şimdi bi de çapalama olayı var kafayı kırdıran. allah akıl fikir versin.
devamını gör...
benim böyle bir arkadaşım var çok ciddi söylüyorum yarım bile değil çeyrek akıl çocuk. yapmayın etmeyin kendinize böyle dediğim kesimdir.
devamını gör...
işe yarıyorsa bende yapacağım yemin ederim kafayı şöyle kırmama ramak kaldı. cidden he işe yarıyorsa yapacağım.
devamını gör...
bir zamanlar aşk uğruna kırdık kafayı. bazen düşünüyorum ne güzel zamanlardı, sevdik diye her anlattığını dinliyordum. öğrencilik hayatım boyunca öğretmenlerimi bu kadar dinlesem, dediklerini uygulasam kesinlikle güzel sanatlar okumazdım. saçma gelmesine rağmen devam ediyordum dinlemeye, dediklerini uygulamaya. içten içe zevk aldığım bile oluyordu. dünyanın rezonans titreşim değerine bakıp duruyorduk, frekansımızı arttırmaya çalışıyorduk (sizde arttırın), 3-6-9 sayılarının gizemi hakkında falan konuşuyorduk. enteresan bir tecrübeydi benim için. duyduğuma göre şimdi ise iyice abartmış bu işleri. keşke sınırını bilseydin bal porsuğum.

sadece sevdiceğim üzülmesin diye girdim bu işlere. osho okuyorduk beraber. evet beraber hahsh. bir koltukta ex sevdiceğim, diğer koltukta ben. bir daha böyle bir şey yapmam herhalde diye düşünüyorum. belli de olmaz aşk adamıyım ben sonuçta.

bana bir şeyler kattı mı? evet kattı. özellikle karakterime etkisi büyük oldu. belki de ben öyle düşünüyorum. arada yine meditasyon yapmayı falan deniyorum ama hep bi gülme geliyor. clark sen nasıl girdin bu işlere diyorum, anılarım geliyor aklıma başlıyorum gülmeye. entel ortamlarda satıyorum öğrendiğim bilgileri. baya işe yarıyor.
devamını gör...
bir gün istiklalde bir kitapçıdayım. üst kata çıktım. benim arkadaş tabi konuşmaya, etkileşime açık. baktı ki kadının biri “para psikolojisi” ile ilgili bir şeyler söylüyor. ben de şöyle ilgileneyim dedim. sorular sorulmaya görelim. meğersem evrendeki enerji, tarot vb. çıktı kapı. benim aklımda ekonomi, davranışsal iktisad vb. var. sonra bir de erkek geldi ortama. onunla sağlam diyalog kurdular. aynı kafadalardı. benim için bu işler zırva o ayrı.

aklıma direk şu espri gelir bu konu geçince:
devamını gör...
kendini avutmak için bu yolu seçmiş kesimdir.

yakın arkadaş ya da aileden biriyse yapacak bir şey yok çekeceğiz, normal arkadaşsa ama hiç bekletmeden bye-bye!
devamını gör...
insanın sadece boş bir bedenden oluştuğunu düşünmek aptalık olur. spiritüel şeyler aslında daha anlaşılır. bilimsel basit şeyler bile daha karışık sırf göremiyoruz kanıtlayamıyoruz diye insanların karışık ve anlamsız görmesini anlamıyorum. daha fazlasını görmek, algılamak isteyen kişilerle, piyasanın getirdiği popüler mistisizmi yaşayan kişiler çok farklı. gerçekten yapabilenler bunu pazarlamaz zaten.
devamını gör...
şimdi sana bi aduket atayimda gör.

ben karmaya falan inanmam ama enerji olayinda bir sey var.
6 aydir bakiyorum gayet mantikli tabi ama olayı secret'a getirmeyin.

tasavvuf ve islam dininde de enerji islenir hatta katolik mezhebinde de var *

hea sey diycektim.
aduket
devamını gör...
bu tiplerle karsilasinca aklimda hep enerji,karma,çakra,mantra,ayurveda vd. gibi kelimeler uçuşuyor,bir de hic susmuyorlar, sürekli kelimeler ve el kol hareketleri
devamını gör...
genellikle boş konuşan insan topluluğudur.

bu tip kavramlarla avrupa ilk kez tee 1920'lerde doğunun bilgeleri sayesinde tanıştılar. paramhansa yogananda meher baba jiddu krishnamurti ve daha bir çok ciddi hint kökenli düşünür kalkıp amerika'ya gitti ve esasında dolaylı olarak rock tarihinin doğmasını sağladılar fakat buna burada değinmeyeceğim. 1920'ler avrupa 1950'ler amerika ve 2020'ler türkiyesi. işte bu kadim kültürün bize gelen kısmı bu kadar. suyunun suyunun suyu, çevirinin çevirinin çevirisi. bu nedenle olayla ciddi şekilde ilglenmeyenler tabiyatıyla deruni tarafını idrak edemeden "enerçi enerçi, çakra çakra" şekilnde ortada dolaşacaklardır. çünkü bunları batı hristyanlığı algıladığı şekliyle, yani mota mot şekilde aldı. ufak bir önrek verilecek olursa "anı yaşa - cape diem" meselleri mota mot algılandığı için "istediğini yap, içinden geçiyorsa götünü başını aç" şeklinde algılayan amerika hippi akımı doğurdu. halbuki an'ı yaşamak, vur patlasın çal oynasın değil. an'da kalmak, an'ın şimdiliğinin farkındalığıyla, şu an'ın içinde sessizce sadece var olmak anlamındaydı. fakat bunu batı içinde bulunduğu sosyo-kültürel bunalımların da etkisiyle lsd partilerine dönüştürdü. akabinde hindistan'a bu gün de devam eden büyük bir ilgi doğdu. bu tip kavramların bize ulaşan hali işte batının motamot aldığı halidir.

halbuki işin aslı bundan çok daha derindir. tasavvuf'un otantik kalabilmiş, yüzyıllardır süregelen çizgisini bozmamış küçük çevrelerinde, sözlü ve yüz yüze geleneği içersinde halen yaşamaktadır. bizden bu işi çok iyi bilen insanlardan bir tanesinin bir program linkini buraya bırakıyorum. kendisi "allah olmak lazımdır" gibi söylemleriyle bu tip olaylara ufaktan değiniyor fakat çok da değinmiyor, çünkü kendisinin söylemiyle "filin yiyeceği karıncaya verilmez"
devamını gör...
çoğunluk olarak olayı çok yanlış anlamış kesimdir. maalesef insanlar kendi korkuları ile yüzleşmekten kendi iç dünyalarına bakmaktan ziyade üstünü örtmeyi hiç olmamış gibi davranmayı seçtiğinden çıkış yolu aramaktan böyle bir at gözlüğü ile bakmayı tercih etmiş kesimdir. maalesef ki kimse de bilmiyor ne yaptığını.
devamını gör...
tek ilgilendiğim karma sözlük karması. 18bin puana daha çok var ama kafamı asla kırmam. sözlük bensiz ne yapar sonra?
devamını gör...
abi çüküm yasası yea.*
devamını gör...
enerji, çekim olayına inanıyorum. ama üst kademede bunu hayat felsefesi yapanlar gerçekten sıkıntılı oluyor. geçen sene sevgilimden terk yemişim, aşko kuşko kız var bir tane. bana manifest bir şeyler diyor. evrene dilek gönderecekmişim. evren kim lağn? çaputçu tekke falan mı? mum da yakıyım garanti olsun
devamını gör...
"ektiğini biçersin" i almışlar, karma demişler. deden söylese burun kıvırırsın.
devamını gör...
kavramlar hep aynı ama farklı kesimler, farklı şekilde ifade edince bambaşka şeylermiş gibi geliyor. yıllardır bu kesimdeyim, hem ingilizce hem türkçe çok fazla şey okudum. amerikalıların "core belief" dediği kavram, türkiye'ye kişisel gelişimcilerce "çekirdek inanç" olarak pazarlandı. yani çocukluğunda zihnine yerleşen bir inanç. mesela: "kadınlar kötüdür, erkekler aldatır." gibi bir çekirdek inancı olan biri, onu dönüştürmediği sürece, hep öyle insanlara doğru çekilecektir. psikolojide buna "kendini gerçekleştiren kehanet" deniyor. nlp'de de "the map is not the territory."* ilkesi vardır yani herkesin bir zihin haritası vardır ve ona göre hayatı algılar ama hayat, onun algılarından ibaret değildir. psikolojide çocuklukta oluşan bu düşünce kalıplarına "şemalar" deniyor ve bazen o şemalar o kadar gerçekçi geliyor ki insanların, gerçeklik algısı bozuluyor. aslında amaç hep aynı; geçmişin etkilerinden sıyrılabilmek. en zor konulardan biri de transferans(aktarma). aynaya baktığınızda aynadaki kişinin hani o çok eleştirdiğiniz anneniz/babanız ile aynı mimiklere sahip olduğunu görüp kendinizden nefret etmişsinizdir. çocukken ayna nöronlar yoluyla taklit ederek her şeyi kopyalayarak öğreniyoruz ve çocukken annemizin/babamızın hareketleri otomatik olarak bize de geçiyor ama işte yetişkin olmak, kendin olmaya cesaret etmek, ister kişisel gelişimcilerle çekirdek inançlarını dönüştür, ister nlpcilerle ayna nöronlarını yeniden kodla, ister psikologlarla şema terapi çalış, ister tasavvufçularla nefis mertebeni yükseltme çalışmaları yap; amaç, çocukluğunda zihnine kazınan programlarla yaşamamak, kendine özgü programlar yazmak ve kendin olmak... çocukken işe yarayan ve seni koruyan o düşünce kalıpları, bugün seni kısıtlayan kalıplar, nasıl ki 5 yaşındaki kıyafetini 35 yaşında illaki giymek için ısrar etmiyorsan, o günkü aklınla edindiğin kalıplarla bugününü daraltmamalısın ama bu yol, tabiiki cesaret istiyor, yüzleşmeyi, kendine dönmeyi ve düşüncelerinin ve duygularının sorumluluğunu almayı gerektiriyor. ve ödülü, "mutmain bir kalp" olduğu için tüm bu çabalara deniyor.*
devamını gör...
bilimden ve bilgiden uzak, karanlıkta çırpınan kesimdir. fakat hiç de yeni değildir. aksine, binlerce yıllık tasavvurun modernize edilmiş halidir.

hikaye, yunan mitolojisinde tıp tanrısı olan asclepius'a atfedilen "her şey tek bir yekpareden oluştu" iddiasıyla başlar. ve hekim hipokrat bin yıllarca kullanılacak olan yeminine şunları ekler; "hekim apollon'u ve asklepios'u, hygeia'yı ve panaceia'yı ve tüm tanrı ve tanrıçaları tanık olarak çağırarak, bu yemini ve bu sözleşmeyi yeteneğim ve yargım ölçüsünde yerine getireceğime yemin ederim."

hygeia ve paaceia, asclepius'un kızlardır. her derde deva olan şifa tanrıçası ve sağlık tanrıçası. iki bin yıl önce egeliler onlara inanıyordu, çünkü her şeyin bir şeyden geldiğini düşünüyorlardı.


iki bin yıl öncesine uzanan bu hikaye genel olarak göğe bakan atalarımızın gökten yaptığı çıkarımlara dayanır. mitolojik dinlerin yavaş yavaş kaybolduğu, ibrahimi dinlerin revaçta olduğu bu yüzyıllarda din adamları her ne kadar dünyanın düz olduğunu iddia etse de akşamları çayırda uzanıp göğe bakan insanlar ay'ın, güneş'in, bi takım yıldızların yuvarlak olduğunu çıplak gözle görebiliyordu. şanslı ve biraz akıllı olanlar kendi imkanlarıyla yaptığı primitif teleskopla göğe bakabiliyordu.

16. yüzyıla gelindiğinde doğu bloğu ortodoks ve türklere kaptırılmış, yeni gıda ve ticaret yolları arayan batılılarsa keşfe çıkmış, neticesinde amerika kıtası bulunmuş ancak yıllar boyunca kiliseye kabul ettirilmemişti. kilise, baskılar sonucu amerikayı kabul ettiğinde artık bilim çağ atlamış, bilimsel çalışmalar hız kazanmaya başlamıştı çünkü bilim yapmak artık günah değildi. bi yandan veba ile uğraşan halk başına gelen musibetlerin ilahi olduğuna emindi. tanrılar, insanlık üzerinde oyun oynuyordu. dönemin bilgeleri, yeni yeni keşfedilen komşu gezegenlerimizin kozmik hareketlerinin, insan üzerinde etkisi olduğuna inandı. çünkü bu, o dönem yine çok eskiden beri var olan bir inanıştı.


kopernik'in de revolutionibus orbium coelestium kitabıyla deklare ettiği güneş sistemi, oluk oluk akan kanlardan sonra kilise tarafından da kabul edilmiş, bilim artık roma kilisesinin inkar etmediği ve merak etmenin yeni ahit'e göre vacip olduğu kararında mutabık olunmuştu. toplumun o dönemki meraklıları da bol bol hikaye yazmaya başladı. uzaya merak artmış, mö 2500lerden beri var olan astroloji, popüler kültür haline gelmişti. dönemin ünlü düşünürlerinden desiderius erasmus, bugün bile üniversitelerde anlatılan özgün fikirlerini astroloji safsatasına bulamıştı.


yine dönemin bilgelerinden olan giordano bruno, kopernik ve galileo galilei'nin güneş sistemini savunduğu için kilise tarafından sapık olduğu gerekçesiyle idam edilmişti.

bruno, o dönem astroloji, bilim ve felsefeyi kendince birleştirmişti. sihirli sözcükleri, "evren sonsuzdur ve tanrıya aittir. tanrı evrendir, evren ise tanrıdır" oldu.
bruno işkenceyle idam edildiği dönemde avrupalılar var olan bu kaos ortamından çıkış yolu arıyordu. mesihin geleceğine olan inanç hadsafaya çıkmıştı. tam da o dönem, kutsal metinlerin anlattığı tarzda yahudi kökenli bir adam belirdi; baruch spinoza

spinoza tıpkı bruno gibi her şeyin yekten var olduğuna inanıyordu. ona göre yaşam evrenin içinde neden sonuç ilişkisi sonucu zorundalık olarak doğan kutsal bir hayat enerjisiydi. tanrı doğanın her yerinde kendini gösteren, kendini gizlemeyen biriydi. şeyler ve ruh tözdür, tek bir kökün tek bir damarından çoğalırdı.


spinoza'dan sonra zaten delirmek için bahane arayan dönemin gariban toplumu iyice çıldırmış, ruh sağlığını kaybetmişti. kimisi tanrının bir parçası olduğuna inanıyor, o dönem yeni yeni keşfedilen doğu felsefelerini örnek gösterip, tanrının aslında yeryüzündeki tüm insanlara sirayet ettiğini, tanrının bedenimizde var olduğuna inanılıyordu. tanrıya dokunmak için var olan frekansımızı değiştirmek gerektiği inancı ilk kez olmasa da en ağır şekilde o dönemlerde kendini göstermeye başlamıştı. dönemin bilgeleri, 16 17 asır önce deli denilen filozofların, stoacılığın, felsefenin, bilimin ne olduğunu henüz idrak etmeye başlıyordu.


kaos içinde geçen birkaç on yıldan sonra kilise bir doktrin yayınlamak zorunda kaldı ve dedi ki;
"bilgeliği ve takdiri bakımından mükemmel, evrenden ve 'tanrı'dan farklı olan ilahi, yüce bir varlık yoktur."
kilise birey üzerinden birbirini yiyen toplum istemiyordu. hem tanrının doğanın kendisi olduğunu kabul etti, hem de tanrıdan daha yüce bir varlık olmayacağını yinelemiş oldu. kiliseye göre tanrı her şeydir ancak her şey tanrı değildir. bu da hindu ve diğer birçok doğu bloğu inanışlarına aykırıydı. böylece batı kilisesi kendini update etmeye başladı.

----


velhasıl astroloji inancı, bilim ile birleştiğinde çok can yakmaya başladı. çünkü insan hiç durmadan düşünen bir varlıktır. nedenini niçinini daima sorgular. kafasındaki boşlukları kendi imkanlarıyla doldurmaya çalışır.
o gün, karma, enerji, frekans gibi kavramlar uzak doğuya aitti ve batı bu kavramlar olmadan tanrıyı bulmaya çalışırdı. bugün ise fazladan birkaç bilgi daha öğrenmiş oldu.

modern fizik, kuantum, biyoloji ve kimya artık daha kolay test edilebilir oldu. insan o günden bugüne değin silikon atomunun yarı iletkenlik özelliğini kullanarak teknoloji devrimi yaptı. gerçekten de titreşim ve frekansın doğayı oluşturan temel güçlerden biri olduğunu fark etti. bu farkındalık, asırlardır kafasındaki boşlukları yine yarım yamalak bilgilerle kendi imkanlarıyla doldurmaya çalışan insanoğlunu daha fazla yordu. o dönemki safsatalar newton sayesinde unutuldu. dörtyüzyıl sonra einstein geldi, newton'ı yalanlarken spinoza'nın tanrısına inanıyorum gibi sevimli, önemsiz ama yanlış anlaşılan bi düşünce yapısı ifade etti. 20. yüzyılın başları bilim insanları için çok kötü bi dönemdi. savaş ve kıtlık vardı. bugün elde ettiğimiz başarıları bu kadar kısa sürede elde edeceğimize ne einstein ne maxwell inanmıyordu. aksine geçen zamanda bilim ilerledi ve einstein'ın ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı.

artık bir çekim yasası olduğunu biliyoruz.
maddelerin kararsız yapıda olduğunu biliyoruz.
her şeyin dalga olduğunu biliyoruz. dalganın her zaman ama her zaman parçacığa dönüştüğünü biliyoruz. çünkü bu evrenin yapısında var. bigbangden bugüne tüm dalga paketçikleri biz baktığımız sürece parçacığa dönüşüyor.


bu birkaç cümlelik sözümona bilgi seli, tıpkı 16. yüzyılda olduğu gibi zihinsel yoksunluk çeken toplum için kafadan uydurma hikayeleri inanılmaz popüler kıldı.

halbuki bilimin teyit mekanizması son derece basittir. dalganın nasıl parçacığa dönüştüğüne, kendi iki gözünüzle evinizde yapacağınız basitçe bi gözlemle ikna olabilirsiniz.

dahası? dahasını bilimin ışığında yapmak zorundasınız. fikirler sınanabilir olmak zorundadır. fikirler her bir bireye eşit uzaklıkta, her an test edilebilir şekilde tasarlanmalıdır. eğer yeryüzünde hiçbir gücün test edemeyeceği fikirleriniz varsa muhtemelen safsatadır. inanmayınız.




.
.
.
.
bonus: "tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için tanrı'yı kullanırlar."
giordano bruno.
devamını gör...
olum çok büyük pazar ya, girsem mi lan. iki okuyup üfleyip içsel yolculuk yaptırırım millete, çocukluğunda babalarından yediği dayağı falan hatırlatıp "unutun onları siz artık o insan değilsiniz" falan derim. iki çakra açtık mı tamamdır ez money.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"karma enerji frekans vb ile kafayı kıran kesim" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim