik bilgi/tecrübeyle donanmış bir insana nazaran daha başarısız çocuklar yetiştiriyor diyebiliriz. aktarım kısıtlı çünkü.

bu konuda ilkel yaklaşamayız evet, kadının tek görevi çocuk yapmak ve yetiştirmek olarak görülemez. ama onun yetiştirdiği çocuk da yalnızca bunu gözlemlediği için, bunun doğru olduğunu düşünerek hayatına devam ediyor. ileride ailesini büyük oranda yine bu temeller üzerinden kuruyor. temel yanlışımız da bu. üzerinde durulması gereken kısım bu.

karşıt görüş olarak ne belirtiliyor? yine toplum tarafından kabul görmüş belli başlı fiziksel unsurlar üzerinden tepkisini dile getirmeye çalışan bir çoğunluk. neyden bahsettiğimi biliyorsunuz. iyi de, toplumun bu şekilde olması herkesin zararına zaten. ama uzun süre boyunca bunu kabul etmiş insanların kapısını biraz daha pozitif çalmak gerekiyor ki, onlar da gerçeği ellerinin tersiyle reddetmesin.

selektif anlamda yeterli başarı sağlanamıyor, sosyal ya da maddi açıdan daha iyi konumda olan fiziksel bakımdan zayıf bireyler soy devamı sağladığından mütevellit zaten genetik hastalıklar ve zayıflıklarla anatomisi sekteye uğramış insanların soyu; toplumsal uyuşmazlıklar sebebiyle de ilerlemekten aciz oluyor. sonra savunma olarak da transhümanizm çıktı zaten ortaya. o konuda objektif davranamayacağımdan ve işin içine çok fazla fikir katacağımdan yorum yapmayacağım. dileyen araştırabilir.

bir diğer konumuzsa erkek işi-kadın işi kavramı. arkadaşlar üzülerek belirtiyorum ki böyle bir şey söz konusu ve bunu değiştirmek de yine özümüze ihanet. biliyorum, genetik anlamda belli yeterlilikleri sağlayamadığımızdan dolayı bu rollerde de sekmeler söz konusu. ama fiziksel güç ağırlıklı yoğun işler aslında erkeklerin, sosyalliğin ve toplum ilişkilerinin ön planda olduğu işler ise kadınlarındır diyebiliriz. toplumsal denetim, katı kurallar gerektirmedikçe kadınlar tarafından devam ettirilmeli çünkü.

şimdi ben burada bir kadın ağır iş yapamaz, bir erkek sosyal anlamda vasat altıdır demiyorum. yatkınlıklarımızın bu yönde olduğunu söylüyorum. gerek hormonal denge, gerek toplum rolü nedeniyle bu bu şekilde. aksi mümkün değil mi ya da aksi durumlar yok mu? örneğin bir erkeğin fiziksel anlamda zayıf, kadının fiziksel anlamda üstün olması mümkün değil mi? elbette mümkün. aynı şekilde kadın birey sosyal anlamda zayıf, erkek birey daha güçlü de olabilir. işte bunun ortaya çıkmasının sebebi de selektif başarısızlık bana göre, ama dediğim gibi olabildiğince kendi fikirlerimden uzak tutmak istiyorum yazıyı.

sağduyumuza güvenirsek, kadının ve erkeğin toplum içerisinde yerine getirmesi gereken roller üç aşağı beş yukarı bellidir. normları kabul etmeyebilir, bu çerçevede hareketlerle kendimizi kısıtlamayabiliriz. ama toplum üzerinde eğer büyük çoğunluk bu şekilde davranmaya başlamazsa bu yalnızca bizim farklılığımız olarak kalır. bugün profesyonel anlamda karşı cinsin işini yapan kimselerin hormonlarıyla dışarıdan müdahaleler ile oynadığını söylemem gerekiyor mesela. kadın vücut geliştirme sporcularının dışarıdan testosteron takviyesi alması ya da erkeklerin çeşitli sakinleştiricilerle güdülerini bastırması gibi.

peki ne yapmalıyız? öncelikle kendimizle barışmalıyız. özümüzü reddetmenin ve bunu değiştirmeye yönelik davranmanın çok da bir vasfı yok.

bana kalırsa, olması gereken şey kadın erkek eşitliğini savunmaktan ziyade, iki tarafın da üstün ve zayıf yönlerini objektif olarak kabul etmesi, zayıf yönlerini kapatmak adına üstün olduğu yanlarını törpüleyip eksiltmek değil; zayıflıklarını da kendilerinin bir parçası olarak görüp üstün özelliklerini parlatmalarıdır. tek tek örneklendirirsem, yine objektiflikten uzaklaşırım.

sözlük yazarlarının konuyla ilgili görüşlerini merak ediyorum. hakaretin lüzumu yok, bilimsel ve toplumsal gerçeklik üzerinden gitmeye çalıştım elimden geldikçe. sizlerden de aynı duyarlılığı bekliyorum.

not: eğer başlık başıboşlara taşınacak olursa diye belirtmek istedim. bunun yerine silinmesini yeğlerim. kadınlar konusunda da, erkekler konusunda da hakaret olarak geçebilecek ifade kullanmadım, ayrıştırıcı unsurları belli temellere dayandırarak dile getirmeye çalıştım. saygılarımla, teşekkürler.
not 2: başlığa yakın başka başlıklar da var, ama burada farklı bir noktaya değinmek istedim. yine uygun görülürse taşınabilir.
devamını gör...
tam bir eşitlik olması durumunda zaten iki ayrı cins olmazlardı. doğası gereği farklılıklar eşitsizlik doğurur işte tam da burada bi grup sığ fikirli insan boğuşur durur.

ancak;
hukuki,sosyolojik ve fikir beyanı özgürlüğü noktalarında bir eşitlik önemlidir. fırsat eşitliği önemlidir. burada eşitlik kurmak bizim elimizde.
devamını gör...
evrim dediğimiz şey aynı durmaksızın değişen/gelişen bir sistem gibi, canlılar her daim hem bireysel hem de toplumsal olarak evrimleşmeye devam eder. dolayısıyla “şu bu özümüze ihanettir, özümüzü reddetmenin ve bunu değiştirmeye yönelik davranmanın çok da bir vasfı yok” demek pek de bilimsel bir açıklama değil sanki, nasıl ki avcı-toplayıcı toplumunda gayet eşit olan kadın ve erkek (çünkü o zamanlar klasik nükleer aile yapısı yoktu zaten), tarım devrimiyle birlikte yavaş yavaş toplumsal cinsiyet rollerinin etkisi altına girerek evrimleştiyse, demek ki günümüzde ve gelecekte bu cinsiyet rollerinin tersine bir evrimleşme de gerçekleşebilir ve zaten gerçekleşiyor da gördüğümüz üzere. ve bu durum hiçbir zaman “aha tamam bitti artık daha değişmez” denilerek kenara atılacak bir şey değil çünkü evrimsel süreç sonsuza kadar sürecek.
devamını gör...
kadınların sosyal ve hukuki tüm hakları korunmalı ve dibine kadar verilmelidir.

fakat "her konuda" eşit olduğunu savunanlara trans bireylerin kadınlarla yaptığı spor karşılaşmalarının gösterilmesi elzemdir. youtube üzerinde binlerce var. boks karşılaşmaları, basketbol, futbol v.b. tüm karşılaşmalarda "kadın" trans bireylerin nasıl ezici bir fiziki ve güç farkı olduğunu dikkatle izlettirin.

tüm bunlara rağmen feminist ve akılsız bazı kadınların kendine fazla güvenmesi beni çok şaşırtıyor. bana kimse bişey yapamaz, bana dokunamaz (zorla), bir vururum birde yer vurur tadındaki yaklaşımlarına hayret ediyorum her seferinde. ve buna gerçekten inanıyor olmaları...*
devamını gör...
kadın ve erkek eşit değildir. olmasına da imkan yok zaten. her iki cinsi birbiriyle kıyaslamak yanlış. ancak burada karıştırılan bir durum var. kadının ve erkeğin birbirine karşı olan üstünlüğü.

başlığı açan arkadaşım işleri evrimsel süreç üzerinden açıklamaya çalışmış ancak eksik olan bir şey var. zeka. bizi diğer hayvanlardan ayıran, bir medeniyet kurmamızı ve hiyerarşik açıdan en üste yerleşmemizi sağlayan olgu. bu zekaya sahip olup, evrimsel olarak güçlü* erkek soyunu devam ettirir, dişinin görevi bu genleri bir sonraki nesile aktarmaktır şeklinde bir açıklamaya girişmek, en başta kendi zekamıza hakarettir. işler modern dünyada böyle yürümüyor.

erkeğin yarattığı toplum da doğal olarak kendine benziyor. içinde yetiştiğimiz toplumun bize dayattığı kuralların dışına çıkmaya çalışmak da oldukça zorlayıcı. kadının toplumdaki yeri demek bile erkeğin verdiği bir lütuf haline dönüşüveriyor kolaylıkla.

kanunlar yaptık, kadınlara haklar verdik! çünkü yıllarca yok saydığımız, soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadının sesini çıkarmasına yıllarca izin vermedik. din konusunda reform yapmış olsak da kadın hakları konusunda çok geç kaldık. toplum buna izin vermedi. hala da vermemek için çırpınıyor. 20. yüzyıl bu konuda büyük bir dönüşüm getirdi. büyük savaşlar sonrası erkek nüfusunun çok azalması buna bir sebep olarak gösterilebilir.

kadınlar ve erkeklerin birbirine karşı üstünlüğü yoktur. kölelik gibi, önümüzdeki bir kaç yüzyıl içerisinde konuşulmasının bile saçma olacağı bir mesele haline dönüşecektir diye düşünüyorum. ihtiyacımız olan eşitlik değil adalettir. elbette kanunlar önünde kadın ve erkeklerin birey olarak eşitliği sağlandığı sürece.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
kadın erkek hukuk yönünde eşit fakat hayattaki roller alanında birbirine denk olduğu durumdur.

eşit dediğimiz şey; hukukun eşitliliğinde olmalı ,bireylere eşit diyebilmemiz için her iki bireyinde eşitlik kelimesinin manasına uyumlu olması gerekir fiziksel ve ruhsal olarak ne bir eksik ne bir fazla olarak aynı benzer olmalı.

denktir diyoruz çünkü bir el ve ayağın on parmağı var birbirlerine özellik olarak kısmen benzer ama işlev olarak farklı ve denk..

biz kadınlar toplumu şekillendirici özelliğimizle zaten başlı başına özel kıymetliyiz...-toplumu şekillendirmek -diyoruz unutmayalım erkekleri yetiştirende biz kadınlarız bu batırılmaya çalışan gemide rolümüz büyük yine biz kurtarabiliriz.
sosyal kültürün biçtiği rollerden yakınıyoruz fakat şikayet ettiğimiz kültürü yine de yetiştirmeye çalıştığımız çocuklarımıza aktarıyoruz.nasıl oluyor bu?

bir evin iç işleri bakanı kadın ,dış işleri bakanı erkektir.bu demek değil ki kadın evinde otursun sadece çocuklarıyla ilgilensin,ev işleri yapsın kadın ev işi yapmak zorunda değil hem dini açıdan hem denklik açısından.çalışabilir ama kapitalist sisteme köle olup annelik,eşlik sorumluluklarınıda kaliteli bir şekilde yerine getirme gayesinde olmalı bunuda ailesinin iç huzurunu göz önüne alarak misal; kendi yapısal meyilliklerine daha uygun meslek tercihi edinmeli kendini olmayacak kalıba zorla sokmamalı erkekte aynı şekilde eşlik ve babalık görevini yine kaliteli bir şekilde yerine getirme dürtüsünde olmalı.birbirlerine bir çarkın uyumu gibi uyumlu hareketler içinde olursa herkes yapısını tanıyıp meyilliği ne ise o yönde çizgi edinirse birbirlerine düşman değil dost bakışı atarlar şuan günümüzde iyice kadını erkeği düşman eden oluşumlar toplumda yapıcı faaliyetler içinde olacağına bireysel yaşamı ve aile çatısını yıkmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.

bu eşitlik kavramından yola çıkarak “aile olmasada olur, erkeğin kadına kadının erkeğe ihtiyacı yok ,resmen bir kimlik karmaşaşı”durumuna kadar vardı.
aile olmaz ise sevgi var olmaz,
aile olmaz ise amaç var olmaz,
bir hayat var olmaz
“kazanmalısın,ayaklarının üstünde durmalı,kimseye muhtaç olmamalısın”
diye dayatılmış olan maddi gücü elde edersin ama ömrünün geri kalanında manevi boşlukları başka alanlarda aramaya, kazanmaya çalışırsın çünkü yaradılışımız bu frekansa sahip kabul etmemiz gerek her manada maddi- manevi kadının erkeğe ihtiyacı erkeğinde kadına ihtiyacı var, birbirine adeta muhtaç ! bu zayıflık değil bu bütünleyici,dengeleyici olarak alınacak durumdur.son olarak kadın,şefkat ve güzelliğin; erkek doğrunun ve hakkın simgesi olursa mutluluk olur.

daha yapıcı olup toplumun dengeleyici faktörlerden uzak olmayan yıkıcı değil şekillendiren güçlü kadınlarımıza selam olsun.
devamını gör...
eşit değildirden sonrasını okumadım. bir soru: kadınınıza nasıl davranıyorsunuz? bu başlığı açan kişinin karşı cins (bu bile hatalı bir tanımdır) ile olan münasebetiniz nasıl ? peki ona bunu direkt söylesene...ben senin yerinde olsam (ilk entryi yazan) hayatıma kadınsız devam ederim.

ben özel yaşamımda bunu söylediğim bütün kadınları daha en baştan kaybederim.
devamını gör...
feministler yetisin dedirten bir basliktir. yardim nidalari yukselmektedir.
devamını gör...
öyle zaten. ev hayatı, iş hayatı falan bunları geç. bir kadın ne kadar uğraş gösterirse göstersin bir erkeğin fiziksel gücüne dahi ulaşamayacak. sana yapılacak bir saldırı halinde bile akıllıca hareket etmen gerek. aklında bulunsun bu arada. adam arkandaysa dirseğinle adem elmasına geçir bir tane zaman kazandırır. arkası dönükse diz kapağının arkasından vur sendeler. ölümle soluk soluğa mı kaldın? çevrendeki en kesici aletle aşil tendonuna saldır. yürümesine engel olmaya çalış. işte kadın olmak bu. o yüzden hiçbir zaman eşit olamayacağız.
devamını gör...
erkeği, kadın doğuruyor.
erkek, kadın ürünüdür.
devamını gör...
1 realite.

bu arada erkek olmadan kadin dogamaz.

erkek, kadin urunu degildir.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kadın ve erkeğin eşit olmaması" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim